HİCR 18 |
إِلاَّ
مَنِ
اسْتَرَقَ
السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ
شِهَابٌ
مُّبِينٌ |
18. Kulak hırsızlığı
yapan müstesna; onun ardına da apaçık bir ateş parçası düşmektedir.
Yani ancak kulak
hırsızlığı yapan, yani önemsiz ve çabucak birşeyalıp kapan kimse müstesnadır.
Buradaki istisna munkatı'dır. Bunun muttasıl olduğu da söylenmiştir. Yani kulak
hırsızlığı yapan kimselerden müstesna. Yani biz semayı, vahiy ve onun dışındaki
şeyleri işitmelerine karşı şeytanlardan korumuşuzdur. Şu kadar var ki kulak
hırsızlığı yapan müstesnadır. Çünkü Biz bunların vahiy dışındaki sema
haberlerinden herhangi bir haberi işitmelerine karşı semayı korumuş değiliz.
Vahiyden ise şeytanlar herhangi bir şey işitmezler. Çünkü Yüce Allah: ''Çünkü
onlar işitmekten kesinlikle uzak tutul muşlardır. "(eş-Şuara, 212) diye
buyurmaktadır.
Şeytanlar vahiy olmayan
herhangi bir şeyi işitecek olurlarsa bunu göz açıp kırpmaktan daha hızlı bir
süre içerisinde kahinlere telkin ediverirler. Daha sonra da bunların arkalarına
alevli ateşler gönderilir ve bu ateşler onları ya öldürür yahut azalarını
işlemez hale getirir. Bu açıklamayı el-Hasen ve İbn Abbas yapmışlardır.
"Onun ardına da
apaçık bir ateş parçası düşmektedir" buyruğundaki: ''Ardına
düşmektedir" ifadesi arkadan ona kavuştu ve ona yetişti, demektir.
"Şihab; ateş parçası" ise ışık saçan bir yıldız demektir. (...) da
aynı anlamdadır. Yüce Allah'ın: "Bir sopanın ucunda bir ateş şu)lesi
(alevi)" (en-Neml, 7) demektir. Bu açıklamayı İbn Aziz yapmıştır. Şair
Zu'r-Rimme de der ki:
"Sanki o gece
karanlığında yerinden koparılıp ayrılmış ve Alametli olup bir şeytanın
peşindeki yıldız gibidir."
Yıldıza "şihab"
denilmesi ateşi andıran parlaklığı dolayısıyladır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Ateşten bir şu'le parçasına şilüb, yeryüzündekiler için de bir aydınlık (kabes)
denilir. Çünkü bu ateş onları yakar ve artık onları yaktıktan sonra eski haline
dönmez. Tıpkı ateşin yandıktan sonra eski haline dönmemesi gibi. Ancak yıldız
böyle değildir. Yıldız yakacak olursa yine eski yerine avdet eder.
İbn Abbas der ki:
Şeytanlar kafileler halinde kulak hırsızlığı yapmak için göğe yükselirler.
Marid denilen inatçı türü tek başına kalarak yukarı doğru çıkar. Bu sefer ona
alevli bir ateş parçası atılır. Bu parça onun alnına, burnuna yahut da Allah'ın
dilediği herhangi bir yerine isabet eder ve alevalır. Alevler içerisinde
arkadaşlarına gelir ve onlara şöyle der: Şunlar şunlar oldu. Ondan bu haberi
alan diğerleri ise kardeşleri olan kahinlere giderler ve (şeytanlar) o
öğrendikleri kelimeye dokuz daha ilave ederek bu sözlerini yeryüzündeki
insanlara anlatırlar. Bu sözün birisi haktır, dokuzu batıldır. (İnsanlar)
onların söylediklerinden bir şeyin gerçekleştiğini görünce bu sefer onların
yalan diye söyledikleri bütün sözlerinde de onları tasdik etmeye başlarlar.
İleride bu anlamdaki açıklamalar, Yüce Allah'ın izniyle Sebe' Süresi'nde (23.
ayetin tefsirinde) Hz. peygamber'e merfu (ulaşan bir hadis) olarak gelecektir.
Atılan bu ateş
parçasının öldürücü olup olmadığı hususunda görüş ayrılığı vardır. İbn Abbas
der ki: Atılan bu ateş parçası yaralar, yakar, azaları felc eder; ama öldürmez.
el-Hasen ve bir kesim ise, öldürür derler.
İşittiklerini cinlere
ulaştırmadan önce atılan ateş parçalarıyla öldürüldüğü görüşü ile ilgili olarak
iki açıklama yapılmıştır. Birincisine göre onlar hırsızlayarak işittikleri
sözleri başkalarına iletemeden önce öldürülürler. Buna göre semanın haberleri peygamberlerden
başkalarına ulaşamaz. İşte bundan dolayı kahinliğin sonu gelmiştir.
İkinci görüşe göre onlar
hırsızlama yoluyla çaldıklarını kendilerinin dışındaki cinlere telkin ettikten
sonra öldürülürler. Bundan dolayı bir daha aynı şekilde kulak hırsızlığına geri
dönemezler. Şayet onların telkinleri ulaşmayacak olsaydı, kulak hırsızlığının
sona ermesi ve yakmanın da kesilmesi gerekirdi. Bu açıklamayı da el-Maverdi
nakletmiştir.
Derim ki: İleride
es-Saffat Süresi'nde (8) açıklaması geleceği üzere birinci görüş daha doğrudur.
Peygamber (s.a.v.)'ın gönderilmesinden önce ateş parçalarının atıldığı
konusunda görüş ayrılığı vardır. Çoğunluk bu atışın yapıldığını kabul ederler.
Yapıldığını kabul etmeyip bunun ancak Peygamber'in gönderilişinden sonra gerçekleştirildiğini
söyleyenler de vardır. Yine ileride buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle
el-Cin Süresi'nde ve yine es-Saffat Süresi'nde de gelecektir.
ez-Zeccac der ki:
Şihablarla yapılan atışlar Peygamber (s.a.v.)'ın doğumundan sonra meydana gelen
ve onun için mucize teşkil eden olaylardandır. Çünkü eskiden şairler bunu
şiirlerinde söz konusu etmemişlerdi ve hızlıca geçip giden bir şeyi şimşek ve
sele benzettikleri gibi, ona benzetme mişlerdi. Ancak şunu söylemek de uzak bir
ihtimal görülmemelidir: Yıldızların kaymaları eskiden beri vardı. Fakat bu
yıldız kayma işi şeytanların taşlanması maksadıyla olmuyordu. Daha sonra
Peygamber (s.a.v.)'ın doğumu ile birlikte bu şeytanIara atılan şeyler oldu.
ilim adamları derler ki:
Bizim görüşümüze göre yıldız kaymasının gördüğümüz şekilde olması da mümkündür.
Sonra bu gördüğümüz şey şeytana ulaştı mı ateş olabilir.
Şöyle de denilebilir:
Onlara hava boşluğundan ateşten bir şu'le atılır, bize bunun akan bir yıldız
olduğu izlenimi doğar.
Şihab sözlükte yükselen ateş
demektir. Ebü Davüd, Amir eş-Şabi'den şöyle dediğini nakletmektedir: Peygamber
(s.a.v.) peygamber olarak gönderildiğinde şeytanlar daha önceden kendileriyle
taşlanıp kovulmadıkları yıldızlarla taşlanır oldular. Bunun üzerine Sakif'li
Abdi Yalil b. Amr'a gidip şöyle dediler: Bazı insanlar korku ve dehşete
kapıldılar, kölelerini azad ettiler, develerini serbest ve sahipsiz saldılar.
Buna sebep ise yıldızlarda gördükleri durum olmuştur. Abd Yalil -kör bir adam
idi- onlara şöyle dedi: Acele etmeyin ve durumu tetkik edin. Eğer bu bilinen
yıldızlar ise, artık bu insanların yok oluşları zamanı yakın demektir. Eğer
bilinen yıldızlar değil ise bu meydana gelen bir olaydan ötürüdür. Durumu
incelemeye başladılar. Bilinen yıldızların kaymadığını gördüler. Bu sefer: Bu,
meydana gelen bir olay dolayısıyladır, dediler. Aradan fazla bir zaman geçmeden
Peygamber (s.a.v.)'ın peygamberliğini açıkladığını işittiler.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN