ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

68

/

70

وَلَمَّا  دَخَلُواْ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِي عَنْهُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِّمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ {68} وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ قَالَ

إِنِّي أَنَاْ أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ {69} فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ {70}

 

68. Babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. Fakat bu Allah'tan onlara gelecek hiçbir şeyi önleyemezdi. Sadece Ya'kub'un içindeki bir dileği olup o da bunu açığa çıkardı. Şüphesiz ki o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibi idi. Fakat insanların çoğu bilmezler.

69. Yusufun huzuruna girdiklerinde o kardeşini yanına aldı: "Ben senin kardeşinim, onların yapmış olduklarına artık üzülme" dedi.

70. Onların yüklerini hazırladığında su kabını kardeşinin yükü arasına koydu. Sonra bir münadi: "Ey kafile! Siz gerçekten hırsızlık yaptınız!" diye bağırdı.

 

"Babalarının kendilerine emrettiği şekilde" değişik kapılardan "girdiler. Fakat bu Allah'tan" eğer başlarına hoşlanılmayacak bir şeyi getirmeyi murad edecek olsaydı "onlara gelecek hiçbir şeyi önleyemezdi."

 

"Sadece ... bir dileği" bu birincisinden yapılmayan (müstesna minh'i farklı, munkatı') bir istisnadır.

 

"Ya'kub'un içindeki bir dileği" yani kalbinden geçen bir düşüncesi "olup" bu da, onların dağılarak girmelerini vasiyet etmesinden ibaretti, "o da bunu açığa çıkardı." Mücahid der ki: "Ya'kub'un içindeki dilek" nazar değer korkusu idi. Buna dair açıklamalar da az önce geçmiş bulunmaktadır. Bir diğer açıklamaya göre; hükümdar onların sayılarını ve güçlerini görmesin diye bu tavsiyeyi yaptı. Çünkü kıskanarak veya onlardan çekinerek onları alıp yakalayabilirdi. Bu açıklamayı müteahhir alimlerden birisi yapmış, en-Nehhas da bu görüşü tercih ederek şöyle demiştir: Burada nazarın zaten herhangi bir manası yoktur.

 

Bu ayet-i kerime şuna delildir: Müslüman bir kimsenin kardeşini hakkında korktuğu şeylerden sakındırması ve ona kurtuluş ve esenlik yolunu göstermesi gerekir. Çünkü din demek, nasihat demektir, müslüman da müslümanın kardeşidir.

 

"Şüphesiz o" yani Ya'kub "kendisine öğrettiğimiz için" dini ile ilgili hususlarda "bir ilim sahibi idi. Fakat insanların çoğu bilmezler." Yani Ya'kub'un dini ile ilgili bildiği hususları bilmezler.

 

Buradaki "bir ilim sahibi idi" amel sahibi idi, diye de açıklanmıştır.

Çünkü ilim amele götüren sebeplerin ilkidir. İşte amel kendisine sebep olan şey ile adlandırılmış olmaktadır.

 

"Yusuf'un huzuruna girdiklerinde o kardeşini yanına aldı." Katade der ki: Onu kendisine yakınlaştırdı ve kendisiyle beraber kaldı. Bir diğer açıklamaya göre; her iki kişinin bir evde konaklamalarını emretti. Geriye öz kardeşi yalnız kalınca yanına aldı ve yalnız kalmasından korktum, istemedim, dedi. Kardeşlerinden gizlicede ona: "Ben senin kardeşinim. Onların yapmış olduklarına artık üzülme" kederlenme "dedi."

 

"Onların yüklerini hazırladığında su kabını kardeşinin yükü arasına koy(dur)du." Bünyamin Hz. Yusuf'u tanıyıp: Beni onlara geri teslim etme deyince, o da şöyle dedi: Ya'kub (a.s)ın benden dolayı ne kadar kederlendiğini biliyorsun. Bu sefer onun gamı, kederi daha da artar. Ancak Bünyamin onlarla birlikte çıkıp gitmek istemeyince, Hz. Yusuf şöyle dedi: Seni yanımda alıkoymam, senin için hoş olmayacak bir şeyi sana nisbet etmedikçe mümkün olmayacaktır. Bünyamin: Aldırmam deyince, su kabını gizlice Bünyamin'in yükünün arasına yerleştirdi.

 

Hz. Yusuf bunu ya hiçbir kimsenin kendisine muttali olmayacağı bir şekilde bizzat koydu, yahut da çok yakınlarından birisine böyle bir işi yapmasını emretti.

 

Techiz; bir işin serbest bırakılması ve bitirilmesi demektir. (...) ise yaralının işini bitirdi, yani öldürdü tabiri de buradan gelmektedir.

 

Bu ayet-i kerımede geçen "sikaye; su kabı" ile (72. ayet-i kerimede gelecek olan) (...) aynı şeylerdir. Bu, orta tarafında kulpu bulunan ve iki yönlü bir kaptır. Hükümdar bunun bir tarafından içerdi. Yiyecekler (buğday) ise öbür tarafı ile ölçülürdü. Bu açıklamayı en-Nekkaş, İbn Abbas'tan nakl etmektedir. Esasen kendisi ile içilen herbir kaba; (...) denilir. en-Nekkaş şu mısraı nakleder: "Biz açıktan açığa büyük kaplarla şarab içeriz."

 

Bu su kabının neden yapıldığı hususunda görüş ayrılığı vardır. Şu'be, Ebu Bişr'den, o Said b. Cübeyr'den, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet eder:

 

Hükümdarın su kabı gümüşten olup mekkuk (denilen büyükçe su kabın)a benzer idi. Gümüşten olan bu kap, mücevherat kakmalı idi. Bu, başın üzerinde konurdu. Hz. Abbas'ın da cahiliye döneminde böyle bir kabı vardı. Nafi' b. el-Ezrak da ona Suva'ın ne olduğunu sorunca, o suva', kap demektir dedi. el-A'şa'da bu hususta şöyle demektedir: "Onun başında beyaz unu var ve içilecek kapları Ve tencereleri, bir de aşçısı var ve büyükçe kaplar ile gümüşten masaları."

 

İkrime der ki: Yusuf'un bu su kabı gümüşten idi. Ancak Abdurrahman b.

Zeyd, altındı der. Onlara verdiği yiyeceklerini de onlara gösterdiği aşırı iltifatı açığa vurmak kastıyla o kapla ölçmüştü. Yine denildiğine göre su kabıyla ölçülmesinin sebebi, yiyeceğin (buğday'ın) az bulunması idi.

 

"Sa'" kelimesi hem müzekker, hem müennes gelir. Onu müennes olarak kabul eden kimse, çoğul olarak; (...) yapar. "Evler" kelimesi gibi.

 

Onu müzekker kabul edenler ise; (...) şeklinde çoğul yapar. "Elbiseler" kelimesi gibi.

Mücahid ve Ebu Salih derler ki: Sa' denilen şey Himyerlilerin şivesinde "tırcihale (fincan, bardak)" denilen şeydir.

 

Bu kelime değişik şekillerde okunmaktadır. genel olarak kıraat; (...) şeklindedir. Gayn ile (...) ise, Yahya b. Ya'mer'in kıraatidir. (Yahya bu kıraatini açıklayarak) der ki: Bu kap gümüşten işlenmiş bir kap idi. (Ondan dolayı kuyumcu işlemeciliği kökünden gelen kelimeyi kullanmıştır).

 

Ebu Reca (...) diye okumuştur. Ötreli bir "sad" sakin "vav" ve "ayn" ile; (...) şeklindeki okuyuş ise Ubeyy'in kıraatidir. Said b. Cubeyr de (...) şeklinde "sad" ile "elif" arasında "ya" harfi ile okumuştur. "Sad" ile "ayn" arasında "elif" ile; (...) şeklindeki kıraat ise Ebu Hureyre'nin kıraa tidir.

 

"Sonra bir münadi: Ey kafile! Siz gerçekten hırsızlık yaptınız diye bağırdı." Yani bir münadi bu şekilde seslendi ve durumu bildirdi.

 

"Bağırdı" vezni çokluk içindir. Münadi adeta "ey kafile" ifadesini bir kaç defa yüksek sesle tekrarlamış gibidir.

 

"Kafile" ise üzerinde yiyecek yükletilmiş bulunan deve, eşek ve katır kafilesine denilir.

Mücahid der ki: Onların kafilelerinde eşekten başka hayvan yoktu. Ebu Ubeyde der ki: Bu kelime üzerlerinde yük de konulan ve binilen develere denilir.

 

Buyruk; ey bu kafile sahipleri! anlamındadır. Yüce Allah'ın: "O şehre sor" (Yusuf, 82) buyruğuna ve "ey Allah'ın at(lı)ları bininiZ" yani ey Allah'ın atlarının süvarileri bininiz demeye benzer ki, buna dair açıklamalar ileride gelecektir.

Burada iki itiraz söz konusudur:

 

1. Denilse ki: Bünyamin isteyerek nasıl Hz. Yusuf'un yanında kalmaya razı oldu? Halbuki bu babasına bir itaatsizlikti. Çünkü babasının kederinin artacağını biliyordu ve Yusuf bu konuda nasıl Bünyamin'e muvafakat etti? Diğer taraftan:

 

2. Suçsuz oldukları halde Hz. Yusuf kardeşlerinin hırsız olduğunu nasıl söyledi. İkinci itiraz da budur.

 

Birinci itirazın cevabı: Keder zaten Hz. Ya'kub'u dört bir yandan kuşatmış bulunuyordu. Öyle ki Bünyamin'i yitirmesi bile artık büsbütün ona etki etmezdi. Nitekim o Bünyamin'i de yitirdiğini gördüğünde bile: ''Vah Yusuf'a keder ve üzüntüml" (Yusuf, 84) demiş, Bünyamin'i ağzına almamıştı. Diğer taraftan Hz. Yusuf'un, Bünyamin'in yanında kalmasına vahye bağlı olarak muvafakat göstermiş de olabilir. O takdirde hiçbir itiraz söz konusu olmaz.

Hz. Yüsuf'un kardeşlerinin hırsızlık ettiğini söylemesine gelince, buna verilecek cevap da şudur: O kardeşleri zaten Hz. Yüsuf'u babalarından çalıp kuyuya atmışlar, sonra da satmışlardı. İşte bu davranışları dolayısıyla bu ismi almaya layıktılar. O bakımdan onlara hırsız demek doğru bir niteleme idi. Bir diğer cevab: O bu ifadeleriyle: Ey kafile sahipleri, sizin haliniz hırsızların haline benzedi, yani başkasına ait bir şey, hükümdarın rızası ve bilgisi olmaksızın sizin yanınızda bulunuyor demektir.

 

Bir diğer cevab da şöyledir: Bu kardeşiyle birlikte bir arada olmak için ve kardeşini onlardan ayırıp yanında bırakabilmek için başvurduğu bir çare idi. Bu da, Bünyamin'in hükümdarın su kabının kendi eşyaları arasına konulduğunu bilmemesi ve Hz. Yüsuf'un da bunu bizzat ona haber vermemesi esasına binaen böyle kabul edilebilir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: İfade soru sormak anlamındadır. Yani siz hırsızlık mı yaptınız? Nitekim Yüce Allah'ın: "Ve bu ... bir nimettir.'' (eş-Şuara, 23) buyruğu da böyledir. Yani senin, benim başıma nimet diye kaktığın şey bu mudur? demektir.

 

Bu açıklamalardan maksat, Yusuf (a.s)a herhangi bir şekilde yalan nisbet etmemektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 71-72

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR