ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

İBRAHİM

15

/

17

 

وَاسْتَفْتَحُواْ وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ {15}

 

 مِّن وَرَآئِهِ جَهَنَّمُ وَيُسْقَى مِن مَّاء صَدِيدٍ {16}

 

 يَتَجَرَّعُهُ وَلاَ يَكَادُ يُسِيغُهُ وَيَأْتِيهِ الْمَوْتُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ وَمِن

وَرَآئِهِ عَذَابٌ غَلِيظٌ {17}

 

15. Ve fetih istediler. İnad eden her zorba ise zarara uğradı.

16. Arkasından cehennem de vardır. Ona irinli sudan içirilecektir.

17. Onu yudum yudum içmeye çalışacak, rahatça boğazından geçiremeyecek. Ölüm kendisini her yandan gelip saracak fakat o bir türlü ölmeyecek, arkasından da oldukça ağır bir azab gelecek.

 

"Ve fetih istediler." Yardım istediler, yani peygamberlere kavimlerine karşı yardım istemeleri, onların helak edilmeleri için bedduada bulunmaları için izin verildi. Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır. Bu kelimeye dair açıklamalar daha önce el-Bakara Suresi'nde (89. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Bu hadis de bu türdendir: Peygamber (s.a.v.) muhacirlerin fakir fukarası ile fetih isterdi; ki yardım isterdi anlamındadır.

 

İbn Zeyd de der ki: Peygamberlerin ümmetleri dua ederek fetih (yardım) istediler. Nitekim Kureyşliler de: "Ey Allah! Eğer bu Senin katından hakkın kendisi ise durma üzerimize gökten taş yağdır ... "(el-Enfal, 32) diye dua etmişlerdi. Bu görüş İbn Abbas'tan da rivayet edilmiştir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: (Kimi) peygamberler: "Rabbim, onlar beni yalanladılar. Sen benimle onlar arasında bir fetih (ayırd edici hüküm) ver" dediler. ümmetler de: Eğer bunlar doğru söyleyen kimseler iseler bizi azaplandır diye dua ettiler. Bu açıklama da yine İbn Abbas'tan nakledilmiştir. Bunun bir benzeri Yüce Allah'ın şu buyruklarında dile getirilmektedir: "Allah'ın azabını bize getir, eğer sadıklardan isen" (el-Ankebut, 29); "Eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen, bizi tehdit edip durduğunu getir. "(el-A'raf, 77)

"İnad eden her zorba ise zarara uğradı." Zorba (cebbar) hiçbir kimsenin kendisi üzerinde bir hakkı olduğunu görmeyen mütekebbir demektir. Dilcilere göre bunun anlamı budur ve bunu en-Nehhas nakletmektedir. inad eden (anid) ise hakka karşı inadla direnen ve ondan uzaklaşan kimse demektir. Bu açıklama da İbn Abbas ve başkalarından nakledilmiştir.

 

"Kavminden uzaklaştı" demektir. Bu kelimenin; (...) dan geldiği de söylenmiştir. Bu da yan ve taraf anlamındadır. (...) ise yüz çevirerek bir tarafa doğru çekildi, demektir. Şair de şöyle demiştir: "Konakladığım vakit beni orta yere koyunuz, Çünkü ben yaşlıca birisiyim, inatçı (binek)lerle baş edemem."

 

el-Herevi der ki: Yüce Allah'ın: "İnad eden her zorba" buyruğunda geçen "inad eden" orta yoldan, mutedil olandan sapıp uzaklaşan demektir. "Anüd, anid ve anid" aynı anlamdadır.

İbn Abbas yoluyla gelen hadiste -müstehaza kadın hakkında kendisine soru sorulduğunda- o: O, inad eden bir damardır, demişti. Ebu Ubeyd dedi ki: Bu ise inatlaşan insan gibi, inad eden ve haddi aşan damar demektir. Böyle bir damardan fazla çıkan kan dolayısıyla, o da inad eden bir insana benzetilmiştir. Şemir de der ki: Anid (inad eden), kesintisiz olarak akıp duran demektir. Hz. Ömer'de özel davranış ve tutumlarını söz konusu ederken; "Ben inatlaşıp uzaklaşanı da katarım" demiştir.

 

el-Leys der ki: Anüd (çok inatlaşan) deve, başka develerle bir arada bulunmayan ve her zaman için uzak bir kenarda duran demektir. (Hz. Ömer) bu ifadesi ile bir ayrılık çıkarmak yahut ta cemaatten ayrılmak isteyen kimseye, cemaat ile birlikte ona doğru yönelip gittiğini kastetmektedir.

 

Mukatil der ki: "Anid" kişi mütekebbir kimse demektir. İbn Keysan da: Burnunu havada tutan, burnu havada kimse anlamındadır. Anüd ile anidin peygamberlere karşı büyüklük taslayan ve hak yoldan uzaklaşıp bu yolu izlemeyen kimse anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Araplar derler ki: En kötü deve, yoldan çıkan anüd (çok inatçı) devedir.

"Anid"in isyankar kimse anlamında olduğu da söylenmiştir. Katade der ki:

Anid, la ilahe illallah demeyi kabul etmeyen kimsedir.

 

Derim ki: Bu ayet-i kerimede "cebbar ve anid (zorba ve inatçı)" kelimeleri -lafızları farklı olsa dahi- aynı anlamdadır. Haktan uzaklaşan herkes aynı zamanda bir cebbar ve anid yani mütekebbir kimsedir.

 

Ayet-i kerımede kastedilen kişinin Ebu Cehil olduğu da söylenmiştir ki bunu el-Mehdevı nakletmektedir. el-Maverdı'nin "EdEbu'd-Dünya ve'd-Din"adlı kitabında naklettiğine göre; Velid b. Yezid b. Abdu'l-Melik bir gün Mushaf'ta fala baktığında karşısına Yüce Allah'ın: "Ve fetih istediler, inad eden her zorba ise zarara uğradı." ayeti karşısına çıkınca, Mushaf'ı parçalayarak şu beyitleri söyledi:

 

"Her inatçı zorbayı tehdit mi edersin? İşte o inatçı ve zorba kişi benim.

 

Bir haşr gününde Rabbinin yanına gidecek olursan, Rabbim beni Velid parçaladı, dersin."

Ancak aradan henüz bir kaç gün geçmişti ki, en kötü bir şekilde öldürüldü, başı önce sarayının tepesine daha sonra da yaşadığı şehrin surunun üzerine dikildi.

 

"Arkasından" yani o kafirin arkasından "cehennem de vardır." Bu da; helak edilmesinin arkasından cehennem vardır, demektir. Buradaki "arka" kelimesi "sonra" anlamındadır. Şair Nabiğa da şöyle demiştir: "Ben (sana Allah adına) yemin ettim, artık senin için şüphe etmeyi gerektirecek bir şey bırakmadım, Esasen kişinin Allah adından öteye gidecek bir yeri de yoktur."

 

Yüce Allah'ın adına yemin etmekten sonra söyleyecek bir şeyi kalmaz, demektir. Yüce Allah'ın: "Arkasından da oldukça ağır bir azab gelecek" buyruğu da aynı şekilde "ondan sonra ... " demektir. Yüce Allah'ın: "Onun arkasındakini de inkar ederler. "(el-Bakara, 91) buyruğunda ise onun dışındakileri inkar ederler anlamındadır. Bu açıklamayı da el-Ferra yapmıştır. Ebu Ubeyd de, ondan sonra geleni inkar ederler diye açıklamıştır.

"Arkasından" buyruğunun önünden ... anlamında olduğu da söylenmiştir. Şairin şu beyiti de bu kabildendir: "Arkanda (önünde) senin kendisine ulaşacağın bir gün vardır, Sen o günde ne hazır bulunacak ve ondan yana aciz bırakabileceksin, ne de ondan uzakta olacaksın."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Mervanoğulları benim dinleyip, itaat etmemi mi umuyorlar? Halbuki kavmim olan Temimoğulları ve dümdüz geniş arazi de benim arkamdadır (önümdedir)."

 

Şair Lebid de şöyle demiştir: "Eğer ölümüm gecikecek olursa, arkamda (önümde) değil midir? üzerinde parmakların büküleceği asaya yapışıp durmak?"

 

Kur'an-ı Kerım'de de: "Çünkü arkalarında ... bir hükümdar vardı." (elKehf, 79) buyruğunda ise, önlerinde (gidecekleri yerde) anlamındadır. Ebu Ubeyde, Ebu Ali Kutrub ve diğerleri bu kanaattedirler.

 

el-Ahfeş de şöyle demektedir: Bu buyruk "bu iş senin arkandandır" yani gelip seni bulacaktır, anlamına benzemektedir. Yine: Ben filanın arkasındayım ifadesi de, ben onu bulmak için uğraşıyorum ve ona ulaşacağım, anlamındadır. en-Nehhas da der ki: Yüce Allah'ın: "Arkasından cehennem de vardır" buyruğu, önünde cehennem vardır, anlamındadır. Bu kelime zıt anlamlı kelimelerden değildir. Bu kök itibariyle; (...) den gelmektedir ki, bu da gizlendi ve saklandı, demektir.

 

el-Ezheri de der ki: Eğer; (...) kelimesi arka ve ön anlamlarını birlikte ifade ediyorsa, zıt anlamlı kelimelerden demektir. Bunu Ebu Ubeyde de ifade etmiştir. Her ikisinin de türediği kök; "Saklanıp gizlendi" anlamındadır. Cehennem de saklıdır ve görülmez. O bakımdan görünmediğinden dolayı o da vera' (arka)dan demek olur. Bu açıklamayı el-Enbarı nakletmiştir ve güzel bir açıklamadır.

 

"Ona irinli sudan içirilecektir" buyruğu irin gibi bir su içirilecektir, anlamındadır. Nitekim kahraman bir insana aslan demek de bu kabildendir. Aslan gibi demek olup bu, temsil ve teşbihdir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bu cehennemliklerin vücudundan akacak olan irin ve kandır.

Muhammed b. Ka'b el-Kurazi ile er-Rabi' b. Enes der ki: Bu cehennem ehlinin yıkanmalarından ortaya çıkan bir akıntıdır. Bu, da zina eden erkeklerle, zina eden kadınların ferclerinden akan bir sudur.

 

Bir diğer açıklamaya göre; bu kişinin hoşlanmadığı ve başkasını da alıkoyduğu bir sudur. Buna göre "irin" anlamındaki; (...) kelimesi "alıkoymak" anlamındaki; (...) den alınmıştır.

 

İbnu'l-Mubarek de şunu nakletmektedir: Bize Safvan b. Amr haber verdi.

O Ubeydullah b. Busr'den, o Ebu Umame'den, o Peygamber (s.a.v.) den, Yüce Allah'ın: "Ona irinli sudan içirilecektir, onu yudum yudum içmeye çalışacak ... " buyruğu hakkında şöyle dediğini nakletmektedir: "(Bu su) ağzına yaklaştırılır fakat ondan tiksinir. Kendisi ona yaklaşacak olursa, yüzünü yakar ve başındaki saçlar o suyun içerisine düşer. O suyu içecek olursa, bağırsaklarını parçalar ve dübüründen çıkarlar. Yüce Allah da: "Ve bağırsaklarını paramparça eden kaynar sudan içirilen kimseler gibi midir! ... "(Muhammed, 15); "Eğer feryad edip yardım isterlerse erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardımlarına varılacaktır. O ne fena bir içecektir. " (el-Kehf, 29) diye buyurmaktadır. Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Bu garib bir hadistir. Safvan b. Amr'ın kendisinden bu hadisi rivayet ettiği Ubeydullah b. Busr'un Abdullah b. Busr'un kardeşi olma ihtimali vardır.

 

"Onu yudum yudum içmeye çalışacak." Yani o su çok acı ve sıcak olduğundan dolayı bir defada değil de bir çok yudumlar (cür'alar) halinde içmeye çalışacaktır. "Rahatça boğazından geçiremiyecek" onu rahatça yutamayacaktır. Mesela; (...) ifadeleri suyu yudum yudum içti, anlamındadır. Eğer su kolaylıkla boğazdan aşağı iniyor ve geçiyor ise; (...) denilir. (...) ise; Allah onu o kimseye kolaylıkla içirdi, boğazından geçirdi, manasınadır. (...) ise sıladır ve onu ancak bir süre geciktirdikten sonra boğazından geçirebilecektir, demektir. (Aynı kökten gelen fiili kullanıldığı) Allah'ın: "Fakat az kalsın yapamayacaklardı" (el- Bakara, 71) buyruğu, bir süre gecikmeden sonra yaptılar, anlamındadır. İşte bundan dolayı Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: ''Onunla karınlarında ne varsa eritilir, derileri de. "(el-Hac, 20) Bu da onların içtikleri bu suyu yutacaklarının deli li dir. İbn Abbas da der ki: O su boğazından geçer, ancak onunla susuzluğu da gitmez.

 

"Ölüm kendisini her yandan gelip saracak." İbn Abbas der ki: Sağından, solundan, üstünden, altından, önünden, arkasından herbir yönden ölümün sebepleri onun üzerine gelecektir. Yüce Allah'ın: ''Onların üzerlerinde de ateşten tabakalar ve altlarında da tabakalar vardır" (ez-Zümer, 16) buyruğu da bunun gibidir.

 

İbrahim et-Teymi der ki: Ölüm vücudunun herbir yerinden hatta saçlarının dibinden dahi ona gelir. Buna sebeb ise vücudunun herbir yerindeki acı ve ıstıraplardır.

 

ed-Dahhak der ki: Ölüm ona herbir yandan ve herbir yönden ayaklarının baş parmaklarından dahi gelecektir.

 

el-Ahfeş de der ki: Bu buyruk ile kafire cehennemde isabet edecek belalar kastedilmektedir. Bunlar esas itibariyle ölümden de büyük olduğu halde bunları "ölüm" diye adlandırmıştır.

 

Bir diğer açıklamaya göre: Bir çeşit azaba düçar edilmedik hiçbir azaları bırakılmayacaktır. Yetmiş defa ölecek olsa dahi, bir tek anda ona isabet edecek bu azap türlerinden birisinden şüphesiz daha kolay gelecektir. Onun göreceği bu azap ya kendisini sokan bir yılan, yahut bir akreb, yahut onu yakan bir ateş, yahut ayaklarındaki bir zincir, yahut boynundaki bir tasma, yahut kendisine bağlanacağı bir zincir ya da içinde bulunacağı bir tabut, yahut bir zakkum veya kaynar bir su, veya bunun dışındaki herhangi bir azab çeşidi olacaktır.

Muhammed b. Ka'b da der ki: Kafir cehennemde içecek bir şey isteye ceğinde, onu görür görmez defalarca ölür gibi olacaktır. O suya yaklaşacağı vakitte defalarca ölecektir. Ondan içerse yine defalarca ölecektir. İşte Yüce Allah'ın: "Ölüm kendisini her yandan gelip saracak, fakat o bir türlü ölmeyecek" buyruğunda anlatılan budur. ed-Dahhak der ki: Ölmeyecek ve böylelikle de rahat yüzü görmeyecektir.

 

İbn Cüreyc de der ki: Ruhu gelip onun hançeresinde tıkanır, kalır. Ağzından çıkmaz ve bunun sonucunda da ölmez. Geriye, içerisine de dönmez ki hayatın ona faydası olsun. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Sonra orada hem ölmeyecek hem de hayat bulmayacaktır" (el-A'la, 13) buyruğudur.

 

Denildiğine göre Yüce Allah, onun cesedinde herbiri ölümün acı ve ıstırabı gibi olan pek çok acı ve ıstırablar yaratacaktır.

 

"Fakat o bir türlü ölmeyecek" buyruğu hakkında şöyle de denilmiştir: Çünkü ölümün şiddetleri ve sıkıntıları uzayıp gidecek, ölüm sekeratı devam edecektir. Bu da onun azabının daha bir arttırılması için olacaktır.

 

Derim ki: Bu açıklamalardan kişinin öleceği anlaşılmakta ise de durum böyle değildir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar hakkında hüküm verilmez ki ölsünler. Onların üzerindeki (cehennem) azabından bir şey de hafifletilmez. "(Fatır, 36) Sünnet de bu şekilde varid olmuştur. O halde kafirlerin halleri sürekli olarak ölüm sekeratının (sarhoşluğunun) üzerini istila ettiği kimselerin hallerine benzer. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Arkasından" yani önünden "Oldukça ağır bir azab gelecek." Kesintisiz, peşpeşe acılarla ve oldukça şiddetli bir azap gelecek demektir. Yüce Allah'ın: "Onlar sizde bir şiddet bulunsunlar" (Tevbe, 123) buyruğunda da aynı kökten gelen kelime kullanılmıştır ki; sizde bir çetinlik, sertlik ve kuvvet bulsunlar demektir.

 

Fudayl b. İyad'da Yüce Allah'ın: "Arkasından da oldukça ağır bir azab gelecek" buyruğunu bu nefes almalarının önlenmesi ve nefeslerinin içinde tutulması demektir, diye açıklamıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İbrahim 18-20

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR