ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HUD

28

/

31

قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّيَ وَآتَانِي رَحْمَةً

مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ {28}

وَيَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَمَا أَنَاْ بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَلَـكِنِّيَ أَرَاكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَ {29}

 وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ {30}

 وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللّهُ خَيْراً اللّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ إِنِّي إِذاً لَّمِنَ الظَّالِمِينَ {31}

 

28. Dedi ki: "Ey kavmim! Bana haber verin. Şayet ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana katından bir rahmet vermiş, bunlar size gizli kalmışsa; siz onu istemediğiniz halde, onu size zorla mı kabul ettireceğiz?

29. "Ey kavmim! Buna karşı sizden hiçbir mal istemiyorum. Benim ecrimi vermek ancak Allah'a aittir. Ben mü'minleri kovacak da değilim. Çünkü onlar Rabblerine kavuşacaklardır. Ne var ki ben sizi cahillik eden bir kavim görüyorum.

30. "Ey kavmim! Ben onları kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım eder? Hiç düşünmez misiniz?

31. "Ben size: Allah'ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Muhakkak ben bir meleğim de demiyorum. Bununla beraber gözlerinizin hor gördüğü kimselere; Allah asla bir iyilik vermeyecektir de demiyorum. Allah nefislerinde olanı en iyi bilendir. O takdirde ben şüphesiz zalimlerden olurum."

 

"Dedi ki: Ey kavmim.! Bana haber verin. şayet ben Rabbimden apaçık bir delil" -Ebu İmran el-Cuni'nin dediğine göre- kesin bir bilgi (yakin) "üzerinde isem ... " Buradaki delilin mucize anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-En'am Suresi'nde (57. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Ve O, bana katından bir rahmet" İbn Abbas'tan nakledildiğine göre nübüvvet ve risalet "vermiş ... " Çünkü nübüvvet ve risalet insanlara bir rahmettir. Bunun kesin delil ve burhanlarla Allah'a iletmek ve hidayet anlamında olduğu söylendiği gibi, iman ve İslam diye de açıklanmıştır.

 

"Bunlar size gizli kalmışsa" yani risalet ve hidayet sizin için gözlerinizin körlüğü sebebiyle anlaşılmamış ve bunları kavrayamamış iseniz ... demektir. Mesela; "Filan şey benim için muamma oldu (gizli, saklı kaldı)" ifadesi; onu anlayamadım, kavrayamadım demektir.

Burada buyruğun; ... ve eğer siz bu rahmeti farkedememiş, anlayamamış iseniz... demektir. ifadenin maklub olduğu da söylenmiştir. Çünkü rahmetin muamma olması söz konusu değildir. Ona karşı kör olunduğu için görülmemesi söz konusudur. Bu da bir kimsenin ... başımı fes'e soktum ve ayakkabı ayağıma girdi, demek kabilindendir. el-A'meş, Hamza ve el-Kisai "ayn" harfini ötreli, "mim" harfini şeddeli olarak meçhul bir fiil şeklinde; "Gizli bırakılmış(sa) ... " diye okumuşlardır. Bu da Allah bu rahmeti sizin için muamma haline getirmiş, siz onu görememişseniz demek olur. Nitekim Ubeyy'in kıraatinde de; "Allah onu sizin için muammalaştırmış ise ... " şeklindedir ki bu kıraati el-Maverdi nakletmektedir.

 

"Siz onu istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?"

 

Buyruğundaki "onu" zamirinden kastın "Allah'tan başka ilah olmadığı"na dair şehadet olduğu söylenmiştir. Bir diğer görüşe göre zamir, rahmete raci'dir. Bunun "apaçık delil"e raci olduğu da söylenmiştir. Yani biz sizi onu kabul etmeye zorlayalım ve ben sizi onu kabul etmeye mecbur edeyim mi? demektir. Bu ise inkar anlamını taşıyan bir istifhamdır. Yani ben sizi bunu bilip kabul etmek zorunda bırakamam, buna mecbur etmeye imkanım yoktur. Nuh (a.s) bu sözleriyle onlara cevab vermek istemiştir.

 

el-Kisai ve el-Ferra "Onu size zorla mı kabul ettireceğiz?" buyruğunun birinci "mim"inin tahfif için sakin okunduğunu nakletmişlerdir. Sibeveyh bu gibi okuyuşları caiz kabul eder ve buna dair şu beyiti örnek olarak gösterir: "Artık ben bugün (şarabı) içiyorum; bundan dolayı da Allah'a karşı Günahkar olduğumu da kabul etmiyorum, çağırılmadığım halde onu içen birisi de değilim."

 

en-Nehhas der ki: Yunus'un görüşüne göre Kur'an-ı Kerim'in dışında

 

(...) şeklinde kullanılması da mümkündür. Bu durumda zamir de açıkça zikredilmiş gibi olur ve: "Biz sizi buna mecbur mu edeceğiz?" demeye benzer.

 

"Siz onu istemediğiniz halde ... " Yani siz onu istemezken, onu kabul etmeniz söz konusu olamaz. Katade der ki: Allah'a yemin ederim ki eğer Allah'ın peygamberi Nuh (a.s) güç yetirebilseydi, onları bunu kabul etmeye zorlar ve mecbur ederdi. Fakat onun böyle bir imkanı yoktu.

 

"Ey kavmim! Buna karşı" yani tebliğ için, Allah'a çağırmak ve imana davet etmek için "sizden hiçbir mal" herhangi bir ücret "istemiyorum" ki bu size ağır gelsin. "Benim ecrimi vermek" yani risaleti tebliğ dolayısıyla beni mükafatlandırmak "ancak Allah'a aittir. Ben mü'minleri kovacak da değilim." Çünkü kavmi kendisinden iman eden ve kendilerine göre ayak takımı sayılan kimseleri yanından kovup uzaklaştırmasını istemişti. Tıpkı Kureyşlilerin, Peygamber (s.a.v.)'den -el-En'am Süresi'nde (52. ayetin tefsirinde) geçtiği üzere- fakir ve köleleri kovmasını istedikleri gibi.

 

Hz. Nüh da kavminin bu isteklerine: "Ben mü'minleri kovacak da değilim. Çünkü onlar Rabblerine kavuşacaklardır" diye cevap vermişti. O bu sözlerini Yüce Allah'ın huzuruna çıkmanın büyük ve azametli bir iş olduğunu anlatmak maksadıyla da, bu işin Allah'ın huzurunda kendisinden davacı olmalarını gerektirecek bir iş olduğunu anlatmak kasdıyla da söylemiş olabilir. Yani eğer ben böyle bir şey yapacak olursam, Allah huzurunda onlar benden davacı olurlar. imanlarına karşılık onları mükafatlandıracak, onları kovan kimseyi de cezalandıracak, anlamındadır.

 

"Ne var ki ben" sizin onları bayağı kimseler görmeniz ve benden onları kovmamı istemenizden ötürü "sizi cahillik eden bir kavim görüyorum."

 

"Ey kavmim! Ben onları" iman ettikleri için "kovarsam Allah'a karşı bana kim yardım eder!" el-Ferra: Allah'ın azabından beni kim koruyabilir, demektir diye açıklamıştır.

 

"Hiç düşünmez misiniz?" buyruğunda "te" harfi "zel" harfine (Nafi'in kıraatinde) idğam ile okunmuştur. Bu "te" harfinin hazfedilerek, (...) diye okunması da caizdir.

 

"Ben size: Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmiyorum." Hz. Nüh, Allah'ın huzurunda tezellül ve tevazuunu haber vermekte, Allah'ın hazinelerinden sahip olmadığı şeylere sahib olduğu iddiasında olmadığını ifade etmektedir.

 

Bu hazineler, Allah'ın kullarından dilediği kimselere nimetler ihsan etmesidir. Gayb'ı bilmediğini de söylemektedir, çünkü gaybı Yüce Allah'tan başkası bilemez.

 

"Muhakkak ben bir meleğim de demiyorum. " Yani ben insanlar arasında melek konumunda birisi olduğumu da söylemiyorum.

 

ilim adamları derler ki: Bu sözlerin ifade ettiği anlam, meleklerin peygamberlerden daha faziletli olduğu şeklindedir. Çünkü melekler Allah'a itaate kesintisiz olarak devam ederler, kıyamete kadar da ibadetleri aralıksız olarak sürecektir. Allah'ın salat ve selamları hepsine olsun. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-Bakara Suresi'nde (33. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bununla beraber gözlerinizin hor gördüğü kimselere Allah asla bir iyilik vermeyecektir, de demiyorum" buyruğundaki: "Hor gördüğü" tabiri, gözlerinizle hakir gördüğünüz ve kendilerinden istiskal ettiğiniz kimseler demektir. Bu kelimenin aslı; "Kendilerini hor gördüğü" şeklinde olup, (kendileri anlamındaki) "he" ve "mim" zamiri -ismin uzunluğu dolayısıyla (yani gözlerinizin hor gördüğü kimseler ibaresinden)- hazfedilmiştir.

 

Ayrıca buradaki "te" harfi "dal" harfine dönüştürülmüştür (ibdal). Çünkü bunun aslı; (...) şeklindedir, fakat "ze" harfinden sonra gelen "te" harfi "dal"e ibdal edilir. Çünkü "ze" harfi cehridir, "te" harfi de hems sıfatına sahibtir. O bakımdan "te" harfi yerine onunla aynı mahreçten gelen cehri: bir harf getirilmiştir. Bir kimseyi ayıplamak halinde; "Onu ayıpladım" denilir. Hakir görmek halinde ise; (...) ifadesi kullanılır. el-Ferra da şöyle bir beyit nakleder:

 

"Dostu onu uzak tutar, onu hakir görür. Hanımı; küçük görür de onu azarlar."

" ... Onlara asla bir iyilik vermeyecektir de demiyorum." Yani sizin onları hakir görmenizden ötürü onların ecirleri boşa çıkmaz veya sevabları eksilmez. "Allah nefislerinde olanı en iyi bilendir." Buna göre onlara karşılık verecek ve onları sorumlu tutacaktır.

 

"O takdirde ben şüphesiz zalimlerden olurum." Yani eğer ben onlara az önce sözü geçen şeyleri söyleyecek olursam, zalimlerden olurum. Burada; (...) edatı cümle ortasında geldiği için amel etmemiştir (amelden mulğadır).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hud 32-35

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR