YUSUF 66 |
قَالَ
لَنْ أُرْسِلَهُ
مَعَكُمْ
حَتَّى
تُؤْتُونِ
مَوْثِقاً
مِّنَ
اللّهِ
لَتَأْتُنَّنِي
بِهِ إِلاَّ أَن
يُحَاطَ
بِكُمْ
فَلَمَّا
آتَوْهُ
مَوْثِقَهُمْ
قَالَ
اللّهُ
عَلَى مَا
نَقُولُ وَكِيلٌ |
66. Dedi ki:
"Etrafınız kuşatılmadıkça onu bana kesin olarak getireceğinize dair
Allah'tan sağlam bir taahhüd vermediğiniz sürece, onu sizinle beraber asla
göndermem." Artık ona kesin teminatlarını verince, o da: "Allah söylediklerimize
vekildir" dedi.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:
1- Taahhüdde Bulunmak ve Söz Vermek:
2- Kefalet:
1- Taahhüdde Bulunmak
ve Söz Vermek:
Yüce Allah'ın:"Onu bana
kesin olarak getireceğinize dair Allah'tan sağlam bir taahhüd" yani
kendisine güvenilecek bir söz "vermediğiniz sürece onu sizinle beraber
asla göndermem" buyruğu hakkında es-Süddi der ki: Mutlaka kardeşlerini
kendisine geri getireceklerine ve onu hiçbir şekilde teslim etmeyeceklerine
dair Allah adına yemin ettiler. "Onu bana kesin olarak getireceğinize ...
" buyruğundaki "lam" yemin lamıdır.
"Etrafınız
kuşatıImadıkça" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid şöyle demektedir: Helak
olmadığınız yahut ölmediğiniz sürece demektir. Katade ise der ki: Bu hususta
yapabilecek bir şeyiniz kalmadıkça demektir. ez-Zeccac da der ki: Bu ibare
(müstesna olarak) nasb mahallindedir. "Artık ona kesin teminatlarını
verince, o da: Allah söylediklerimize vekildir, dedi." Yani bu yeminimizi
gözetleyici ve koruyucudur. Bir diğer açıklamaya göre ahdi koruyandır, tedbir
ve adalet ile işleri çekip çevirendir, demektir.
2- Kefalet:
Bu ayet-i kerime ayni
olarak kefil olmanın ve kişinin bizzat kendisini teminat olarak vermek suretiyle
kefaletin caiz olduğu hususunda asli bir dayanaktır. Ancak bu hususta ilim
adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik bütün arkadaşları ve ilim
adamlarının çoğunluğu der ki: Böyle bir kefalet eğer kefil olunan miktar bir
mal ise caizdir. Şafii ise mali konularda kişinin şeref ve haysiyeti
dolayısıyla kefil olduğunu ileri sürmesini, zayıf bir şekil olarak kabul
etmiştir. Onun Malik'in görüşü gibi bir başka görüşü daha vardır.
Osman el-Betti ise der ki:
o Kısas ya da yaralama halinde bir kimseyi getireceğine dair kefil olmakla
birlikte, o kişiyi getiremez ise diyeti ve yaralamanın diyetini kendisi
ödemekle yükümlü olur. O da bu ödediği diyeti cinayeti işleyen suçlunun
malından almak hakkını elde eder. Zira kefile kısas uygulanması söz konusu
değildir. İşte böylelikle kişinin kendi şeref ve haysiyetini ortaya koyarak,
kefil olmasıyla ilgili üç ayrı görüş ortaya çıkmaktadır. Doğru olan ise
Malik'in bu konudaki ayrım gözeten mütalaasıdır. Bu ve kefaletin mali konularda
olmakla birlikte, had veya tazir hususlarında söz konusu olamayacağı
şeklindedir. -Nitekim ileride açıklaması gelecektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN