ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUSUF

21

وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

21. Onu satın alan Mısırlı eşine: "Buna kıymet ver, iyi bak. Belki bize faydası dokunur, yahut onu evlad ediniriz" dedi. İşte Biz, böylece Yusuf'a o yerde imkan hazırladık ve ona rüya yorumunu öğrettik. Allah emrinde galibtir, fakat insanların çoğu bilmezler.

 

Yüce Allah'ın: "Onu satın alan Mısırlı eşine: Buna kıymet ver, iyi bak" buyruğu ile ilgili olarak anlatıldığına göre; buradaki "satın almak" değiştirmek demektir. Çünkü o bir akit değildi. Yüce Allah'ın: ''işte onlar hidayet karşılığında, sapıklığı satın almış olanlardır" (el-Bakara, 16) buyruğunda olduğu gibidir.

 

Bir diğer görüşe göre onlar durumun zahirine göre bunun bir satın alma olduğunu sanmışlardı. O bakımdan bu lafız da zannın zahirine göre kullanılmıştır.

 

ed-Dahhak der ki: Onu satın alan kişi Mısır hükümdarı idi, lakabı da "Aziz"di. es-Süheyli ise adı Kıtfir'di demektedir. İbn İshak ise şöyle der: Adı Itfir b. Ruveyhib'dir, onu hanımı Rail için satın almıştı. Bunu da el-Maverdi nakletmektedir. Hanımının adının Zeliha olduğu da söylenmiştir.

 

Allah, Aziz'in kalbine Yusuf'un sevgisini yerleştirmiş, o bakımdan o da hanımına ona iyi bakması için tavsiye de bulunmuştu. Bunu da el-Kuşeyri nakletmektedir. Hanımının adı ile ilgili iki görüşü es-Sa'lebi ve başkaları da nakletmektedir.

 

İbn Abbas der ki: Onu satın alan kişi Mısır hükümdarının veziri Kıtfır'dir. Hükümdarın adı ise er-Reyyan b. el-Velid'dir. Adının el-Velid b. er-Reyyan olduğu da söylenmiştir ki, Amalikalılardan bir kişi idi. Onu satın alanın Hz. Musa dönemindeki Firavun olduğu da söylenmiştir. Çünkü Hz. Musa şöyle demişti: "Andolsun önceden Yusuf da size apaçık belgelerle gelmiş idi. "(el-Mu'min, 34) Bu Firavun dörtyüz yıl yaşamıştı.

 

Hz. Musa'nın dönemindeki Firavun'un, Hz. Yusuf'un dönemindeki Firavun'un soyundan geldiği de söylenmiştir. İleride Mü'min Suresi'nde (34. ayetin açıklamasında) geleceği gibi.

Hz. Yusuf'u satın alan bu Aziz, hükümdarın hazinelerinin yöneticisi idi.

 

Hz. Yusuf'u, Malik b. Du'r'dan yirmi dinara satın almıştı. Ayrıca ona bir takım elbise ve iki çift ayakkabı da vermişti. Hz. Yusuf'u yol arkadaşlarının akrabalarından satın aldığı da söylenmiştir.

 

Bir diğer açıklamaya göre Hz. Yusuf açık artırma yolu ile satıldı ve değeri ağırlığının bir kaç katı misk, anber, ipek, gümüş, altın, inci ve mücevheratı buldu ki, bunların gerçek kıymetlerini Allah'tan başka kimse bilemez. Kıtfir bu bedel karşılığında onu Malik b. Du'r'dan satın almıştı. Bunu da Vehb b. Münebbih söylemiştir.

 

Yine Vehb ve başkaları derler ki: Malik b. Du'r, Hz. Yusuf'u kardeşlerinden satın alınca kendisiyle kardeşleri arasında şöyle bir yazılı akit düzenledi: "Bu Malik b. Du'r'un Ya'kub oğullarından satın aldığıdır. Onların adı filan ve filandır. Onlara ait olan bir köleyi yirmi dirheme satın almıştır. Malik'e kölenin kaçkın olduğunu ileri sürmüşler ve bu köleyi ancak zincirlere vurulmuş ve bağlanmış olarak götürmesini şart koşmuşlardır. O da onlara böyle yapacağına dair Allah adına söz vermiştir."

 

Daha sonra Yusuf şöyle diyerek onlardan vedalaştı: Siz beni korumadınız, Allah sizi korusun. Siz beni yardımsız bıraktınız, Allah yardımcınız olsun. Siz bana merhamet etmediniz, Allah size merhamet buyursun.

 

Derler ki: Koyunlar karınlarındaki yavrularını bu çetin vedalaşmadan dolayı taze bir kan şeklinde bırakıverdiler. Hz. Yusuf'u altında minder ve üstünde örtü bulunmaksızın tahta bir eğer üzerinde taşıdılar. Zincire vurulmuş, elleri bağlanmış vaziyette götürdüler.

 

Kenan hanedanının kabristanının yanından geçtiğinde annesinin mezarını gördü. Onu korumak üzere siyahi bir bekçi koymuşlardı. Bu bekçinin gafil kalmasından istifade ederek, Yusuf kendisini annesinin kabri üzerine attı. Kabir üzerinde yuvarlanmaya, kabre sarılmaya, çırpınmaya ve şöyle demeye koyuldu: Anacığım! Başını kaldır, oğlunun zincirlere vurulmuş olduğunu, ellerinin, ayaklarının bağlandığını gör! Beni babamdan ayırdılar. Allah'tan, rahmetinin altında bizi bir araya getirmesini dile, çünkü O merhametlilerin en merhametlisidir.

 

Bu sırada siyahi onu deve üzerinde göremeyince, aramaya koyuldu. Bir kabir üzerinde bir beyazlığı farkedince, oraya dikkatle baktı, o beyazlığın o olduğunu anladı. Ayağıyla toprak üzerinde bulunan Yusuf'a tekme attı, onu toprakta yuvarladı ve canını yakacak şekilde onu dövdü. Yusuf ona: Yapma dedi. Allah'a yemin ederim ben kaçmadım, kurtulmak kastıyla da bunu yapmadım. Sadece annemin mezarının yanından geçerken ondan vedalaşmak istedim. Bundan sonra da hoşunuza gitmeyecek hiçbir şey yapmayacağım.

 

Ancak siyahi bekçi ona şöyle dedi: Allah'a yemin olsun ki sen çok kötü bir kölesin, bazen babanı çağırıyorsun, bazen anneni. Sen aynı şeyleri niçin eski efendilerinin yanında yapmıyordun?

 

Bu sefer Yusuf ellerini semaya kaldırarak şöyle dua etti: Allah'ım eğer benim, Sen'in nezdinde, Sana yalvarmama yüz bırakmayacak türden bir günahım varsa, atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un hatırı için bana mağfiret buyurmanı, bana merhamet etmeni dilerim Sen'den.

 

Bunun üzerine gökte melekler feryad etti, Hz. Cebrail inip ona: Ey Yusuf dedi. Sesini kes, çünkü gökteki melekleri bile ağlattın. İster misin ki yerin altını üstüne getireyim? Bu sefer Yusuf şöyle dedi: Hayır, dur ey Cebrail! Şüphesiz Allah Halim'dir, acele etmez. Cebrail (a.s) kanadını yere vurdu, her taraf karardı. Toz yükseldi, güneş tutuldu. Kafiledekiler birbirlerini tanımaz oldular. Kafile başkanı: Aranızdan kim büyük bir günah işledi? dedi. Ben şu kadar zamandır yolculuk yapıyorum, hiçbir zaman başıma buna benzer bir musibet gelmedi.

Siyahi bekçi şöyle dedi: Ben şu İbrani köleye bir tokat vurdum, o da ellerini semaya kaldırıp anlayamadığım sözler söyledi. Bize beddua ettiğinden şüphem yok. Kafile başkanı ona: Sen bizi helak etmekten başka bir şey istemiyorsun galiba, haydi onu yanımıza getir, dedi. Bekçi, Hz. Yusuf'u kafile başkanının yanına getirince, başkan ona: Ey delikanlı! Bu adam sana bir tokat vurdu ve gördüğün şeyler başımıza geldi, eğer kısas uygulamak istiyorsan dilediğine kısas uygula ve eğer affedecek olursan bizim senden beklediğimiz odur.

 

Hz. Yusuf şu cevabı verdi: Allah'ın beni affedeceğini umarak ben de affediyorum. Bunun üzerine karanlık ve tozlar açıldı, güneş göründü, yerin doğu ları ve batıları aydınlandı. Tacir kişi sabah-akşam Hz. Yusuf'u ziyaret etmeye, ona ikramda bulunmaya koyuldu ve Mısır'a varıncaya kadar bu hal böylece devam etti. Mısır'a vardığında, Hz. Yusuf Nil'de yıkandı. Allah üzerindeki yolculuğun yorgunluğunu giderdi, ona güzelliğini iade etti. Gündüz şehire girdiler, Hz. Yusuf'un nuru duvarları aştı. Onu satmak üzere sundular, hükümdarın veziri Kıtfır onu satın aldı. Onu Kıtfır'in satın aldığı görüşünü önceden de geçtiği üzere İbn Abbas söylemiştir.

 

Bir başka görüşe göre bu hükümdar Hz. Yusuf'a iman edip, dini üzere ona tabi olduktan sonra ölmüştür. Öldüğünde de Hz. Yusuf ülke hazinelerinin idaresini elinde tutuyordu. Bu hükümdardan sonra ise Kabus başa geçti, Kabus kafir idi. Hz. Yusuf onu İslam'a davet ettiyse de kabul etmedi.

 

"Buna kıymetver, iyi bak." Yani ona güzel yemek ver, yedir, güzel elbiseler giydirip makamını, mevkiini üstün tut.

 

"Onun makam ve mevkii" (mealde: Ona kıymet ver) aslında bir yerde ikamet etmek anlamına gelen; (...) den alınmadır. Buna dair açıklamalar daha önceden Al-i İmran Suresi'nde (151. ayetin tefsirinde) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır.

 

"Belki bize faydası dokunur." Yetişeceği vakit bazı işlerimizi o görür. "Yahut onu evlad ediniriz." İbn Abbas der ki: Onu satın alan kişi kısırdı, çocuğu olmazdı. İbn İshak da böyle demiştir: Kıtfır hem iktidarsız, hem de kısır idi. Eğer: "Onun mülkü olmakla birlikte, nasıl "yahut onu evlad ediniriz" dedi. Çünkü hem evlad edinmek, hem kölelik birbiriyle çelişen şeylerdir" denilecek olursa, şöyle cevab verilir: Önce onu azad eder, sonra onu evlatlık edinir. Geçmiş ümmetlerde evI ad edinmek bilinen bir husustu. İleride Yüce Allah'ın izniyle Ahzab Suresi'nde (4. ayet, 5. başlıkta) açıklaması geleceği üzere İslam'ın ilk dönemlerinde de böyle idi. Abdullah b. Mes'ud der ki:

 

İnsanlar arasında en ileri, feraset sahibi üç kişi vardır. Bunlardan birincisi Hz. Yusuf'taki özelliklerini farkedecek ferasete sahib olan ve: "Belki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz" diyen Aziz, diğeri babasına Hz. Musa hakkında: "Onu ücretle tut, çünkü senin ücretle tuttuklarının en iyisı: kud retli ve emin bir kişidir"(el-Kasas, 26) diyen Şuayb'ın kızı ve Hz. Ömer'i kendisinden sonra halife adayı gösterdiğinde Ebu Bekir'dir.

 

İbnu'l-Arabi der ki: Bu haberi ittifakla zikretmeleri dolayısıyla müfessirlere hayret doğrusu! Çünkü firaset ileride Hicr Süresi'nde (75. ayet, 2. başlıkta) geleceği üzere garib (İslam şeriatına yabancı) bir ilimdir. Ayrıca durum onların naklettikleri gibi de değildir. Çünkü Ebu Bekir es-Sıddik Hz. Ömer'i görevlerde deneyerek, uzun süre ve devamlı sohbete devam ederek, onun ilim ve ihsanına muttali oldu ve kendisinden sonra halifeliğe aday gösterdi. Bu ise firaset yollarından bir yol değildir. Hz. Şuayb'in kızı ise ileride Kasas Süresi'nde (26. ayetin tefsiri ve devamında) açıklanacağı üzere apaçık bir delile sahip olmuştu. Mısır Aziz'inin durumunun ise firaset olarak değerlendirilmesi mümkündür. Çünkü onun buna dair açık bir alameti yoktu. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"İşte Biz, böylece Yusuf'a o yerde imkan hazırladık" buyruğunda yer alan: "İşte böylece" buyruğundaki "kef" nasb mahallindedir. Onu kardeşlerinden ve kuyudan kurtardığımız gibi, işte böylece ona yerde imkan da hazırladık, demektir. Yani onu satın alan hükümdarın kalbini ona meylettirdik ve sonunda Yüsuf hükümdarın egemen olduğu ülkede emir vermek ve yasaklamak imkan ve iktidarına sahip oldu.

 

"Ve ona rüya yorumunu öğrettik." Yani Biz, bunu Hz. Ya'kub'un: "Sana rüyayorumuna dair bilgi öğretecek " (Yüsuf, 6) buyruğunu tasdik etmek üzere böyle yaptık. Anlamın: Biz ona tarafımızdan bir söz vahyedelim. Bu sözün yorum ve açıklamasını ve rüya yorumunu ona öğretelim, diye ona imkan verdik demek olduğu da söylenmiştir. İfade burada tamam olmaktadır.

 

"Allah emrinde galibtir" buyruğunda "emrinde" anlamını veren: (...) deki "he" zamiri Yüce Allah'a racidir, yani hiçbir şey Allah'a galib gelemez. Aksine O, irade ettiği herbir hususta bizzat galib gelir ve ona: OL der, o da oluverir.

 

Zamirin Hz. Yüsuf'a raci olduğu da söylenmiştir. Yani Allah Yüsuf'un emrinde galib olandır. Onun, işlerini çekip çevirir, korur ve başkasına bırakmaz. Herhangi bir hileci ve düzenbazın hile ve düzeninin onu etkilemesine imkan vermez.

 

"Fakat insanların çoğu bilmezler." Allah'ın gaybından haberdar değildirler. Buradaki "çoğu" ile herkesin kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü hiçbir kimse gaybı bilemez. Bunun zahiri anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü Yüce Allah, dilediği kimseleri kısmen de olsa gaybına muttali kılar. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: "Fakat insanların çoğu" Allah'ın emrinde galib olduğunu "bilmezler." Bunlar ise müşrikler ve kadere iman etmeyen kimselerdir.

 

Hukema bu ayet-i kerime hakkında şöyle demişlerdir: "Allah emrinde galibtir." Çünkü Hz. Ya'kub rüyasını kardeşlerine anlatmamasını emretmişti. Fakat Allah'ın emri galib gelerek o kardeşlerine rüyasını anlattı.

 

Daha sonra kardeşleri onu öldürmek istediler, Allah'ın emri galib geldi ve sonunda hükümdar oldu, huzurunda secdeye kapandılar. Yine kardeşler, babalarının teveccühünün yalnız kendilerine münhasır kalmasını istediler. Allah'ın emri galib geldi ve sonunda babalarının kalbi onlara tahammül edemez oldu. Yetmiş yahut seksen yıl sonra bile onu hatırlayıp durdu ve: "Ey Yusuf"un yadigarı üzüntü ve kederim ... " (Yusuf, 84) dedi.

 

Kardeşleri bundan sonra salih kimseler olmayı tasarladılar, yani tevbe edeceklerini zannettiler. Allah'ın emri galib gelerek, işledikleri günahı unuttular ve bunun üzerinde ısrar ettiler. Sonunda yetmiş yıl sonra Yusuf'un huzurunda bu günahlarını itiraf ettiler ve babalarına: "Gerçekten biz hata eden kim selerdik"(Yusuf, 97) dediler.

 

Diğer taraftan ağlayarak ve getirdikleri kanlı gömlekle babalarını kandırmak istediler. Allah'ın emri galib geldi ve babaları kanmadı. Bunun yerine: ''Hayır, nefisleriniz sizi aldatmış"(Yusuf, 18) demişti. Yusuf'un sevgisinin babalarının kalbinden çıkmasını isteyerek, hileye başvurdular. Allah'ın emri galib gelerek, onun kalbindeki Yusuf'un sevgi ve özlemi daha da arttı. Aziz'in karısı bir plan kurarak önce söze kendisi başlayacak olursa, onu yenik düşüreceğini zannetti, ama Allah'ın emri galib geldi ve sonunda Aziz: "Sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen gerçekten günahkar lardan oldun "(Yusuf, 29) demişti. Sonra Hz. Yusuf efendisine şarab içirecek olanın durumunu efendisine hatırlatması suretiyle hapisten kurtulacağını tasarladı, ama Allah'ın emri galib gelerek saki hatırlatmayı unuttu ve Hz. Yusuf da hapiste daha bir kaç yıl kalmaya devam etti.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yusuf 22

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR