YUSUF 88 |
فَلَمَّا
دَخَلُواْ
عَلَيْهِ
قَالُواْ يَا
أَيُّهَا
الْعَزِيزُ
مَسَّنَا
وَأَهْلَنَا
الضُّرُّ وَجِئْنَا
بِبِضَاعَةٍ
مُّزْجَاةٍ
فَأَوْفِ
لَنَا
الْكَيْلَ
وَتَصَدَّقْ
عَلَيْنَا إِنَّ
اللّهَ
يَجْزِي
الْمُتَصَدِّقِينَ |
88. Bunun üzerine
huzuruna geldiklerinde dediler ki: "Ey Aziz! Bizi de, ailemizi de darlık
sardı. Pek değerli olmayan bir bedel ile geldik. Bize yine tam ölçek ver ve ayrıca
bize tasadduk da et. Çünkü Allah sadaka verenleri mükafatlandırır."
sayfanın
aşağı tarafında
1- Adalet ve Fazilet:
2- Kile ile Ölçenin
ücretini Kim Öder:
3- Karşılıklı
ilişkilerde istenen Ek Hizmetlerin Ücretini Ödeyecek Taraf:
4- Allah'ın Lütfundan
Dilemek:
Yüce Allah'ın:
"Bunun üzerine huzuruna girdiklerinde dediler ki: Ey Aziz" Ey sağlam,
korunmuş, kendisine zarar veremeyeceğimiz kişi "bizi de, ailemizi de
darlık sardı." Bu onların üçüncü defa Mısır'a dönüşleri idi. İfadede
hazfedilmiş sözler de vardır. Yani nihayet Mısır'a çıkıp gittiler, Yusuf'un
huzuruna girdiklerinde "bizi de, ailemizi de darlık" yani açlık ve
ihtiyaç "sardı" isabet etti, dediler.
Bu buyrukta, darlık yani
açlık esnasında şikayetin caiz olduğuna delil vardır. Hatta bir kimse fakirlik
ve benzeri şeylerden ötürü kendisine darlık ve sıkıntı geleceğinden korkacak
olursa, faydalı olacağını umduğu kimselere halini açıklaması vacibtir. Nitekim
kendisini tedavi etmesi için, doktora duyduğu rahatsızlıklardan şikayet
etmesinin vacib olması gibi. Böyle bir durum tevekküle aykırı değildir. Ancak
bu gibi hallerde şikayetin bir çeşit kızgınlık ve gazablanmak suretiyle
olmaması şartı vardır. Musibetlerde sabır ve metanet göstermek ise daha
güzeldir.
Dilenmeyip afiflik
göstermek daha faziletlidir. Şikayet halinde en güzel söz, Mevla'dan belanın
sona ermesini dilemektir. Bu da Hz. Ya'kub'un: "Ben keder ve üzüntümü
ancak Allah'a açarım. Ben Allah nezdinden sizin bilme yeceğiniz şeyleri
biliyorum "(Yusuf, 86) demesi ile olur. Yani ben O'nun güzel muamelesini,
üstün lütfunu ve kullarına bağışlarını bilirim.
Şekva dinlemek makamında
olmayanlara şekvada bulunmak ise -içini açmak ve teselli kastıyla olması hali
müstesna- beyinsizliğin ta kendisidir. Nitekim İbn Dureyd şöyle demektedir:
"Sanma ey dehr! Boyun eğeceğimi beni bıçaklar gibi Kesip doğrayan bir
musibete;
Sen öyle bir kimseyle
oturup kalktın ki eğer felekler üzerine yıkılacak olsa, Göğün dört bir
yanından; şikayet etmez. Fakat ağzın etrafında balgamdan dolayı biriken
köpükleri,
Kafasını sallayarak bir
kenara bırakan, göğsünden rahatsız bir kimsenin üflemesi gibi gelir, o belalar
ona."
Yüce Allah'ın: "Pek
değerli olmayan bir bedel ile geldik" buyruğundaki (...): Bedel"
kelimesi bir şeyin satın alınması kastı ile verilen bir parça mal demektir.
Mesela; "Bir şeyi ticaret malı ve bedeli kıldım" demektir. Darb-ı
meselde de; "(Hurma bolluğu ile meşhur) Hecer'e hurma götürüp ticaret
yapmak isteyen gibi" denilmektedir.
"Pek değerli
olmayan" kelimesi "bedel" kelimesinin sıfatıdır. Mastarı olan;
(...) ise iterek, sürmek ve sürüklemek anlamındadır. Yüce Allah'ın şu
buyruğunda da aynı kökten gelen (...) kullanılmaktadır: "Görmez misin ki
Allah bulutları sürüyor ... " (enNur, 43)
Buradaki anlamı, bu
zorla itilen, sürülen bir bedeldir ve bunu herkes kabul etmez. Sa'leb der ki:
Buradaki "pek değerli olmayan bedel"den kasıt tam olmayan, eksik
bedel demektedir. Burada bu bedelin tayini hususunda farklı görüşler vardır. Bu
bedelin kurutulmuş et, hurma, kavrulmuş un ve yağ karışımı bir yemek olduğu da
söylenmiştir. Bunu el-Vakidi, Ali b. Ebi Talib (r.a)dan nakletmektedir.
Yine denildiğine göre
onların götürdükleri bedel eskimiş çuvallar, heybeler ve iplerdi. Bu açıklama
da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir.
Yine denildiğine göre
Arapların eşyası yün ve sade yağdır. Bu açıklama Abdullah b. el-Haris'e aittir.
Bir diğer görüşe göre
götürdükleri bedel çitlenbik ile bıtım diye bilinen .
Şam bölgesinde yetişen,
yenen ve sabun yapmak için yağı çıkartılan bir çeşit taneli yiyecekti. Bu
açıklamayı da es-Salih yapmıştır. Bunları yiyecek alımında geçerli kabul
edilmeyen fakat insanlar arasında tedavülde kullanılan dirhemlere satmışlar ve:
Sen bu dirhemleri bizden yiyecek alımında da kullanılabilen kaliteli dirhemler
gibi hesab et, demişlerdi.
Bir diğer açıklamaya
göre götürdükleri bedel kalitesiz dirhemlerden ibaretti. Bunu da İbn Abbas
söylemiştir. Yine denildiğine göre bu paralar üzerinde Hz. Yusuf'un sureti
yoktu. Çünkü Mısır dirhemleri üzerinde Hz. Yusuf'un sureti vardı.
ed-Dahhak der ki:
Götürdükleri bedel ayakkabı ve deri idi. Yine ondan nakledildiğine göre elenmiş
ve kavrulmuş un idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
[ - ]
"Bize yine tam
ölçek ver ve ayrıca bize tasadduk da et" buyruğuna dair açıklamalarımızı
dört başlık halinde sunacağız:
1- Adalet ve Fazilet:
2- Kile ile Ölçenin ücretini Kim Öder:
3- Karşılıklı ilişkilerde istenen Ek
Hizmetlerin Ücretini Ödeyecek Taraf:
4- Allah'ın Lütfundan Dilemek:
1- Adalet ve Fazilet:
Yüce Allah'ın:
"Bize yine tam ölçek ver" ifadesi ile şunu kastetmişlerdi:
Sağlam ve kaliteli
dirhemlere karşılık verdiğin gibi ver ve bizim dirhemlerimizden dolayı bize
eksik verme. Müfessirlerin çoğunluğunun görüşü budur.
İbn Cüreyc der ki:
"Bize yine tam ölçek ver" sözleriyle daha önce kardeşleri için ölçmüş
olduğu miktarı vermesini kastetmişlerdi. "Ve ayrıca bize tasadduk da
et." Yani kaliteli dirhemlerle, kalitesizler arasındaki farkı da sen bize
lutfet. Bu açıklamayı Said b. Cübeyr, es-Süddi ve el-Hasen yapmışlardır. Çünkü
mutlak manasıyla sadaka peygamberlere haramdır.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Hakkımızdan daha fazlasını bize tasadduk et, demektir. Bu
açıklamayı da Süfyan b. Uyeyne yapmıştır. Mücahid der ki: Sadaka ancak
Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)a haram kılınmıştır. İbn Cüreyc der ki: Yani
kardeşimizi bize geri vermek suretiyle "bize tasadduk da et"
demektir. İbn Şecere der ki: "Bize tasadduk da et" yani bizi affet,
bize müsamaha ile muamele et, demektir. Bu açıklamaya şairin şu beytini de
delil göstermektedir: "Bize tasadduk et (müsamaha göster) ey Affan'ın oğlu
ve ecrini Allah'tan bekle, Başımıza da günler boyunca el-Eş'arı'yi emir tayin
et."
"Çünkü Allah sadaka
verenleri mükafatlandırır." Ahiretteki mükafatı kastetmektedir.
Denildiğine göre bu, sözlü ta'rizler arasında yer alır. Çünkü onların
kanaatlerine göre Hz. Yusuf kendi dinleri üzere değildi. Bundan dolayı onlar:
Bu sadakan sebebiyle şüphesiz Allah seni mükafatlandıracaktır demeyip kendisine
böyle bir maksatla söz söyledikleri izlenimini verecek bir ifade kullandılar ve
bu ifadeleri, yorumlanmak suretiyle doğru bir anlama gelebilirdi. Bu açıklamayı
en-Nekkaş yapmıştır. Hadis-i şerif'te de: "Şüphesiz ki ta'riz (üstü
kapalı) ifadelerde yalandan bir kurtuluş yolu vardır."
2- Kile ile Ölçenin
ücretini Kim Öder:
Malik ve onun dışındaki
ilim adamları (bu buyruğu), kile ile ölçenin ücretini satıcının vermesi
gerektiğine delil göstermişlerdir. İbnu'l-Kasım ve İbn Nafi' derler ki: Malik
dedi ki: Kardeşleri Hz. Yusuf'a: "Bize yine tam ölçek ver" dediler.
Kile ile ölçen bizzat Yusuf'un kendisi idi. Tartı ile tartan, sayan ve
diğerlerinin durumu da böyledir. Çünkü bir kimse yiyeceklerinden sayısı belli
bir miktar satacak olur ise o miktar üzerinde akit vacib olur ve kendisinin de
o miktarı açıkça ortaya çıkartıp müşterinin hakkını kendi hakkından ayırması
gerekir. Şayet bir yığın yahut ta hakkının alınabileceği bir mal şeklinde
muayyen bir bölümünü satacak olup da alıcıyı o malla serbest olarak başbaşa
bırakırsa, satılan mal üzerinde cereyan eden işlemleri yapmak satın alana
aittir. Kile ile ölçmek yahut tartmak suretiyle hakkın alınabileceği şeylerde
durum böyle değildir. Çünkü satıcının bedeli hakedebilmesi ancak sattığının
tamamen ödenmesi halinde söz konusudur. Tam olarak teslim söz konusu olmadan
satılan maldan bir şey telef olursa, bu satıcıdan gider.
3- Karşılıklı
ilişkilerde istenen Ek Hizmetlerin Ücretini Ödeyecek Taraf:
Nakit ödemenin
kalitesinin tesbit ücretini ödemek de satıcıya aittir. Çünkü dirhemlerini
ödeyen satın alıcı, bu dirhemler sağlamdır, der. Kalitesiz olduklarını iddia
eden sensin, o halde kendi işini kendin gör. Aynı şekilde bunun faydası satana
ait olduğundan dolayı ücreti de onun ödemesi gerekir.
Kendisine kısas
uygulanması gereken kimsenin de bu gibi bir sorumluluğu yoktur. Zira böyle bir
kimsenin (mesela) kendi elini kesmesi icab etmez. Ancak böyle bir şeyi kendi
iradesiyle yapması hali müstesnadır. Çünkü ona farz olan sadece elinin
kesilmesini kabul etmesidir. Şayet kısas uygulanmasını isteyen kişi ondan bu
işi (kendi elini kesmesini) isteyecek ve bu hususta onunla anlaşacak olursa,
kesme ücretini kısas uygulanmasını isteyen kişinin ödemesi gerekir.
Şafii de kendisinden
nakledilen meşhur görüşünde: Bu tıpkı satıcıda olduğu gibi kendisine kısas
uygulanacak olan kişi tarafından ödenmelidir.
4- Allah'ın Lütfundan
Dilemek:
Kişinin duası esnasında:
Allah'ım bana tasadduk eyle, diye dua etmesi mekruhtur. Çünkü sadaka, sevap
elde etmek isteyen kimse tarafından verilir. Şanı Yüce Allah ise bütün nimetler
ile mükafat vermek suretiyle lutufta bulunandır. O'ndan başka bir Rab yoktur.
el-Hasen bir adamın:
Allah'ım bana tasadduk eyle dediğini işitince, şöyle demiş: Be hey adam,
şüphesiz Allah tasadduk etmez. Ancak mükafat almayı uman kimse tasaddukta
bulunur. Sen Yüce Allah'ın: "Çünkü Allah sadaka verenler!
mükafatlandırır" buyruğunu hiç duymadın mı? Bunun yerine: Allah'ım bana
ver ve bana bol bol lutfedip, bağışla! diye dua et.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN