ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HUD

62

/

68

قَالُواْ يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوّاً قَبْلَ هَـذَا أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ {62} قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةً مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ {63} وَيَا قَوْمِ هَـذِهِ نَاقَةُ اللّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللّهِ وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ {64} فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمْ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ ذَلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ {65} فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحاً وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ {66} وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ {67} كَأَن لَّمْ يَغْنَوْاْ فِيهَا أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفرُواْ رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْداً لِّثَمُودَ {68}

 

62. Dediler ki: "Ey Salih! Sen bundan evvel aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi bizi atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan vazgeçirmek mi istiyorsun? Senin bizi davet ettiğinden, gerçekten tereddüde düşüren bir şüphe içindeyiz. "

63. Dedi ki: "Ey kavmim! Ne dersiniz? Ben Rabbimden gelen apaçık bir delile sahipken ve O kendinden bana bir rahmet vermişken, O'na isyan edersem, Allah'a karşı bana kim yardım eder? Halbuki sizin bana zarardan başka bir katkınız olmaz.

64. "Ey kavmim! İşte size bir ayet olmak üzere Allah'ın dişi devesi ... Artık onu bırakın da Allah'ın arzında otlasın. Ona kötü bir maksatla dokunmayın, sonra sizi yakın bir azab yakalar."

65. Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalanı olmayan bir tehdittir."

66. Emrimiz gelince, Salih'i ve onunla beraber olan mü'minleri tarafımızdan bir rahmet ile ve o günün rüsvaylığından kurtardık. Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür, mutlak galib olandır.

67. O zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

68. Sanki orada kalmamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud kavmi Rabblerini inkar ettiler. Yine haberiniz olsun ki, Semud kavmi (ilahi rahmetten) uzak düştüler.

 

62. "Dediler ki: Ey Salih! Sen bundan evvel aramızda ümit beslenen bir kimseydin." Bundan önce, yani peygamberliğini kabule davet edişinden önce senin aramızda bir lider, önder olacağını ümit ederdik. Denildiğine göre; Hz. Salih onların ilahlarını ayıplıyor ve onları çirkin ve bayağı olduklarını söyleyerek tahkir ediyordu. Onlarsa Hz. Salih'in dinlerine geri döneceğini umuyorlardı. Kendilerini Allah'a davet etmeye başlayınca, bu sefer: Senden yana umudumuz kesildi, dediler. "Şimdi bizi atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan vazgeçirmek mi istiyorsun?" Buradaki istifhamın (sorunun) anlamı inkardır. (Yani onun bu tavrını reddetmektir).

 

"Tapmamız" buyruğu, "Tapmamızdan" anlamında olduğundan ötürü; -mastar anlamı veren-: (...); harf-i cerrin düşürülmesi dolayısıyla nasb mahallindedir.

 

"Senin bizi davet ettiğinden gerçekten tereddüde düşüren bir şüphe içindeyiz" buyruğunda hitab Hz. Salih'edir. Bu buyruktaki; "Gerçekten biz" İbrahim Suresi'nde; (...), (İbrahim, 9) şeklindedir. Asıl şekli de; (...) dir. üç tane "nun" ağır geldiğinden dolayı (İbrahim Suresi'ndekinden) üçüncü "nun" düşürülmüştür. Buna karşılık: "Bizi davet ettiğin" bu yruğu İbrahim Suresi'nde ise; "Bizi davet ettiğiniz ... " şeklindedir. (İbrahim, 9) Çünkü orada hitab (bir peygambere değil) birden çok peygambere yöneliktir. -Allah'ın salat ve selamı üzerlerine olsun.-

 

"Tereddüde düşüren ... " ifadesi, tereddüde düşmesini gerektiren bir işi bir kimseye yaptığın takdirde kullanılan; (...) den gelmektedir. Şair el-Hüzeli de şöyle demektedir:

 

"Ben ona uzun bir süre görünmedikten sonra gelecek olursam, Omuzumu koklar, elbisemi şiddetlice çekerdi.

 

Sanki ben ona şüphe ve tereddüde düşmesini gerektirecek bir şey yapmış gibi olurdum."

 

63. "Dedi ki: Ey kavmim! Ne dersiniz? Ben Rabbimden gelen apaçık bir delile sahipken ve O kendinden bana bir rahmet vermişken" buyruğunun anlamına dair açıklamalar daha önce Hz. Nuh'un zikredilen sözlerinde geçmiş bulunmaktadır. "Allah'a karşı bana kim yardım eder?" Bu nefy anlamında bir istifhamdır. Yani ben O'na isyan edecek olursam, kimse beni O'nun azabından kurtaramaz. "Halbuki sizin bana zarardan başka bir katkınız olmaz." Beni saptırmaktan ve hayırdan uzaklaştırmaktan başka bana bir şey veremezsiniz. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır. Gerçekte ise zarara uğratmak kendileri hakkında söz konusu idi, Hz. Salih hakkında değiL. Onlara şöyle demiş gibiydi: Bana değil de kendinizin zararını arttırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Bana karşı atalarınızın dinini gerekçe göstermeniz suretiyle sadece benim sizin hüsrana uğradığınıza dair basiretimi arttırmış, pekiştirmiş oluyorsunuz. Bu açıklama İbn Abbas'dan nakledilmiştir.

 

64. "Ey kavmim! İşte size ... Allah'ın dişi devesi" anlamındaki buyruk mübteda ve haberdir. "Bir ayet olmak üzere" anlamındaki buyruk ise hal olarak nasbedilmiştir. Bundaki amil ise ya işaret etmenin ihtiva ettiği anlamdır, yahut ta "işte" işaret ismindeki dikkat çekmedir.

"Allah'ın dişi devesi'' denilmesinin sebebi ise onların isteklerine uygun olarak o devenin bir dağdan çıkartılması idi. Bu gerçekleştiği takdirde iman edeceklerini söylemişlerdi. Denildiğine göre o deveyi Hicr taraflarında el-Kasibe diye bilinen ve tek başına orada bulunan dümdüz bir kayadan çıkartmıştı. İsteklerine uygun olarak o dişi deve kayadan çıktıktan sonra, Allah'ın peygamberi Hz. Salih onlara: "İşte size bir ayet olmak üzere Allah'ın dişi devesi" demişti.

 

"Artıkonu bırakın da Allah'ın arzında otlasın" buyruğu emir ve cevabını ihtiva etmektedir. "Onu bırakın" fiilinden "nun"un hazfedilmesi emir oluşundan dolayıdır. Bu fiil (...) şeklinde mazi olarak; ism-i faili de; (...) şeklinde ancak şaz kullanılır. Nahivcilerin ise bu hususta iki görüşü vardır. Sibeveyh der ki; "Terketti," fiili ile ona gerek duymadılar. Başkaları ise şöyle demektedir: "Vav" ağır olduğundan, dilde ise "vav"sız aynı anlamı taşıyan başka bir fiil bulunduğundan bu şeklini kullanmadılar. Ebu İshak ez-Zeccac der ki: Hal ve istinaf olmak üzere; "Otlasın" fiilinin merfu gelmesi caizdir.

 

"Ona kötü bir maksatla'' el-Ferra'ya göre onu kesmek suretiyle "dokunmayın." Buradaki: "Ona dokunmayın" fiili nehy dolayısıyla cezmedilmiştir.

 

"Sonra sizi yakın" yani onu kesmenize zaman itibariyle yakın "bir azab yakalar." Buyruk da nehyin cevabıdır.

 

65. "Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine dedi ki:

Yurdunuzda üç gün daha yaşayın" buyruğuna dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Azabın Gelişine Kalan Süre:

 

Yüce Allah'ın: "Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler" buyruğunda işaret edilen öldürme onların bazıları tarafından yapılmış olduğu halde diğerlerinin bu işe rızaları dolayısıyla bu fiil hepsine izafe edilmiştir. Bu dişi devenin kesilerek öldürülmesine dair açıklamalar daha önce el-A'raf Süresi'nde (77-79. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Yine ileride diğer açıklamalar da gelecektir.

 

"Bunun üzerine dedi ki: Yurdunuzda" yani yaşadığınız ülke ve topraklarınızda"üç gün daha yaşayın." Hz. Salih onlara: Azap'tan önce Yüce Allah'ın nimetlerinden faydalanın, dedi. Buradaki: " ... da" buyruğu ile kasıt yaşadıkları yurtlarıdır. Eğer evlerini kastetmiş olsaydı, bu kelimenin çoğul olarak; ''Evlerinizde" demesi gerekirdi.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Sizden herbiriniZ kendi evinde ve meskeninde faydalansın, demektir. Yüce Allah'ın: "Sonra sizi bir bebek olarak çıkarandır." (el-Mu'min, 67) buyruğuna benzer. Yani sizden herbirinizi bebek olarak çıkarandır. Burada hayatta kalmanın (yaşayıp yararlanmak anlamına gelen) temettu' ile ifade edilmesi, ölenin herhangi bir şekilde (dünyadaki) bir şeyden lezzet alamaması ve yararlanamaması dolayısıyladır.

Deveyi çarşamba günü kesip öldürdüler. Perşembe, cuma ve cumartesi günü yurtlarında yaşamaya devam ettiler, pazar günü de azab onlara geldi. üç gün hayatta kalmalarının sebebi ise daha önce el-A'raf Süresi'nde geçtiği üzere, dişi devenin yavrusunun üç defa böğürmüş olmasıdır.

 

Birinci günde renkleri sarardı, ikincisinde kırmızıya dönüştü, üçüncüsündekarardılar, dördüncü günde de helak oldular. Nitekim el-A'raf Süresi'nde de geçmişti.

 

2- Azabın Geleceği Süre ile Seferi Sayılma Süresi:

 

ilim adamlarımız, Yüce Allah'ın Salih kavminden azabı üç gün süreyle ertelemesini, misafirin eğer dört günlük bir ikameti niyet etmeyecek olur ise namazını kısaltarak, kılacağına delil göstermişlerdir. Çünkü üç günlük süre ikamet etme hükmünün dışında kalmaktadır. Bu husustaki ilim adamlarının görüşlerine dair açıklamalar daha önce Nisa Süresi'nde (101. ayet, 6. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"İşte bu, yalanı olmayan" yani yalan olmayan, bir diğer açıklamaya göre ise hakkında yalan bulunmayan "bir tehdittir."

 

66. "Emrimiz" azabımız "gelince Salih'i ve onunla beraber olan mü'minleri tarafımızdan bir rahmet ile" buna dair açıklamalar az önce geçti "o günün rusvaylığından kurtardık." Yani onları o günün rüsvaylığından da, o günün zillet ve rezilliğinden de kurtardık. Buradaki "ve" atıf edatının zaid olduğu, buna göre; Biz onları o günün rusvaylığından kurtardık, anlamına geldiği de söylenmiştir. Ancak Sibeveyh ile Basralılara göre bu edatın fazladan getirilmesi caiz değildir. Küfelilere göre ise "vav" atıf edatının yalnızca -bu ayet-i kerimede olduğu gibi-: (...) edatları ile birlikte fazladan getirilmesi mümkündür.

 

Nafi' ve el-Kisai; (...): O gün" kelimesinin "mim" harfini üstün ile okurken, diğerleri ise bu harfi esreli olarak; "Gün" kelimesini; "O" kelimesine izafe ile okumuşlardır.

 

Ebu Hatim dedi ki: Ebu Zeyd'in bize Ebu Amr'dan naklettiğine göre Ebu Amr; "Ve o günün rusvaylığından" buyruğunda "ya" harflerini birbirine idgam ederek ve izafe de yaparak; "O günün" kelimesindeki "mim"i de esre ile okumuştur.

 

en-Nehhas der ki: Sibeveyh ve bu gibi hususlarda görüşü ona yakın -Ebu Amr vb.- nahivcilerin rivayet ettikleri şekil burada ihfa yapılacağı şeklindedir. İdgam ise caiz değildir, çünkü o takdirde iki sakin arka arkaya gelmiş olur ve bu durumda "ze" harfinin esreli okunması da caiz değildir.

 

67. "O zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı" Yani dördüncü günde onlara korkunç bir ses geldi ve hepsi öldüler. Burada "yakaladı" fiilinin müzekker geliş sebebi "korkunç ses" anlamına gelen; (...) şeklindeki müennes ismin de, onun müzekkeri olan: (...) in aynı şeyoluşlarından dolayıdır.

 

Bu korkunç sesin Hz. Cebrail'in sayhası olduğu söylendiği gibi, şöyle de açıklanmıştır: İçinde her türlü yıldırımı taşıyan semadan gelen korkunç bir ses ile yerde sesi olan her şeyin gelip onları yakaladı ve korkudan ödleri kopup öldüler.

 

Yüce Allah burada "o zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı" diye buyururken el-A'raf Suresi'nde; "Şiddetli bir sarsıntı onları yakalayıverdi. '' (el-A'raf, 78) diye buyurulmaktadır. Buna dair açıklamalar orada geçmiş bulunuyor. Tefsir(e dair rivayetler)de açıklandığına göre; Hz. Salih'in kavmi azabın geleceğine kesin olarak inandıklarında: Bu azab size ansızın gelecek olursa, ne yapacaksınız, ne duruyorsunuz? diyenlere: Peki ne yapalım? dediler. Sonunda kılıçlarını, mızraklarını diğer savaş araçlarını aldılar. Denildiğine göre onikibin kabile idiler. Herbir kabilede de onikibin savaşçı vardı. Dağ ve ovalardaki yolların ağızlarında azab ile karşılaşacakları zannıyla durdular. Yüce Allah güneş ile görevli meleğe, güneşin sıcağı ile onları azaplandırmasını vahyetti. Güneşi başlarına oldukça yakınlaştırdı ve elleri kızardı, dilleri susuzluktan dolayı göğüslerine kadar sarktı. Beraberlerindeki bütün hayvanlar öldü. Su kaynadığından dolayı pınarlarından coşarak taşmaya ve göğe doğru yükselmeye başladı. O su aşırı sıcak olduğundan dolayı neye değiyorsa onu helak ediyordu. Bu halde devam edip durdular. Yüce Allah ölüm meleğine de güneş batıncaya kadar onları azablandırmak için ruhlarını kabzetmemesi emrini verdi. Nihayet onlara gelen çığlık ile helak edildiler "da yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar." Yüzleri üstü düştüler, yere düşen kuş gibi toprağa yapıştılar.

 

68. " ... Haberiniz olsun ki Semüd kavmi Rabblerini inkar ettiler. Yine haberiniz olsun ki Semüd kavmi (ilahi rahmetten) uzak düştüler" buyruğunun anlamı daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hud 69-71

 

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR