İBRAHİM 18 / 20 |
مَّثَلُ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
بِرَبِّهِمْ أَعْمَالُهُمْ
كَرَمَادٍ
اشْتَدَّتْ
بِهِ
الرِّيحُ
فِي يَوْمٍ
عَاصِفٍ
لاَّ
يَقْدِرُونَ مِمَّا
كَسَبُواْ
عَلَى
شَيْءٍ
ذَلِكَ هُوَ
الضَّلاَلُ
الْبَعِيدُ {18} أَلَمْ
تَرَ أَنَّ
اللّهَ
خَلَقَ
السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضَ
بِالْحقِّ
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ
وَيَأْتِ
بِخَلْقٍ
جَدِيدٍ {19} وَمَا
ذَلِكَ
عَلَى
اللَّهِ
بِعَزِيزٍ {20} |
18.
Rabblerini inkar edenlerin durumu: Amelleri aynen fırtınalı bir günde rüzgarın
şiddetle savurduğu bir kül'e benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerine
geçiremezler. Uzak sapıklığın ta kendisi işte budur.
19. Görmez
misin ki, Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Eğer dilerse, sizi yok
eder ve yerinize yeniden başkalarını yaratır.
20. Bu
da Allah'a göre zor bir iş değildir.
"Rabblerini inkar
edenlerin durumu: Amelleri ... bir küle benzer" buyruğunda yer alan;
"Durumu" kelimesinin merfu' gelmesi hususunda nahiv bilginlerinin
farklı görüşleri vardır. Sibeveyh der ki: Bu kelime mübteda olarak ref'
olmuştur, haberi de gizlidir. ifadenin takdiri de şöyledir: Size okunan veya
anlatılan şeyler arasında "Rabblerini inkar edenlerin durumu" da
vardır. Daha sonra yeni bir cümleye başlayarak: "Amelleri aynen fırtınalı
bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer" diye buyurmuştur.
ez-Zeccac da der ki:
Size okunan buyruklar arasında inkar edenlerin durumu, amelleri ... bir küle
benzer... demektir.
el-Ferra'ya göre
buradaki "durum" anlamındaki kelimeyi yok farz ederek ifadenin
takdiri şöyledir: Rabblerini inkar edenlere gelince, onların amelleri ... bir
küle benzer. Yine ondan nakledildiğine göre bir muzaf hazfedilmiş olup ifadenin
takdiri şöyledir: Rabblerini inkar edenlerin amellerinin durumu, bir küle
benzer. Birinci görüşü el-Ferra'dan, el-Mehdevi ikincisini de elKuşeyri ve
es-Sa'lebi nakletmiştir.
Bununla birlikte bu
kelimenin mübteda olması da mümkündür. "Filanın sıfatı: Esmer
olmasıdır" demeye benzer. Buna göre buradaki "durum" anlamındaki
kelime; sıfatı, niteliği anlamındadır.
Günlük konuşma
esnasında; "amelleri" anlamındaki kelimenin; "inkar
eden(ler)"den bedel-i iştimal olmak üzere cer konumunda olması da
mümkündür.
Bu buyruk aslında az
önce geçen: "inad eden her zorba ise zarara uğradı" (İbrahim, 15)
buyruğu ile ilişkilidir. Onların amelleri boşa çıkmış olacak ve kabul
edilmeyecektir, demektir. Kül ise bir şeyin yanmasından sonra geriye kalandır.
Şanı Yüce Allah bu ayet-i kerime ile inkar eden kafirlerin amellerinin misalini
vermektedir. Fırtınalı bir günde şiddetli rüzgarın külü savurduğu gibi Yüce
Allah amellerini yok edecektir.
"Rüzgarın şiddetli
olması" demektir. Bunun bu şekilde tecelli etmesi ise onların işledikleri
amellerinde Allah'tan başkasını ortak koşmuş olmalarıdır. O günün
"fırtınalı" olmakla nitelendirilmesi hususunda da üç görüş vardır:
1. Fırtına her ne kadar
rüzgar hakkında kullanılıyor ise de, gün de bununla nitelendirilebilir. Çünkü
böyle bir rüzgar günün içerisinde eser. O bakımdan -sıcak ve soğuk günün
içerisinde meydana gelen olaylar olmakla birlikte- sıcak bir gün ve soğuk bir
gün denilebildiği gibi "fırtınalı bir gün" de denilebilir.
2. "Fırtınalı bir
günde" buyruğu ile rüzgarın kendisi kastedilebilir. Çünkü rüzgar kelimesi
de önceden zikredilmiş bulunmaktadır. Şairin şu mısraında olduğu gibi:
"Güneşi kararmış, tutulmuş bir gün geldiğinde ... "
Şair burada; güneşi
kararmış ve güneşi tutulmuş bir gün, demek istemiş ve ikincisinden
"güneş" kelimesini hazfetmiştir. Çünkü önceden geçmiş bulunmaktadır.
Bu iki açıklamayı da el-Herevı nakletmiştir.
3. Buradaki
"fırtına" rüzgarın sıfatıdır. Ancak "fırtına" kelimesi
"gün" kelimesinden sonra geldiğinden dolayı i'rab itibariyle ona tabi
kılınmıştır. Mesela "Yıkık bir kertenkele deliği" demek gibi. Bunu da
es-Sa'lebi ve el-Maverdi zikretmişlerdir.
İbn Ebi İshak ve İbrahim
b. Ebi Bekr ise; "Fırtınalı bir günde ... " diye okumuşlardır.
"Kazandıklarından
hiçbir şeyi" o kafirler "ellerine geçiremezler." Yani ahirette
dünyada iken yaptıkları iyiliklerin sevap ve mükafatından hiçbir şeyelde
edemeyeceklerdir. Çünkü küfür ve inkarlarıyla bunu boşa çıkarmışlardır.
"Uzak sapıklığın ta
kendisi" büyük hüsranın ta kendisi "işte budur." Bu hüsranın
büyük ve sapıklığın uzak olması ise, ölüm sebebiyle artık bunun telafi
edilebilme imkanının elden kaçırılmış olmasından dolayıdır.
"Görmez misin ki
Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır." Buradaki "görmek"den
kasıt, kalbi görmektir. Çünkü senin bu konuda bilgin yok mu anlamındadır. Hamza
ve el-Kisai ise; "Gökleri ve yeri ... yaratmıştır" buyruğunu;
"Göklerin ve yerin yaratıcısıdır" diye okumuşlardır.
"Hak ile"
yaratılmasının anlamı ise bunların yaratılışının O'nun kudretine delil olarak görülmesi
içindir.
"Eğer dilerse"
ey insanlar "sizi yok eder. " Yani O, herşeyi var etmeye güç
yetirdiği gibi, yok etmeye de güç yetirendir. O bakımdan O'na isyan etmeyiniz.
Şayet O'na isyan edecek olursanız, "sizi yok eder ve yerinize yeniden"
sizden daha üstün ve sizden daha itaatkar olan "başkalarını yaratır."
Zira yeni yaratılacak olanlar öncekiler gibi olurlarsa böyle bir değişikliğin
anlamı olmaz. "Buda Allah'a göre zor bir iş" imkansız ve olmayacak
bir şey "değUdir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN