HİCR 51 / 54 |
وَنَبِّئْهُمْ
عَن ضَيْفِ
إِ
بْراَهِيمَ {51} إِذْ
دَخَلُواْ
عَلَيْهِ
فَقَالُواْ
سَلاماً
قَالَ
إِنَّا
مِنكُمْ
وَجِلُونَ {52} قَالُواْ لاَ
تَوْجَلْ
إِنَّا
نُبَشِّرُكَ
بِغُلامٍ
عَلِيمٍ {53} قَالَ
أَبَشَّرْتُمُونِي
عَلَى أَن مَّسَّنِيَ
الْكِبَرُ
فَبِمَ
تُبَشِّرُونَ
{54} |
51.
Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver.
52. Hani
konuklar onun yanına girip: "Selam" dedilerdi. O da: "Biz sizden
-doğrusu- korkuyoruz" demişti.
53.
"Korkma, biz sana çok bilgill bir oğul müjdeliyoruz" demişlerdi.
54. Dedi
ki: "Bana ihtiyarlık gelip çatmışken mi bana gelip müjde veriyorsunuz?
Artık neyi müjdeliyorsunuz? "
Yüce Allah'ın:
"Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver" buyruğunda sözü edilen
İbrahim'in konukları, kendisine oğlu olacağı ve Lut kavminin helak edileceği
müjdesini veren meleklerdir. Bunlardan daha önceden (Hüd, 69. ayet ve
devamında) söz edilmişti. İbrahim (a.s)'ın künyesi "misafirler
babası" idi. Hiç bir misafiri ağırlamadan kaçırmasın diye evinin dört
kapısı vardı.
Misafire
"dayf" adının veriliş sebebi, onun sana izafe edilmesi ve senin
yanında konaklamasından dolayıdır. Misafirin hükümleri ile ilgili açıklamalar,
daha önceden Hüd Süresi'nde (69-71. ayetler, 2 ve 3. başlıklarda) yeteri kadar
geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamd olsun.
"Hani konuklar,
onun yanına gidip" buyruğunda "gidenler"den çoğul diye söz
edilmesi, "misafir" anlamındaki kelimenin hem tekil, hem çoğul, hem
tesniye, hem müzekker, hemmüennes -mastar gibi- kullanılmaya elverişli bir isim
oluşundan dolayıdır. (Aynı kökten gelen): (...): Onu meylettirdi"
demektir. Hadis-i şerifte geçen; "Güneş batıya doğru meylettiğinde ...
" ifadesinde bu kökten gelen kelime kullanılmıştır. (...) ise, okun
hedeften sapması anlamındadır. Nahivdeki "izafet" de buradan
gelmektedir.
"Selam
dedilerdi" yani, bir selam verdilerdi. "O da: Biz sizden -doğrusu
korkuyoruz" çekiniyoruz "demişti." Hz. İbrahim bu sözleri,
buzağıyı önlerine yaklaştırıp onların yemediklerini görmeleri üzerine -Hüd
Süresi'nde (69. ayetin ve devamının tefsirinde) geçtiği üzere- söylemişti. Hz.
İbrahim'in asıl "selam" sözünü garip karşıladığı da söylenmiştir.
Çünkü onların yaşadıkları yerde selam diye bir adet yoktu.
"Korkma" yani,
melekler ona, korkma "... biz sana çok bilgili" Mukatil'in
açıklamasına göre halim (tahammülkar), cumhurun görüşüne göre de alim "bir
oğul müjdeliyoruz, demişlerdi." Burada da müjdelenen kişi Hz. İshak'dır.
"Dedi ki: Bana
ihtiyarlık gelip çatmışken mi bana gelip müjde veriyorsunuz?"
buyruğundaki; "Gelip çatmış"daki (...) mastariyyedir. Yani,
ihtiyarlık bana ve eşime gelip çatmışken ... demektir. Yine buna dair
açıklamalar Hud (11/72. ayet) ile İbrahim (39 ve devamında) Suresi'nde geçmiş
bulunmaktadır. Hz. İbrahim'in: "Artık bana neyi müjdeliyorsunuz?"
ifadesindeki soru, taaccüb sorusudur. Bunun gerçek manada bir soru (istifham)
olduğu da söylenmiştir.
el-Hasen
"Korkma!" kelimesinin "te" harfini ötreli olarak: (...)
diye okumuştur. el-A'meş ise, "Bana müjde veriyorsunuz" kelimesini
"elifsiz" (sonda ye'siz) okumuştur. Nafi' ve Şeybe ise,
"Müjdeliyorsunuz" anlamındaki kelimeyi; (...) şeklinde
"nun" harfini esreli olarak ( ... Bana neyi müjdeliyorsunuz?
anlamında) diye okumuştur. Tıpkı "Benimle ... mücadele mi
edıyorsunuz?" (el-En'am, 80) buyruğunda olduğu gibi. Buna dair açıklamalar
da daha önceden (işaret olunan ayet-i kerimede) geçmiş bulunmaktadır. İbn Kesir
ve İbn Muhaysın ise; (...) şeklinde esreli "nun" ve şeddeli olarak
okumuşlardır. Bunun takdiri ise; "Bana müjdeliyorsunuz" şeklinde olup
"nun", "nun"a idğam edilmiştir. Diğerleri ise izafetsiz
olarak; (...) şeklinde "nün" harfini nasb ile (müjdeliyorsunuz
anlamında) okumuşlardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN