ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TA-HA

19

/

23

قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَى {19} فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى {20}

 قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى {21}

 وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاء مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى {22} لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى {23}

 

19. "Onu bırak, Ey Musa!" buyurdu.

20. Onu bıraktığı gibi hızlıca koşan bir yılan oluverdi.

21. "Onu al, korkma! Biz onu ilk şekline döndürürüz" buyurdu.

22. "Başka bir alamet olmak üzere de elini koltuğunun altına götür. Kusursuz, hastalıksız, bembeyaz olarak çıkacaktır.

23. "Sana en büyük ayetlerimizden gösterelim diye."

 

"Onu bırak! ey Musa! buyurdu." Yüce Allah nübuvveti ve yükümlülüklerini omuzlamak üzere eğitmek istediğinden, ona asasını bırakmasını emretti.

 

Musa "onu bıraktığı gibi" Yüce Allah o asanın nitelik ve arazını dönüştürdü. Bu asa çatallı idi. Onun çatal kısmı ağır oldu ve hareketli bir yılana dönüşüverdi. Bu yılan hızlıca yürüyor, taşları yutuyordu. Musa (a.s) onu bu halde görünce çok ibretli bir hal görmüş olduğundan ''arkasına bakmaksızın, dönüp gitti" (en-Neml, 10) Yüce Allah da ona: ''Onu al, korkma" diye buyurdu. Buna sebeb ise onun ''içten içe bir korkuya kapılmış olması idi. "(Ta Ha, 67) Yani insanların (bu gibi hallerde) duyduklarını o da duymuştu.

 

Rivayet edildiğine göre Musa yılanı elbisesinin yenleri ile almış, ona bu şekilde alması yasaklanmıştı. Bu sefer onu eliyle yakaladı ve önceden olduğu gibi asa oldu. İşte onun ilk hali budur. Yüce Allah'ın bu mucizeyi ona göstermesi, Firavun'un yanında asasını bırakacağı vakit ondan korkmamasını sağlamaktı.

 

Denildiğine göre bundan sonra asa onunla birlikte yürüyor, onunla konuşuyor, üzerine eşyalarını asıyor, o çatal kısmı geceleyin mum gibi önünü aydınlatıyordu. Su almak istediği vakit çatal bölümü adeta bir kovaya dönüşüyordu. Canı bir meyve çekti mi onu yere saplar ve hemen o meyveyi veriyordu.

 

Denildiğine göre bu asa, cennetteki mersin ağacındandır. Yine denildiğine göre bu asayı ona Cebrail getirmiştir. Herhangi bir meleğin getirdiği de söylenmiştir. Yine denildiğine göre Şuayb (a.s) ona şöyle demiş: Şu evden bir asa al, eline bu asa geçmiş. Bu ise Adem (a.s.)'ın asası olup, cennetten indiğinde onu beraberinde almıştı. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Onu bıraktığı gibi hızlıca koşan bir yılan oluverdi." en-Nehhas dedi ki:

Buradaki "yılan" anlamındaki kelimenin sonu iki ötre olduğu gibi, iki üstün okunması da mümkündür. Nitekim, "Dışarı çıktım, bir de ne göreyim, Zeyd oturuyor" denirken oturduğunu bildiren kelimenin hem iki ötre, hem iki üstün olarak söylenmesi mümkündür.

"Yılan" anlamındaki lafız üzerinde durulacak olursa "he" ile (...) diye durulur. "Süratle ve çabucak yürümek" demektir.

 

ibn Abbas'tan nakledildiğine göre asa taşları, ağaçları yutan erkek bir yılana dönüşüverdi. Onun herşeyi yuttuğunu görünce ondan korktu ve kaçtı. Kimilerinden nakledildiğine göre o, bu yılandan korktu. Çünkü Adem'in yılandan neler çektiğini biliyordu.

 

Denildiğine göre Rabbi kendisine: "Korkma" deyince korkusundan eser kalmadı ve o kadar huzurlu oldu ki, elini ağzına soktu ve iki çenesinden yakaladı.

 

"Biz onu ilk şekline döndürürüz." Ali b. Süleyman'ı şöyle derken dinledim: ifadenin takdirinde hazfedilmiş; " ... e, a" vardır. "Musa kavmi arasından seçti. "(el-A'raf, 155) buyruğunda da benzer bir harf-i cerrin takdiri olarak varlığı gibi. Burada "ilk şekli" anlamındaki kelimenin mastar olması da mümkündür. Çünkü ifadenin anlamı, Biz onu geri çevireceğiz, döndüreceğiz şeklindedir.

 

"Başka bir alamet" asanın dışında "olmak üzere de elini koltuğunun altına götür." Kur'an-ı Kerim'in dışında; "Götür" fiilinin (...) şeklinde "mim" harfi fethalı ve esreli olabilir. Çünkü iki sakin arka arkaya gelmiştir. Ancak daha hafif oluşundan dolayı üstün daha güzeldir, aslına uygun olarak da esreli olması uygundur. Ötreli olması da itba' üzere (önceki harfin harekesine uydurulmakla) olur.

 

"El" anlamındaki "yed" kelimesinin aslı; (...) dır. Buna delil ise çoğulunun; (...) şeklinde, küçültme isminin de; (...) şeklinde gelmesidir.

 

Ayet-i kerımedeki "el-cenah" pazu ve koltuk demektir. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. Ayrıca o buradaki; "e, a"; "altına" anlamındadır. Kutrub dedi ki: Bundan kasıt "yakana sok"tur. Recez vezninde şairin şu mısraı da bu kabildendir: "Ben onu göğsüme ve bağrıma basarım."

 

Bunun "yanına" anlamında olduğu da söylenmiştir. Burada yan kelimesinin "cenah" ile ifadelendirilmesi söz konusudur. Çünkü kişinin yanı cenahın (kanadın) yerinde ve meyillidir. "Kendi tarafına" anlamında olduğu da söylenmiştir. Mukatil buradaki; "e, a"nın; "Beraber" anlamında olduğunu söylemiştir. Elin cenahınla beraber olsun, demek olur.

"Kusursuz, hastalıksız, bembeyaz olarak çıkacaktır." Yani herhangi bir baraş hastalığı olmaksızın, geceleyin de gündüzün de ay ve güneş gibi, hatta ondan da daha ileri derecede aydınlatan ve pırıl pırıl bir nur olarak görülecektir. İbn Abbas ve başkalarından nakledildiğine göre eli onun ten renginden farklı bir nur halinde çıktı.

 

"Bembeyaz" hal olarak nasb edilmiştir. Munsarıf olmayışının sebebi bu kelime de iki te'nis "elif"inin ondan ayrılmamak üzere bulunmasıdır, Sanki bu "elif"lerin ondan ayrılmayışı (gayr-ı munsarıf olmak için gerekli iki illetten) ikincisi gibi görülmüş ve nekre halinde munsarıf olmadığı kabul edilmiştir. Bu iki te'nis "elif"inin, te'nis "he"sinden ("te"sinden) farklılığı şudur: Te'nis "he"si kimi zaman isimden ayrılabilmektedir.

 

"Kusursuz" buyruğundaki; (...) sıladır. Musa (a.s.) elini yakası açık, Mısır işi yün cübbesinin içinden gözleri kamaştıracak güneş ışığını andıran şekilde parıldar haliyle çıkardı.

 

"Bir alamet olmak üzere" kelimesi "beyaz"den bedel olarak nasb edilmiştir. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmıştır. en-Nehhas dedi ki: Bu güzel bir görüştür.

 

ez-Zeccac da şöyle demektedir: Yani, Biz sana başka bir ayet daha verdik, yahut vereceğiz anlamındadır. Çünkü "kusursuz, hastalıksız, bembeyaz olarak çıkacaktır" diye buyurması, ona bir başka ayet (mucize) vermiş olduğunu göstermektedir.

 

"Sana en büyük ayetlerimizden gösterelim diye." Burada "en büyük" anlamında; (...) denilmesi gerekirken; (...) denilmesi, ayet sonlarına uyması içindir. Burada takdiri bir ifadenin bulunduğu da söylenmiştir. Biz ayetlerimizden o en büyük olanı sana gösterelim diye, demektir. Buna delil de İbn Abbas'ın: Musa'nın el mucizesi, onun mucizelerinin en büyüğüdür, şeklindeki açıklamasıdır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ta-Ha 24-35

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR