NAHL 67 |
وَمِن
ثَمَرَاتِ
النَّخِيلِ
وَالأَعْنَابِ
تَتَّخِذُونَ
مِنْهُ
سَكَراً
وَرِزْقاً حَسَناً
إِنَّ فِي
ذَلِكَ
لآيَةً
لِّقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ |
67. Hurma ve üzüm
ağaçlarının meyvelerinden de, içki çıkarır ve onlardan güzel bir rızık
edinirsiniz. İşte aklını kullanan bir topluluk için hiç şüphesiz bunda bir ayet
vardır.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı
iki başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Önceki Ayetlerle ilişkisi:
2- içki:
1- Ayetin Önceki
Ayetlerle ilişkisi:
Yüce Allah'ın:
"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden ... " buyruğu ile ilgili
olarak et - Taberi şöyle demektedir:
ifade; "Hurma ve
üzüm ağaçlarının meyvelerinde ... rızık edindiğiniz şeyler vardır"
takdirinde olup burada; (...) hazfedilmiştir. Bunun hazf edildiğine Yüce
Allah'ın: "Onlardan" buyruğudur.
Burada hazfedilen
kelimenin "şey" kelimesi olduğu da söylenmiştir ki, birbirine yakın
açıklamalardır.
"Onlardan"
ifadesinin, sözügeçenlerden anlamında olduğu söylenmiştir.
Bu durumda, sözde
hazfedilmiş tabir yok demektir. Daha uygun olanı da budur. Bununla birlikte
"meyvelerinden" anlamındaki buyruğun, "davarlar" kelimesine
atfedilmesi de mümkündür. Yani, hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinde de sizin
için ibretler vardır. Bununla birlikte; "... ondaki" ifadesine
atfedilmiş olması da mümkündür. Yani, Biz aynı şekilde sizlere hurma ve üzüm
ağaçlarının meyvelerinden de içilecek şeyler içiririz.
2- içki:
"İçki";
sarhoşluk veren şey demektir. Dildeki meşhur anlamı budur. İbn Abbas der ki: Bu
ayet-i kerime, içkinin haram kılınmasından önce inmiştir. Burada içki ile
şarap; güzel rızık ile de bu iki ağaçtan helal olarak yenilip içilen herşeyi
kastetmektedir. İbn Cübeyr, en-Nehai, eş-Şa'bi ve Ebu Sevr de bu görüştedir.
Buradaki "seker
(içki)" kelimesinin, Habeşçe'de sirke anlamında, "güzel rızk"ın
ise yiyecekler anlamında olduğu da söylenmiştir. Seker'in, helal ve tatlı meyve
suları olduğu da söylenmiştir. Ona bu ismin veriliş sebebi, bir süre kaldığı
takdirde, bazen sarhoşluk verici bir içki haline dönüşmesindendir. Sarhoşluk
verecek hale geldi mi, haram olur.
İbnu'l-A'rabi der ki: Bu
görüşlerin en doğru olanı, İbn Abbas'ın görüşüdür. Bunun da iki anlamı vardır.
Ya bu buyruk, içkinin haram kılınışından öncedir, yahut da buyruğun anlamı
şöyledir: Allah sizlere, hurma ağaçlarının ve üzüm ağaçlarının meyvelerini
nimet olarak ihsan etmiştir. Haddinizi aşarak Allah'ın size haram kıldığı
şeyleri bunlardan çıkartıyorsunuz. Helal kıldığı şeyler, menfeatinize uygundur
ve sizin mutedil olmanıza yardımcıdır. Ancak, sahih olan görüş, bu buyruğun
içkinin haram kılındığından önce indirildiğidir. O takdirde bu ayet-i kerime
mensuhtur. Çünkü bu ayet-i kerime, ilim adamlarının ittifakı ile Mekke'de
inmiştir. İçkinin haram kılınması ise Medine'de gerçekleşmiştir.
Derim ki:
"Seker" kelimesinin sirke, yahut da tatlı meyve suyu anlamını kabul
edersek, nesh sözkonusu değildir. Bu durumda ayet-i kerime muhkem olur. Bu
güzel bir görüştür. İbn Abbas der ki: Habeşliler sirkeye "seker"
derler. Ancak cumhurun kanaatine göre seker, şarap (içki) demektir. İbn Mes'ud,
İbn Ömer, Ebu Rezin, el-Hasen, Mücahid, İbn Ebi Leyla, el-Kelbi ve daha önce
adı anılan diğerleri hep bu görüştedirler. Bunlar, sözbirliği halinde şöyle
derler: Seker, Yüce Allah'ın, bu iki ağacın meyvelerinden haram kıldığı
(içecek) şeylerdir. Dilciler de böyle demişlerdir. Seker, içkinin ve sarhoşluk
veren herşeyin adıdır, derler. Buna dair de şu beyiti delil gösterirler:
"Onlar ayıkken ne kötüdürler; topluluk halinde içki içerlerse de ne
kötüdürler! Müzza (sarhoşluk veren bir çeşit nebiz) ile seker (içki) onlarda
etki ettiği vakit."
"Güzel rızık"
ise, Yüce Allah'ın bu iki ağacın meyvelerinden helal kıldığı şeylerdir.
Yüce Allah'ın:
"İçki çıkarır ve onlardan. .. " buyruğunun, inkarı istifham anlamında
bir haber olduğu da söylenmiştir. Yani siz, ondan içki edinir ve güzel rızık
olan sirkeyi, kuru üzümü ve hurmayı bir kenara mı bırakırsınız.? Bu da Yüce
Allah'ın: "Onlar, ebedi(mi) kalırlar?"(el-Enbiya, 34) buyruğuna
benzemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Ubeyde der ki:
Seker, yemek demektir. Mesela: Bu senin sekerindir denilirken, bu senin
yiyeceğin (yemek)dir, demektir. Ebu Ubeyd, şu mısraı da (bu anlama delil olmak
üzere) nakleder: "Sen, şerefli kimselerin kusurunu yemek (yedirmeleri mi)
kabul ettin?"
Yani, onların yemek
yedirmelerini yerilmelerine sebep gördün. Taberı'nin tercih ettiği görüş de
budur. Ona göre seker, yenilen şeyler ile hurma ve üzüm meyvelerinden içilmesi
helal olan şeylerdir. Bu da güzel rızık ile aynı şeydir. Yani, lafızları
değişik olmakla birlikte ikisinin de anlamı birdir. Yüce Allah'ın, Hz. Yakub'un
söylediğini naklettiği: "Ben, keder ve üzün tümü ancak Allah'a
açarım"(Yusuf, 86) buyruğu gibidir. Bu açıklama güzel bir açıklamadır ve
buna göre nesih sözkonusu değildir.
Ancak ez-Zeccac şöyle
demektedir: Ebu Ubeyde'nin bu açıklaması bilinen bir şey değildir. Tefsir
bilginleri de buna muhalif kanaattedirler. Onun naklettiği beyitte de lehine
delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü ondan başkasının kanaatlerine göre bunun
anlamı, insanların kusur diye kabul ettiği hallerinin içki içip sarhoş olmak
olduğunu belirttiği şeklindedir.
Hanefi mezhebi alimleri
şöyle derler: Buradaki "seker" kelimesi ile kastedilen sarhoşluk
vermeyen nebizlerdir. Buna delil de, şanı Yüce Allah'ın kullarına yaratmış
olduğu bu gibi şeyler dolayısıyla onlara minnet etmesidir. Ancak, helal
kılınmış birşey ile minnet sözkonusu olur. Haram olan birşeyle olmaz. O halde
bu, sarhoşluk verecek derecede olmayan nebizleri (meyve sularını) içmenin caiz
oluşuna delildir. Eğer sarhoşluk verecek dereceye gelirse, o takdirde bunlar
caiz olmaz. Onlar bu kanaatlerini, sünnetten Peygamber (s.a.v.)'ın söylediği
rivayet edilen şu buyruk ile desteklemektedirler: "Allah, şarabı bizatihi
haram kılmıştır. Onun dışındaki içeceklerden ise sarhoş olmayı haram kılmıştır.
''
Ayrıca, Abdulmelik b.
Nafi'in, İbn Ömer'den yaptığı şu rivayeti de delil gösterirler: Bir adamın,
Rasulullah (s.a.v.)'a, rüknün yanında bulunuyorken geldiğini gördüm. O, Hz.
Peygamber'e, içinde içecek bulunan bir kab uzattı. Hz. Peygamber onu ağzına
doğru kaldırınca, sert olduğunu gördü ve sahibine geri verdi. Bunun üzerine
hazır bulunanlardan birisi ona: Ey Allah'ın Rasulü! O haram mıdır diye sordu,
Hz. Peygamber: "Adamı bana getiriniz" diye buyurdu. Adam getirilince,
Hz. Peygamber kabı ondan aldı. Sonra su getirilmesini istedi. O, suyu kaba
boşalttı, sonra da onu ağzına kaldırınca, yüzünü ekşitti. Yine su getirilmesini
istedi, bu suyu yine o kab ın üzerine boşalttıktan sonra şöyle dedi: "Bu
kabların (içerisindeki içeceklerin) sertleştiğini görecek olursanız, o takdirde
onların içlerindekini su ile kırınız."
Yine rivayet edildiğine
göre Hz. peygamber'e nebiz hazırlanır, O da aynı gün ondan içermiş. İkinci ya
da üçüncü gün olup değişikliğe uğramışsa, onu hizmetçisine içirirmiş. Şayet
haram olsaydı, onu hizmetçisine içirmezdi.
Tahavı der ki: Ebu Avn
es-Sakafı de, Abdullah b. Şeddad'dan, o, ibn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Şarap, azıyla, çoğuyla bizatihi haram kılınmıştır. İçecek herbir
şeyden ise, seker (sarhoşluk veren) haram kılınmıştır. Bunu Darakutni de
rivayet etmiştir.
İşte bu ve benzeri
hadislerden anlaşıldığına göre, şarap dışındaki içecekler, bizatihi (ayniyle)
haram kılındığı gibi diğer içecekler ayniyle haram kılınmış değillerdi.
Hanefiler derler ki: Hamr (şarap), üzümün şarabıdır ve bunda görüş ayrılığı
yoktur. Yine Hanefilerin delilleri arasında Şüreyk b. Abdullah'ın şu rivayeti
de yer almaktadır: Bize, Ebu İshak el-Hemezani anlattı, o, Amr b. Meymun'dan
dedi ki: Ömer b. el-Hattab dedi ki: Bizler, bu develerin etlerini yeriz. Fakat,
karnımızda bu deve etlerini nebizden başka birşey de parçalamaz (hazmettirmez).
Şüreyk dedi ki: Ben, es-Sevri'yi, zamanının en büyük alimi Malik b. Miğvel'in
evinde nebiz içerken gördüm.
Bunlara cevaba gelince:
Hanefilerin: Şanı Yüce Allah, kullarına içecekleri hatırlatarak minnette bulunmaktadır,
O'nun minnette bulunması ise ancak helal olan şeylerle sözkonusudur, şeklindeki
sözleri doğrudur. Şu kadar var ki bunun, önceden de açıklamış olduğumuz gibi,
içkinin haram kılınışından önce olma ihtimali vardır. O takdirde az önce
açıkladığımız gibi bu (mübahlık), nesholmuş olur.
İbnu'l-A'rabi der ki:
Bu, haber kipinde olduğu halde nasıl nesh olur? Çünkü haberin neshi sözkonusu
değildir, denilecek olursa, buna şöyle cevap veririz: Bu, şeriatı tahkiki
olarak anlamamış olanların söyleyeceği bir sözdür. Bundan önce de açıkladığımız
gibi, eğer haber hakiki olarak var olan şey hakkında yahut da Yüce Allah'ın bir
lütfu olarak sevap vermesi ile ilgili ise, neshin sözkonusu olmayacağı haber
türü işte budur. Ancak haber, eğer şer'i bir hüküm ihtiva ediyorsa, hükümler
değiştirilir ve nesh olur. Hüküm ister haber kipi ile, ister emir kipi ile
gelmiş olsun farketmez. Ve hiçbir zaman nesih lafzın kendisiyle alakalı
değildir. Onun ihtiva ettiği hüküm ile alakalıdır. Şayet bu gerçeği kavrayacak
olursanız, o takdirde şanı Yüce Allah'ın şu buyruğunda, kafirler hakkında haber
vermiş olduğu ahmak sınıfın dışına çıkmış olursunuz: "Biz bir ayeti diğer
bir ayetin yerine getirip değiştirdiğimiz de, -Allah neyi indireceğini en iyi
bilen olduğu halde-: Sen, ancak bir ifti racısm, dediler. Hayır, onların çoğu
bilmezler. "(en-Nahl, 101) Yani, bu itirazı yapanlar, şanı Yüce Rabbin,
dilediğini emredeceğini, dilediği mükellefiyeti koyacağını, adaletinin bir
tecellisi olarak bunlardan dilediklerini kaldırıp, dilediğini olduğu gibi
bırakacağını ve Ummu'l-Kitab'ın O'nun nezdinde olduğunu bilmeyen kimselerdir.
Derim ki:
(İbnü'l-Arabi'nin bu ifadeleri) oldukça ağırdır. Çünkü o, bu ifadelerinin
kapsamına kıt anlayışları itibariyle, hayırlı ilim adamlarını kafirlere
katmaktadır. Mesele, usuli (usul-i fıkh'a dair) bir meseledir. Şöyle ki, şer'i
hükümlere dair haberlerin neshi caiz midir, değil midir? Bu konuda görüş
ayrılığı vardır. Sahih olan ise, bu ayet-i kerime ve benzerleri dolayısıyla
bunun caiz olduğudur. Diğer taraftan bir hükmün meşruiyetine dair verilen
haber, o meşru hükmün yerine getirilmesi talebini ihtiva etmez. İşte nesh
olunduğuna dair delil getirilen şer'i hüküm de sözügeçen bu taleptir. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
Hanefilerin sözkonusu
ettikleri hadislere gelince; birinci ve ikinci hadisler zayıftırlar. Çünkü Hz.
Peygamber'den sabit nakil ile şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sarhoşluk
veren herbir içecek haramdır.''
Yine Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Sarhoşluk veren herbir şey hamr'dır ve sarhoşluk veren
herbir şey de haramdır. ''
Bir başka hadisinde de
şöyle buyurmaktadır: "çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.''
Nesai de (bu hadisleri
kaydettikten sonra) şöyle demektedir: İşte bunlar, sağlam ve adaletli
ravilerdir. Sahih nakil yapmakla meşhur olmuşlardır. Abdulmelik ise, kendi
türünden büyük bir topluluğun desteğini alacak olsa bile, bunlardan tek
birisine karşı dahi duramaz. Başarı Allah'tandır.
(Hanefilerin delil
gösterdikleri) üçüncü hadise gelince; bu hadis sahih olsa bile Hz. Peygamber elbetteki
onu sarhoşluk verici bir içki olarak hizmetçiye içirmiyordu. Onu, ancak kokusu
değiştiği için hizmetçiye içirmekte idi. Çünkü Peygamber (s.a.v.), kendisinden
kötü bir kokunun alınmasından hoşlanmazdı. İşte, Hz. Zeyneb'in ona verdiği
baldan dolayı, hanımlarının Hz. Peygamber'e hile yoluna başvurmalarının sebebi
de budur. Ona, biz senden meğafir, yani hoş olmayan bir koku alıyoruz,
demişlerdi. Daha sonra da Hz. Peygamber bunu içmedi. İleride buna dair
açıklamalar et-Tahrim Suresi'nde gelecektir.
İbn Abbas'ın rivayet
ettiği hadise gelince; İbn Abbas'ın kendisinden, Ata, Tavus ve Mücahid'den,
buna muhalif kanaatte olduğu rivayeti gelmiştir. Onun şöyle dediğini
nakletmişlerdir: Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. Bunu ondan Kays b.
Dinar rivayet etmiştir. Sarhoşluk veren şey hakkındaki fetvası da böyledir.
Bunu da Darakutni söylemiştir.
Birinci hadisi ise, İbn
Abbas'tan Abdullah b. Şeddad rivayet etmiştir. Ancak, önemli bir topluluk da bu
konuda ona muhalefet etmiştir. O bakımdan Peygamber (s.a.v.)'dan sabit olan
hadisler dolayısıyla onun bu kanaatte olduğunu söylemek mümkün olmamaktadır.
Hz. Ömer'in söylediği
rivayet edilen: (Yediğimiz deve etini) midelerimizde ancak nebiz parçalar
(hazmettirir) sözüne gelince, zikrettiğimiz deliller gereğince, hiç şüphesiz o,
sarhoşluk verici olmayan şeyleri kastetmiştir.
Nesai de, Utbe b.
Ferkad'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ömer b. el-Hattab'ın içtiği
nebiz, sirkeye dönüştürülmüş idi. en-Nesa! der ki: Bunun doğruluğunun delili
ise, es-Saib yoluyla gelen hadistir. el-Haris b. Miskin'den dinlerken,
kendisine kıraaten (elde okunan metine göre o) dedi ki:
İbnü'l-Kasım'dan: Bana
Malik anlattı, o, İbn Şihab'dan, o, es-Saib b. Yezid'den ona haber verdiğine
göre Ömer b. el-Hattab yanlarına çıkarak şöyle dedi: Ben, filan kimseden şarap
kokusu aldım. O bunun tıla içkisi olduğunu iddia etti. Ben, içtiği şeye dair
soru sorarım. Eğer sarhoşluk veren birşey ise, ona celde cezası veririm. Bunun
üzerine Ömer b. el-Hattab (r.a) ona tam olarak had vurdu. Yine Hz. Ömer,
Rasulullah (s.a.v.)'ın minberi üzerinde irad ettiği hutbesinde şöyle demişti:
İmdi ey insanlar! Şarabın haram olduğu hükmü indiğinde şarap üzüm, bal, hurma,
buğday ve arpa'dan olmak üzere beş şeyden yapılırdI. Şarap (hamr) aklı örtüp
perdeleyen şeydir. Bu, daha önce el-Maide Suresi'nde (90. ayet, 2. başlık ve
devamında) geçmiş bulunmaktadır.
İbrahim en-Nehai'nin,
Ebu Cafer et-Tahavı'nin -ki çağının önder ilim adamı idi- nebizi helal kabul
ettikleri, Süfyan es-Sevrı'nin de nebiz içtiği söylenecek olursa, deriz ki:
Nesai kitabında, sarhoşluk veren nebizleri helal kılan ilk kişinin İbrahim
en-Nehai olduğunu söylemiştir. Bu ilim adamının bir yanılmasıdır. Bizler ise
ilim adamlarının yanılmalarına karşı uyarılmış bulunuyoruz. Sünnet dururken
hiçbir kimsenin söylediği söz delil olamaz.
Yine Nesai,
İbnü'l-Mübarek'ten şöyle dediğini nakletmektedir: İbrahim müstesna, hiçbir
kimseden sarhoşluk veren şeylere dair ruhsatın sahih olarak rivayet edildiğini
görmedim. Ebu Usame de der ki: Ben, Abdullah elMübarek'ten daha çok ilim
talebine düşkün kimse görmedim. Bu maksatla Şam diyarını, Mısır'ı, Yemen'i,
Hicaz'ı dolaşmıştır.
Tahavi ve Süfyan'a
gelince, onların nebizi mübah kabul ettikleri sahih olarak sabit olsa bile, bu
konuda sünnetten sabit olanlarla birlikte sarhoşluk veren şeylerin haram
kılındığı hususundaki imamların görüşlerine karşı onların kanaatleri delil
olarak gösterilemez. Diğer taraftan Tahavi, ''ihtilaf'' a dair yazdığı büyük
eserindem bunun aksi görüşü de zikretmektedir. Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr, ''et-Temhid''
adlı eserinde şöyle demektedir: Ebu Cafer et-Tahavi der ki: ümmet, üzüm suyunun
sertleşip kaynaması ve köpük atması halinde, şarap olduğunu ve bunu helal kabul
edenin kafir olacağını ittifakla kabul etmiştir. Ancak, ıslatılan kuru hurmanın
suyunun kaynayıp sarhoşluk verecek hale gelmesi halinde, hükmü hakkında ihtilaf
etmişlerdir. İşte bu, Yahya b. Ebi Kesir'in, Ebu Hureyre'den, onun da Peygamber
(s.a.v.)'dan rivayet ettiği: "İçki (hamr) şu iki ağaçtandır: Hurma ağacı
ve üzüm ağacıdır) hadisi ile amel etmediklerini göstermektedir. Çünkü onlar, bu
hadisi kabul etmiş olsalardı, ıslatılan hurma suyunu helal kabul edenleri de
tekfir etmeleri gerekirdi. İşte böylelikle haram kılınan şarabın kapsamına,
sertleşen ve sarhoşluk verecek dereceye ulaşan üzüm suyundan başka birşeyin
girmediği sabit olmaktadır. (Tahavi devamla) der ki: Diğer taraftan haram kılma
hükmünün, yalnızca onunla alakalı olması ve başkasının ona kıyas edilmemesi
ile, başkasının da ona kıyas edilmesi hallerinden birisi sözkonusudur. Biz, onların
hepsinin ısıtılan hurma suyunu kaynayıp çok miktarda sarhoşluk vermesi halinde
şaraba kıyas ettiklerini görüyoruz. Kuru üzümün ısı atılması halinde de hüküm
böyledir. (Tahavi devamla) der ki: O halde buna kıyasen, sarhoşluk veren bütün
içeceklerin de haram olmaları icabeder. Diğer taraftan Peygamber (s.a.v.)'in
şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: "Sarhoşluk veren herbir şey
haramdır." İşte bu hadis, herkes tarafından kabul edildiği için, senedinin
zikredilmesine bile gerek görülmemiştir. Bu hususta aralarında görüş ayrılığı,
hadisin tevili ile ilgilidir. Kimisi: Hadiste, sarhoşluk veren şeylerin cinsini
kastetmiştir, kimisi de; sarhoşluğun gerçekleşmesi halini kastetmiştir, derler.
Tıpkı, fiilen öldürme meydana gelmedikçe, öldürene katil denilemeyeceği gibi.
Derim ki: İşte bu,
Tahavi'nin de bunu haram kabul ettiğinin delilidir. Çünkü o şöyle demektedir:
Buna kıyasen, sarhoşluk veren bütün içeceklerin haram olması gerekir.
Darakutni Sünenınde, Aişe
(r.anha)'dan, şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"Şüphesiz Allah,
şarabı (içkiyİ) adı dolayısıyla haram kılmamıştır. Onu, akibeti dolayısıyla
haram kılmıştır. Akibeti, şarabın akibeti gibi olan herbir içecek, tıpkı
şarabın haram olması gibi haramdır."(Darakutni, IV, 257)
İbnü'l-Münzir der ki:
Kufeliler, illetli birtakım haberleri delil diye getirmişlerdir. İnsanlar,
herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşecek olursa, o takdirde o anlaşmazlık
konusunun, Allah'ın Kitabına ve Rasulünün sünnetine havale edilmesi gerekir.
Kimi tabiinden, çok miktarda içilmesi halinde, sarhoşluk veren içecekleri
içtiğine dair gelen rivayetlere gelince; bunların birtakım günahları vardır ki,
bu günahlardan dolayı Allah'tan mağfiret dilemektedirler. Bu ise, iki
ihtimalden birisinden uzak olamaz: Ya bu kanaatte olan kimse, işitmiş olduğu
hadisi tevil etmekte hata etmiştir, yahut günah işlemiştir. Olur ki, Yüce
Allah'a çokça istiğfar etmektedir. Peygamber (s.a.v.) ise, hem bu ümmetin
öncekilerine hem sonrakilerine karşı Allah'ın hüccetidir.
Ayet-i kerimenin tevili
ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Bu ayet-i kerime, ibret alınsın diye
sözkonusu edilmiştir. Yani, bu eşyayı yaratana kadir olan, öldükten sonra
diriltmeye de kadirdir. Böyle bir ibret, şarabın helal veya haram olması
halinde, herhangi bir farklılık arzetmez. Çünkü, sarhoşluk verici içkilerin
yapıldığını belirtmek, haram oluşa delil değildir. Bu da Yüce Allah'ın:
"dedi ki: ikisinde de hem büyük bir günah, hem de insanlar için bazı
faydalar vardır"(el-Bakara, 219) buyruğuna benzemektedir. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN