ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NAHL

66

وَإِنَّ لَكُمْ فِي الأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِ مِن بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَّبَناً خَالِصاً سَآئِغاً لِلشَّارِبِينَ

 

66. Davarlarda da sizin için elbette ibret vardır. Size onların karınlarındaki dışkı ile kan arasından lçenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis bir süt lçiriyoruz.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:

 

1- Davarlardaki İbretler:

2- İçirmek:

3- Davarların Karınlarından içirilenler:

4- Lebenu'l-Fahl (Süt Emziren Annenin Kocasın)ın Hükmü:

5- Dışkı ile Kan arasından Çıkan Süt:

6- Meninin Necaset ve Tehareti ile ilgili Görüşler:

7- Sütten Yararlanmak:

8- Afiyetle içilen Bir Gıda:

9- Tatlı ve Lezzetli Yiyecekleri Yemek:

10- Yeme ve içme ile ilgili Dualar:

 

1- Davarlardaki İbretler:

 

Yüce Allah'ın: "Davarlarda" buyruğunda geçen davarlara dair geçen açıklamalar daha önce (el-En'am, 142'de) geçmiş bulunmaktadır. Burada kasıt deve, inek, koyun ve keçiden ibaret olan dört hayvan türüdür.

 

"Sizin için elbette bir ibret" Allah'ın kudretine, vahdaniyetine ve azametine delalet "vardır." İbret asıl anlamı itibariyle birşeyin hakikatinin benzerlik yolu ile tanınabilmesi için, birşeye temsil ile benzetilmesi, anlatılmasıdır. Yüce Allah'ın: ": .. ibretalın ... "(el-Haşr, 2) buyruğu da buradan gelmektedir.

 

Ebu Bekr el-Verrak der ki: Davarlardaki ibret, bu hayvanların sahiplerine musahhar kılınması, onlara itaat etmesi yanında, senin Rabbine karşı gelip isyan etmen ve her hususta O'na muhalefet etmendir. Hiç şüphesiz günahı olmayan bir varlığın günahkar bir varlığı sırtında taşıması en büyük ibretlerdendir.

 

2- İçirmek:

 

"Size ... içiriyoruz" buyruğunun Medineliler, İbn Amir ve Ebu Bekr'den gelen rivayete göre Asım "mim" harfini üstün olarak; "İçirdi, içirir" kökünden gelen bir fiil olarak okumuştur. Diğerleri ile Hafs'ın rivayetine göre Asım "mim" harfini ötreli olarak; (...) den gelen bir fiil gibi okumuşlardır. Küfeliler ile Mekkelilerin kıraatı bu şekildedir. Bunların iki ayrı şive oldukları söylenmiştir. Lebid der ki: "Kavmim Necdoğullarına su içirdiği gibi, Numeyre de Hilalli kabilelere de hep su içirmiştir.''

 

Şöyle de açıklanmıştır: Eğer sen, elinden onun dudaklarına içmek üzere içecek bir şey uzatacak olursan, o takdirde: "Ona su içirdim" denilir. Şayet ona içeçek için nöbet ayırsan yahut kendisi ağzıyla içsin ya da ekinini sulasın diye takdim edecek olursan, o takdirde: "Ona su içirdim (sulama imkanı verdim)" denilir. Bu açıklamayı İbn Aziz yapmıştır ve daha önceden de (el-Bakara, 60. ayet 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Bir kesim; "(Davarlar) size içirirler" anlamında okumuşlardır ki bu da zayıf bir kıraat olup içirenler davarlardır, demektir. "Ye" ile de okunmuştur ki o takdirde; Allah (azze ve celle) size içirir, anlamında olur. Ancak kıraat alimleri ilk iki şekilde okumuşlardır. "Nun" harfinin üstün okunması Kureyşlilerin şivesidir. Ötreli okunması ise Himyerlilerin şivesidir.

 

3- Davarların Karınlarından içirilenler:

 

"Onların karınlarındaki ... " buyruğunda yer alan zamirin neye ait olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Zamirin önce gelen cem-i müennese (dişil çoğul olan "davarlar" anlamındaki lafza) raci olduğu söylenmiştir. Sibeveyh der ki: Araplar: "Davarlar"dan tek bir kişi imiş gibi haber verirler. İbnu'l-A'rabi der ki: Benim görüşüme göre Sibeveyh bu kanaatini yalnızca bu ayet-i kerimeye istinaden dile getirmiştir. Böyle bir şeyonun konumundaki birisine uygun değildir, onun idrakine yakışmaz.

 

Şöyle de açıklanmıştır. Çoğullafzı olan cins isim, hem müzekker hem müennes geldiğinden dolayı: "Onlar davarlardır" denilebildiği gibi aynı anlamda olmak üzere-, (...) da denilebileceğinden onlara ait olan zamirin müzekker (ve tekil) olarak gelmesi caizdir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

el-Kisai ise şöyle demektedir: Buyruğun anlamı bizim sözünü ettiğimiz varlıkların karınlarında ... şeklindedir. O bakımdan burada zamir sözü geçene aittir. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Hayır, çünkü o bir öğüttür. Artık dileyen onunla öğüt alsın. "(Abese, 11-12) Şair de şöyle demektedir: "Kursakları(nın tüyü) yolunmuş yavrular gibi."

 

Burada da zamir çoğul hakkında tekil olarak gelmiştir. Bunun benzerleri pek çoktur.

 

el-Kisai de der ki: "Onların karınlarındaki" buyruğu, onların bazılarının karınlarındaki ... anlamındadır. Çünkü erkeklerinin sütleri yoktur. Ebu Ubeyde'nin esas kabul ettiği açıklama da budur.

 

el-Ferra ise der ki: "Davarlar" ile "Davar" aynı şeydir ve bu, müzekker olarak gelir. O bakımdan Araplar "Bu suya gelen bir davardır" derler. Bundan dolayı burada zamir "davarlar" anlamındaki "davar" lafzına raci olmuştur. İbnu'l-A'rabi de der ki: Burada zamirin müzekker gelmesi cem' manasına racidir. Müenneslik ise cemaat anlamına aittir.

 

O bakımdan burada cem' lafzını nazar-ı itibara alarak zamiri müzekker getirdiği gibi, el-Müminün Süresi'nde cemaat lafzını nazar-ı itibara alarak; "Onların karınlarında olanlardan size içiririz)'' (el-Müminun, 21) diye buyurmuştur. İşte bu açıklama ile mana güzel bir hal almaktadır. Cemaat lafzını nazar-ı itibara alarak müennes kullanım ile, cem lafzını nazar-ı itibara alarak müzekker kullanım "Yebrin'in kumlarından ve Filistin Teyhasının kumlarından daha çoktur."

 

4- Lebenu'l-Fahl (Süt Emziren Annenin Kocasın)ın Hükmü:

 

Değerli ilim adamlarından birisi olan kadı İsmail bu zamirin aidiyetinden lebenu'l-fahlin haramlık ifade ettiği hükmünü çıkarmış ve şöyle demiştir. Burada zamirin müzekker gelmesi, davarların erkeklerine rari oluşundan dolayıdır. Çünkü sütün erkeklere ait olduğu kabul edilir. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) Hz. Aişe, Ebu Kuays'ın kardeşi olan Eflah ile ilgili hadiste geçtiği üzere bunu kabul etmek istemeyince Peygamber (s.a.v.) lebenü'l-fahlin haramlık gerektirdiği hükmünü vermiştir. O halde; "süt emzirmek kadından, cima ile aşılamak erkektendir." Böylelikle sütte her ikisi arasında ortaklık cereyan etmektedir.

 

Lebenü'l-fahlin haramlık hükmünü getirdiğine dair açıklamalar bundan önce en-Nisa Süresi'nde (23. ayet 7. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamd olsun.

 

5- Dışkı ile Kan arasından Çıkan Süt:

 

Yüce Allah: "Size onların karınlarındaki dışkı ile kan arasından ... halis bir süt içiriyoruz" buyruğu ile, sütün dışkı ile kan arasından halis olarak çıkmasındaki kudretinin azametine dikkatlerimizi çekmektedir.

 

"Dışkı" işkembeye doğru inen pislikler demektir. Bunlar dışarı çıkarsa artık bunlara aynı isim verilmez. Mesela işkembenin içinde bulunanları çıkarttım, demek için; (...) tabiri kullanılır.

 

Buyruğun anlamı şudur: Hayvanın yediklerinin bir bölümü işkembede kalır, bir bölümüden de kan oluşur. Daha sonra süt bu kandan süzülüp çıkar. Şanı Yüce Allah sütün bu işkembedeki dışkı ile damarlardaki kandan çıktığını bize bildirmektedir.

 

İbn Abbas der ki: Hayvan yemini yer, yem işkembede yerini aldıktan sonra, işkembede yediklerini pişirir. Altta kalan dışkı, ortada kalan süt, üste çıkan ise kan olur. Karaciğer ise bunlar üzerinde görevlidir. Kanı paylaştırır onu ayırd eder ve damarlarda akmasını sağlar. Sütü de memeye akıtır. Dışkı ise olduğu hali ile işkembenin içinde kalır. ''(Bu), en üstün seviyede ve yeterli bir hikmettir. Uyanlar ise fayda vermiyor.''(el-Kamer, 5)

 

"Halis" buyruğu ile kan ve dışkı aynı yerden olmakla birlikte sütün, kanın kırmızılığından ve dışkının pisliğinden arınmış olduğunu kastetmektedir. İbn Bahr der ki: Beyazı halis ve saf anlamındadır. Şair en-Nabiğa da şöyle demektedir: "Yenleri bembeyaz, omuzları yeşil... "

 

Bununla, şair (halis kelimesini kullanarak), yenlerin beyazlığını kastetmektedir.

Sütün bu şekilde çıkması ancak her bir şeyi masIahat gereği yerine getiren ve gerçekleştiren kimsenin kudretiyle olur.

 

6- Meninin Necaset ve Tehareti ile ilgili Görüşler:

 

en-Nakkaş der ki: Bu buyrukta meninin necis olmadığına delil vardır. Başkası da aynı görüşü dile getirmiş ve şu sözleriyle de bunu delillendirmek istemiştir: Nasıl ki süt, dışkı ile kanın arasından içimi kolay ve halis olarak çıkıyor ise, meninin de aynı şekilde sidiğin çıktığı yerden temiz çıkması mümkündür.

 

İbnu'l-A'rabi der ki: Şüphesiz ki bu, büyük bir bilgisizlik ve oldukça çirkin bir mukayesedir. Süt ile ilgili gelen haber ilahi kudretten sadır olan bir nimet ve bir lütuf olduğu belirtilmekte ve böylelikle bundan ibret alınması istenmektedir. Bütün bunlar, sütün halis ve lezzetli olmakla nitelendirilmesini gerektirmiştir. Meninin süte ilhak edilebilmesi, yahut ona kıyas edilebilmesi ise, bu durumda olmadığından dolayı mümkün değildir.

 

Derim ki: Ancak buna şöyle diyerek karşılık verebiliriz: Mükerrem kılınmış insanın kendisinden yaratıldığı meninin çıkmasından daha büyük ve daha üstün bir minnet ve lütuf olabilir mi? Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O su, omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkar. "(et-Tarık, 7) Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah sizin için kendinizden eşler yarattı. Eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı. "(en-Nahl, 72) Bu da ilahi lütuf ve ihsanın en ileri derecesidir.

 

Eğer meni, sidiğin geldiği yerden çıkması dolayısıyla necis olur denilecek olursa, biz şöyle deriz: Bu da bizim kast ettiğimizdir. Necaset arizidir, onun aslı ise tahir olmasıdır.

 

Şöyle de denilmiştir: Meninin çıktığı yer -özellikle kadın için bu böyledir- sidiğin çıktığı yerden başkadır. Çünkü ilim adamlarının da belirttikleri gibi, erkeklik organının kadına girip çocuğun çıktığı yer, sidiğin çıktığı yerden ayrıdır. Buna dair açıklamalar, daha önce el-Bakara Suresi'nde geçmiş bulunmaktadır.

 

Şayet: Meninin aslı kandır, o bakımdan o necistir, denilecek olursa, biz de; böyle bir iddia, misk örneği ile çürütülür. Çünkü, miskin de aslı kandır ve misk tahirdir, deriz. Meninin tahir olduğunu söyleyenler arasında Şafii, Ahmed, İshak, Ebu Sevr ve başkaları da vardır. Çünkü, Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben onu (meniyi) Rasulullah (s.a.v.)'ın elbisesinden kuru olduğu hallerde tırnağım ile kazıyordum.

 

Şafii de der ki: Kazınmıyacak olsa bile bunda bir mahzur yoktur. Sa'd b.

Ebi Vakkas elbisesindeki meniyi ovalar ve çıkartırdı. İbn Abbas der ki: Meni, balgam gibi birşeydir. Sen onu bir izhir otu ile izale et yahut bir bez parçası ile sil. 

 

Denilse ki: Hz. Aişe'nin şöyle dediği sabittir: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'ın elbisesinden meniyi yıkardım ve elbisesindeki yıkama izleri gözlerinin önünde olduğu halde o elbise ile namaza çıkardı.

 

Biz de şöyle deriz: Hz. Aişe'nin necaset gibi, elbiselerden izale edilen şeylerden tiksindiği gibi ondan da tiksindiği için yıkamış olması ihtimali vardır. Böylece bu konu ile ilgili hadisler bir arada telif edilmiş olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Malik, arkadaşları ve Evzai, meninin necis olduğunu söylemişlerdir. Malik der ki: Elbisedeki ihtilam(meni)ın yıkanması bize göre vaciptir ve bu husus üzerinde icma edilmiştir. Aynı zamanda Kufelilerin de görüşü budur. Ömer b. el-Hattab, İbn Mes'ud ve Cabir b. Semura'dan da elbiselerinden meniyi yıkadıklarına dair rivayetler zikredilmiştir. Ancak, bu hususta İbn Ömer ile Hz. Aişe'den farklı rivayetler gelmiştir. işte meninin necis ve tahir oluşu ile ilgili bu iki görüşe göre tabiin arasında da farklı kanaatler dile getirilmiştir.

 

7- Sütten Yararlanmak:

 

Bu ayet-i kerimede, içmek ve başka yollarla sütten yararlanmanın caiz oluşuna delil vardır. Meytenin (leşin) sütünden yararlanmak ise caiz değildir. Meytenin sütü necis bir kapta bulunan tahir bir sıvıdır. Çünkü meytenin sütünün bulunduğu memesi necistir, süt ise tahirdir. Bu süt sağılacak olursa, o takdirde necis olan bir kaptan alınmış olur.

 

Ölmüş kadının sütü hususunda ise, bizim mezheb alimlerimiz farklı görüşlere sahiptir. Kimisi: İnsan hayatta iken de, ölü halde iken de tahir olduğundan dolayı ölmüş kadının sütü de tahirdir derken, kimisi de; ölüm ile necis olur, o bakımdan sütü de necistir demiştir. Her iki görüşe göre de (böyle bir süt emilecek olursa), süt emme yoluyla hurmiyet (süt akrabalığı) sabit olur. Çünkü, süt emen küçük çocuk, tıpkı hayatta olan kadından süt emdiği gibi o ölen kadının sütü ile gıdalanıp beslenir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.): "Süt emmek, et yapan ve kemiği geliştiren şeydir'' diye buyurmuş ve bu konuda (hayatta olmak gibi) tahsis yoluna gitmemiştir. Buna dair açıklamalar, bundan önce en-Nisa Süresi'nde (23. ayet, 6. başlık ve devamında) geçmiş bul unmaktadır.

 

8- Afiyetle içilen Bir Gıda:

 

"İçenlerin boğazından kolaylıkla geçer" buyruğu, lezzetli, afiyetle ve içenin herhangi bir şekilde boğazında durup kalmayan bir içecek, demektir.

 

(Aynı kökten olmak üzere): Şöyle denilir: "içecek, boğazdan kolaylıkla geçti, geçer"; "içen, onu kolaylıkla içti" "Ben onu kolaylıkla içtim, içerim." Bu fiil, hem müteaddi (geçişli) olur, hem de olmaz. Daha güzel kullanım şekli ise; "Onu kolaylıkla içtim" şeklindeki kullanımdır. "Bana mühlet ver, bana karşı aceleci davranma" denilir. Yüce Allah da: "Onu yudum yudum içmeye çalışacak, rahatça boğazından geçıremeyecek "(İbrahim, 17) diye buyurmaktadır. "Boğazında tıkanan lokmayı indirmeyi sağlayan şey" demektir. Bu kabilden olmak üzere: "Su, boğazda tıkanan lokmaları (hıçkırıkları) rahatlıkla geçirtir" denilir. Şair el-Kümeyt'in şu mısraı da buradan gelmektedir:

 

"Böylelikle o, boğazıma tıkanan lokmayı geçirten ve bunu gideren birşeyoldu."

Rivayet edildiğine göre, hiçbir kimse süt içerken nefes borusuna kaçmış değildir. Hatta bu, Peygamber (s.a.v.)'dan da rivayet edilir.

 

9- Tatlı ve Lezzetli Yiyecekleri Yemek:

 

Bu ayet-i kerimede, tatlı ve lezzetli yiyecekler yemenin cevazına delil vardır. Bunun, zühde aykırı olduğu, yahut zühdü uzaklaştırdığı söylenemez. Ama bunların, uygun şekilde, israfa kaçmaksızın ve aşırıya gitmeksizin kullanılmaları gerekir. Bu anlamdaki açıklamalar, bundan önce el-Maide Suresi'nde (87. ayet, 1. başlık ve devamında) ve başka yerlerde (el-A'raf, 31. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Sahih hadiste Enes'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben, Resulullah (s.a.v.)'a, elimdeki bu kab ile bal, nebiz, süt ve su gibi bütün içecek çeşitlerini sunmuş bulunuyorum.

 

Bazı kurra (ilim adamı), bal peltesini ve sütü mekruh görmekle birlikte, genel olarak ilim adamları bunları yemeyi mübah kabul etmiştir. el- Hasen'den rivayet edildiğine göre o, beraberinde Malik b. Dinar'ın da bulunduğu bir sofrada bulunuyorken bal peltesi getirilmiş, Malik onu yemek istememişti. Bunun üzerine el-Hasen ona şöyle demiş: Ye, çünkü soğuk su bundan daha büyük bir lütuf ve ihsandır.

 

10- Yeme ve içme ile ilgili Dualar:

 

Ebu DavUd ve başkalarının rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'a süt getirildi, O da içti, Ve şöyle buyurdu: ,"Sizden herhangi bir kimse bir şey yiyecek olursa, "Allah'ım, bunu bizim için mübarek kıl ve bize ondan daha hayırlısını yedir" desin. Süt içirilecek olursa bu sefer; "Allah'ım, bunu bizim için mübarek kıl ve bize bundan çokça ver" desin. Çünkü, sütten başka hem yiyecek, hem içecek yerini tutan birşey yoktur. '' ilim adamlarımız derler ki: Hem nasıl böyle olmasın ki? Çünkü süt, insanın ilk gıdasıdır. Süt ile insanın bedeni gelişir. Süt, bedeni dimdik ayakta tutan ve rahatsız edici her türlü özellikten uzak bir gıdadır. Şanı Yüce Allah sütü, ümmetlerin en hayırlıları olan bu ümmetin hidayeti hususunda Hz. Cebrail'e alamet kılmıştır. Nitekim sahih hadiste şöyle denmektedir: "Cebrail bana içinde şarap bulunan ve süt bulunan birer kap getirdi. Ben, süt kabını tercih ettim. Bu sefer Cebrail bana; Sen, fıtratı tercih ettin. Eğer şarabı tercih etmiş olsaydın, ümmetin azgınlaşırdı, dedi."

 

Diğer taraftan Hz. Peygamber'in, sütün daha da ziyadeleşmesi için dua edilmesini tavsiye etmesi, sütün çokluğu bolluğun, hayır ve bereketlerin fazlalığının bir alameti olduğunu gösterir. O halde süt herşeyiyle mübarektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nahl 67

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR