ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

80

فَلَمَّا اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيّاً قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقاً مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ

الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ

 

80. Artık ondan ümidlerini kesince, fısıldaşarak bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına teminat almış olduğunu, daha evvel de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmez misiniz? Artık ya babam izin verinceye yahut benim için Allah hükmedinceye kadar katiyyen bu yerden ayrılmam. O, hükmedicilerin en hayırlısıdır."

 

Allah'ın: "Artık ondan ümidlerini kesince" buyruğundaki; "ümidlerini kestiler" ifadesi, (...) ile aynı anlamdadır. Nitekim (...) ile "Hayret etti" anlamında; (...) ile (...) in: Alayetti, eğlendi anlamına gelmeleri gibi.

 

"Fısıldaşarak bir kenara çekildiler." Bir kenara çekilip kendi aralarında fısıldaştılar, demektir.

 

"Fısıldaşarak" kelimesi ise; "Kenara çekildiler" ifadesindeki zamirden haldir. Bu kelime (hal olan kelime) tekil olmakla birlikte, -ayette de olduğu gibi- çoğul için de kullanılır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi "Onunla özel olarak konuşmak üzere onu yaklaştırdık"(Meryem, 52) buyruğunda olduğu gibi, tekil için de kullanılır. çoğulu ise; "Özel olarak kendi aralarında fısıldaşarak konuşanlar," anlamındadır. Şair de şöyle demektedir:

 

"Ben öyle bir kimseyim ki, diğerleri başbaşa fısıldaştıklarında, Ve yine onlar kuyuya sarkıtılan ip gibi sallanıp durduklarında. İşte orada sen bana tavsiyede bulun, fakat benim hakkımda kimseye tavsiyede bulunma!"

 

İbn Kesir buradaki "ümitlerini kestiler ... " anlamındaki buyruğu (...) şeklinde; 87. ayetteki "ümid kesmeyin" buyruğunu (...) şeklinde; yine aynı ayetteki "çünkü ... ümid kesmez" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde; (Ra'd, 31) "Şugerçeği bilmediler mi ki"anlamındaki buyruğu da; (...) şeklinde kalbetmek suretiyle hemzesiz ve "elif" ile okumuştur. Bu okuyuşa göre hemze öne alınmış, "ye" harfi sonraya bırakılmıştır. Daha sonra ise hemze "elif"e kalbedilmiştir. Çünkü elif de öncesi fetha olan sakin bir eliftir.

 

Ancak asl olan cemaatin okuyuş şeklidir. Çünkü bu kelimenin mastarı ancak "ya" harfinin başa alınması suretiyle; "ümid kesmek" şeklinde gelmiştir. (...) kelimesi ise "ümid kesti" anlamındaki; (...) in mastarı değildir. Aksine bu: Ona verdim anlamındaki; (...) nun mastarıdır ki bu kelimenin mastarı; "Vermek" şekillerinde gelir.

 

Bazıları da şöyle demiştir: (...) ile (...) aynı kelimenin iki ayrı söyleyişidir. Buna göre; onlar kardeşlerinin kendilerine geri verileceğinden ümitlerini kestiklerinde kendi aralarında başka hiçbir kimse de bulunmaksızın danıştılar ve karşı karşıya kaldıkları bu durum ile ilgili olarak birbirleriyle fısıltı halinde konuştular. "Fısıldaşan" kelimesi ise; (...) ism-i faili anlamında "fail" veznindedir.

 

"Büyükleri dedi ki" Katade'nin dediğine göre; bu Rubil idi, yaşça en büyükleriydi. Mücahid ise, bu kişi Şem'un idi, görüş itibariyle en ileri derecede olanları oydu. el-Kelbi ise bu kişi Yehuda idi, o aralarında en akıllı kişi idi, demektedir. Muhammed b. Ka'b ile İbn İshak ise; o Lavi idi ve Lavi (İsrailoğullarından gelen) peygamberlerin babasıdır.

 

"Babanızın sizden Allah adına" oğlunu koruyup onu kendisine geri götürmenize dair "teminat almış" Allah adına söz almış "olduğunu daha evvel de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmez misiniz?" Yani siz babanızın sizden Allah adına bir söz almış olduğunu bilmiyor musunuz? Yusuf hakkındaki kusurunuzu da bilmektesiniz. Bu açıklamayı en-Nehhas ve başkaları nakletmektedir. "Daha evvel, önceden" buyruğundaki; " ... den, dan" edatı; "Bilme ... nize" taalluk etmektedir. (...) ın fazladan gelmiş olması mümkündür. O takdirde; "Daha evvel, önceden" buyruğu ile; "Yusuf hakkında" ibarelerindeki iki zarf da; "İşlediğiniz kusur" fiiline taalluk etmektedir. Bununla birlikte; (...), mastar buna karşılık; (...): Daha evvel" ibaresinin de hazfedilmiş bir fiile müteallak olması da mümkündür. İfadenin takdiri de şöyle olur: Yusuf hakkındaki kusurunuz ise önceden olmuş bir işti. Buna göre bu edat ile fiil, mübte da olarak ref mahallinde (yeni bir cümle başı) olur. Haberi ise; "Daha evvel" ifadesinin kendisine taalluk ettiği (ve olmuş anlamı verilen) hazfedilmiş fiildir.

 

"Artık, ya babam" dönüşüm için "izin verinceye" çünkü ben ondan utanıyorum "yahut benim için Allah" kardeşim ile birlikte gidişim hususunda "hükmedinceye" ve böylelikle onunla beraber babamın yanına gidinceye kadar "katiyyen bu yerden ayrılmam." Burada kalmaya devam edeceğim ve burada ikametimi sürdüreceğim.

 

"Ayrıldı, ayrılmak" ifadesi zail olmak, göçmek demektir.

Bunun başına nefy edatı gelecek olursa müsbet (olumlu anlam) ifade eder.

Buyruğun anlamının şu olduğu da söylenmiştir: Ya Allah benim lehime kılıç kullanıcağıma dair hüküm verir, ben de savaşarak kardeşimi alırım yahut bu konuda acze düşerek mazereti olan birisi suretiyle geri dönerim. Çünkü Hz. Ya'kub: "Etrafinız kuşatılmadıkça onu bana kesin olarak getireceğinize dair Allah'tan sağlam bir taahhüd vermediğiniz sürece ... "(Yusuf, 66) demişti. Savaşıp acze düşen bir kimsenin ise etrafı kuşatılmış demektir.

İbn Abbas der ki: Yehuda gazablandığı ve kılıcı aldığı vakit, yüzbin kişi onu geri çeviremezdi. Göğsündeki kılları çuvaldız gibi dikilir, elbisesinden dışarı fırlardı.

Haberde nakledildiğine göre Yehuda -aralarında en ileri derecede kızan ve öfkelenen birisi idi- kardeşlerine şöyle demişti: Ya hükümdar ve beraberindekilere siz karşı koyarsınız, ben de bütün Mısır halkına karşı koyarım. Yahut da siz Mısır halkına karşı koyarsınız, ben de hükümdara ve Mısır halkına karşı koyarım. Kardeşleri şu cevabı verdiler: Sen hükümdara ve onunla birlikte olanlara karşı koy, biz de Mısır halkına karşı koyarız. Bunun üzerine kardeşlerinden birisini gönderdi. Mısır'ın çarşılarını saydılar, dokuz çarşı bulunduğunu gördüler. Onlardan herbirisi bir çarşıyı üstlendi. Daha sonra Yehuda, Yusuf (a.s)ın yanına girip şöyle dedi: Ey Hükümdar! Şayet kardeşimizi bizimle beraber bırakmayacak olursan, öyle bir feryat ederim ki, senin bu şehrinde karnındaki bebeği düşürmedik hiçbir gebe kadın kalmayacaktır.

 

Bu, kızmaları esnasında onların bir özelliği idi. Hz. Yusuf onu kızdırdı ve hoşuna gitmeyecek bir söz söyledi. Yehuda kızdı ve gittikçe kızgınlığı arttı. Tüyleri kabardı, diken diken oldu. Ya'kuboğullarının herbirisi böyle oluyordu. Kızıp, köpürdü mü tüyleri diken diken olur, cesedi şişer, sırtındaki kıllar elbisenin altından görülür. Hatta herbir kıldan bir damla kan damlardı. Ayağını yere vuracak oldu mu yer sarsılır ve binalar yıkılırdı. Feryat edip bağıracak olursa, kadın olsun, hayvan olsun, uçan kuş olsun mutlaka karnında ne varsa onu ya hilkati tam veya eksik olarak bırakıverirdi. Kan dökmedikçe yahut Ya'kub neslinden bir el onu yakalamadıkça gazabı dinmezdi. Hz. Yusuf kardeşi Yehuda'nın gazabının son noktasına vardığını görünce, küçük bir çocuğuna Kıptice konuşarak elini görmeyeceği bir yerden Yahuda'nın omuzları arasına koymasını emretti. Bu çocuk Hz. Yusuf'un dediğini yapınca, gazabı dindi, elindeki kılıcı bıraktı. Kardeşlerinden kimseyi görür ihtimaliyle sağına soluna baktı fakat kimseyi göremedi. Çabucak kardeşlerinin yanına çıkarak dedi ki: Sizden kimse benimle beraber bulundu mu? Onlar:

 

Hayır deyince, peki Şem'un nereye gitti? diye sordu. Dağa gitti dediler, o da arkasından çıkıp onunla karşılaştığında büyükçe bir kaya yüklenmiş olduğunu gördü. Bunu ne yapacaksın? diye sordu. O da payıma düşen çarşıya gideceğim ve o çarşıda kim varsa bu kaya parçasıyla kafasını yaracağım. Bu sefer Yehuda ona: Dön kayayı geri götür yahut denize at dedi, hiçbir iş yapma. İbrahim'i dostu edinen hakkı için yemin ederim, Ya'kub neslinden bir el bana dokundu, dedi.

 

Sonra da Hz. Yusuf'un huzuruna girdi. Hz. Yusuf da aralarında en güçlü ve yakalayışı en çetin olanları idi. Şöyle dedi: Ey İbraniler! Sizler, sizden daha çetin ve güçlü kimse olmadığını mı zannediyorsunuz? Sonra da büyükçe bir değirmen taşına ayağıyla bir tekme vurdu ve bu değirmen taşı duvarın arkasından yuvarlanıverdi. Sonra da tek eliyle Yehuda'yı yakalayıp onu yanı üzere yıktı ve dedi ki: Haydi demirciler gelsin, bunların ellerini ayaklarını keseceğim, boyunlarını vuracağım, dedi. Daha sonra Hz. Yusuf tahtına çıktı ve minderi üzerinde oturdu. Su kabının getirilmesini emretti, kabı getirilip önüne konuldu. Daha sonra ona bir vuruş vurdu, bu su kabından bir ses çıktı. Kardeşlerine dönerek şöyle dedi: Bu kabın ne dediğini biliyor musunuz? Onlar: Hayır dediler. Dedi ki: Bu kap şöyle diyor: Bu kimselerin babalarının kalbinde ne kadar gam, keder ve sıkıntı varsa hepsine bunlar sebeb olmuştur. Sonra su kabına bir daha vurdu ve dedi ki: Bunun bana haber verdiğine göre bunlar küçük bir kardeşlerini almışlardı, onu kıskandılar, babalarından uzaklaştılar, sonra da onu telef ettiler. Kardeşleri: Ey Aziz! Allah senin kusurlarını setretsin, sen bizim kusurlarımızı setret. Allah sana lutfetsin, sen de bize lutfet. Su kabına üçüncü bir defa daha vurdu ve dedi ki: Kab diyor ki: Bunlar küçük kardeşlerini kuyuya attılar, sonra onu köleler gibi değersiz bir fiyata sattılar, babalarına da kurdun onu yediğini söylediler. Dördüncü bir defa daha kaba vurdu ve dedi ki: Bana haber verdiğine göre sizler seksen sene öncesinden bir günah işlemişsiniz ve hala o günahınızdan ötürü Allah'tan mağfiret dilememişsiniz, tevbe de etmemişsiniz. Beşinci bir defa daha kaba vurdu ve dedi ki: Kab şöyle diyor: Öldüğünü zannettikleri kardeşleri zamanın sonu gelmeden mutlaka geri dönecek ve insanlara yaptıklarını haber verecektir. Altıncı bir defa daha kaba vurdu ve dedi ki: Kab diyor ki: Şayet sizler gerçekten peygamber olsaydınız, yahut peygamberlerin evlatları olsaydınız yalan söylemezdiniz, babanıza itaatsizlik etmez, kötü davranmazdınız. Andolsun sizleri bütün alemlere ibret olacak şekilde cezalandıracağım. Bana demircileri çağırın, bunların el ve ayaklarını keseceğim.

 

Bu sefer yalvarıp, yakarmaya, ağlaşmaya koyuldular. Tevbe ettiklerini izhar ederek şöyle dediler: Gerçekten hayatta ise Yusuf kardeşimizi bulabilsek, onun elinin altında itaatkar bir hizmetkar oluruz. Ayağıyla bizi çiğneyecek toprağı oluruz.

 

Yusuf kardeşlerinin bu durumunu görünce ağladı ve onlara: Haydi yanı mdan çıkıp gidiniz, babanıza ihsan olmak üzere sizi serbest bırakıyorum, o olmasaydı gerçekten sizi ibretli bir şekilde cezalandıracaktım, dedi.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 81

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR