YUNUS 87 |
وَأَوْحَيْنَا
إِلَى
مُوسَى
وَأَخِيهِ أَن
تَبَوَّءَا
لِقَوْمِكُمَا
بِمِصْرَ بُيُوتاً
وَاجْعَلُواْ
بُيُوتَكُمْ
قِبْلَةً وَأَقِيمُواْ
الصَّلاَةَ
وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِنِينَ |
87. Musa'ya ve
kardeşine şöyle vahyettik: "Mısır'da kavminize evler hazırlayın, o
evlerinizi namazgah yapın ve namazı dosdoğru kılın. (Ey Musa) mü'minleri de
müjdele!"
Yüce Allah'ın:
"Musa'ya ve kardeşine şöyle vahyettik: Mısır'da kavminize evler
hazırlayın" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı beş başlık halinde
sunacağız
1- Mısır Denilen Yer:
2- İsrailoğullarının Evlerini Namazgah
Edinmeleri ve Nafile Namazlar:
3- Ramazanda Kılınan Teravih:
4- Tehlikeden Korkan Kimse Cemaate
Gitmemekte Mazur Görülebilir mi?:
5- Müminleri Müjdele:
1- Mısır Denilen Yer:
"Musa'ya ve
kardeşine şöyle vahyettik: Mısır'da kavminize evler hazırlayın" evler
edinin demektir. Bu anlamda; "Zeyd'i bir yerde yerleştirdim" şeklinde
kullanıldığı gibi; (...) diye de kullanılır.
(...) ise, yerleşilen ve
orada devamlı kalınan yer demektir.
Allah onu bir yere
yerleştirdi, ifadesi de buradan gelmektedir. Yani, onu o yere yerleştirdi,
iskan ettirdi anlamındadır. "Bana kasten yalan uyduran kimse cehennemde
oturacağı yeri fiilen yerleşmiş bellesin'' hadisindeki ("yerleşmiş
bellesin" anlamı verilen) kelime de buradan gelmektedir. Şair recez
vezninde şöyle demektedir: "Biz, Adnanoğullarıyız, hiç şüphesiz Şeref
aramızda yer etmiştir ve hükümdarlık da."
Bu ayet-i kerimede
Mısır'dan kasıt, Mücahid'in görüşüne göre İskenderiye şehridir. Dahhak ise
şöyle demiştir: Bundan kasıt, Mısır diye adlandırılan şehirdir. Mısır ise,
deniz ile Asuvan arasındaki bölgenin adıdır. İskenderiye de Mısır topraklarının
bir parçasıdır.
2- İsrailoğullarının
Evlerini Namazgah Edinmeleri ve Nafile Namazlar:
Yüce Allah'ın: "O
evlerinizi namazgah yapın" buyruğu ile ilgili olarak, müfessirlerin
çoğunluğu şöyle demişlerdir: İsrailoğulları, ancak kendi mescid ve mabedlerinde
namaz kılarlardı. Mescidleri de açıkça ortalıkta görülüyordu. Hz. Musa
peygamber olarak gönderilince, Firavun emir vererek İsrailoğullarının bütün
mescidleri tahrip edildi ve namaz kılmaları yasaklandı. Yüce Allah da Hz. Musa
ve Hz. Harun'a, İsrailoğullarına Mısır'da bir takım evler yani mescidler seçip
edinin diye emir verdi. Yoksa bununla mesken olarak kullandıkları evleri
kastetmemektedir. İbrahim, İbn Zeyd, er- Rabi', Ebu Malik, İbn Abbas ve
diğerlerinin görüşü budur.
İbn Abbas ve Said b.
Cübeyr'den rivayete göre de mana şudur: Sizler, evlerinizi birbirlerine bakacak
şekilde karşılıklı yapınız. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Yani,
mescidlerinizi kıbleye dönük yapınız, demektir. Kıble, denildiğine göre
Beytü'l-Makdis'tir. Beytü'l-Makdis bugüne kadar yahudilerin kıblesidir. Bu
açıklamayı İbn Bahr yapmıştır. Kıblelerinin Kabe olduğu da söylenmiştir. İbn
Abbas'tan şöyle dediği nakledilmektedir: Kabe, Musa ve beraberindekilerin
kıblesi idi. İşte bu, namazda kıbleye dönmenin, Hz. Musa'nın da şeriatının bir
hükmü olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu namaz için taharet, setr-i avret
ve kıbleye dönmek de şart idi. Çünkü bunların şart olması, mükelleflerin daha
ileri derecede olmasını ve ibadetin daha kapsamlı bir halde yapılmasını
gerektirir.
Burada maksadın,
güvenlik duymanız için evlerinizde gizlice namaz kılın, şeklinde olduğu da
söylenmiştir. Bu da, Firavun'un kendilerini korkutması sırasında olmuştu.
Onlar, sabretmek, evlerini mescidler edinmek ve böylece de namazı kılmakla
emrolundular. Allah'ın vaadi gerçekleşinceye kadar dua etmeleri de istendi.
İşte Yüce Allah'ın: "Musa kavmine: Allah'tan yardım dileyin ve sabredin
... "(el-A'raf, 128) buyruğunda kastedilen de budur. Güvenlik içinde
oldukları sürece ancak mabed ve havralarında namaz kılmaları dini inançlarının
bir gereği idi. Ancak, tehlikelerden korunmaları halinde evlerinde namaz
kılmalarına izin verildi. İbnü'I-Arabi der ki: Birincisi, iki görüşün daha
kuvvetli olanıdır. Çünkü ikincisi sadece bir iddiadır.
Derim ki:
İbnü'I-Arabi'nin "ikinci görüşün bir iddia olduğu" şeklindeki görüşü
doğrudur. Çünkü sahih hadiste Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
"Yeryüzü bana hem mescid, hem de (teyemmüm ile) temizlenme aracı
kılındı" diye buyurduğu sabittir. Bu ise, diğer peygamberler arasında Hz.
Peygamber'e özel olarak verilen hususlardandır. Biz de Yüce Allah'a hamd olsun,
mescidlerde de namaz kılabiliyoruz, evlerde de. Namaz vakti nerede girerse
orada kılarız. Şu kadar var ki, nafile namazların evlerde kılınması mescidlerde
kılınmasından daha faziletlidir. Hatta Cuma namazından önce kılınan ve sonra
kılınan namazlar da böyledir. Farz namazlardan önce ve sonra kılınan (ravatib
sünnetler) da böyledir. Çünkü, nafile namazlarda riyakarlık sözkonusu olabilir.
Farz namazlarda ise riyakarlık husule gelmez. Bir amel riyadan ne kadar
arınabilirse, elbette şanı Yüce Allah nezdinde daha ağır basar ve Allah'a daha
çok yaklaştırıcıdır.
Müslim, Abdullah b.
Şakik'den şöyle dediğini rivayet eder: Ben, Aişe'ye, Rasulullah (s.a.v.)'ın
kıldığı nafile namazları hakkında sordum, şöyle buyurdu:
"Evimde öğle
namazından önce dört rek'at kılardı. Sonra çıkar, cemaate namaz kıldırırdı.
Sonra (evime) girer, iki rek'at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını
kıldırdıktan sonra (eve) girer, iki rek'at kılardı. Sonra, cemaate yatsıyı
kıldırır ve (arkasından) evime girer ve iki rek'at namaz kılardı... ''
İbn Ömer'den de şöyle
dediği nakledilmektedir: Ben, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte öğle namazından
önce iki, ondan sonrasında da iki, akşam namazından sonra da iki rek'at kıldım.
Akşam, Yatsı ve Cuma namazlarına gelince, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte
evinde kıldım.
Ebü Davüd da Ka'b b.
Ucre'den rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Eşhel oğulları mescidine
varmış ve orada akşam namazını kıldıktan sonra namazlarını bitirdiklerini
görünce, namazdan sonra onların yine namaz kıldıklarını görünce, bu sefer;
"Bu kıldığınız namazlar evlerin namazlarıdır (evlerde kılınması
gerekir)" diye buyurmuştur.
3- Ramazanda Kılınan
Teravih:
Bu kabilden olmak üzere
ilim adamları Ramazanda kılınan teravih hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
Acaba teravih namazının evde kılınması mı daha faziletlidir, mescidde kılınması
mı?
Malik, gücü yeten kimse
için teravihin evde kılınmasının daha faziletli olduğu görüşündedir. Ebu Yusuf
ile Şafii mezhebine mensup kimi ilim adamı bu görüştedir. İbn Abdilhakem,
Ahmed, Şafii mezhebine mensup diğer bazı ilim adamları ise, teravihin cemaatle
kılınmasının daha faziletli olduğu görüşündedirler.
el-Leys der ki; İnsanlar,
teravihi hep evlerinde kılsalar ve hiç bir kimse mescidde kılmayacak olursa,
bunun için mescide çıkmaları gerekmez. Malik'in ve onun görüşünü kabul
edenlerin lehine delil, Hz. Peygamber'in Zeyd b. Sabit yoluyla rivayet edilen
hadisindeki şu buyruğudur: "Evlerinizde namaz kılmaya bakınız. Çünkü, farz
namaz müstesna, kişinin kıldığı en hayırlı namaz, evindeki namazdır." Bu
hadisi Buharı rivayet etmiştir.
Muhalif kanaate sahip
olanlar ise, Peygamber (s.a.v.)'in teravih namazını mescidde kıldırmış olduğunu
ve daha sonra ise, bu namaza devam etmekten kendisini alıkoyanın, bu namazın
kendilerine farz kılınması korkusu olduğunu söylediğini belirtirler. İşte
bundan dolayı Hz. Peygamber onlara; "Evlerinizde namaz kılmaya
bakınız" diye buyurmuştur.
Diğer taraftan ashabı
kiram, ayrıca dağınık bir şekilde teravih namazını mescidlerde kılıyorlardı.
Nihayet Hz. Ömer, bu dağınık cemaatleri tek bir imam ile birlikte kılmak üzere
bir araya getirdi, böylelikle iş bu şekilde karar kıldı ve sünnet olarak
böylece sabit oldu.
4- Tehlikeden Korkan
Kimse Cemaate Gitmemekte Mazur Görülebilir mi?:
Eğer bizler,
İsrailoğullarının kendilerine gelebilecek tehlikelerden korkmaları üzerine
evlerinde namaz kılmalarının mübah kılındığı görüşünü kabul edecek olursak, bu
şuna delil gösterilebilir: Korku ve buna benzer mazeretleri bulunan bir
kimsenin cemaate katılmayı, Cuma namazlarına gitmeyi terk etmesi caizdir. Bu
şekilde katılmayışı kendisine mübah kılan mazereti ise, cemaate katılmasını
engelleyen hastalık, yahut ileri derecedeki korku, ya da aleyhinde mahkeme
hükmü gereğince alınması gereken bir hak bulunmaksızın, zalim yöneticinin ondan
mal veya bedeni ile kendisine zulmedeceğinden korkan kimsenin hali de bu tür
mazeretler arasındadır. Çamurla birlikte aşırı yağmur kesilmeyecek olursa, o da
bir özürdür. Ölümü yaklaştığı görülen yakın bir arkadaşının eğer bakacak
kimsesi bulunmuyorsa, bu da cemaate katılmamak için bir özürdür. Nitekim İbn
Ömer böyle yapmıştır.
5- Müminleri Müjdele:
Yüce Allah'ın:
"Mü'minleri de müjdele" buyruğunda, hitabın Muhammed (s.a.v.)'e
yönelik olduğu söylendiği gibi, Musa (a.s)'a yönelik olduğu da söylenmiştir,
daha kuvvetli olan görüş budur. Yani, ey Musa! İsrailoğullarına, Allah'ın kendilerini,
düşmanlarına karşı muzaffer kılacağına dair müjde ver!
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN