ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

89

/

93

قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ {89} قَالُواْ أَإِنَّكَ

لَأَنتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَاْ يُوسُفُ وَهَـذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ {90} قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ {91} قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ {92} اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَـذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيراً وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ {93}

 

89. Dedi ki: "Siz cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"

90. "Aaa! Sen, evet sen Yusuf'sun öyle mi?" dediler. O dedi ki: "Ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lutfetti. Çünkü kim korkar ve sabrederse herhalde Allah iyilik edenlerin mükafatlarını boşa çıkarmaz."

91. Dediler ki: "Allah'a yemin ederiz ki Allah seni gerçekten bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz hata işlemiştik."

92. Dedi ki: "Bugün başınıza bir şey kakılmayacaktır. Allah size mağfiret buyursun. O merhamet edenlerin en merhametlisidir.

93. "Şu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne sürün, hemen görmeye başlayacaktır. Bütün ailenizi de alıp bana getirin."

 

"Dedi ki: Siz cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" Bu hatırlatma ve azar anlamında bir sorudur. Kastedilen ise Yüce Allah'ın: "Andolsun ki bu yaptıklarını kendilerine haber vereceksin. " (Yusuf, 15) ayetinde sözü edilen husustur.

 

"Siz cahiller iken" ifadesi de onların Hz. Yusuf'u aldıkları sırada henüz peygamber olmamış ve yaşlarının küçük olduğuna delildir. Zira ancak bu nitelikte olan bir kimse "cahillikle" nitelendirilir.

 

Bu buyruk ayrıca o anda, onların hallerinin düzelmiş olduğuna delildir. Yani siz bu işi yaşça küçük ve cahil iken yapmış idiniz. Bu anlamdaki açıklamayı İbn Abbas ve el-Hasen yapmıştır. Buna göre onların söyledikleri nakledilen: "Doğrusu biz hata ışlemiştik" şeklindeki ifadeleri yaşları ilerlemiş olduğu halde, utançlarından ve babalarından korkularından dolayı ona yaptıklarını haber vermedikleri anlamındadır. Bunun, sonucun nereye varacağını bilmeyenler anlamına geldiği de söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Aaa! Sen, evet sen Yusuf'sun öyle mi?" dediler. Hz. Yusuf'un huzuruna girib de: "Bizi de, ailemizi de darlık sardı" (Yusuf, 88) deyip ona itaat gösterip, alçak gönüllülüklerini arzedince, onlara karşı yumuşadı, kalbine rikkat geldi ve kendisini onlara tanıtarak: "Yüsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" dedi. Bunun üzerine onlar da uyanıp: "Aaa! Sen, evet sen Yusuf'sun öyle mi? dediler." Bu açıklamayı İbn İshak yapmıştır.

 

Bir diğer açıklamaya göre Hz. Yusuf gülümseyince, onu Yusuf'a benzettiler ve bu konuda ona soru sordular.

 

İbn Abbas der ki: Hz. Yusuf kendilerine: "Yüsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" ayetinde geçen sözleri söyleyince, daha sonra da Yusuf gülümseyince -Yusuf (a.s) gülümsedi mi dişleri ipe dizili inci gibi görünürdü- onu Yusuf'a benzettiler ve soru ile durumu anlamak maksadıyla: "Aaa! Sen, evet sen Yusuf'sun öyle mi?" dediler.

 

Yine İbn Abbas'tan nakledildiğine göre kardeşleri tacını başından çıkartıncaya kadar onu tanıyamadılar. Alnının üst tarafında ona dair bir alamet vardı. Hz. Ya'kub'un da onun gibi bir alameti vardı ve bu bir beni andırıyordu. Hz. Yusuf kendilerine: "Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?" dediğinde, başındaki tacı kaldırdı ve onu tanıyarak: "Aaal Sen, evet sen Yusuf'sun öyle mi?" dediler.

 

Yine İbn Abbas der ki: Hz. Ya'kub ona oğlunu geri vermesi için bir mektup yazdı. Mektup'ta şöyle deniyordu: Allah'ın halili, İbrahim'in oğlu, Allah'ın kurbanlıkla fidye verip, boğazlanmaktan kurtardığı (zebihullah) İshak'ın oğlu, Allah'ın seçkin kulu Ya'kub'dan, Mısır Aziz'ine! İmdi bizler bela ve mihnetlere düçar bir aile halkıyız. Allah dedemi Nemrut ve ateşiyle imtihan etti, daha sonra babam İshak'ı da Allah için boğazlanmakla imtihan etti. Beni de çocuklarım arasında en çok sevdiğim oğlum ile imtihan etti. Sonunda ağlamaktan gözlerim görmez oldu. Ben hiçbir zaman çalmadım, benden çalan bir çocuk da dünyaya gelmedi. Vesselam."

 

Hz. Yusuf bu mektubu okuyunca, eklemleri yerinden oynadı, titredi.

Derisinin tüyleri diken diken oldu ve gözlerinden boşanırcasına yaş akıttı. Tahammülü ve sabrı kalmadı ve bilinmeyen sırrı açıkladı.

 

İbn Kesir; "Sen ... sin öyle mi?" buyruğunu haber anlamında; "Muhakkak ki sen ... sun" diye okumuştur. Bu kıraatin bu haliyle de , Yüce Allah'ın: "Nimet diye başıma bunu mu kakıyorsunl" (eş-Şuara, 22) buyruğu gibi istifham olması da mümkündür.

 

"O da dedi ki: Ben yüsuf'um." Evet, ben o zulme uğrayan, öldürülmek istenen Yusuf'um. O; ben, oyum demeyerek olayın büyük bir olay olduğuna işaret etmek istemişti.

 

"Allah bize" kurtulmak ve hükümdarlık ihsan etmekle "lutfetti. Çünkü kim korkar ve sabrederse" kim Allah'tan korkar, musibetlere ve masiyetlere karşı sabredip, direnirse "herhalde Allah iyilik edenlerin" yani Allah'ın verdiği bela ve imtihanlarda sabrederek, O'na itaati devam ettirenlerin "mükafatlarını zayi etmez ...

 

İbn Kesir; "Çünkü kim korkar....sa" buyruğunu; (...) şeklinde ye harf-i meddi ile birlikte okumuştur. Bu şekildeki kıraat, "Kim" edatının "Kim ki" anlamında ism-i mevsul kabul edilmek suretiyle caizdir. Bu durumda (...) da ism-i mevsulün sılası arasına girer ve bu durumda "ya" harfi de harf-i med olarak telaffuz edilir, başka türlüsü de olmaz. Buna bağlı olarak; (...): Sabrederse" ref' ile okunur. Ayrıca; "Sabrederse" lafzını cezm ile okuyup; "Korkar" lafzı da mahallen meczum kabul edilmek suretiyle okunması da mümkündür. Buna karşılık, (...) da şart edatı olur, "ya" harfi de harf-i med olarak okunur. Cezm alameti ise aslında "ya" harfinin üzerinde bulunan ötrenin hazfedilmesi kabul edilir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Sonra Dımeşk'a girdiğin vakit seslen Ey Yezid b. Halid b. Yezid diye."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Haberler Ziyadoğullarının süt veren sağmal develerinin başlarına Neler geldiğini göstermekte iken, o sana gelmedi mi?

 

Cemaatin bu buyruğu okuma şeklinin sebebi ise gayet açıktır.

"Çünkü ... " deki zamir, söylenen sözlere işarettir. Ondan sonraki cümle ise haberdir.

 

"Dediler ki: Allah'a yemin ederiz ki Allah seni gerçekten bizden üstün kılmıştır" buyruğundaki: "Seni üstün kılmıştır" ifadesinde asl olan iki hemzeli oluşudur, ikincisi hafifletilerek harf-i med olmuştur. Tahkik ile okunması caiz değildir. Bu kelimenin ism-i faili; "Üstün tutan, tercih eden" şeklinde mastarı da; (...) diye gelir. "Toprağı saçtım, saçmak" ism-i faili de (...): Saçıcı" şeklinde kullanılır. Aynı şekilde bu da; (...) vezninde iken bilahare İ'lal yapılmıştır. Aslı ise (...) şeklinde olup "ya"nın harekesi "se"ye nakledildikten sonra, "ya" elif'e kalb olunca, iki sakin bir araya geldiğinden iki sakinin yanyana gelmesi dolayısı ile bu elif hazfedildi. (Ve böylelikle ayetteki şekil ortaya çıktı).

 

"Sözü naklettim" demektir. Bunun da ism-i faili; (...) şeklinde gelir.

 

Buradaki sözlerinin anlamı da şöyledir: Andolsun ki Allah seni bizlere üstün kılmış. ilim, hilm (affedicilik, tahammülkarlık), hüküm, akıl ve hükümdarlık vererek seni seçmiştir.

"Doğrusu biz hata işlemiştik. " Yani günah işlemiş kimselerden idik.

 

Bir kimse günah işlediği takdirde; (...): Hata (günah) işledi, işler" denilir. Bu ifadenin muhtevası içerisinde affedilme isteği de vardır.

 

ibn Abbas'a şöyle soruldu: Kardeşleri nasıl: "Doğrusu biz hata işlemiştik" dediler. Halbuki onlar bu işi kasti olarak işlemişlerdi. Şu cevabı verdi: Her ne kadar onlar bu işi kast! olarak işledi iseler de, hakka isabeti kaçırdıktan sonra ancak bu kasta yöneldiler. İşte bir günah işleyen herkes aynı şekilde üzerinde bulunduğu hak yolu aşarak işler ve sonunda ya şüpheye veya masiyete düşer.

 

"Bugün başınıza bir şey kakılmayacaktır." Yani Hz. Yusuf -ki halim ve bu konuda kendisine muvaffakiyet ihsan olunmuş bir kimseydi- dedi ki: "Bugün başınıza bir şey kakılmayacaktır." Burada ifade bitmektedir.

 

"Bugün" şu anda anlamındadır.

 

"Başakakmak" ise ayıplamak ve azarlamak anlamındadır. Yani bugün artık sizin ayıplanmanız, azarlanmanız, kınanmanız söz konusu değildir. Bu açıklamayı Süfyan es-Sevri ve başkaları yapmıştır.

 

Hz. Peygamber'in: "Sizden herhangi birinizin cariyesi zina edecek olursa, ona had olan celdeleri vursun ve bundan dolayı onu azarlayıp ayıplamasın'' buyruğu da buradan gelmektedir. Şair Bişr de der ki: "Onları başa kakmayan bir kimsenin affedişi gibi affettim, Ve ebedi bir günün cezasına havale ettim."

 

el-Esmai der ki; "Onun yaptığı işi çirkin bulduğumu söyledim" anlamındadır. ez-Zeccac der ki: Bu ifade, benimle sizin aranızdaki muhterem bağın kardeşlik hakkının bozulması söz konusu olmayacaktır. Benden yana göreceğiniz affetmek ve bağışlamak olacaktır, anlamındadır. (...), asıl anlamı itibariyle ifsad etmek, bozmak demektir. Bu anlamıyla Hicazlıların şivesindendir.

 

İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Mekke'nin fethedildiği günü (Ka'be'nin) kapısının iki kenarını yakalayıp insanlar da Beyt'e sığınmış bulundukları sırada şöyle dedi: "Vaadini doğru çıkartan, kulunu muzaffer kılan ve tek başına bütün orduları yenik düşüren Allah'a hamdolsun." Daha sonra şöyle sordu: "Ey Kureyşliler topluluğu, şimdi (size) ne (yapacağımı) zannedersiniz?" Onlar, hayır dediler. (Çünkü sen) kerim bir kardeş ve kerim bir kardeşin oğlusun. Şu anda da istediğini yapma kudretine sahipsin. Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: "Ben de bugün size kardeşim Yusuf'un dediği gibi: "Bugün başınıza bir şey kakılmayacaktır" diyorum." Ömer (r.a) dedi ki: Resulullah (s.a.v.)ın bu sözlerinden dolayı utancımdan her tarafımdan ter boşandi. Çünkü ben onlara Mekke'ye girdiğimiz günü şöyle demiştim: Bugün sizden intikam alacağız ve yapacaklarımızı yaparız. Rasulullah (s.a.v.) o sözlerini söyleyince, ben de o söylediklerimden utandım.

 

"Allahsizemağfiretbuyursun." Fiil müstakbel (muzari) olup dua manasını taşımaktadır. Yüce Allah'tan günahlarını örtüp, kendilerine merhamet buyurmasını diledi.

 

el-Ahfeş, (...) -mealde; başınıza- üzerinde vakıf yapılmasını caiz görmüştür. Birinci şekil ise kullanılan şekildir. Çünkü; "Başınıza," lafzı üzerinde vakıf yapıp "Bugün Allah size mağfiret buyursun" şeklinde bir ibtida (okumaya başlamak) mağfiretin bugün gerçekleşmesi konusunda kat'i bir dua olur. Böyle bir şey ise ancak vahye binaen söylenebilir. Bunun böyle olduğu açıktır.

 

Ata el-Horasani der ki: Gençlerden ihtiyaçların karşılanmasını taleb etmek, yaşlılardan taleb etmekten daha kolaydır. Nitekim Hz. Yusuf: "Bugün başınıza bir şey kakılmayacaktır. Allah size mağfiret buyursun" dediği halde Hz. Ya'kub da: "Sizin için ileride Rabbimden mağfiret dileyeceğim "(Yusuf, 98) demişti. Yüce Allah'ın: "Şu gömleğimi götürün ... " buyruğundaki "şu", "gömlek" kelimesinin sıfatıdır.

 

"Gömlek" kelimesi müzekkerdir, şairin şu beyitine gelince: "Hevazinliler çağırıyor, gömlek (zırh) ise bol ve geniştir. Kemer üzerinde iliklerle bağlanıyor."

 

ifade; (...) takdirinde olup; gömlek ise; "bol ve geniş bir zırhtır," demektir. Bu açıklamayı da en-Nehhas yapmıştır.

 

İbn es-Süddi babasından, o Mücahid'den şöyle demektedir: Hz. Yusuf onlara şöyle dedi: "Şu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne sürün, hemen görmeye başlayacaktır." (Mücahid) dedi ki: Hz. Yusuf kendi gömleğinin Hz. Ya'kub'a görmesini geri çevirmeyeceğini bilecek kadar Allah'ı bilen birisi idi. Ancak bu gömlek Yüce Allah'ın Hz. İbrahim'e ateşe atıldığında cennet ipeğinden giydirdiği bir gömlek idi. Hz. İbrahim bunu Hz. İshak'a vermişti. Hz. İshak, Hz. Ya'kub'a vermişti. Hz. Ya'kub da bu gömleği gümüş bir muhafaza içerisine yerleştirmiş ve bunu Hz. Yusuf'un boynuna asmış idi. Çünkü Hz. Yusuf'a nazar değeceğinden korkuyordu. Hz. Cebrail de ona şunu bildirmişti: Gömleğini (babana) gönder. Çünkü onda cennetin kokusu vardır. Cennet kokusu ise bir hastaya veya bir belaya uğrayana değdi mi mutlaka afiyet bulur.

 

el-Hasen der ki: Eğer Yüce Allah Hz. Yusuf'a bunu bildirmemiş olsaydı, Hz. Yusuf babasının tekrar görmeye başlayacağını bilemezdi. Hz. Yusuf'un gömleğini götüren kişi Yehuda idi. Yusuf'a: üzerinde yalancıktan kan bulunan gömleğini babana götüren ve onu üzen ben idim. Şimdi de onu sevindirmek ve tekrar görsün diye bu gömleğini de ona ben götüreyim, diyerek gömleği alıp gitti. Bunu da es-Süddi nakletmektedir.

 

"Bütün ailenizi de alıp bana getirin." Mısır'ı yurt edinmek üzere gelin.

Mesruk dedi ki: O sırada erkek-kadın olmak üzere doksanüç kişi idiler.

 

Şöyle de denilmiştir: Hz. Yusuf'un gönderdiği gömlek, arkasından yırtılan gömleğidir. Böylelikle zinadan yana korunmuş olduğunu Hz. Ya'kub'un bilmesini istemişti. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Enes (r.a) yoluyla gelen merfu bir hadiste Peygamber (s.a.v.)dan de rivayet edilmiştir. Bunu el-Kuşeyri nakletmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 94-99

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR