ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NAHL

67

وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً

حَسَناً إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

 

67. Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de, içki çıkarır ve onlardan güzel bir rızık edinirsiniz. İşte aklını kullanan bir topluluk için hiç şüphesiz bunda bir ayet vardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Önceki Ayetlerle ilişkisi:

2- içki:

 

1- Ayetin Önceki Ayetlerle ilişkisi:

 

Yüce Allah'ın: "Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden ... " buyruğu ile ilgili olarak et - Taberi şöyle demektedir:

 

ifade; "Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinde ... rızık edindiğiniz şeyler vardır" takdirinde olup burada; (...) hazfedilmiştir. Bunun hazf edildiğine Yüce Allah'ın: "Onlardan" buyruğudur.

 

Burada hazfedilen kelimenin "şey" kelimesi olduğu da söylenmiştir ki, birbirine yakın açıklamalardır.

 

"Onlardan" ifadesinin, sözügeçenlerden anlamında olduğu söylenmiştir.

Bu durumda, sözde hazfedilmiş tabir yok demektir. Daha uygun olanı da budur. Bununla birlikte "meyvelerinden" anlamındaki buyruğun, "davarlar" kelimesine atfedilmesi de mümkündür. Yani, hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinde de sizin için ibretler vardır. Bununla birlikte; "... ondaki" ifadesine atfedilmiş olması da mümkündür. Yani, Biz aynı şekilde sizlere hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de içilecek şeyler içiririz.

 

2- içki:

 

"İçki"; sarhoşluk veren şey demektir. Dildeki meşhur anlamı budur. İbn Abbas der ki: Bu ayet-i kerime, içkinin haram kılınmasından önce inmiştir. Burada içki ile şarap; güzel rızık ile de bu iki ağaçtan helal olarak yenilip içilen herşeyi kastetmektedir. İbn Cübeyr, en-Nehai, eş-Şa'bi ve Ebu Sevr de bu görüştedir.

 

Buradaki "seker (içki)" kelimesinin, Habeşçe'de sirke anlamında, "güzel rızk"ın ise yiyecekler anlamında olduğu da söylenmiştir. Seker'in, helal ve tatlı meyve suları olduğu da söylenmiştir. Ona bu ismin veriliş sebebi, bir süre kaldığı takdirde, bazen sarhoşluk verici bir içki haline dönüşmesindendir. Sarhoşluk verecek hale geldi mi, haram olur.

İbnu'l-A'rabi der ki: Bu görüşlerin en doğru olanı, İbn Abbas'ın görüşüdür. Bunun da iki anlamı vardır. Ya bu buyruk, içkinin haram kılınışından öncedir, yahut da buyruğun anlamı şöyledir: Allah sizlere, hurma ağaçlarının ve üzüm ağaçlarının meyvelerini nimet olarak ihsan etmiştir. Haddinizi aşarak Allah'ın size haram kıldığı şeyleri bunlardan çıkartıyorsunuz. Helal kıldığı şeyler, menfeatinize uygundur ve sizin mutedil olmanıza yardımcıdır. Ancak, sahih olan görüş, bu buyruğun içkinin haram kılındığından önce indirildiğidir. O takdirde bu ayet-i kerime mensuhtur. Çünkü bu ayet-i kerime, ilim adamlarının ittifakı ile Mekke'de inmiştir. İçkinin haram kılınması ise Medine'de gerçekleşmiştir.

 

Derim ki: "Seker" kelimesinin sirke, yahut da tatlı meyve suyu anlamını kabul edersek, nesh sözkonusu değildir. Bu durumda ayet-i kerime muhkem olur. Bu güzel bir görüştür. İbn Abbas der ki: Habeşliler sirkeye "seker" derler. Ancak cumhurun kanaatine göre seker, şarap (içki) demektir. İbn Mes'ud, İbn Ömer, Ebu Rezin, el-Hasen, Mücahid, İbn Ebi Leyla, el-Kelbi ve daha önce adı anılan diğerleri hep bu görüştedirler. Bunlar, sözbirliği halinde şöyle derler: Seker, Yüce Allah'ın, bu iki ağacın meyvelerinden haram kıldığı (içecek) şeylerdir. Dilciler de böyle demişlerdir. Seker, içkinin ve sarhoşluk veren herşeyin adıdır, derler. Buna dair de şu beyiti delil gösterirler: "Onlar ayıkken ne kötüdürler; topluluk halinde içki içerlerse de ne kötüdürler! Müzza (sarhoşluk veren bir çeşit nebiz) ile seker (içki) onlarda etki ettiği vakit."

 

"Güzel rızık" ise, Yüce Allah'ın bu iki ağacın meyvelerinden helal kıldığı şeylerdir.

Yüce Allah'ın: "İçki çıkarır ve onlardan. .. " buyruğunun, inkarı istifham anlamında bir haber olduğu da söylenmiştir. Yani siz, ondan içki edinir ve güzel rızık olan sirkeyi, kuru üzümü ve hurmayı bir kenara mı bırakırsınız.? Bu da Yüce Allah'ın: "Onlar, ebedi(mi) kalırlar?"(el-Enbiya, 34) buyruğuna benzemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Ebu Ubeyde der ki: Seker, yemek demektir. Mesela: Bu senin sekerindir denilirken, bu senin yiyeceğin (yemek)dir, demektir. Ebu Ubeyd, şu mısraı da (bu anlama delil olmak üzere) nakleder: "Sen, şerefli kimselerin kusurunu yemek (yedirmeleri mi) kabul ettin?"

 

Yani, onların yemek yedirmelerini yerilmelerine sebep gördün. Taberı'nin tercih ettiği görüş de budur. Ona göre seker, yenilen şeyler ile hurma ve üzüm meyvelerinden içilmesi helal olan şeylerdir. Bu da güzel rızık ile aynı şeydir. Yani, lafızları değişik olmakla birlikte ikisinin de anlamı birdir. Yüce Allah'ın, Hz. Yakub'un söylediğini naklettiği: "Ben, keder ve üzün tümü ancak Allah'a açarım"(Yusuf, 86) buyruğu gibidir. Bu açıklama güzel bir açıklamadır ve buna göre nesih sözkonusu değildir.

 

Ancak ez-Zeccac şöyle demektedir: Ebu Ubeyde'nin bu açıklaması bilinen bir şey değildir. Tefsir bilginleri de buna muhalif kanaattedirler. Onun naklettiği beyitte de lehine delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü ondan başkasının kanaatlerine göre bunun anlamı, insanların kusur diye kabul ettiği hallerinin içki içip sarhoş olmak olduğunu belirttiği şeklindedir.

 

Hanefi mezhebi alimleri şöyle derler: Buradaki "seker" kelimesi ile kastedilen sarhoşluk vermeyen nebizlerdir. Buna delil de, şanı Yüce Allah'ın kullarına yaratmış olduğu bu gibi şeyler dolayısıyla onlara minnet etmesidir. Ancak, helal kılınmış birşey ile minnet sözkonusu olur. Haram olan birşeyle olmaz. O halde bu, sarhoşluk verecek derecede olmayan nebizleri (meyve sularını) içmenin caiz oluşuna delildir. Eğer sarhoşluk verecek dereceye gelirse, o takdirde bunlar caiz olmaz. Onlar bu kanaatlerini, sünnetten Peygamber (s.a.v.)'ın söylediği rivayet edilen şu buyruk ile desteklemektedirler: "Allah, şarabı bizatihi haram kılmıştır. Onun dışındaki içeceklerden ise sarhoş olmayı haram kılmıştır. ''

 

Ayrıca, Abdulmelik b. Nafi'in, İbn Ömer'den yaptığı şu rivayeti de delil gösterirler: Bir adamın, Rasulullah (s.a.v.)'a, rüknün yanında bulunuyorken geldiğini gördüm. O, Hz. Peygamber'e, içinde içecek bulunan bir kab uzattı. Hz. Peygamber onu ağzına doğru kaldırınca, sert olduğunu gördü ve sahibine geri verdi. Bunun üzerine hazır bulunanlardan birisi ona: Ey Allah'ın Rasulü! O haram mıdır diye sordu, Hz. Peygamber: "Adamı bana getiriniz" diye buyurdu. Adam getirilince, Hz. Peygamber kabı ondan aldı. Sonra su getirilmesini istedi. O, suyu kaba boşalttı, sonra da onu ağzına kaldırınca, yüzünü ekşitti. Yine su getirilmesini istedi, bu suyu yine o kab ın üzerine boşalttıktan sonra şöyle dedi: "Bu kabların (içerisindeki içeceklerin) sertleştiğini görecek olursanız, o takdirde onların içlerindekini su ile kırınız."

 

Yine rivayet edildiğine göre Hz. peygamber'e nebiz hazırlanır, O da aynı gün ondan içermiş. İkinci ya da üçüncü gün olup değişikliğe uğramışsa, onu hizmetçisine içirirmiş. Şayet haram olsaydı, onu hizmetçisine içirmezdi.

 

Tahavı der ki: Ebu Avn es-Sakafı de, Abdullah b. Şeddad'dan, o, ibn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Şarap, azıyla, çoğuyla bizatihi haram kılınmıştır. İçecek herbir şeyden ise, seker (sarhoşluk veren) haram kılınmıştır. Bunu Darakutni de rivayet etmiştir.

 

İşte bu ve benzeri hadislerden anlaşıldığına göre, şarap dışındaki içecekler, bizatihi (ayniyle) haram kılındığı gibi diğer içecekler ayniyle haram kılınmış değillerdi. Hanefiler derler ki: Hamr (şarap), üzümün şarabıdır ve bunda görüş ayrılığı yoktur. Yine Hanefilerin delilleri arasında Şüreyk b. Abdullah'ın şu rivayeti de yer almaktadır: Bize, Ebu İshak el-Hemezani anlattı, o, Amr b. Meymun'dan dedi ki: Ömer b. el-Hattab dedi ki: Bizler, bu develerin etlerini yeriz. Fakat, karnımızda bu deve etlerini nebizden başka birşey de parçalamaz (hazmettirmez). Şüreyk dedi ki: Ben, es-Sevri'yi, zamanının en büyük alimi Malik b. Miğvel'in evinde nebiz içerken gördüm.

 

Bunlara cevaba gelince: Hanefilerin: Şanı Yüce Allah, kullarına içecekleri hatırlatarak minnette bulunmaktadır, O'nun minnette bulunması ise ancak helal olan şeylerle sözkonusudur, şeklindeki sözleri doğrudur. Şu kadar var ki bunun, önceden de açıklamış olduğumuz gibi, içkinin haram kılınışından önce olma ihtimali vardır. O takdirde az önce açıkladığımız gibi bu (mübahlık), nesholmuş olur.

 

İbnu'l-A'rabi der ki: Bu, haber kipinde olduğu halde nasıl nesh olur? Çünkü haberin neshi sözkonusu değildir, denilecek olursa, buna şöyle cevap veririz: Bu, şeriatı tahkiki olarak anlamamış olanların söyleyeceği bir sözdür. Bundan önce de açıkladığımız gibi, eğer haber hakiki olarak var olan şey hakkında yahut da Yüce Allah'ın bir lütfu olarak sevap vermesi ile ilgili ise, neshin sözkonusu olmayacağı haber türü işte budur. Ancak haber, eğer şer'i bir hüküm ihtiva ediyorsa, hükümler değiştirilir ve nesh olur. Hüküm ister haber kipi ile, ister emir kipi ile gelmiş olsun farketmez. Ve hiçbir zaman nesih lafzın kendisiyle alakalı değildir. Onun ihtiva ettiği hüküm ile alakalıdır. Şayet bu gerçeği kavrayacak olursanız, o takdirde şanı Yüce Allah'ın şu buyruğunda, kafirler hakkında haber vermiş olduğu ahmak sınıfın dışına çıkmış olursunuz: "Biz bir ayeti diğer bir ayetin yerine getirip değiştirdiğimiz de, -Allah neyi indireceğini en iyi bilen olduğu halde-: Sen, ancak bir ifti racısm, dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler. "(en-Nahl, 101) Yani, bu itirazı yapanlar, şanı Yüce Rabbin, dilediğini emredeceğini, dilediği mükellefiyeti koyacağını, adaletinin bir tecellisi olarak bunlardan dilediklerini kaldırıp, dilediğini olduğu gibi bırakacağını ve Ummu'l-Kitab'ın O'nun nezdinde olduğunu bilmeyen kimselerdir.

 

Derim ki: (İbnü'l-Arabi'nin bu ifadeleri) oldukça ağırdır. Çünkü o, bu ifadelerinin kapsamına kıt anlayışları itibariyle, hayırlı ilim adamlarını kafirlere katmaktadır. Mesele, usuli (usul-i fıkh'a dair) bir meseledir. Şöyle ki, şer'i hükümlere dair haberlerin neshi caiz midir, değil midir? Bu konuda görüş ayrılığı vardır. Sahih olan ise, bu ayet-i kerime ve benzerleri dolayısıyla bunun caiz olduğudur. Diğer taraftan bir hükmün meşruiyetine dair verilen haber, o meşru hükmün yerine getirilmesi talebini ihtiva etmez. İşte nesh olunduğuna dair delil getirilen şer'i hüküm de sözügeçen bu taleptir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Hanefilerin sözkonusu ettikleri hadislere gelince; birinci ve ikinci hadisler zayıftırlar. Çünkü Hz. Peygamber'den sabit nakil ile şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sarhoşluk veren herbir içecek haramdır.''

 

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Sarhoşluk veren herbir şey hamr'dır ve sarhoşluk veren herbir şey de haramdır. ''

 

Bir başka hadisinde de şöyle buyurmaktadır: "çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.''

 

Nesai de (bu hadisleri kaydettikten sonra) şöyle demektedir: İşte bunlar, sağlam ve adaletli ravilerdir. Sahih nakil yapmakla meşhur olmuşlardır. Abdulmelik ise, kendi türünden büyük bir topluluğun desteğini alacak olsa bile, bunlardan tek birisine karşı dahi duramaz. Başarı Allah'tandır.

 

(Hanefilerin delil gösterdikleri) üçüncü hadise gelince; bu hadis sahih olsa bile Hz. Peygamber elbetteki onu sarhoşluk verici bir içki olarak hizmetçiye içirmiyordu. Onu, ancak kokusu değiştiği için hizmetçiye içirmekte idi. Çünkü Peygamber (s.a.v.), kendisinden kötü bir kokunun alınmasından hoşlanmazdı. İşte, Hz. Zeyneb'in ona verdiği baldan dolayı, hanımlarının Hz. Peygamber'e hile yoluna başvurmalarının sebebi de budur. Ona, biz senden meğafir, yani hoş olmayan bir koku alıyoruz, demişlerdi. Daha sonra da Hz. Peygamber bunu içmedi. İleride buna dair açıklamalar et-Tahrim Suresi'nde gelecektir.

İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadise gelince; İbn Abbas'ın kendisinden, Ata, Tavus ve Mücahid'den, buna muhalif kanaatte olduğu rivayeti gelmiştir. Onun şöyle dediğini nakletmişlerdir: Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. Bunu ondan Kays b. Dinar rivayet etmiştir. Sarhoşluk veren şey hakkındaki fetvası da böyledir. Bunu da Darakutni söylemiştir.

 

Birinci hadisi ise, İbn Abbas'tan Abdullah b. Şeddad rivayet etmiştir. Ancak, önemli bir topluluk da bu konuda ona muhalefet etmiştir. O bakımdan Peygamber (s.a.v.)'dan sabit olan hadisler dolayısıyla onun bu kanaatte olduğunu söylemek mümkün olmamaktadır.

Hz. Ömer'in söylediği rivayet edilen: (Yediğimiz deve etini) midelerimizde ancak nebiz parçalar (hazmettirir) sözüne gelince, zikrettiğimiz deliller gereğince, hiç şüphesiz o, sarhoşluk verici olmayan şeyleri kastetmiştir.

 

Nesai de, Utbe b. Ferkad'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ömer b. el-Hattab'ın içtiği nebiz, sirkeye dönüştürülmüş idi. en-Nesa! der ki: Bunun doğruluğunun delili ise, es-Saib yoluyla gelen hadistir. el-Haris b. Miskin'den dinlerken, kendisine kıraaten (elde okunan metine göre o) dedi ki:

 

İbnü'l-Kasım'dan: Bana Malik anlattı, o, İbn Şihab'dan, o, es-Saib b. Yezid'den ona haber verdiğine göre Ömer b. el-Hattab yanlarına çıkarak şöyle dedi: Ben, filan kimseden şarap kokusu aldım. O bunun tıla içkisi olduğunu iddia etti. Ben, içtiği şeye dair soru sorarım. Eğer sarhoşluk veren birşey ise, ona celde cezası veririm. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab (r.a) ona tam olarak had vurdu. Yine Hz. Ömer, Rasulullah (s.a.v.)'ın minberi üzerinde irad ettiği hutbesinde şöyle demişti: İmdi ey insanlar! Şarabın haram olduğu hükmü indiğinde şarap üzüm, bal, hurma, buğday ve arpa'dan olmak üzere beş şeyden yapılırdI. Şarap (hamr) aklı örtüp perdeleyen şeydir. Bu, daha önce el-Maide Suresi'nde (90. ayet, 2. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

 

İbrahim en-Nehai'nin, Ebu Cafer et-Tahavı'nin -ki çağının önder ilim adamı idi- nebizi helal kabul ettikleri, Süfyan es-Sevrı'nin de nebiz içtiği söylenecek olursa, deriz ki: Nesai kitabında, sarhoşluk veren nebizleri helal kılan ilk kişinin İbrahim en-Nehai olduğunu söylemiştir. Bu ilim adamının bir yanılmasıdır. Bizler ise ilim adamlarının yanılmalarına karşı uyarılmış bulunuyoruz. Sünnet dururken hiçbir kimsenin söylediği söz delil olamaz.

 

Yine Nesai, İbnü'l-Mübarek'ten şöyle dediğini nakletmektedir: İbrahim müstesna, hiçbir kimseden sarhoşluk veren şeylere dair ruhsatın sahih olarak rivayet edildiğini görmedim. Ebu Usame de der ki: Ben, Abdullah elMübarek'ten daha çok ilim talebine düşkün kimse görmedim. Bu maksatla Şam diyarını, Mısır'ı, Yemen'i, Hicaz'ı dolaşmıştır.

 

Tahavi ve Süfyan'a gelince, onların nebizi mübah kabul ettikleri sahih olarak sabit olsa bile, bu konuda sünnetten sabit olanlarla birlikte sarhoşluk veren şeylerin haram kılındığı hususundaki imamların görüşlerine karşı onların kanaatleri delil olarak gösterilemez. Diğer taraftan Tahavi, ''ihtilaf'' a dair yazdığı büyük eserindem bunun aksi görüşü de zikretmektedir. Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr, ''et-Temhid'' adlı eserinde şöyle demektedir: Ebu Cafer et-Tahavi der ki: ümmet, üzüm suyunun sertleşip kaynaması ve köpük atması halinde, şarap olduğunu ve bunu helal kabul edenin kafir olacağını ittifakla kabul etmiştir. Ancak, ıslatılan kuru hurmanın suyunun kaynayıp sarhoşluk verecek hale gelmesi halinde, hükmü hakkında ihtilaf etmişlerdir. İşte bu, Yahya b. Ebi Kesir'in, Ebu Hureyre'den, onun da Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet ettiği: "İçki (hamr) şu iki ağaçtandır: Hurma ağacı ve üzüm ağacıdır) hadisi ile amel etmediklerini göstermektedir. Çünkü onlar, bu hadisi kabul etmiş olsalardı, ıslatılan hurma suyunu helal kabul edenleri de tekfir etmeleri gerekirdi. İşte böylelikle haram kılınan şarabın kapsamına, sertleşen ve sarhoşluk verecek dereceye ulaşan üzüm suyundan başka birşeyin girmediği sabit olmaktadır. (Tahavi devamla) der ki: Diğer taraftan haram kılma hükmünün, yalnızca onunla alakalı olması ve başkasının ona kıyas edilmemesi ile, başkasının da ona kıyas edilmesi hallerinden birisi sözkonusudur. Biz, onların hepsinin ısıtılan hurma suyunu kaynayıp çok miktarda sarhoşluk vermesi halinde şaraba kıyas ettiklerini görüyoruz. Kuru üzümün ısı atılması halinde de hüküm böyledir. (Tahavi devamla) der ki: O halde buna kıyasen, sarhoşluk veren bütün içeceklerin de haram olmaları icabeder. Diğer taraftan Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: "Sarhoşluk veren herbir şey haramdır." İşte bu hadis, herkes tarafından kabul edildiği için, senedinin zikredilmesine bile gerek görülmemiştir. Bu hususta aralarında görüş ayrılığı, hadisin tevili ile ilgilidir. Kimisi: Hadiste, sarhoşluk veren şeylerin cinsini kastetmiştir, kimisi de; sarhoşluğun gerçekleşmesi halini kastetmiştir, derler. Tıpkı, fiilen öldürme meydana gelmedikçe, öldürene katil denilemeyeceği gibi.

 

Derim ki: İşte bu, Tahavi'nin de bunu haram kabul ettiğinin delilidir. Çünkü o şöyle demektedir: Buna kıyasen, sarhoşluk veren bütün içeceklerin haram olması gerekir.

 

Darakutni Sünenınde, Aişe (r.anha)'dan, şöyle dediğini rivayet etmektedir:

"Şüphesiz Allah, şarabı (içkiyİ) adı dolayısıyla haram kılmamıştır. Onu, akibeti dolayısıyla haram kılmıştır. Akibeti, şarabın akibeti gibi olan herbir içecek, tıpkı şarabın haram olması gibi haramdır."(Darakutni, IV, 257)

 

İbnü'l-Münzir der ki: Kufeliler, illetli birtakım haberleri delil diye getirmişlerdir. İnsanlar, herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşecek olursa, o takdirde o anlaşmazlık konusunun, Allah'ın Kitabına ve Rasulünün sünnetine havale edilmesi gerekir. Kimi tabiinden, çok miktarda içilmesi halinde, sarhoşluk veren içecekleri içtiğine dair gelen rivayetlere gelince; bunların birtakım günahları vardır ki, bu günahlardan dolayı Allah'tan mağfiret dilemektedirler. Bu ise, iki ihtimalden birisinden uzak olamaz: Ya bu kanaatte olan kimse, işitmiş olduğu hadisi tevil etmekte hata etmiştir, yahut günah işlemiştir. Olur ki, Yüce Allah'a çokça istiğfar etmektedir. Peygamber (s.a.v.) ise, hem bu ümmetin öncekilerine hem sonrakilerine karşı Allah'ın hüccetidir.

 

Ayet-i kerimenin tevili ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Bu ayet-i kerime, ibret alınsın diye sözkonusu edilmiştir. Yani, bu eşyayı yaratana kadir olan, öldükten sonra diriltmeye de kadirdir. Böyle bir ibret, şarabın helal veya haram olması halinde, herhangi bir farklılık arzetmez. Çünkü, sarhoşluk verici içkilerin yapıldığını belirtmek, haram oluşa delil değildir. Bu da Yüce Allah'ın: "dedi ki: ikisinde de hem büyük bir günah, hem de insanlar için bazı faydalar vardır"(el-Bakara, 219) buyruğuna benzemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nahl 68

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR