YUSUF 26 / 29 |
قَالَ
هِيَ
رَاوَدَتْنِي
عَن
نَّفْسِي
وَشَهِدَ
شَاهِدٌ
مِّنْ أَهْلِهَا
إِن كَانَ
قَمِيصُهُ
قُدَّ مِن قُبُلٍ
فَصَدَقَتْ
وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ
{26} وَإِنْ
كَانَ
قَمِيصُهُ
قُدَّ مِن
دُبُرٍ فَكَذَبَتْ
وَهُوَ مِن
الصَّادِقِينَ
{27} فَلَمَّا
رَأَى
قَمِيصَهُ
قُدَّ مِن
دُبُرٍ
قَالَ
إِنَّهُ مِن
كَيْدِكُنَّ
إِنَّ
كَيْدَكُنَّ
عَظِيمٌ {28}
يُوسُفُ
أَعْرِضْ
عَنْ هَـذَا
وَاسْتَغْفِرِي
لِذَنبِكِ
إِنَّكِ
كُنتِ مِنَ
الْخَاطِئِينَ {29} |
26.
"Benden murad almak isteyen odur" dedi. Kadının yakınlarından bir
şahid de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtıldıysa kadın doğru
söylemiştir. Bu ise yalancılardandır.
27.
"Yok eğer gömleği arkadan yırtıldıysa kadın yalan söylemiştir. Bu ise
doğru söyleyenlerdendir."
28.
Kocası gömleğinin arkasından yırtılmış olduğunu görünce: "Şüphesiz ki bu,
siz kadınların hilelerindendir. Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür"
dedi.
29.
"Yusuf! Sen bundan vazgeç. Ey kadın! Sen de günahının bağışlanmasını dile!
Çünkü sen gerçekten günahkarlardan oldun."
Yüce Allah'ın:
"Benden murad almak isteyen odur, dedi. Kadının yakınlarından bir şahit de
şöyle şahitlik etti ... " buyruğuna dair açıklamalarımızı üç başlık
halinde sunacağız:
1- Aziz'in Karısının Duygularının
Mahiyeti:
2- Kadının Yakınlarından Şahitlik Eden
Kişi:
3- Alametlere Dayanarak Hüküm Vermek:
1- Aziz'in Karısının
Duygularının Mahiyeti:
ilim adamları der ki: Kadın
kendisini temize çıkarmak isteyince ve Yusufa duyduğu sevgide samimi olmadığı
için -çünkü seven kişi sevdiğini tercih eder- "Benden murad almak isteyen
odur" diyerek, onun kendisine iftirası ve yalanı karşılığında Yusuf hakkı
söyledi. Nevf eş-şami ve başkaları der ki: Sanki Yusuf önce işin iç yüzünü
açıklamak istemedi, fakat kadın ona karŞı haksızlık edince kızdı ve gerçeği
söyledi.
2- Kadının
Yakınlarından Şahitlik Eden Kişi:
"Kadının
yakınlarından bir şahit de şöyle şahitlik etti ... " buyruğundaki
şahitliğin sebebi; iki tarafın söyledikleri birbiriyle çelişince, hükümdarın
kimin doğru, kimin yalan söylediğini bilmek için şahide ihtiyaç duymasıydı. O
bakımdan kadının yakınlarından birisi şahitlik etti. Yani onun yakınlarından
bir hakim hüküm verdi. Çünkü söyledikleri bir hükümdü, bir şahitlik değildi. Bu
şahidin kimliği hususunda dört farklı görüş ileri sürülmüştür.
1. Bu, beşikte konuşan
bir çocuktur. es-Süheyli der ki: Doğru olan budur.
Çünkü bu hususta
Peygamber (s.a.v.)den varid olmuş bir hadis vardır ki o hadiste Hz. Peygamber:
"Beşikte yalnızca üç kişi konuşmuştur" diyerek aralarında Hz.
Yusuf'un lehine şahitlik eden kimseyi de saymaktadır.
el-Kuşeyri Ebu Nasr der
ki: Şahitlik eden bu kişi hakkında evde bulunup, beşikte küçük bir çocuk idi ve
kadının teyzesinin oğluydu. Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan, o Peygamber
(s.a.v.)den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Küçük yaşta dört kişi
konuştu." Bunlar arasında da Yusuf (a.s)ın lehine şahitlik eden kişiyi
zikretmektedir. Bu bir görüş.
2. Şahit gömleğin
yırtılmasıdır. Bunu da İbn Ebi Necih, Mücahid'den rivayet etmektedir. Bu da dil
açısından sahih bir mecazdır. Çünkü hal dili, kal (söz söyleyen) dilden daha
beliğdir. Araplar kimi zaman söz söylemeyi cansız varlıklara da izafe eder ve
onlar hakkında taşıdıkları nitelikleri söz konusu ederek haber verirler.
Arapların dilinde ve konuşmalarında bunun örnekleri pek çoktur. Bunun en tatlı
örneklerinden birisi de birisinin şu sözüdür: Duvar, kazığa: Beni niçin
yarıyorsun? diye sormuş. Kazık, duvara: Beni çakana sor, demiş. Ancak Yüce
Allah'ın: "Kadının yakınlarından" buyruğu tanıklık edenin gömlek
olduğu görüşünü çürütmektedir.
3. Tanıklık eden bu kişi
insan da cin de olmayan Allah'ın bir yaratığıdır.
Bunu da Mücahid
söylemiştir. Ancak bu iddiayı da Yüce Allah'ın: "Kadının
yakınlarından" kaydı reddetmektedir.
4. Tanıklık eden bu
kişi, hikmet sahibi ve akıllı bir adamdır. Vezir işlerinde o kişiyle danışırdı
ve bu kadının akrabalarından birisi idi. O esnada da kadının kocası ile birlikte
bulunuyordu ve şöyle demişti: Ben kapının arkasında dönüp koşmayı, gürültüyü ve
gömleğin yırtılması sesini duydum. Ancak sizden hanginizin ötekinin önünde
olduğunu bilemiyorduk. Eğer gömleğin yırtılması ön taraftan ise ey kadın, sen
doğru söylüyorsun ve eğer gömlek arka tarafından yırtılmış ise doğru söyleyen
odur. Gömleğe baktıklarında, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördüler. Bu
da el-Hasen, İkrime, Katade, ed-Dahhak ve yine Mücahid ile es-Süddi'nin
görüşüdür.
es-Süddi der ki: Bu
şahit, kadının amcasının oğlu idi. Bu görüş İbn Abbas'tan da rivayet
edilmiştir, bu husustaki sahih görüş budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
-İsrail'in, Simak'tan,
onun da İkrime'den naklettiğine göre- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet
edilmektedir: Şahitlik eden bu kişi sakallı birisiydi. Süfyan da, Cabir'den, o
İbn Ebi Müleyke'den, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Şahitlik
eden bu kişi hükümdarın yakın ve özel adamlarından birisiydi. İkrime de der ki:
Şahitlik eden bu kişi çocuk değildi. O hikmet sahibi bir adamdı.
Süfyan, Mansur'dan, o
Mücahid'den şahidlik eden bu kişi bir adamdı, dediğini rivayet etmektedir.
Ebu Ca'fer en-Nehhas der
ki: Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya, anlamı en uygun olan açıklama,
şahitlik eden bu kişinin aklı eren ve hikmet sahibi bir adam olduğudur.
Hükümdar ona danışınca o da ona bu delalet yoluna başvurmasını söylemişti.
Şayet şahitlik eden bu kişi bir çocuk olsaydı, onun Hz. Yusuf'un lehine
şehadeti ayrıca alışılmış hallerden bir delil getirmesine ihtiyaç bırakmayacaktı,
çünkü çocuğun söz söylemesi başlı başına bir belge ve bir mucizedir ve bu
adeten bilinen bir hususu delil göstermekten daha açık bir delil olurdu.
Bununla birlikte bunun böyle olması hadisteki: "Dört kişi küçükken
konuşmuşlardır" ifadesine ve bunlar arasında Yusuf ile ilgisi olan küçüğün
sayılmasına muhalif değildir. Çünkü o takdirde anlam, bu kişi yaşlı başlı
birisi değil, yaşı küçük birisi olur. Bunda da bir başka delil vardır ki o da
şudur: İbn Abbas (r.a) bu hadisi Peygamber (s.a.v.)den rivayet etmiştir. Ancak
ondan gelen rivayetler, Hz. Yusuf'un lehine şahitlik eden kişinin küçük bir
çocuk olmadığı noktasında birbirini desteklemektedir.
Derim ki: İbn Abbas, Ebu
Hureyre, İbn Cübeyr, Hilal b. Yesaf ve ed-Dahhak'tan rivayet edildiğine göre
şahitlik eden bu kişi, beşikte küçük bir çocuk idi. Şu kadar var ki eğer bu
konuşan küçük bir çocuk olsaydı, bizatihi onun konuşması delil teşkil ederdi ve
bunun için ayrıca gömleğin yırtılması şeklinin delil gösterilmesine gerek
duyulmazdı. Küçüğün bu konuşması da harikulade bir olay ve bir çeşit mucize
olurdu. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Beşikte iken konuşan
çocukların kimliklerine dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Buruc Süresi'nde
(4-7. ayetlerin tefsirinde) gelecektir.
3- Alametlere
Dayanarak Hüküm Vermek:
Eğer bizler şahitlikte
bulunan kimsenin küçük bir çocuk olduğunu kabul edecek olursak, -daha önce
zikrettiğimiz gibi- bunda emarelere göre amel edişe delil olacak bir taraf
olmaz. Şayet şahitlikte bulunan bu kişi eğer bir adam ise, o takdirde lukata ve
pek çok konuda alamete dayanarak hüküm verilebileceğine dair delil olabilir.
Hatta Malik hırsızlar ile ilgili bir meselede şöyle demektedir: Eğer
hırsızlarla beraber bir takım eşyalar bulunacak olur da bazı kimseler gelip o
eşyaların kendilerinin olduğunu iddia edecek olursa, bununla birlikte ellerinde
delilleri de bulunmuyor ise, sultan bu hususta hüküm vermek için bekler. Şayet
(aynı iddiada bulunarak) onlardan başkaları gelmezse o eşyaları onlara teslim
eder.
İmam Muhammed de karı ve
kocanın herbirisi ev eşyalarının kendilerinin olduğu iddiasında bulunurlarsa
şöyle der: Erkeklere ait ve onlar tarafından kullanılan eşyalar kocanındır,
kadınlara has olan eşyalar kadınındır. Kadın ve erkek tarafından da
kullanılabilen eşyalar ise erkeğe aittir.
Şureyh ile İyas b.
Muaviye bu gibi anlaşmazlık konularında alametlere dayanarak uygulamalarda
bulunurlardı. Bunun da asıl dayanağı bu ayet-i kerımedir. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
"Eğer gömleği önden
yırtıldıysa" buyruğundaki; "İdi" şart edatı dolayısıyla cezm
mahallindedir. Ancak nahiv açısından açıklanması gereken bir husus vardır.
Çünkü şart edatları mazi olan fiili müstakbele (müzariye) çevirir. Oysa bu
fiilde bu söz konusu olmaz. el-Muberred Muhammed b. Yezid der ki: Bu;
"İdi" fiilinin gücünden gelmektedir ve bu fiil ile bütün fiillerin
gerektiğinde ifade edilebilmesinden dolayıdır.
ez-Zeccac ise şöyle der:
Buyruğun anlamı (...) şeklinde olup eğer ... bilinirse, demektir ve burada
bilgi henüz gerçekleşmemiş idi. "İmek (oluş)" da böyledir. Çünkü bu
da bilme anlamını verir.
"Önden
yırtıldı" ile mazi fiil şeklinde (...) ın haberi verilmektedir. Şair
Züheyr'in şu beyitinde olduğu gibi: "O içinde gizlediği bir sırrı kalbinde
saklayıp, durdu. Onu ne açıkladı, ne de öne geçti."
Yahya b. Ya'mer ve İbn
Ebi İshak; "Önden" kelimesini "kaf," "be" ve
"lam" harflerini ötreli olarak okumuştur. "Arka" kelimesini
de aynı şekilde okumuştur. ez-Zeccac der ki: Bu okuyuşuyla bu iki kelimeyi
"önce ve sonra" anlamındaki kelimeler gibi iki gaye (nihailik bildiren
kelime) olarak değerlendirmektedir. Sanki; "Onun önünden ve onun
arkasından" denilmiş gibidir. Asıl maksadı teşkil eden muzafu'n-ileyh
hazfedilince, muzaf bizatihi gaye yerine geçmiştir. Oysa bundan önce muzafın
gayesi, muzafu'n-ileyh idi. Bununla birlikte "lam" ve "ra"
harfleri -munsarif olmayana benzetilerek-; (...) şeklinde üstün olarak da
okunabilir. Çünkü bu kelime marife olup asıl babından uzaklaştırıImıştır.
Mahbub, Ebu Amr'dan (...) ve; (...) şeklinde hafifletilmiş (be harfleri sakin
olarak) ve mecrur okunduğunu rivayet etmiştir.
"Kocası gömleğinin
arkasından yırtılmış olduğunu görünce: Şüphesiz ki bu, siz kadınların
hilelerindendir ... dedi." Denildiğine göre bu sözleri Aziz kadına:
"Zevcene kötülük yapmak isteyenin cezası ... başka ne olabilir?"
demesi üzerine söylemiştir. Bu sözleri kadına şahidin söylediği de
söylenmiştir.
"Keyd; hile":
Tuzak ve hile demektir. Bunun anlamı daha önce el-Enfal Suresi'nde (18. ayetin
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Doğrusu siz
kadınların hilesi büyüktür." Bu sözleri söyleyenin hileyi
"büyüktür" ile nitelendirmesi, içine düştükleri yanlışlıklardan
kurtulmak için giriştikleri fitne ve hilelerin büyüklüğünden dolayıdır.
Mukatil, Yahya b. Ebi Kesir'den rivayetle Ebu Hureyre'den şöyle dediğini
nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Hiç şüphesiz kadınların
hilesi, şeytanın hilesinden daha büyüktür. Çünkü Yüce Allah: "Şüphesiz
şeytanın hilesi zayıftır" (Nisa, 76) diye buyururken, diğer taraftan:
"Doğrusu siz kadınların hilesi büyüktür" diye buyurmaktadır.''
"Yusuf sen bundan
vazgeç" sözlerini söyleyen şahitlik eden şahıstır.
Buradaki
"Yusuf" nidadır ve "ya Yusuf" demektir. Nida harfi
hazfedilmiştir. "Bundan vazgeç" yani bunu kimseye söyleme ve bunu
gizle! demektir.
Daha sonra kadına
yönelerek, şöyle dedi: "Ey kadın! Sen de günahının bağışlanmasını
dile" yani kocandan bu günahını affetmesini, seni cezalandırmamasını iste.
"Çünkü sen gerçekten günahkarlardan oldun."
Buradaki;
"Günahkarlar" kelimesini müzekker çoğul olarak kullanıp (...)
şeklinde müennes çoğul kullanmayışının sebebi, aynı zamanda hem erkek, hem de
dişilerden haber vermeyi kastettiğinden dolayıdır. O bakımdan müzekkeri tağlib
etmiştir. Mana, sen günahkar insanlardansın yahut günahkarlar topluluğundansın,
şeklindedir. Bu yönüyle Yüce Allah'ın: "Gerçekten o kadın kafirler
topluluğundandı." (Neml, 43); "Ve o kadın itaat edenlerdendi"
(et-Tahrim, 12) buyruklarını andırmaktadır.
Şöyle de denilmiştir:
Hz. Yusuf'a bundan vazgeç, kadına da bu işten bağışlanma dile diyen kişi, onun
kocası olan hükümdardır. Bu hususta da iki görüş vardır. Birinci görüşe göre
kocası pek öyle kıskanç bir kimse değildi, bundan dolayı hiçbir tepki
göstermeyip hareketsiz kalmıştı. Mısır ahalisinin bir çoğunda kıskançsızlık mevcuttur.
İkinci görüşe göre ise Yüce Allah ondan kıskançlığı çekip aldı. Ayrıca
hükümdarda Yusuf'a karşı bir incelik ve bir nezaket vardı. Böylelikle Hz. Yusuf
bu badireyi atlattı ve kadını da affetti.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN