ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

94

/

99

وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ {94} قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ {95} فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيراً قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ {96} قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ {97} قَالَ سَوْفَ

أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ {98} فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَاء اللّهُ آمِنِينَ {99}

 

94. Kafile ayrılınca babaları dedi ki: "Bana bunak demeyecekseniz, inanın ki Yusuf'un kokusunu alıyorum."

95. "Allah'a yemin ederiz ki sen hala eski yanlışlığındasın" dediler.

96. Müjdeci gelince, gömleğini yüzüne sürmesiyle birlikte derhal görmeye başladı ve dedi ki: "Ben size sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Allah'tan muhakkak biliyorum dememiş miydim?"

97. Dediler ki: "Ey Babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten günah işleyenler olduk. "

98. Dedi ki: "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim. O gerçekten mağfiret buyurandır, Rahim'dir."

99. Onlar Yusuf'un huzuruna girdiklerinde, o babasını ve annesini bağrına bastı, kucakladı ve: "Allah'ın iradesi ile hepiniz emin olarak Mısır'a girin" dedi.

 

94- "Kafile ayrılınca" Şam'a gitmek üzere Mısır'dan çıkıp yola koyulunca demektir. Bu anlamda olmak üzere; "Ayrıldı, ayrılmak" denildiği gibi; "Onu ayırdım, ayırmak" diye de kullanılır. O halde bu fiil hem lazım (geçişsiz), hem müteaddi (geçişli)dir.

 

"Babaları" yani babaları huzurunda bulunan akrabaları arasından Mısır'a gitmemiş bulunan torunlarına; "dedi ki: Bana bunak demeyecekseniz, inanın ki Yusuf'un kokusunu alıyorum." Bu sözleri söylediğinde oğullarının bir kısmı Mısır'a çıkıp gitmiş, kendisi de çevresinde bulunanlara: "Bana bunak demeyecekseniz, inanın ki Yusuf'un kokusunu alıyorum" demiş olma ihtimali de vardır.

 

İbn Abbas der ki; Esen bir rüzgar Hz. Yusuf'un gömleğinin kokusunu ona taşıyıp götürdü. Aralarında sekiz günlük bir uzaklık vardı. el-Hasen ise on günlük bir uzaklık demiştir. Yine ondan nakledildiğine göre, bir aylık uzaklık demiştir. Malik b. Enes (r.a) der ki: Süleyman (a.s) gözünü açıp kırpmadan önce yanına Belkıs'ın tahtını ulaştıran kimse, Hz. Yusuf'un gömleğinin kokusunu ulaştıran odur.

 

Mücahid'de der ki: Esen bir rüzgar gömleği evirip çevirdi, dünyada cennet rayihaları saçıldı ve Hz. Ya'kub'a ulaştırıldı. Böylelikle o cennet kokusunu aldı, o dünya da cennet kokusunun ancak bu gömlekte bulunan koku olduğunu biliyordu. İşte bunun üzerine; "İnanın ki Yusuf'un kokusunu alıyorum" yani kokluyorum, demişti. O halde buradaki kokuyu hissetmek ve almak, koku alma duyusuyla hissetmekten ibarettir.

 

"Bana bunak demeyecekseniz" ifadesini İbn Abbas ve Mücahid: Bana akılsız, beyinsiz demeyecekseniz, diye açıklamışlardır. Nabiğa'nın şu beyiti de bu kabildendir: "(Onun) Süleyman müstesna benzeri yoktur. Hani o mutlak melik ona: İnsanlar arasında dikil ve onları görüşlerindeki hatalardan alıkoy, demişti."

 

Burada da "görüşteki hatadan" kelimesi akılsızlıktan, beyinsizlikten alıkoy, anlamındadır. Said b. Cübeyr ve ed-Dehhak ise: Eğer beni yalanlamayacaksanız, diye açıklamışlardır. Çünkü; "Yalan" demektir. "Yalan söyledi" anlamındadır. Şairin şu beyiti de bu türdendir: "Soylu ve şerefli kimsenin övünmesinde hiç eğrilik olur mu? Yahut çok doğru söz söyleyen kimsenin sözünde hiç yalan olur mu?"

 

Bu buyruk, beni takbih etmeyecekseniz ... diye de açıklanmıştır ki, bu açıklamayı Ebu Amr yapmıştır. Çünkü; (...): Takbih etmek, demektir. Şair de der ki: "Arkadaşlarım, vazgeçin beni kınayıp takbih etmekten. Benim geçmişte yaptıklarım reddolunacak şeyler değildir."

 

İbnu'l-A'rabi der ki: "Bana bunak demeyecekseniz" ifadesi eğer görüşümün zayıf olduğunu ileri sürmeyecekseniz, demektir. İbn İshak da böyle açıklamıştır. Çünkü; (...): Yaşlılıktan dolayı görüşün zayıflaması, anlamındadır. Dördüncü bir görüşe göre; eğer benim şaşkın olduğumu söylemeyecekseniz demektir. Bu açıklamayı da Ebu Ubeyd yapmıştır.

 

el-Ahfeş der ki: Eğer beni kınamayacaksanız, demektir. Çünkü; "Kınamak ve bir kimsenin görüşünün zayıf olduğunu ifade etmek" anlamındadır. el-Hasen, Katade ve yine Mücahid der ki: Eğer benim çok yaşlandığımı (bundan dolayı da hezeyan ettiğimi) söylemeyecekseniz demektir.

 

Hepsinin de anlamı birbirine yakındır ve bütün bu açıklamaların ortak noktası, acizliğini ve zayıf görüşlülüğünü ifade etmektir. Nitekim bir kimse diğerinin aciz olduğunu ifade ettiği vakit; "Onun aciz olduğunu söyledi" fiili kullanılır. Şairin dediği gibi: "Kınamakla ve acizliğimi söylemekle beni helak etti."

 

Hatalı konuşmayı ifade etmek için de kullanılır. Çünkü; "Söz ve görüşte hata edip, yanılmak" demektir. Nabiğa'nın şu sözlerinde olduğu gibi: "...Sen onları hata etmekten alıkoy,"

 

Yani akılda bozukluktan onları alıkoy. İşte buradan hareketle "kınamak" da akli bakımdan fesad olduğunu söylemek demektir, denilmiştir. Şair de der ki: "Ey beni kınayan kişiler, bırakın kınamayı ve vazgeçin bu işten. Benim aşkım uzayıp gitti. Siz de beni kınamayı uzatıp gidiyorsunuz."

 

Geçen uzun zaman, bir kimsenin halini bozup ifsad edecek olursa; (...) denilir. İbn Mukbil'in şu beyiti de bu anlamdadır: "Bırak zaman istediğini yapsın, çünkü o İnsanların halini bozmakla yükümlü tutulursa, o da bozar, ifsad eder."

 

95- "Allah'a yemin ederiz ki sen hala eski yanlışlığındasm, dediler." Yani sen yine hak yoldan uzakta gitmeye devam ediyorsun. İbn Abbas ve İbn Zeyd dediler ki: Yusuf'u sevmek şeklindeki geçmişten beri sürdüregeldiğin yanlışlığın içerisindesin, onu unutamıyorsun.

 

Said b. Cübeyr de: Eski deliliğin devam ediyor, diye açıklamıştır. el-Hasen der ki: Böyle bir ifade anne babaya karşı iyi davranmamak kabilinden bir davranıştır. Katade ve Süfyan: Elbetteki sen eski sevgini devam ettirmektesin, diye açıklamışlardır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Onların bu şekilde konuşmalarına sebep kendi kanaatlerine göre Hz. Yusuf'un ölmüş olmasıdır. Bir diğer açıklamaya göre ona bu sözleri söyleyen kimseler çocuklarından yanında kalan kimselerdi, onlar durumu bilmiyorlardı.

 

Yine denildiğine göre bu sözleri Hz. Ya'kub'a onunla birlikte bulunan aile halkı ve yakın akrabaları söylemiştir. Bunu söyleyen kimselerin o sırada küçük yaşta bulunan oğullarının oğulları oldukları da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

96- "Müjdeci gelince gömleğini yüzüne" yani gözlerine "sürmesiyle birlikte derhal görmeye başladı."

 

"Geldi" lafzındaki: (...) fazladan gelmiştir.

 

Müjdeyi getirenin Şem'un olduğu söylendiği gibi, Yehuda olduğu da söylenmiştir. O: Nasıl ki senin gömleğini kana bulanmış haliyle babama götürdü isem, bugün de bu gömleğini ben götüreceğim, demişti. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

es-Süddi'den nakledildiğine göre o kardeşlerine şöyle demişti: Siz de biliyorsunuz ki musibetin gömleğini ona ben götürmüştüm, şimdi bırakın da sevinç gömleğini de ona ben götüreyim.

 

Yahya b. Yeman, Süfyan'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Müjdeci Hz. Ya'kub'a geldiğinde ona şöyle sormuştu: Yusuf'u hangi din üzere bıraktın? O: İslam üzere demişti. Bunun üzerine Hz. Ya'kub, işte şimdi nimet tamam oldu, dedi.

 

el-Hasen de der ki: Müjdeci Hz. Ya'kub'un yanına geldiğinde Hz. Ya'kub yanında müjdeciye verecek bir şey bulamamıştı. Bu sefer: Allah'a yemin ederim, yanımızda verecek bir şey bulamıyorum. Yedi gündür de hiç ekmek pişirmedim, fakat Allah sana ölüm sekeratını kolaylaştırsın, diye dua etti.

 

Derim ki: Böyle bir dua verilebilecek en büyük mükafatlardan, bağış ve ihsanların en değerlilerindendir.

 

Bu ayet-i kerıme müjdeler esnasında bağış ve bol ihsanlarda bulunmanın caiz olduğuna delil teşkil etmektedir. Bu hususta Ka'b b. Malik'in uzunca hadisi de delil teşkil etmektedir ki; o hadiste şöyle denilmektedir: " ... Bana müjde vermek üzere yüksek sesle bağırdığını işittiğim kişi yanıma gelince, üzerimdeki elbiselerimi çıkardım ve bu müjdelemesine karşılık olmak üzere ona müjdelik olarak verdim." diyerek hadisin geri kalan bölümünü zikretmiştir ki bu hadis bütünü ile Tebuk gazvesinden geriye kalan üç kişinin kıssası (etTevbe, 118. ayetin tefsirinde) anlatılırken tamamiyle geçmiş bulunmaktadır. Hz. Ka'b'ın kendisine müjde veren kimseye elbiselerini çıkarıp giydirmesi -başka elbisesi olmamasına rağmen- böyle bir durumda kişinin kendisine müjdelenen şeyin gerçekleştiğini umuyor ise, bu gibi mükafatları vermenin caiz olduğuna delildir. Ayrıca bu, keder ve üzüntünün zevalinden sonra sevinç izhar etmenin caiz olduğuna da delildir.

 

Küçük çocukların Kur'an-ı Kerim'i güzel bir şekilde öğrenmeleri üzerine verilen mükafatlar ve bu gibi törenlerde yemek ziyafetleri de bu kabildendir. Nitekim Hz. Ömer de Bakara Suresi'ni hıfzettikten sonra bir kaç deve kesmişti. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Ve dedi ki: Ben size, sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Allah'tan muhakkak biliyorum, dememiş miydim?" Hz. Ya'kub böylelikle onlara: "Ben keder ve üzüntümü ancak Allah'a açarım. Ben Allah nezdinden sizin bilmeyeceğiniz şeyleri biliyorum" (Yusuf, 86) sözlerini hatırlattı.

 

97- "Dediler ki: Ey Babamızl Günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten günah işleyenler olduk" anlamındaki buyrukta hazfedilmiş ifadeler vardır ki; takdiri şöyledir: Oğulları Mısır'dan geri döndüklerinde: Ey babamız dediler... İşte bu Hz. Ya'kub'a: "Allah'a yemin ederiz ki, sen hala eski yanlışlığındasın" diyen kimselerin ya torunları, yahut akraba ve ailesinden başkalarının olduğuna ve oğullarının bu sözleri ona söylemediğine delildir. Çünkü oğulları, yanında hazır bulunmuyorlardı. Eğer böyle söylemiş olsalardı, bu babalarına karşı hukuka riayet etmemekte ileri derecede bir davranış olurdu. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Hz. Ya'kub'tan kendileri için mağfiret dilemesini istemelerine sebep ancak onun hakkını helal etmesi ile altından kalkabilecekleri bir günah yüklenmelerine sebep teşkil eden kederlerin acısını ona tattırmış olmalarıdır.

 

Derim ki: Bu hüküm, bir müslümana canında, malında veya başka bir hususta -ona zulüm ve haksızlık ederek- eziyet veren herkes hakkında da sabittir. Böyle bir kimsenin o müslümandan helallık dilemesi, ona yaptığı zulmü ve bu zulmün miktarını bildirmesi gerekir. Acaba kayıtsız ve şartsız (mutlak) helallık dilemenin faydası var mıdır, yok mudur? Bunda görüş ayrılığı vardır, doğrusu fayda vermeyeceğidir. Çünkü eğer o kimseye değeri ve hatırı sayılır bir haksızlıkta bulunduğunu haber verecek olursa, belki de mazlum böyle bir hakkı gönül hoşluğu ile helal etmeyebilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Buhari'nin, Sahih'inde ve başkasında Ebu Hureyre (r.a)dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kimin kardeşine ırzında (şeref ve haysiyetinde) yahut herhangi bir hususta yaptığı bir haksızlığı varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı bir gün gelmeden önce o haksızlıktan dolayı ondan helallık dilesin. (Çünkü helallık dilemese) eğer salih bir ameli varsa, yaptığı haksızlığı kadar o salih amelinden alınır. Eğer hasenatı yoksa bu sefer (haksızlık yaptığı) arkadaşının günahlarından alınır ona yükletilir. ''

 

el-Mühelleb dedi ki: Hz. Peygamber'in: "Ondan yaptığı haksızlık kadarı alınır" buyruğu; yapılan haksızlığın miktarının bilinmesi ve açık seçik bir şekilde ona işaret edilmesi (ve bu haliyle helallık dilenmesi)ni gerektirmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

98- "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim." İbn Abbas der ki: Bu sözleriyle duasını seher vaktine ertelemişti.

 

el-Müsenna b. es-Sabbah, Tavus'dan dedi ki: Cuma günü seher vaktine erteledi. O gün aşuraya denk gelmişti. Tirmizı'nin kitabında yer alan ezber (unutmaya karşı) duası ile ilgili İbn Abbas'tan gelen hadiste şöyle dediği nakledilmektedir: Rasülullah (s.a.v.)ın huzurunda bulunduğumuz bir sırada Ali b. Ebi Talib (r.a) çıkageldi ve dedi ki: Anam-babam sana feda olsun. Bu Kur'an-ı Kerim göğsümden sıyrılıp gidiyor, ona yetecek gücü kendimde bulamıyorum. Resulullah (s.a.v.) ona: "Sana kendileriyle Allah'ın sana fayda vereceği ve sen de bunları başkalarına öğretecek olursan, onlara fayda sağlayacak ve böylelikle öğrendiğine kalbinde sebat verecek sözler öğreteyim mi?" deyince, Hz. Ali: Evet, ey Allah'ın Resulü bana bunları öğret deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Cuma gecesi oldu mu, eğer gecenin son üçte birinde kalkabilirsen -şüphesiz ki o tanık olunan bir andır ve o anda dua makbuldur. Kardeşin Ya'kub da oğullarına: "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim." demişti. Yani cuma gecesi gelinceye kadar demek istemişti ... '' deyip hadisin geri kalan bölümünü zikretti.

 

Eyyub b. Ebi Temime es-Sahtiyanı, Said b. Cübeyr'den naklen dedi ki: "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim" yani aydınlık geceler diye bilinen (kamerı ayın) onüç, ondört ve onbeşinci gecelerinde mağfiret dileyeceğim, çünkü bu gecelerde yapılan dua kabul olunur. Amir eş-Şa'bı'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim." Yani ben önce Yüsuf'a soracağım, eğer o sizi affedecek olursa, ben de sizin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim, demektir.

 

Süneyd b. Davud dedi ki: Bize Huşeym anlattı, dedi ki: Bize Abdu'r-rahman b. İshak anlattı, o Muharib b. Disar'dan, o amcasından naklen dedi ki:

 

Seher vakti mescide gelir, İbn Mes'ud'un evinin yanından geçerdim. Onun şöyle dediğini işitirdim: Allah'ım, Sen bana emrettin, ben de itaat ettim. Sen beni çağırdın, ben de çağrına uyarak geldim. İşte bu bir seher vaktidir, bana mağfiret buyur. İbn Mes'ud ile karşılaştım ve ona şöyle dedim: Seher vaktinde söylediğini işittiğim bir takım sözler var. Şöyle cevap verdi: Gerçek şu ki Ya'kub:"Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim" sözleriyle onlar için mağfiret dilemeyi seher vaktine ertelemişti.

 

99- "Onlar Yusuf'un huzuruna" yani orada kendisine ait olan bir saraya "girdiklerinde o, babasını ve annesini bağrına bastı." Denildiğine göre Hz. Yusuf müjdeci ile birlikte ikiyüz deve ve gerekli yol hazırlığını da göndermişti. Hz. Ya'kub'dan da yanına aile halkıyla ve bütün çoluk-çocuğuyla gelmesini istemişti. Huzuruna girdiklerinde ana-babasını bağrına bastı, yani babasını ve teyzesini bağrına bastı. Çünkü annesi kardeşi Bünyamin'i doğururken vefat etmişti.

 

Şöyle de denilmiştir: Yüce Allah rüyasını tahkik için annesine hayat verip diriltti ve ona secde etti. Bu açıklamayı el-Hasen yapmıştır. Bakara Suresi'nde daha önce Yüce Allah'ın Hz. Peygamber'e de anne ve babasını dirilttiği ve ikisinin de ona iman ettiklerine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

"Allah'ın iradesi ile hepiniz emin olarak Mısır'a girin." İbn Cüreyc dedi ki: Yani ben inşaallah Rabbimden sizin için mağfiret dileyeceğim, demektir. İbn Cüreyc dedi ki: Bu da Kur'an-ı Kerim'in takdim ve te'hirlerinden birisidir. en-Nehhas der ki: İbn Cüreyc bu görüşü ile onların Mısır'a girdiklerini (ve ondan sonra Hz. Ya'kub'un onlara mağfiret dilediğini) anlatmak istemektedir. Peki nasıl olur da "Allah'ın iradesi ile (inşaallah) Mısır'a. .. girin." demiş olabilir?

 

Şöyle açıklanmıştır: Hz. Ya'kub "Allah'ın iradesi ile (inşaallah) sözünü hem teberrüken söylemiştir, hem de kat'i bir istek olarak ifade etmiştir. "Emin olarak" ise kıtlık çekmekten yana yahut Firavun'dan yana emin olarak. .. demektir. Çünkü onlar Mısır'a ancak Firavun'un izin vermesine (vizesine) bağlı olarak oraya girebiliyorlardı.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 100

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR