YUSUF 50 / 51 |
وَقَالَ
الْمَلِكُ
ائْتُونِي بِهِ
فَلَمَّا
جَاءهُ
الرَّسُولُ
قَالَ ارْجِعْ
إِلَى
رَبِّكَ
فَاسْأَلْهُ
مَا بَالُ النِّسْوَةِ
اللاَّتِي
قَطَّعْنَ
أَيْدِيَهُنَّ
إِنَّ
رَبِّي
بِكَيْدِهِنَّ
عَلِيمٌ {50} قَالَ مَا
خَطْبُكُنَّ
إِذْ
رَاوَدتُّنَّ
يُوسُفَ عَن
نَّفْسِهِ
قُلْنَ
حَاشَ
لِلّهِ مَا
عَلِمْنَا
عَلَيْهِ
مِن سُوءٍ
قَالَتِ امْرَأَةُ
الْعَزِيزِ
الآنَ
حَصْحَصَ الْحَقُّ
أَنَاْ
رَاوَدتُّهُ
عَن نَّفْسِهِ
وَإِنَّهُ
لَمِنَ
الصَّادِقِينَ
{51} |
50.
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Bunun üzerine elçi yanına
gelince, dedi ki: "Efendine dön de o ellerini kesen kadınların hali ne
idi? diye sor. Şüphe yok ki benim Rabbim onların hilelerini çok iyi
bilendir."
51. (Hükümdar)
dedi ki: "Yusuf'tan murad almak istediğiniz zaman durumunuz ne idi?"
Kadınlar: "Haşa! Allah için biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz"
dediler. Aziz'in karısı da şöyle dedi: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben
ondan murad almak istemiştim. Şüphesiz o doğru söyleyenlerdendir."
"Hükümdar dedi ki:
Onu bana getirin." Yani elçi hükümdara gidip, durumu bildirdi. Hükümdar da
onu bana getirin, dedi."Bunun üzerine elçi yanına gelince" ve ona
zindandan çıkması emrini getirince "dedi ki: Efendine dön de o ellerini
kesen kadınların hali ne idi? diye sor." Bunu söyleyerek, hükümdar
nezdinde kendisine yapılan iftiradan beri olduğu açıkça anlaşılıp suçsuz yere
hapsedildiği ortaya çıkmadıkça zindandan çıkmayı kabul etmedi.
Tirmizi, Ebu Hureyre'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "O
şerefli oğlu, şerefli oğlu, şerefli oğlu, şerefli (yani İbrahim'in oğlu,
İshak'ın oğlu, Ya'kub'un oğlu, Yusuf) dur. Eğer ben onun kaldığı süre kadar
zindanda kalsam, sonra da elçi yanıma gelse (çıkma) isteğini kabul
ederdim." Hz. Peygamber daha sonra: "Bunun üzerine elçi yanına
gelince dedi ki: Efendine dön de, o ellerini kesen kadınların hali ne idi? diye
sor" buyruğunu okudu. (Devamla) şöyle buyurdu: "Allah'ın rahmeti Lut'un
da üzerine olsun, çünkü o: "Keşke size yetecek bir gücüm olsaydı ya hut
güçlü bir yere sığınabilseydim'' (Hud, 80) dediğinde zaten güçlü bir yere
sığınıyordu. Ondan sonra Yüce Allah ne kadar peygamber gönderdiyse, mutlaka
kavminin en zirve noktasında idi. ''
Buhari de, Ebu
Hureyre'den şöyle dediğini rivayet eder: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah, LUt'a rahmet eylesin. O gerçekten güçlü bir yere sığınıyordu ve
eğer ben Yusuf'un zindanda kaldığı süre kadar kalacak olsaydım, hiç şüphesiz
çıkmaya davet edenin çağrısını kabul ederdim ve elbette biz İbrahim'den daha
bir hak sahibiyiz. Çünkü İbrahim'e: "inanmadın mı yoksa? demişti de:
inandım fakat kalbimin mutmain olması için" diye cevap vermişti."
(Bakara, 260)
Yine Peygamber
(s.a.v.)den şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Allah kardeşim Yusuf'a
rahmet ihsan etsin. O gerçekten sabırlı ve tahammülkar birisi idi. Şayet ben
zindanda onun kaldığı süre kadar kalmış olsaydım, hiç şüphesiz çıkmamı isteyen
elçinin çağrısına uyardım ve suçsuz olduğunun bilinmesi için böyle bir yola
başvurmazdım. ''
Bu hadise yakın bir
rivayet de Malik'in arkadaşı Abdu'r-Rahman b. el-Kasım yoluyla, Buhari'nin
Tefsir bölümünde rivayet edilmiştir. İbnu'l-Kasım'ın bu hadisten başka Divan'da
bir rivayeti yoktur.
Taberi'nin rivayetinde
de şöyle denilmektedir: "Allah, Yusuf'a rahmet eylesin. Eğer hapiste olan
ben olsaydım, sonra da bana haberci gönderilseydi, çabucak çıkıverirdim. Yusuf
gerçekten halim (tahammülkar) ve ağır başlı bir kimse idi. ''
Yine Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Gerçekten Yusuf'a, onun sabrına, onun keremine hayret
ettim. Allah ona (varsa hatası) bağışlasın, çünkü (rüyadaki) inekler hakkında
kendisine soru sorulduğunda; şayet ben onun yerinde olsaydım, beni zindandan
çıkartmaları şartını koşmadıkça onlara durumu bildirmezdim. Yine elçinin ona
geldiği vakit tutumuna hayret ettim. Onun yerinde olsaydım, onlardan daha çabuk
kapıya giderdim. ''
İbn Atiyye der ki: Hz.
Yusuf'un bu tutumu ağır başlıca ve sabırlıca bir tutumdu. Gerçekten temiz ve günahsız
olduğunun açığa çıkmasını istiyordu. Çünkü rivayet edildiğine göre o, hapisten
çıktıktan sonra hükümdar kendisine bir mertebe verip af ediyor görüntüsüyle
onun suçuna sesini çıkarmayabilirdi. Bunun sonucunda da insanlar ebediyyen ona
bu gözle bakarlar ve:
İşte efendisinin
hanımından murad almak isteyen kişi buydu, diyeceklerdi. Yusuf (a.s)
temizliğini açıkça ortaya çıkarmak, iffet ve hayır noktasındaki mevkiini gerçek
yerine oturtmak istiyordu. İşte ancak o vakit yerini bulmak, mevkiine gelmek için
çıkabilirdi. Bundan dolayı yanına gelen elçiye: "Efendinin yanına dön ve
ona o kadınların halinin ne olduğunu bir sor" demişti. Hz. Yusuf'un
maksadı ise; ancak söyle ona benim günahımı iyice araştırıp tesbit etsin ve
işimi gözden geçirsin, tetkik etsin. Haklı yere mi zindana atıldım, yoksa
zulmen mi zindana atıldım, demekti. Özellikle Aziz'in hanımını söz konusu
etmeyiş sebebi, onların yanında bulunduğu süredeki güzel geçimini ve hükümdar
Aziz'in onun üzerindeki hakkına riayet etmek istemesi idi.
Peygamber (s.a.v.), Hz.
Yusuf'u sabır ve tahammülkarlıkla, ağırbaşlılıkla ve hapisten çıkmakta acele
etmemekle övdüğü halde; bizzat kendisi için başkasını övdüğü halden başka bir
hali nasıl uygun gördü? denilecek olursa, bunun açıklaması şöyle olur:
Peygamber (s.a.v.) kendi adına bir başka görüşü tercih etmiştir ki; bu görüşün
de kendi açısından güzel bir tarafı vardır. O diyor ki: Ben olsaydım, çıkmakta
elimi çabuk tutardım. Sonra çıkmanın akabinde suçsuz olduğumu ortaya koymaya
çalışırdım. Çünkü bu kıssalar ve bu gibi olaylar kıyamet gününe kadar insanlar
bunlara uysunlar diye sunulmuşlardır. Rasulullah (s.a.v.) da insanların bu
işler arasında daha azimetli olan yolu seçmelerini istedi. Çünkü böyle bir
olayda daha azimetli olanı terkeden bir kimse böyle bir zindandan çıkma
fırsatını kullanmayan bir kişi, zindanda kaldığından dolayı zindanda kalma
sonucu ile karşı karşıya kalabilir, onu zindandan çıkarmak isteyen, bu işten
vazgeçebilir. Yusuf (a.s), Allah'tan aldığı bilgi sayesinde böyle bir
şeyolmayacağından emin olsa bile, onun dışındaki diğer insanlar bu konuda emin
olamazlar. Buna göre Peygamber (s.a.v.)ın bizzat izlemeyi uygun gördüğü yol,
azimet yoludur. Hz. Yusuf'un izlediği yol ise, büyük bir sabır ve büyük bir
tahammül yoludur.
" ... O ellerini
kesen kadınların hali ne idi? diye sor." Aralarına -açıkça ismi
zikredilerek değil de işaret yoluyla- genelin kapsamına Aziz'in karısı da
girsin diye çoğul olarak kadınları söz konusu etti. Bu ise aralarında geçirdiği
günler ve edepten ötürü idi. İfadede hazfedilmiş kelimeler de vardır. Yani sen
ondan o kadınların halinin ne olduğunu bilip öğrenmesini iste demektir.
İbn Abbas der ki: Bunun
üzerine hükümdar da kadınlara ve bu arada Aziz'in de karısına -Aziz de o sırada
ölmüş bulunuyordu- haber göndererek hepsini çağırdı ve: "Yusuf"tan
murad almak istediğiniz zaman durumunuz" haliniz "ne idi?" diye
sordu. Çünkü onların herbirisi -önceden de geçtiği üzere- kendisi için Yusuf'la
özel olarak konuşmuştu. Yahut o, bununla herbirisinin (Hz. Yusuf'a): Sen
Aziz'in karısına zulmediyorsun, demesini kastetmişti. İşte bu da Yusuf'u
kandırarak murad almak yoluna gitmeleri demekti.
"Haşa! Allah
için" Allah'a sığınırız "biz onun hiçbir kötülüğünü" yani zina
ettiğini "bilmiyoruz, dediler. Aziz'in karısı da şöyle dedi: Şimdi gerçek
ortaya çıktı." Onların Hz. Yüsuf'un temiz olduğunu ikrar ettiklerini görüp
de eğer inkar edecek olursa, bu kadınların kendi aleyhine şahitlik edeceğinden
korkunca, o da aynı şekilde ikrarda bulundu. Bu da Yüce Allah'ın Hz. Yüsuf'a
bir lütfu idi.
"Gerçek ortaya
çıktı"; yani ayan beyan, açık seçik ortaya çıktı, demektir. Bu kelimenin
aslı; (...) dan gelmekle birlikte, (...) denilmiştir. Nitekim; ''üst üste
döküldüler" kelimesinin aslen; (...) şeklinde olma; "Gözyaşlarını
ardı ardına sildi" kelimesinin aslen; (...) olması gibi. Bu açıklamayı
ez-Zeccac ve başkaları yapmıştır.
(...); aslında bir şeyi
kökünden koparmaktır. Mesela saçını dibten kesti, demek için (...) denilir. Ebu
Kays b. el-Eslet der ki: "Miğfer başımı kazıdı artık, Çok hafif uyku
dışında, uykunun zerresini dahi tatmıyorum."
(...) ise; hiçbir verimi
olmayan kupkuru bir yıl demektir. Şair Cerir de der ki: "Büsbütün verimsiz
yılın ve kıtlığın önüne katıp sürüklediği kimse, Hiçbir minnet de duymaksızın
(nimeti) inkar da etmeksizin size sığınır.
Şair sanki burada kıtlık
yılı anlamına gelen; (...) kelimesini kullanmak isterken kafiye dolayısıyla;
"Kurt" kelimesini kullanmış gibidir.
Buna göre; "Gerçek
ortaya çıktı" ifadesi açıkça ortaya çıkması ve sağlamca yerleşip, sebat
bulması dolayısıyla batıldan ayrıldı, anlamına gelir. Şair der ki: "Benden
Hidaş'a şu haberi ulaştıracak yok mu? Şüphesiz ki o, hak ortaya açıkça
çıktığında çok yalan söyleyen ve zalim birisidir."
Bu fiilin; "Hisse,
pay" kelimesinden türediği de söylenmiştir. Buna göre; Hakkın, gerçeğin
payı, batılın payından ayırdedilmiş, açıkça ortaya çıkmış bulunuyor, anlamına
gelir.
Mücahid ve Katade der
ki: Bu ifadenin aslı, Arapların; kökten saçını kopardı, anlamında kullandıkları:
(...) sözlerinden alınmıştır. Bir yerden payalarak kopartılan parçaya denilen
"hisse" de buradan gelmektedir. Esreli olarak (...) ise toprak ve taş
anlamındadır. Bu açıklamaları el-Cevheri nakletmiştir.
"Ben ondan murad
almak istemiştim.. Şüphesiz o doğru söyleyenlerdendir." Bu, -Hz. Yusuf
buna dair soru sormamış olsa dahi- kadının tevbesini açığa vurması, Hz.
Yusuf'un doğruluğunu, şeref ve haysiyetini gerçekten ifade etmesi anlamındadır.
Çünkü ikrarda bulunan bir kimsenin kendi aleyhindeki ikrarı, başkasının onun
aleyhindeki şahitliğinden daha güçlüdür. Böylelikle Yüce Allah, Hz. Yusuf'un
doğruluğunu ortaya koymak için hem şahitliği, hem ikrarı bir arada toplamış
bulunmaktadır. Öyle ki hiçbir kimsenin hatırına kötü bir zan gelmesin ve en ufak
bir şüpheye kapılmasın.
(...), (kadınlar için)
durumunuz ile: (...):, (kadınlar için) "murad almak istediniz" Hitab
fiillerindeki "nun"un şeddeli gelmesi, müzekker fiildeki
"mim" ile "vav"ın yerinde olduğundan dolayıdır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN