ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RA’D

21

/

24

وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الحِسَابِ {21}

 وَالَّذِينَ صَبَرُواْ ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَأَنفَقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرّاً وَعَلاَنِيَةً وَيَدْرَؤُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ {22} جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ {23}

 سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ {24}

 

21. Onlar Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Rabblerinden korkarlar ve kötü hesaptan endişe ederler.

22. Onlar Rabblerinin rızasını isteyerek sabrederler. Namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak ederler. Kötülüğü, iyilikle savarlar. İşte yurdun akıbeti bunlaradır.

23. O Adn cennetleridir. Onlar oraya ana ve babalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte gireceklerdir. Melekler de her kapıdan onların yanına girip;

24. "Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere! Yurdun ne güzel sonucudur bu!" (derler.)

 

21- "Onlar Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler" buyruğu sıla-i rahim hakkında zahir (açık bir delil)dir. Bu Katade ve müfessirlerin çoğunun görüşüdür. Bununla birlikte bütün itaatleri de kapsamına alır.

 

"Rabblerinden" bir görüşe göre akrabalık bağını kesmek hususunda, bir diğer görüşe göre bütün masiyetler konusunda "korkarlar ve kötü hesaptan endişe ederler." Kötü hesap, hesaba çekilirken bütün inceliklere varıncaya kadar inceden inceye hesaba çekilmek demektir. İnceden inceye hesaba çekilen kişi de azaba uğratılır.

 

İbn Abbas ve Said b. Cübeyr Yüce Allah'ın: "Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler" buyruğunun anlamı bütün kitapIara ve bütün peygamberlere iman etmektir, derler. el-Hasen ise; bu Muhammed (s.a.v.)in hukukuna riayet etmek ve onun hakkını gözetmektir, diye açıklamıştır. Dördüncü bir anlama gelme ihtimali vardır. O da imana salih ameli bitiştirmeleridir ve Allah'ın kendilerine bitiştirilmesini emrettiği hususlarda "Rabblerinden korkarlar ve" bu emri terketmek konusunda "kötü hesaptan endişe ederler."

Bununla birlikte birinci görüş -belirttiğimiz gibi- bu görüşleri de kapsamaktadır. Başarımız Allah'tandır.

 

22- "Onlar Rabblerinin rızasını isteyerek sabrederler." Buradaki; "Onlar"ın yeni bir cümle olduğu söylenmiştir. Çünkü; "Sabrederler (sabrettiler)" fiili mazi olup; "Bitiştirirler" şeklindeki (muzari) fiile atfedilemez.

 

Bunun, önce sözü edilenlerin sıfatlarından olduğu da söylenmiştir. Sıfat ise kimi zaman mazi lafzı ile kimi zaman müstakbel (müzari) lafzı ile yapılabilir. Çünkü buyruk; kim bunu yaparsa, ona şu vardır anlamındadır. "Onlar" anlamındaki kelime aynı zamanda şart manasını da ihtiva ettiğinden ve şart cümlesinde de mazi tıpkı müstakbel (muzari) gibi olduğundan da bu şekilde fiilin gelmesi mümkün olmuştur. Bundan dolayı önce "onlar ... yerine getirirler" diye (muzari fiil ile) buyurulduktan sonra (mazi fiil ile) "onlar ... sabrederler" diye buyurulmakta, daha sonra da ona "kötülüğü iyilikle savarlar" diyerek (yine muzari fiil kullanılarak) atıf yapılmaktadır.

 

İbn Zeyd der ki: Bunlar hem Allah'a itaate sabrettiler. Hem de Allah'ın masiyetlerine karşı sabrettiler. Ata da der ki: Bunlar musibetlere ve acılara, türlü türlü büyük musibetlere sabrettiler. Ebu İmran el-Cevni de der ki: Bunlar Allah'ın rızasını arıyarak, dinleri üzere sabır ve sebat gösterdiler.

 

"Namazı dosdoğru kılarlar." Namazı farzlarıyla, huşu'uyla, vakitlerinde eda ederler.

"Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak ederler." İbn Abbas'tan nakledildiğine göre bununla farz zekat kastedilmektedir. Bu hususta açıklamalar daha önce el-Bakara Suresi'nde (3. ayet, 25. başlıkta) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

 

 

"Kötülüğü iyilikle savarlar." Yani salih amel ile kötü amelleri uzaklaştırırlar. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. İbn Zeyd der ki: Bunlar şerri hayır ile savar ve bertaraf ederler. Said b. Cübeyr de: Münkeri, maruf ile bertaraf ederler diye açıklamıştır. ed-Dahhak'ın açıklamasına göre; onlar kötü ve çirkin sözleri selam ile; Cüveybir'e göre zulmü affetmek ile; İbn Şecere'ye göre günahı tevbe ile; el-Kutebi'ye göre cahilin saygısızlık ve edebsizliğini hilm ile bertaraf ederler. Buna göre saygısızlık, edebsizlik (sefeh) kötülük, hilm ise iyilik olmaktadır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bir kötülük işlemek istediklerinde ondan vazgeçer ve Allah'tan mağfiret dilerler. Bir diğer açıklamaya göre şirki, la ilahe illallah ile uzaklaştırırlar.

İşte bu hususta toplam dokuz ayrı açıklama ve görüş. Hepsinin de anlamı birbirine yakındır. Bunların birincisi ise umumi bir anlam ifade ettiğinden hepsini kapsamaktadır.

 

Bu buyruğun bir benzeri de Yüce Allah'ın: "Çünkü iyilikler" kötülükleri giderir. "(Hud, 114) buyruğudur. Hz. Peygamber'in, Muaz b. Cebel (r.a)a söylediği: "Ve kötülüğün ardından hemen iyiliği yetiştir ki onu silsin. İnsanlarla da güzel bir ahlak ile geçin" buyruğu da bu kabildendir.

 

"İşte yurdun" yani ahiretin "akıbeti bunlaradır." Bu da cehennem yerine cennettir. Yurt demek olan "ed-dar" yarın iki tanedir. itaat edenlere cennet, isyan edenlere de cehennemdir. Yüce Allah, burada itaatkarları söz konusu ettiğine göre, onların da yurdu elbetteki kaçınılmaz olarak cennettir.

 

Buradaki "yurt" ile dünyanın kastedildiği de söylenmiştir. İşledikleri itaatlerin karşılığı, dünya yurdunda da onlara verilecektir, demek olur.

 

23- "O Adn cennetleridir." Yani onlar için Adn cennetleri vardır. Buna göre "Adn cennetleri" anlamındaki buyruk "akıbet"den bedeldir. Bununla birlikte "yurdun akıbeti" ifadesinin tefsiri de olabilir. Yani Adn cennetlerine girmek ile onlara mükafat verilecektir. Çünkü "yurdun akıbeti" terkibi meydana gelecek bir olayı anlatmaktadır. "Adn cennetleri" ise ayn (nesne)dır. Hades (olay) yine onun gibi bir hades ile açıklanır. O halde hazfedilmiş mastar mef'ule izafe edilmiştir. Bununla birlikte "Adn cennetleri"nin hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olması da mümkündür. "Adn cennetleri" cennetin ortası, onun en yüksek yeridir. Buranın tavanı da Rahman'ın Arşıdır. Bu açıklamayı el-Kuşeyri Ebu Nasr Abdu'l-Melik yapmıştır.

 

Buhari'nin, Sahih'inde de şöyle denilmektedir: "Allah'tan dilekte bulunduğunuz vakit O'ndan Firdevs'i isteyiniz. Çünkü Firdevs cennetin en orta yeri ve en yüksek yeridir. Onun üstünde de Rahman'ın Arş'ı vardır, cennetin bütün nehirleri de oradan kaynar." Eğer bu (el-Kuşeyri'nin açıklaması) sahih ise, bu şekilde birçok cennetlerin olma ihtimali de vardır.

Abdullah b. Amr der ki: Cennette "Adn" diye anılan bir köşk vardır. Etrafında burçlar ve yeşil bahçeler vardır. Bu sarayın bin kapısı vardır. Herbir kapının üzerinde beşbin tane çizgili Yemen örtüsü vardır. Buna ancak peygamber, sıddik veya şehid olanlar girebilecektir.

 

"Adn" kelimesi, bir yerde ikamet etti anlamındaki; (...) dan alınmadır. Nitekim ileride Yüce Allah'ın izniyle buna dair açıklamalar Kehf Suresi'nde (31. ayetin tefsirinde) gelecektir.

"Onlar oraya ana ve babalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte gireceklerdir." Bu buyruğun daha önce geçen; "Bunlar"a atfedilmesi de mümkündür, anlam şöyle olur: İşte bunlarla birlikte ana ve babalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden salih olanlara da, yurdun akıbeti bunlaradır.

 

Bununla birlikte bu buyruğun; "Onlar oraya ... gireceklerdir"deki merfu zamire (onlar zamirine) atfedilmesi de mümkündür. (Mealde böyle yapılmıştır.) Böyle bir atıf, aralarında nasbedilmiş bir zamirin girmesinden dolayı uygundur. Anlam şöyle de olabilir: Onlar da oraya gireceklerdir. Ana ve babalarından salih olanlar da oraya gireceklerdir. Yani oraya nesebleri dolayısıyla girmeyecekler, girenler salih oldukları için oraya gireceklerdir.

 

"Olanlar(da ki ... anlar)"ın şu takdirde nasb mahallinde olması da mümkündür: Onlar oraya ana-babalarından salih olanlarla birlikte gireceklerdir. Bunlar kendileri gibi amel işlememiş olsalar dahi, Yüce Allah, onlara bir ikram ve lütuf olmak üzere yakınlarını da kendilerine katacaktır.

 

İbn Abbas der ki: Buradaki salih oluş, Allah'a ve Resulüne imandır. Eğer onların (salih amelde bulunanların yakınlarının) iman ile birlikte başka itaatleri de varsa cennete kendi itaatleri sebebiyle girmiş olurlar, yoksa yakınlarına tabi olmak suretiyle değil.

 

el-Kuşeyri der ki: Ancak bu tartışılabilir bir görüştür. Çünkü zaten iman olmadan olmaz ve mutlaka (cennete girmek için gerekli) bir şeydir. O halde salih amelin şart olduğu hususunda söz söylemek, imanın da şart olduğunu söylemek gibidir. Zahir olan (kuvvetli olan) odur ki, buradaki salih oluş, genel olarak bütün ameller hakkındadır. Yani Yüce Allah onları cennette akrabaları ile birlikte bir araya getirmek suretiyle yarın (kıyamet gününde) bunlar üzerindeki nimet tamamlanmış olacaktır. Her ne kadar cennete herkes kendi ameliyle girecek olsa dahi, yine de Yüce Allah'ın rahmetiyle cennete girilecektir.

 

"Melekler de her kapıdan onların yanına girip" yani onlara ikramda bulunmak üzere Allah tarafından getirdikleri hediyeler ve armağanlarla onların yanlarına girip;

 

24- "Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere" diyeceklerdir. Burada "diyeceklerdir" sözü zikredilmemiştir. Selam sizlere ise siz her türlü afet ve mihnetten yana esenliktesiniz artık, demektir.

 

Bunun -her ne kadar esenlikte bulunuyor iseler dahi- esenliklerinin devamı için onlara yapılacak bir dua olduğu da söylenmiştir. Yani Allah, size selamet ve esenlik versin, demektir. Bu da kip olarak haber olmakla birlikte dua anlamındadır ve ubudiyyeti itiraf anlamını da ihtiva etmektedir.

 

"Sabrettiğiniz şeylere karşılık" sabretmeniz sebebiyle, sabretmeniz karşılığında demektir. Çünkü (...) fiil ile birlikte mastar anlamını verir. (...) başındaki "be" harfi de "selam sizlere" buyruğunun anlamına taalluk etmektedir. Hazfedilmiş bir kelimeye taalluku da mümkündür. "Bu üstün ikram sabrınız sebebiyledir" demektir. Allah'ın emir ve yasaklarına sabretmeniz sebebiyledir, anlamındadır. Bu açıklamayı da Said b. Cübeyr yapmıştır.

 

Dünyada fakirliğe sabretmeniz ... diye de açıklanmıştır ki bu Ebu İmran el-Cevni'ye aittir.

Allah yolunda cihada sabretmeniz sebebiyle diye de açıklanmıştır. Nitekim Abdullah b. Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah'ın yarattıkları arasından cennete kimlerin gireceğini biliyor musunuz?" Onlar: Allah ve Rasülü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Kendileri vasıtasıyla serhadlerin korunduğu, onlar sebebiyle hoş olmayan şeylerden korunulan ve onlardan birisi öldüğünde ihtiyacını içinde gizlemiş ve onu gerçekleştirememiş olarak ölen mücahidlerdir. Melekler bunlara gelir, her kapıdan onların yanına girip: Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere, yurdun ne güzel sonucudur bu!" (derler.)

 

Muhammed b. İbrahim de der ki: Peygamber (s.a.v.) her sene şehitlerin kabirlerine gider ve şöyle derdi: "Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere, yurdun ne güzel sonucudur bu." Ebu Bekr, Ömer ve Osman (r.anhum) da böyle yaparlardı. Bunu el-Beyhaki de Ebu Hureyre'den zikrederek şöyle der:

 

Peygamber (s.a.v.) şehitlere giderdi. Dağlar arasından açılan yolun ağzına geldiğinde (Uhud şehidlerine) şöyle derdi: "Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere. Yurdun ne güzel sonucudur bu." Daha sonra Hz. Ebu Bekir de Peygamber (s.a.v.)den sonra bunu yapardı. Hz. Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer de aynı şeyi yaptı, Hz. Ömer'den sonra Hz. Osman da aynı şeyi yaptı.

 

Hasan-ı Basri -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- der ki: Dünyada (ihtiyaç) fazlası olan şeylere karşı sabrettiğiniz için selam sizlere ... demektir. Bir diğer açıklamaya göre itaatlere devam, masiyetlerden uzak kalmak suretiyle "sabretmenize karşılık ... " demektir. Bu anlamdaki açıklamayı el-fudayl b. İyad yapmıştır.

 

İbn Zeyd de der ki: Sevdiğinizi kaybetmenize rağmen "sabretmeniz sebebiyle ... "

Yedinci bir anlama gelme ihtimali de vardır: Şehvetlerin, isteklerin arkasına takılmaya karşı sabrettiğiniz için ...

 

Abdullah b. Selam ile Ali b. el-Huseyn (r.anhum) dediler ki: Kıyamet günü geldiğinde bir münadi: Sabreden kimseler ayağa kalksın, diye seslenir. İnsanlar arasından bir grup insan kalkar. Onlara, haydi cennete doğru gidin, denilir. Melekler onları karşılar ve: Nereye derler, onlar da: Cennete derler. Melekler, hesabınız görülmeden önce mi? diye sorarlar. Onlar evet, diyecekler. Melekler: Siz kimlersiniz? diye soracaklar, onlar da: Biz sabreden kimseleriz diyecekler. Yine melekler: Sizin sabrınızın mahiyeti neydi? diye sora caklar. Onlar: Biz nefislerimizi Allah'a itaat üzere sabrettirdiğimiz gibi Allah'a masiyetlere karşı da sabrettirdik. Dünyada bela ve mihnetlere karşı da sabrettirdik. Ali b. el-Huseyn der ki: Bu sefer melekler onlara: Haydi cennete girin. Salih amellerde bulunanların mükafatı ne güzeldir, diyeceklerdir. İbn Selam ise şöyle der: Melekler onlara: Sabrettiğiniz şeylere karşılık selam sizlere! diyeceklerdir.

 

"Yurdun ne güzel sonucudur bu!" Yani sizin önceden içinde bulunduğunuz yurdun ne güzel sonucudur bu! Siz o yurtta iken, neticede sizi içinde bulunduğunuz bu hale ulaştıracak amellerde bulundunuz. Buna göre "sonuç (anlamındaki el-ukba)" bir isimdir "yurt"tan kasıt ise dünyadır.

 

Ebu İmran el-Cevnı der ki: "Yurdun ne güzel sonucudur bu!" buyruğu cehennem yerine cennet ne güzeldir, demektir. Yine ondan nakledildiği ne göre dünyadan sonra cennet ne güzeldir, diye açıklamıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ra’d 25-26

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR