YUSUF 67 |
وَقَالَ
يَا بَنِيَّ
لاَ
تَدْخُلُواْ
مِن بَابٍ
وَاحِدٍ
وَادْخُلُواْ
مِنْ
أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ
وَمَا
أُغْنِي
عَنكُم مِّنَ
اللّهِ مِن
شَيْءٍ إِنِ
الْحُكْمُ
إِلاَّ لِلّهِ
عَلَيْهِ
تَوَكَّلْتُ
وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُتَوَكِّلُونَ |
67. Dedi ki: "Ey
oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla
beraber Allah'tan size gelecek hiçbir şeyi sizden geri çeviremem. Hüküm ancak
Allah'ındır. Ben yalnız O'na güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız O'na
güvenip dayanmalıdır."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:
1- Hz. Ya'kub Oğullarının Ayrı
Kapılardan Mısır'a Girmeleri:
2- Nazar Değmeye Karşı Korunma:
3- Müslüman Beğendiği Bir Şey Görürse:
4- Nazarı Değen Kişiden Ne Yapması
istenir?
5- Nazarı Değmekle Meşhur Olan
Kimselere Karşı Alınacak Tedbirler:
6- Kader ve Nazar:
7- Nazara Karşı Tedbirler:
1- Hz. Ya'kub
Oğullarının Ayrı Kapılardan Mısır'a Girmeleri:
Hz. Ya'kub'un oğulları
Mısır'a gitmeyi kararlaştırıp o da nazar değeceğinden korktuğundan, onlara
Mısır'a tek bir kapıdan girmemelerini emretti. Mısır'ın o sırada dört kapısı
vardı. Onbir kişinin tek bir adamın çocukları olduklarından dolayı onlara nazar
değeceğinden korktu. Oğulları ise yakışıklı, mükemmel ve güçlü, kuvvetli
kişilerdi. Bu açıklamaları İbn Abbas, ed-Dahhak, Katade ve başkaları yapmıştır.
2- Nazar Değmeye Karşı
Korunma:
Ayetin anlamı bu ise; o
takdirde ayet-i kerımede nazara karşı korunmaya delil var demektir. Nazar ise
haktır. Resulullah (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz göz kişiyi
kabre, deveyi de tencereye sokar.''
Hz. Peygamber de Allah'a
sığınmaya dair dualarından birisinde şöyle buyurmaktadır: "Herbir
şeytandan, öldürücü, zehirli herbir haşereden ve insanı çıldırtan herbir gözden
Allah'ın tam kelimeleriyle (Allah'a) sığınırım. " Bu hadiste de buna delil
olacak bir taraf vardır.
Malik, Muhammed b. Ebi
Umame b. Sehl b. Huneyf'den naklettiğine göre Muhammed babasını şöyle derken
dinlemiştir: Babam Sehl b. Huneyf (Medine'deki) el-Harrar suyu ile yıkandı.
üzerindeki bir cübbeyi çıkartmıştı. Amir b. Rabia da ona bakıyordu. Sehl beyaz
tenli ve teni güzel birisi idi. Amir b. Rabia ona dedi ki: Ben bugün gibisini
görmedim, bakire bir kızın teni dahi böyle değil. Sehl'i olduğu yerde şiddetli
bir karın ağrısı tuttu. Resulullah (s.a.v.)a gidilerek Sehl'in karnının
ağrıdığı ve kıvrandığı haber verildi. O seninle beraber gelemeyecek ey Allah'ın
Resulü; denildi. Resulullah (s.a.v.) onun yanına vardı. Sehl, Amir'in söylediklerini
ona haber verince, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden bir kimse ne
diye kardeşini öldürmeye kalkışıyor? Niçin barekallah demedin? Şüphesiz nazar
haktır. Haydi bunun için kalk abdest aL." Amir kalktı, abdest aldı. Sehl
de Resulullah (s.a.v.) ile birlikte hiçbir rahatsızlığı olmadan yola koyuldu.
Bir diğer rivayette ise Hz. Peygamberin ona: "yıkan" buyurduğu
kaydedilmektedir. Bunun üzerine Amir onun için yüzünü, ellerini, kollarını,
dizlerini, ayaklarının etrafını ve peştemalının altını büyükçe bir leğene
yıkadı, sonra da bu su Sehl'in üzerine döküldü. Sonra Sehl, Resulullah (s.a.v.)
ile birlikte hiçbir rahatsızlığı olmaksızın yola koyuldu.
Günün birinde Sa'd b.
Ebi Vakkas bineğine bindi. Bir kadın ona bakarak şöyle dedi: Sizin bu emiriniz,
kendisi de biliyor ki, böğürleri birbirine yakındır. Evine dönmekle birlikte
yere düştü. Kadının söyledikleri kendisine ulaşınca ona haber gönderdi ve kadın
onun için bir kabta yıkandı.
İşte bu iki hadiste de
nazar değmenin hak olduğu ve Peygamber (s.a.v.)in dediği gibi kişiyi
öldürebileceği de ifade edilmektedir. ümmetin ilim adamlarının kabul ettiği
görüş de budur, ehl-i sünnet'in mezhebi de budur. Bazı bid'at ehli kesimler
nazar değmeyi kabul etmemekle birlikte, sünnet ve bu ümmetin ilim adamlarının
icmaı onlara karşı bir delildir. Ayrıca vakıada görülenler de onlara karşı bir
delil teşkil etmektedir. Nazar değmesi ile kabre giden pek çok kimse vardır ve
yine oldukça güçlü pek çok deve de nazar sonucunda tencereye girmiştir. Ancak
bu, Yüce Allah'ın buyurduğu gibi, Allah'ın meşieti ile olur. ''Allah'ın izni
olmadıkça, onunla hiçbir kimseye zarar verebilecek değillerdi."
(el-Bakara, 102)
el-Esmai der ki: Nazarı
değen bir adam gördüm. Süt veren bir inekten kendisine söz edildi. Bir defada
verdiği süt miktarı onu hayrete düşürünce: Bu dediğiniz inek hangisidir diye
sordu. Başka bir ineği göstererek, filan inektir dediler. Hem gösterdikleri
inek, hem de gözünden saklamak istedikleri inek birlikte ölüverdiler. el-Esmai
der ki: Yine ben bu adamı şöyle derken dinledim: Ben hoşuma giden bir şey
gördüm mü, gözümden bir hararetin çıktığını da hissederim.
3- Müslüman Beğendiği
Bir Şey Görürse:
Herbir müslümanın
beğendiği bir şey gördü mü "barekallah" diye tebrikte bulunması vacibtir.
Çünkü bu şekilde bereketlenmesi için dua edecek olursa, mutlaka o sakınılan
husus da bertaraf edilmiş olur. Nitekim Hz. Peygamber de Amir'e: "Ne diye
barekallah demedin?" diye buyurmuştur. İşte bu da nazarı değen kişi,
barekallah dediği takdirde, nazarının zarar vermeyeceği ve o şeyi
etkilemeyeceğinin delilidir. Ancak barekallah denilmeyecek olursa, işte o vakit
nazar zarar verebilir. Tebrık ise kişinin; "Tebarakallahu ahsenu'lhalikın
Allahumme barik fihi: Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne mübarektir,
Allah'ım sen bunu bereketli kıl!" demesiyle olur.
4- Nazarı Değen
Kişiden Ne Yapması istenir?
Bir kimsenin nazarı
başkasına değecek olur, o da: Barekallah demeyecek olursa, bu kimseye yıkanması
emredilir. Kabul etmezse, bu işi yapmaya mecbur tutulur. Çünkü özellikle bu
konudaki emir vücub içindir. Zira nazar değen kimsenin ölümünden korkulur.
Hiçbir kimsenin ise kardeşine faydalı olan şeyi yapmaktan uzak durmak hakkı
olmadığı gibi, kendisinin de ona zarar verme hakkı yoktur. Bilhassa eğer, o
kimse sebebiyle söz konusu olmuşsa ve bu cinayeti ona karşı işleyen kendisi ise
bu böyledir.
5- Nazarı Değmekle
Meşhur Olan Kimselere Karşı Alınacak Tedbirler:
Nazar değmesiyle tanınan
kimselerin, zararlarının önlenmesi için diğer insanların yanına girmelerine
engel olunur. Kimi ilim adamı şöyle demektedir:
İmam (İslam devletinin
halifesi) ona evinde kalma emrini verir. Eğer bu kişi fakir bir kimse ise
hayatını sürdürecek kadar ona bir şeyler verir ve böylelikle insanlara
verebileceği zararın önü alınır.
Böyle bir kimsenin
sürgüne gönderileceği de söylenmiştir. Ancak sözünü ettiğimiz İmam Malik'in
rivayet ettiği hadis bu görüşleri reddetmektedir. Çünkü Hz. Peygamber Amir'in
ne hapsedilmesini emretti, ne de sürgüne gönderilmesini. Hatta bazen salih bir
insanın bile nazarı değebilir ve böyle olması, onun tenkid edilmesine ve bundan
dolayı fasıklıkla nitelendirilmesine sebeb teşkil edemez. Böyle bir kimse
hakkında; o hapsedilir ve evinde kalması emrolunur, diyen kimselerin görüşü
ihtiyat içindir ve bir zararın önlenmesi kastına bağlıdır.
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
6- Kader ve Nazar:
Malik, Humeyd b. Kays
el-Mekkı'den şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.v.)ın huzuruna Cafer
b. Ebi Talib'in iki çocuğu getirildi. Onları büyüten dadılarına: "Ne diye
ben bunların zayıf olduklarını görüyorum?" diye sordu. Dadıları: Ey
Allah'ın Resulü! Nazardan çok çabuk etkileniyorlar. Bizim bunlara nazara karşı
okumamızı engelleyen tek husus, bu konuda senin neyi uygun göreceğini
bilemeyişimizdir, dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bunlar için okuyunuz. Çünkü herhangi bir şeyeğer kaderi geride bırakacak
olsaydı, nazar onu geri bırakır, geçerdi.''
Bu hadis munkati' bir hadis
olmakla birlikte Has'amlı Esma bint Umeys'in bunu Peygamber (s.a.v.)den değişik
rivayet yollarından sabit, muttasıl ve sahih rivayetlerle naklettiği
bilinmektedir. Yine bu hadisten anlaşıldığına göre kimi rukyelerle (okumalarla)
bela bertaraf edilebilir ve göz aynı şekilde insanı etkileyebilir, onu zayıf ve
nahif düşürebilir. Ancak bu da Yüce Allah'ın kaza ve kaderi ile olur.
Denildiğine göre nazar
küçük çocukları, büyüklere göre daha çabuk etkiler. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
7- Nazara Karşı
Tedbirler:
Resulullah (s.a.v.), Ebu
Umame yoluyla rivayet edilen hadise göre nazarı değen kimseye, nazar ettiği
kimse için yıkanmasını emretmişti. Burada ise nazara karşı okumayı
emretmektedir. ilim adamlarımız der ki: Eğer kimin nazarının değdiği bilinmiyor
ise nazara karşı rukye yapılır. (Şer'an meşru görülen dualar okunur.) Şayet
kimin nazarının değdiği biliniyor ise, nazarı değen kimseye Ebu Umame hadisine
uyularak abdest alması emrolunur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
* * *
"Bununla
beraber" sizin için korkup, çekindiğim şeylerden "Allah'tan size
gelecek hiçbir şeyi geri çeviremem." Yani kadere karşı tedbirin bir
faydası olmaz.
"Hüküm." yani
emir ve hüküm verme yetkisi, kaza "ancak Allah'ındır. Ben yalnız O'na
güvenip dayandım.." O'na tevekkül ettim, O'na bağlandım. "Tevekkül
edenler de yalnız O'na güvenip dayanmalıdır."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN