ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

76

فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاءَ اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ

 

76. Bunun üzerine kardeşinin yükünden önce onların yüklerin(i aratmaya) başladı. Sonra kabı kardeşinin yükü arasından çıkardı. İşte biz Yusuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk. Yoksa, o hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyabilecek değildi. Allah'ın dilemesi müstesna. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır.

 

"Bunun üzerine kardeşinin yükünden önce onların yüklerin(i aratmaya) başladı" buyruğunda söz edildiği şekilde; Hz. Yusuf kalplerine gelebilecek zan ve şüpheyi bertaraf etmek için diğer kardeşlerinin yükünü aratmakla işe başladı.

 

"Yük" kelimesinin "vav" harfi ötreli de okunur, esreli de okunur.

Bunlar iki söyleyiştir. Bu kelime, içinde eşyanın korunduğu ve eşyayı himaye eden kaplar hakkında kullanılır.

 

"Sonra kabı kardeşinin yükü arasından çıkardı." Bünyamin'in yükü arasından hükümdarın su kabını çıkardı, demektir.

 

"Kabı ... çıkardı"daki zamir müennes zamirdir ve bu su kabını müennes kabul edenlere göre böyle kullanılmıştır. Bununla birlikte; "Onu getirene ... " ifadesinde ise su kabına ait zamir, müzekker kullanılmıştur .

 

Hz. Yusuf'un kardeşleri bu durumu görünce başlarını önlerine eğdiler ve her türlü zannı beslediler. Bünyamin'e dönerek: Yazıklar olsun sana ey Bünyamin hiç bugün gibisini görmedik. Senin anan Rah!l iki hırsız kardeş doğurmuş, dediler. Kardeşleri kendilerine şöyle cevap verdi: Allah'a yemin ederim, ben bu su kabını çalmadım. Onu eşyamın arasına kimin koyduğunu da bilmiyorum.

 

Yine rivayet edildiğine göre ona: Ey Bünyamin çaldın mı? dediler. O, Allah'a yemin ederim ki hayır deyince, bu sefer: Peki su kabını senin eşyan arasına kim koydu, diye sordular. Bu sefer o: Sizin eşyanız arasına aldığınız yiyeceklerin bedelini kim koyduysa o, dedi.

 

Yine denildiğine göre; kabı araştırmaya koyulan kişi her bir kişinin eşyasını araştırmayı bitirdikten sonra yaptığı bu işten dolayı Yüce Allah'a tevbe ederek istiğfar ediyordu.

Katade ve diğerlerinin ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına göre; bu şekilde istiğfar eden kişi Hz. Yusuf idi. Çünkü o, su kabının nerede olduğunu bildiği halde yüklerini araştırıyordu. Nihayet onların yüklerini araştırmayı bitirdi ve Bünyamin'in yüküne sıra gelince şöyle dedi: Ben bu gencin böyle bir işi yaptığını, herhangi bir şeyaldığını zannetmiyorum. Bu sefer kardeşleri ona: Allah'a yemin ederiz ki, onun yüklerini de araştırmadan buradan ayrılmayacağız. Böylesi senin gönlünü de hoş eder, bizim gönlümüzü de. Bunun üzerine Bünyamin'in yükünü araştırıp arasından su kabını çıkardı.

 

Hz. Yusuf tarafından yapılan bu araştırma, kabın çalındığını yüksek sesle ilan eden kişinin kendi görüşüne istinaden hırsızlık yaptıklarını söylemiş olmasını gerektirmektedir. Denildiğine göre: Bütün bunlar Yüce Allah'ın bir emri gereği idi. Nitekim şanı Yüce Allah'ın: "İşte Biz Yusuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk" buyruğu da bunu pekiştirmektedir.

 

 

[ - ]

Yüce Allah'ın: "İşte biz Yusuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk" buyruğuna dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- ilahi Takdir ve Hileyi Şer'iyye:

2- Zekata Tabi Olan Mallarda Yıl Geçme Şartı (Havelan-ı Havl) ile ilgili Çeşitli Hükümler:

3- Mübah Olan Hileler:

 

1- ilahi Takdir ve Hileyi Şer'iyye:

 

Bu buyruktaki; ''Takdirde bulunduk" ibaresi böyle yaptık, demek olup bu açıklama İbn Abbas'tan nakledilmiştir. el-Kutebi: der ki: Biz böyle düzenledik, İbnu'l-Enbari: de: Biz böyle diledik diye açıklamıştır. Şair de der ki: "O da istedi, ben de istedim ve bu isteklerin en hayırlısıdır: O gençlik dönemlerinden geçmiş olanlar, ah bir geri gelse."

 

Bu buyruktan, eğer şeriate muhalif değil ve herhangi bir aslı da çiğnemiyor ise bir takım hilelerle (meşru çare ve yollarla) maksatlara ulaşmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Ebu Hanife usule muhalif olsa ve helill sınırlarını çiğnese dahi, hileleri caiz gördüğünden bu hususa muhalefet etmektedir.

 

2- Zekata Tabi Olan Mallarda Yıl Geçme Şartı (Havelan-ı Havl) ile ilgili Çeşitli Hükümler:

 

ilim adamlarının icma ile kabul ettiklerine göre kişi eğer zekattan kaçma niyetini taşımıyor ise, sene dolmadan önce malında satış ve hibe gibi yollarla tasarruf ta bulunma hakkına sahiptir. Yine icma ile kabul ettiklerine göre; eğer yıl bitip de zekat toplayıcısının gelme vakti yaklaşmış ise, artık ne hile yollarına başvurması helal olur, ne de malını eksiltmesi. Bir arada bulunan mallarını ayırması da helal değildir, ayrı olanları bir araya getirip toplaması da helal değildir.

 

Malik der ki: Şayet senenin dolmasından bir ay ve buna yakın bir zaman önce zekattan kaçmak niyetiyle malından herhangi bir bölümü elinden çıkaracak olursa sene dolduğunda zekat ödeme mükellefiyeti vardır. Bu da Hz. Peygamber'in hadis-i şerifteki: " ... zekat mükellefiyeti korkusuyla ... '' buyruğundan alınmış bir hükümdür.

 

Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Eğer sene dolmasından bir gün önce dahi zekattan kaçmak niyetiyle zekata tabi mallarını birbirinden ayıracak olur ise bunun kendisine zararı olmaz. Çünkü sene tamam olmadıkça zekat mükellefiyeti olmaz ve Hz. Peygamber'in: " ... zekat mükellefiyeti korkusuyla ... " buyruğunun ifade ettiği anlam böyle birisine ancak o vakit yöneltilmiş olur.

 

ibnu'l-Arabı der ki: Ben Ebu Bekir, Muhammed b. el-Velid el-fihrı'yi ve başkalarını şöyle derken dinlemişimdir: Hocamız baş kadı Ebu Abdullah Muhammed b. Ali ed-Dameğanı onbinlerce dinarlık mal sahibi kişi idi. Bu hocamız sene sonu yaklaştı mı çocuklarını çağırır ve onlara: Ben yaşlandım, gücüm takatim kalmadı, bu mala da ihtiyacım yok, o sizindir der, sonra da bu malı evinden çıkartırdı. Hammallar gelir onu sırtlarında çocuklarının evine taşıyıp götürürlerdi. Bir sonraki yılın sonu yaklaştı mı ve herhangi bir iş için çocuklarını çağırdığında bu sefer çocukları: Babamız biz hayatta kalacağını ümit ediyoruz. Mala gelince, sen hayatta olduğun sürece bizim mala ne gibi bir isteğimiz olabilir ki? Sen de, malın da zaten bizimsin. Haydi bu malı yanına al, derler ve yine hammallar o malı alır, getirir, önüne koyardı. O da malı eski yerine geri götürürdü. Bu şekilde mülkiyeti değiştirmek ile Ebu Hanife'nin görüşüne göre toplu olan bir malı birbirinden ayırmayı, sonra da ayrı olan bir malı bir araya getirip, toplamayı kastediyordu. Şüphesiz ki bu çok büyük bir iştir. Buharı -Allah ondan razı olsun- Cami'inde belli bir maksat gözerek "Kitabu'I-Hiyel" adlı bir bölüm açmıştır.

 

Derim ki: Yine Buhari aynı bölümde "zekat ve zekat düşer korkusuyla bir arada bulunan malın dağıtılamayacağı ve dağınık olan malların da bir araya toplanamayacağına dair bir bab'' diye bir başlık açmış ve bu başlığın altında da Enes b. Malik'in rivayet ettiği Hz. Ebu Bekir'in ona zekat farizasını yazdığına dair hadisi de kaydetmiştir.

 

Yine bu başlık altında Talha b. Ubeydullah'ın rivayet ettiği hadisi zikretmektedir ki bu hadise göre "bedevi bir Arap, Resulullah (s.a.v) ın huzuruna saçı, sakalı birbirine karışmış halde geldi" diye başlayan hadisini kaydetmektedir. Bu hadisin sonlarında ise "eğer doğru söylemişse kurtuluşa erer" veya "doğru söylemişse cennete girecektir" dediğini zikretmektedir. (Buhari devamla) kimisi de şöyle demiştir: Yüzyirmi devede, dört yaşına basmış iki dişi deve zekat düşer. Şayet kasti olarak bu develeri tüketir yahut hibe eder veya zekattan kaçmak kastı ile bu hususta bir hile yoluna saparsa, ona herhangi bir şey düşmez. (Buhari) daha sonra da Ebu Hureyre'nin şu hadisini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizden herhangi birinizin hazinesi, kıyamet gününde başı tüysüz, gözleri üzerinde iki kara nokta bulunan bir ejderha haline gelir ve o ben senin hazinenim ... der."

 

el-Mühelleb der ki: Buhari'nin bu bab ile: Bir kimsenin zekatı düşürmek için başvurduğu bütün hileli yolların o kimse aleyhine bir vebal olduğunu sana öğretmek istemektedir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) zekat düşer korkusuyla koyunların bir araya toplanmasını veya dağıtılmasını yasaklamasından bu husus anlaşılmaktadır. Yine Hz. Peygamber'in: "Doğru söylediyse kurtulur" buyruğundan da herhangi bir kimse, herhangi bir hileli yola başvurmak suretiyle Allah'ın farzlarından bir şeyi nakzetmek isterse, asla kurtuluşa eremez ve böyle yapmakla da Allah'a karşı mazereti bulunamaz. Fukahanın mal sahibi olan kimsenin sene dolmasına yakın malında tasarruf ta bulunmasını caiz görmeleri, bu tasarrufu ile zekattan kaçma kastını gütmemesi şartına bağlıdır. Ancak bununla zekattan kaçmayı niyet eden kimseden günah hiçbir şekilde düşmez ve Allah onun hesabını en iyi bilendir. Böyle bir kimse de ramazan hilalinin görülmesinden bir gün önce ramazan orucundan kaçarak ihtiyacı bulunmayan bir yolculuğa çıkan ve bununla da Allah'ın mü'minlere farz kılmış olduğu bir ibadetten yüz çeviren kimsenin durumuna benzer. Böyle bir kimse hakkında da tehdit söz konusudur. Nitekim kıyamet gününde herhangi bir yolla zekat vermeyen bir kimsenin develer tarafından çiğnenip ona (zehirinin şiddetinden) başı tüysüz bir ejderha halinde müşahhaslaştırılacağı bilinen bir husustur. Bu da zekattan kaçmanın helal olmadığının ve ahirette bundan sorumlu tutulacağının delilidir.

 

3- Mübah Olan Hileler:

 

İbnu'l-Arabi der ki: Şafii ilim adamlarından kimisi şöyle der: Yüce Allah'ın:

"İşte Biz Yusuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk. Yoksa o ... kardeşini alıkoyabilecek değildi" buyruğunda mübaha ulaşmak ve hakları ele geçirebilmek için hilenin ne şekilde yapılabileceğine bir delil vardır. Ancak bu, büyük bir yanılmadır. Çünkü Yüce Allah'ın: "işte böylece o yerde Yusuf'a iktidar verdik "(56. ayet) buyruğu hakkında şöyle denilmektedir: Biz Yusuf'a Aziz'in karısına karşı kendisine hakim olma güç ve iktidarını verdiğimiz gibi, yine Aziz'in yerine yeryüzüne sahib olma iktidarını vermiştik. Yahut da onun verdiği bu örnek, söylemek istediği şeye benzememektedir. eş-Şef'avi der ki: Yüce Allah'ın: "Eline bir demet sap aL. Onunla vur ve yeminini boz ma"(Sad, 44) buyruğu da buna benzemektedir. Ancak bu bir hile değildir. Bu ancak yeminin lafızlara yahut maksatlara göre yorumlanması demektir. Yine eş-Şef'avi der ki: Ebu Said el-Hudri'nin, Hayber amili ile ilgili olarak rivayet ettiği hadis de bu kabildendir. Hayber'e zekat toplamak üzere giden kişi Peygamber (s.a.v.)e cenib diye bilinen kaliteli bir hurma getirmişti ... Şafii ilim adamlarının açıklamasına göre bu hadis-i şerifin maksadı şudur: Hz. Peygamber o kimseye çeşitli türlerde bir araya toplanmış hurma çeşitlerini satıp bunların yerine de satın aldığı cenib veya başka türden hurmayı almasını istemiştir. Maliki'ler ise derler ki: Bu hadisin anlamı, o türden başka tür hurma almasıdır. Böylelikle cenib türü hurma çeşitli türlerdeki bayağı hurma karşılığında alınmış, ayrıca alınan paralar (dirhemler) da faiz olmasın diye bu yola başvurmasını emretmiştir. Nitekim İbn Abbas da şöyle demiştir: Bir şeye karşılık, bir şey; fazladan alınan dirhemler ise faiz olur.

 

Yüce Allah'ın: "Hükümdarın dinine göre" buyruğundaki "din" kelimesi İbn Abbas'tan nakledildiğine göre onun egemenlik hükümlerine göre demektir. İbn İsa'ya göre ise adetlerine göre demektir, yani o delil olmaksızın da zulmederdi. Mücahid, hükümdarın hükmüne göre diye açıklamıştır ki, hükümdarın hükmünde olmayan şey ise hırsızlık yapanların köleleştirilmesi hükmüdür.

 

"Allah'ın dilemesi müstesna." Yani ancak Yüce Allah su kabı gerekçe olsun ve bu uygulamada ona mazeret olsun diye, Bünyamin'in yükü arasına koymasını dilemesi suretiyle olmuştur.

 

Katade der ki: Hükümdarın hükmü (kanunu) hırsızlık yapanın dövülmesi ve iki kat tazminatının ödenmesi şeklindeydi. Ancak Yüce Allah -önceden de geçtiği üzere- onlar tarafından İsrailoğulları arasındaki hükmün söylenmesini murad etmişti.

 

"Biz dilediğimizi derecelerle" ilim ve iman ile "yükseltiriz." Bu buyruk; (...) şeklinde de okunmuştur ki; dilediğimizin derecelerini yükseltiriz, yani dilediğimiz kimseleri pek çok derecelere kadar yükseltiriz, anlamındadır. el-En'am Suresi'nde (83. ayetin tefsirinde) de bu anlamdaki buyruk geçmiş bulunmaktadır.

 

"Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır." İsrail'in, Simak'tan onun İkrime'den, onun da İbn Abbas'tan rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Bu ötekinden daha alim, diğeri de berikinden daha alimdir. Allah ise bütün alimlerin üstündedir.

 

Süfyan'ın, Abdu'l-A'la'dan onun Said b. Cübeyr'den rivayetine göre Said b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbas -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-ın yanında bulunuyor idik. Bir hadis nakletti, bir adam bundan hayrete düştü ve: Subhanallah dedi. Herbir bilenin (alim'in) üstünde daha iyi bir bilen vardır. İbn Abbas ona şöyle dedi: Ne kadar kötü söyledin. el-Alim olan Allah'tır ve O herbir alimin de üstündedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 77-79

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR