ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HUD

61

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحاً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ

 

61. Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a ibadet edin. Sizin, O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. O, sizi yerden yaratıp sizi orada bir ömür boyu yaşattı. O halde, O'ndan mağfiret dileyin. Sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim çok yakındır, duaları kabul edendir."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Semud Kavmi ve Hz. Salih:

2- insanın Yeryüzünde Yaratılış Gayesi:

3- Mutlak Talebin ifade Ettiği Hüküm:

4- Umra (Bir Meskenin Menfaatini Ömür Boyu Birisine Bağışlamak) ile ilgili Görüşler:

5- Allah'tan Mağfiret Dilemek ve O'na Tevbe Etmek Gereği:

 

1- Semud Kavmi ve Hz. Salih:

 

"Semud kavmine de" neseb itibariyle "kardeşleri Salih'i" peygamber olarak"gönderdik." Yahya b. vessab Kur'an'da geçtiği her yerde (...) şeklinde "dal" harfini tenvinli olarak okumuştur. el-Hasen'den de böyle rivayet edilmiştir. Diğer kıraat alimleri ise bu kelimeyi kimi yerde munsarıf, kimi yerde de gayr-ı munsarıf olarak farklı şekillerde okumuşlardır.

Ebu Ubeyde'nin iddiasına göre; eğer büyük çoğunluğa muhalefet söz konusu olmasaydı, uygun şekil munsarıf olmamasıdır. Zira bu kelime çoğunlukla müennes kabul edilir.

 

en-Nehhas der ki: Ebu Ubeyde'nin söylediği bunun çoğunlukla müennes olduğu şeklindeki sözü kabul edilemez. Çünkü Semüd'un bir hay (kabile kolu) olduğu söylendiği gibi, kabile olduğu da söylenir ve çoğunlukla kabile olarak kullanılmaz. Aksine durum Sibeveyh'in görüşüne göre Ebu Ubeyde'nin dediğinin tam zıttınadır. Yine Sibeveyh'e göre "filan oğulları" diye ifade edilemeyen topluluklara ad olan kelimelerin munsarıf olması daha güzeldir. Kureyş, Sakif ve benzeri kelimeler gibi. İşte Semüd kelimesi de böyledir. Bunun sebebine gelince; asl olan müzekkerlik olduğuna göre, eğer hem müzekker, hem müennes olarak da kullanılabiliyor ise asl olan daha hafif ve daha uygundur. Bununla birlikte müenneslik de güzeldir ve oldukça iyidir. Nitekim Sibeveyh bu gibi isimlerin müennes olarak kullanılmasına örnek olmak üzere şöyle bir beyit nakletmektedir: "el-Velid cömertliğiyle bütün cömertleri geride bıraktı, Böylelikle Kureyş'in zorlu meselelerle karşı karşıya kalmasını önledi ve Kureyş'in efendisi oldu.

 

2- insanın Yeryüzünde Yaratılış Gayesi:

 

"Dedi ki: Ey Kavmim! Allah'a ibadet edin. Sizin, O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur." Buna benzer buyruklar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. "O, sizi yerden yaratıp ... " Yani sizin yaratılışını yerden başlattı. Çünkü daha önce el-Bakara Süresi (31. ayetin tefsiri ile el-En'am Süresi, 2. ayetin tefsiri)nde geçtiği üzere Adem'i topraktan yaratmıştır. Onlar da Adem'den gelmişlerdir. Bunun, sizi yeryüzünde yarattı, anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

"O'ndan başka" kelimesindeki "he" harfini ondan sonra gelen; "O" zamirinin, "he" harfini idrac ile okuma esnasında "vav" harfini hazfedenlerin şivesi müstesna idgam edilmesi caiz değildir.

 

" ... Sizi orada bir ömür boyu yaşattı." Yani sizi orayı imar edenler ve arada sakin olup yerleşenler kıldı.

 

Mücahid der ki: (...) buyruğu "sizi orada ömür boyu yaşattı," demektir ve bu da; "Filan kişi evini filana ömür boyu yerleşmek üzere verdi" tabirinden ve evin o kimse için "umra" diye adlandırılmasından alınmıştır. 

 

Katade de sizi orada yerleştirdi, diye açıklamıştır. Bu iki görüşe göre; "Yapılmasını istedi" anlamındaki vezin; "Yaptı" anlamında kullanılmış olur. Tıpkı; (...) veznindeki (ve vezne göre; duasının kabul olunmasını istedi, anlamında olması gereken bu kelimenin) duasını kabul etti, anlamını veren; (...) anlamında kullanılması gibidir.

 

ed-Dahhak der ki: Bu ömürlerinizi uzattı, anlamındadır. Ömürleri ise üçyüz ile bin yıl arasında idi. İbn Abbas: Sizi orada yaşattı, Zeyd b. Eslem:

 

Size mesken inşa etmek, ağaç dikmek gibi, orada ihtiyaç duyacağınız bayındırlık faaliyetlerini yapmanızı emretti, diye açıklamıştır.

 

Buyruğun size orada ekin ekmek, ağaç dikmek, su kanalları açmak ve buna benzer bayındırlık faaliyetlerini yapmak ilhamını verdi, anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

3- Mutlak Talebin ifade Ettiği Hüküm:

 

İbnu'l-Arabi der ki: Şafii mezhebi alimlerinden birisi der ki: "İmarı taleb etmek" demektir. Yüce Allah'ın mutlak talebi (isteği) ise vücub ifade eder. Kadı Ebu Bekr (İbnu'l Arabi) der ki: Arab dilinde (...) veznindeki emir bir kaç anlamda kullanılır. Bunlardan birisi fiilin yerine getirilmesini istemek anlamındadır. Mesela; "Ben ondan taşımasını istedim" anlamındadır. Yine bu vezin inandım, inancım odur ki anlamını da verir. "Bu işin kolayolduğuna inandım" yahut "onu kolay gördüm" anlamındadır. "Onun büyük bir iş olduğuna inandım ve böyle gördüm" anlamına gelir. Yine bu vezin böyle buldum, bana böyle geldi anlamını da verir. Mesela; "Ben onu kolay buldum, bana kolay geldi" demek olur. Yaptı, anlamı da bu veznin anlamlarından birisidir. Mesela; "Bir yerde karar kıldı, istikrar buldu" gibi. Nitekim kimi ilim adamlarınin kanaatine göre; "Alay ederler" fiilinin de bu türden olduğunu söylemişlerdir. (...) de aynı anlamdadır. Buna göre Yüce Allah'ın, (...) buyruğu, sizi orayı imar etmek için yarattı, demektir ve bu onu böyle buldum, böylesi kolayıma geldi kullanımlarının anlamında değildir. Çünkü yaratıcı hakkında bu veznin, bu anlama gelmesine imkan yoktur. O halde bu anlam yaratma ile alakalı olmalıdır. Çünkü asıl anlam ifade etmesi o zaman mümkün olur. Kimi zaman da herhangi bir husus mecazi olarak onun ifade ettiği anlam ile de dile getirilir. O bakımdan burada Yüce Allah tarafından oranın imar edilmesi için bir taleb olduğunu söylemek doğru olamaz. Çünkü bu lafzın onun hakkında bu anlamda kullanılması mümkün değildir. Ancak bununla birlikte şöyle demek doğru olabilir:

 

Yüce Allah orayı imar etmek çağrısını yöneltti ve bu çağrısı da "istif'al" vezninde gerçekleşti, o bakımdan bu kip eğer emir ise daha aşağı mertebede olandan sözlü olarak o fiilin yapılması için bir çağrıdır. Eğer mertebesi daha aşağı olandan daha yukarıda bulunana bu fiilin yapılmasının istenmesi şeklinde ise buna da rağbet (dilek) denilir.

 

Derim ki: (İbnu'l Arabi) burada; "Yapılmasını istedi" vezninin; "Yaptı" anlamına geldiğinden söz etmemiştir. Nitekim Yüce Allah'ın; "Ateş yakmak istedi" anlamındaki veznin; "Ateş yaktı" anlamında kullanılmış olması buna bir örnektir. Biz bunu daha önceden (el-Bakara, 17) açıklamış bulunuyoruz. Bu da bundan sonraki başlığın konusunu teşkil etmektedir.

 

4- Umra (Bir Meskenin Menfaatini Ömür Boyu Birisine Bağışlamak) ile ilgili Görüşler:

 

Bu buyrukta iskan (sükna) ve umraya dair delil de görülebilir. el-Bakara Süresi'nde (35. ayet, 2. başlıkta) sükna ve rukbaya dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Umra ile ilgili olarak ilim adamlarının üç ayrı görüşü vardır:

 

1- Rakabe'nin menfaatlerinin kendisine umra olarak verildiği kişinin ömrü süresince temlik edilmesidir. Eğer soyundan geleceklerden ayrıca söz edilmemiş olup da kendisine umra verilen kişi ölecek olursa, o malın rakabesi verene yahut onun mirasçılarına geri döner. el-Kasım b. Muhammed, Yezid b. Kusayt ve el-Leys b. Sa'd'ın görüşü budur. Malik'in meşhur görüşü de budur, Şafii'nin görüşlerinden birisi de budur. el-Bakara Süresi'nde bu görüşün delili geçmiş bulunuyor.

 

2- İkinci görüşe göre umra hem malın rakabesini, hem de menfaatlerini temlik etmektir ve bu bir daha bağışlayana geri dönmesi söz konusu olmayan bir hibedir. Bu da Ebu Hanife, Şafii ve arkadaşları ile es-Sevrı, el-Hasen b. Hayy, Ahmed b. Hanbel, İbn Şubrume ve Ebu Ubeyd'in de görüşleridir. Bunlar derler ki: Bir kimse, birisine herhangi bir şeyi hayatı boyunca umra olarak verecek olursa, bu hayatı boyunca o kişiye ait olur, vefatından sonra da onun mirasçılarına geçer, çünkü o bu yolla o malın rakabesini de te mlik etmiştir. Buna karşılık, bunu veren kişinin, verdiği kimsenin hayatta kalması ve ömrünün devam etmesi şartını zikretmiş olması ise batıldır. Çünkü Rasülullah (s.a.v.): "Umra caiz (geçerli)dir" "Ve umra kime hibe edilmiş ise onundur" diye buyurmuştur.

 

3- Bir kimse; "ömrün boyunca senin olsun" deyip de ondan sonra gelecek kimseleri söz konusu etmezse birinci görüş gibi olur. Şayet: "sana ve soyundan gelenlere" diyecek olursa, ikinci görüş gibi hüküm alır. ez-Zührı, Ebu Sevr, Ebu Seleme b. Abdu'r-Rahman, İbn Ebi Zi'b bu görüştedirler. Malik'ten de bu görüş rivayet edilmiştir. Muvatta'dan anlaşılana göre kuvvetli görüşü budur. Gerek ondan, gerekse mezhebine mensub ilim adamlarından bilinen ise; umra olarak verilen malın umra verene şayet hayatta ise ve kendisine umra verilenin soyu munkarız olursa, geri döneceği şeklindedir. Eğer umra veren hayatta değil ise o takdirde mirasçılarından hayatta olana ve insanlar arasında ondan miras alma hakkına en çok sahib olana geri döner. Malik'e ve mezhebine mensub ilim adamlarına göre "umra" lafzı ile kendisine umra verilen kişi hiçbir şeyin rakabesine malik olamaz. O bu sözle yalnızca menfaate malik olur. Yine Malik vakıf ile ilgili olarak da şöyle demiştir:

Bir kimse birisine ve onun soyundan gelenlere vakıf yapacak olursa, artık vakfettiği o şey kendisine geri dönmez. Şayet muayyen bir kimseye hayatta kaldığı sürece bir vakıf yapacak olursa, o vakıf sonradan ona döner. Kıyasen umra da böyledir, Muvatta'ın zahirinden anlaşılan (kuvvetli) görüş de budur.

 

Müslim'in, Sahih'inde de Cabir b. Abdullah'tan Rasulullah (s.a.v.)ın şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Herhangi bir kimse bir başka kimseye hem ona, hem de soyundan geleceklere umra verip de: Ben bunu hem sana, hem de sizden birileri kaldığı sürece soyundan gelecek olanlara verdim, diyecek olursa bu mal verdiği kimseye ait olur ve artık o hakkında mirası paylaştırmanın söz konusu olacağı bir bağışta bulunduğundan dolayı, o mal bir daha sahibine geri dönmez."

 

Yine Hz. Cabir'den şöyle dediği nakledilmektedir: Rasulullah (s.a.v.)ın caiz (geçerli) kıldığı umra kişinin: Bu senin ve senin soyundan geleceklerindir, dediği umra şeklidir. Şayet sen hayatta olduğun sürece senindir, diyecek olursa o takdirde o (mal) sahibine geri döner. Ma'mer dedi ki: ez-Zühri de buna göre fetva verirdi.

 

Derim ki: Kur'an-ı Kerim'in (ilgili buyruklarının) ihtiva ettiği anlam, ikinci görüş sahiblerinin kanaatine paraleldir. Çünkü şanı Yüce Allah: "Orada sizi bir ömür yaşattı" diye buyurmuştur. Yani size orada yaşamak üzere ömür verdi. Buna göre; salih olan insan orada salih amel ile hayatı süresince orayı imar etti, ölümden sonra da güzel bir şekilde anılmak ve güzel şekilde övülmek ile bunu devam ettirdi. Facir kişi de bunun aksinedir, dünya her ikisinin de hayatta iken de, ölümlerinden sonra da içinde bulundukları bir mekandır. Güzel övgü de sonradan gelen zürriyet gibidir de denilebilir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyurulmaktadır: "Sonraki (ümmet)ler arasında bana bir lisan-ı sıdk bağışla. "(eş-Şuara, 84) Burada "lisan-ı sıdk" ise güzel şekilde övülmek demektir. Bunun Muhammed (s.a.v.) olduğu da söylenmiştir. Bir başka yerde de şöyle buyurulmaktadır: "Zürriyetini de sürekli baki kalanların ta kendileri kıldık. "(es-Saffat, 77); "Onu ve ishak -ı mübarek kıldık. O ikisinin soyundan da ihsan edici de vardır, nefsine apaçık zulmedici de vardır." (es-Saffat, 113)

 

5- Allah'tan Mağfiret Dilemek ve O'na Tevbe Etmek Gereği:

 

"O halde, O'ndan mağfiret dileyin." Putlara tapmaktan dolayı, O'nun sizi bağışlamasını dileyin. "Sonra O'na tevbe edin." O 'na ibadete geri dönün . "Şüphesiz ki Rabbim çok yakındır, duaları kabul edendir." Yani kendisine dua edenlerin dualarını kabulü geciktirmez. Bakara Suresi'nde Yüce Allah'ın: "Bana dua ettiğinde dua edenlerin duasına karşılık verir, kabul ederim." (el-Bakara, 186) buyruğunu açıklarken (1, 2 ve 3. başlıklarda) buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hud 62-68

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR