ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YUNUS

32

 

فَذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلاَلُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ

 

32. İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var? O halde nasıl olur da döndürülüyorsunuz?

 

Yüce Allah'ın: "İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var?" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Allah'a iman ve inkar:

2- iman Meselelerinde Yalnızca Hak ve Batıl Vardır:

3- Hak Olan Allah:

4- Hak ile Sapıklık Arasındaki Zıtlık:

5- Satranç ve Benzeri Oyunlar ile ilgili imam Malik'in Görüşü:

6- Satranç Ve benzeri Oyunların -Kumar Olmaması Şartıyla- Hükümleri:

7- Önceki İslam Önderlerinin Satranç ve Zar ile ilgili Görüşleri:

8- Kumara Giden Kapıların Kapatılması:

 

1- Allah'a iman ve inkar:

 

"İşte gerçekRabbiniz olanAllah budur." Yani, bütün bu işleri yapan gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Yoksa O'nunla birlikte koştuğunuz ortaklar değildir.

 

"Artık haktan sonra" buyruğundaki; (...) sıladır. Hak ilaha ibadetin terk edilmesinden sonra geriye sapıklıktan başka bir şey kalmaz, demektir. Mütekaddim alimlerden birisi şöyle demiştir: Bu ayetin zahiri Allah'tan başkasına ibadetin sapıklık olduğunu göstermektedir. Çünkü ayetin başı: "İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur" şeklinde, sonu ise: "Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var" şeklindedir. Bu ise, iman ve küfürde böyledir. Amellerde böyle değildir.

 

Kimisi de şöyle demiştir: Küfür, hakkın üzerinin örtülmesi demektir.

 

Hakkın dışında olan her şey de bu kabildendir. Buna göre haram bir sapıklık, mübah hidayettir. Çünkü helal kılan da haram kılan da Allah'tır.

 

Birinci açıklama (bu ayetin nazmı gereğince) daha uygundur. Çünkü, önce: ''De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdirr (Yunus, 31) diye sorulduktan sonra: "İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur" diye buyurulmuştur. Yani, sizi rızıklandıran ve bütün bunları yapan sizin "gerçek Rabbinizdir." Bu da uluhiyet O'nun hakkıdır ve O'na ibadet etmek gerekir, demektir. Durum böyle olduğuna göre, uluhiyyet ve ibadette başkalarını O'na ortak koşmak sapıklıktır ve hak olmayan bir iştir.

 

2- iman Meselelerinde Yalnızca Hak ve Batıl Vardır:

 

İlim adamlarımız derler ki: Bu ayet-i kerime, Yüce Allah'ı tevhidin kendisi olan bu meselede hak ile batıl arasında üçüncü bir durum olmadığını hükme bağlamaktadır. Benzeri bütün meselelerde de durum böyledir. Bunlar ise, hakkın yalnızca bir tarafta bulunduğu usul (inanç esasları) meseleleridir. Zira bu gibi meselelerde söylenecek sözler, bir zatın varlığının nasıl olduğunun anlatılması ile ilgilidir.

 

Yüce Allah'ın haklarında: ''Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik"(el-Maide, 48) diye buyurduğu fer'i meselelerden farklıdır. Yine Hz. Peygamber'in: "Helal apaçıktır, haram da apaçıktır. Bunların ikisi arasında benzeşen (hangisinden olduğu kesinlikle ilk anda tayin edilemeyen) hususlar da vardır" buyruğunda sözünü ettiği fer'ı meselelerden de farklıdır. Fer'ı meselelere dair açıklamalar, kabul edilen ve hakkında ihtilaf olunmayan bir zatın varlığı ile ilgili olmaktan çok, sonradan meydana gelmiş bir takım hükümler hakkındadır ki, görüş ayrılığı bunlarla ilgili hükümler çerçevesinde ortaya çıkar.

 

3- Hak Olan Allah:

 

Aişe (r.anha)'dan sabit olduğuna göre Peygamber (s.a.v.) geceleyin namaz için kalktığında: "Allah'ım, hamd yalnız Sanadır" derdi. Yine bu hadiste şöyle dua ettiği de nakledilmektedir:

 

"Hak olan Sensin, vaadin de haktır, sözün de haktır, Sana kavuşmak da haktır, cennet de haktır, cehennem de haktır, kıyamet de haktır, peygamberler de haktır, Muhammed de haktır.. .''

 

Hz. Peygamberin: "Hak olan Sensin" ifadesi, Vacibu'l-Vücud olan sensin, demektir. Çünkü, bunun aslı bir şeyin hak olmasından yani, sabit olmasından, vacib olmasından gelmektedir.

 

Yüce Allah'ın bu şekilde hak olmakla vasfedilmesine gelince; O, kendi zatı dolayısıyla vardır. O'ndan önce yokluk olmaması ve hiç bir şekilde de yok olmayacağından dolayıdır. O'nun dışında kendisi hakkında bu ismin kullanıldığı bütün varlıkların öncesinde ise yokluk vardır. (Yani, olmadıkları bir zaman vardır). Ve bilahare yok olmaları da mümkündür. Ayrıca bunların varoluşları da kendiliklerinden değil, onları vareden dolayısıyladır. İşte bundan dolayı bu anlamı dile getiren sözler, şairlerin söylediği en doğru söz olmuştur ve bu da Lebid'in şu sözüyle ifade edilmiştir: "Şunu bil ki, Allah'ın dışındaki her şey batıldır (yok olacaktır)."

 

Yüce Allah'ın: "Onun zatından başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.'' (el-Kasas, 88)

 

4- Hak ile Sapıklık Arasındaki Zıtlık:

 

Hakkın zıddının sapıklık (dalalet) olması, hem sözlük itibariyle hem de şer'an bilinen bir husustur. Bu ayet-i kerimede olduğu gibi. Aynı şekilde hakkın zıddının "batıl" oluşu da hem sözlükten hem de şeriatten bilinen bir husustur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O'ndan başka taptıkları ise bizatihi batıldır.'' (el-Hac, 62)

Sapıklığın (dalaletin) gerçek mahiyeti haktan uzaklaşmak, ayrılıp gitmektir. Bu kelime "yolun kaybedilmesi" anlamına gelen; (...)'den alınmıştır. Bu da yolun bulunduğu yerden sapmak, oradan uzaklaşmak anlamınadır. İbn Arefe der ki: Araplara göre dalalet, maksada uygun olmayan yolu izlemek demektir. İşte bu manada; "Yoldan saptı" denilir.

 

Bir şeyi kaybeden kişi hakkında da; "O şeyi kaybetti" denilir.

 

Şeriatte ise dalalet, amellerde değilde yalnızca itikadda doğruluktan sapmaktan ibarettir. Karşılığında gaflet bulunmakla birlikte, hidayetin yokluğu ile beraber bilgisizlik ya da şüphe bulunmuyor ise, şanı Yüce Hakk'ın bilinmemesi anlamında kullanılması da "dalalet" kelimesinin kullanılışındaki ender rastlanılan hususlardandır. Nitekim, ilim adamları: "Seni şaşkın bulmuşken doğruyola iletmedi mi?" (ed-Duha, 7). Buradaki "dall (sapmış, sapkın)" kelimesi, ayet ile ilgili yorumlardan birisine göre gafil ve şaşkın demektir. Nitekim Yüce Allah'ın şu buyruğu da bunu tahkik etmektedir: "Kitabın da, imanın da ne olduğunu bilmezdin. "(eş-Şura, 52)

 

5- Satranç ve Benzeri Oyunlar ile ilgili imam Malik'in Görüşü:

 

Abdulhah b. Abdilhakem ile Eşheb, Malik'ten, Yüce Allah'ın: "Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var" buyruğu ile ilgili olarak şöyle dediğini nakletmektedirler: Satranç ve zar oyunları da sapıklıktandır.

 

Yunus da İbn Vehb'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Malik'e, hanımı ile ondörtlü oynayanın durumu hakkında sorulmuş, Malik de: Bu hoşuma gitmez. Mü'minlerin işinden de değildir. Çünkü Yüce Allah: "Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var" diye buyurmaktadır, diye cevap vermiştir.

 

Yine Yunus, Eşheb'den şöyle dediğini rivayet eder: Malik'e, satranç oynamaya dair soru sorulmuş, o da: Onda bir hayır yoktur, o bir şey değildir, o batıldandır, esasen bütün oyunlar batıldandır, o bakımdan aklı başında bulunan bir kimsenin sahip olduğu sakalın ve ağaran saçlarının kendisini batıldan uzak tutması, alıkoyması gerekir, demiştir.

ez-Zühri'ye de satrança dair soru sorulunca: O batıldandır, ben onu sevmiyorum, diye cevap vermiştir.

 

6- Satranç Ve benzeri Oyunların -Kumar Olmaması Şartıyla- Hükümleri:

 

Kumar yoluyla olmaması şartıyla satranç ve benzeri oyunların caizliği hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Satranç ile ilgili olarak Malik'in ve fukahanın cumhurunun görüşlerinden çıkartılan sonuç şudur: Bunlarla kumar oynamayan ve kendi evinde ayda yılda bir defa, gizlice çoluk çocuğuyla birlikte oynayan, kimse tarafından görülmeyen ve bilinmeyen bir kimsenin bu oyunu affa mazhar olur, onun için haram da değildir, mekruh da değildir. Ancak, gece gündüz bu oyunları adet edinir ve bu oyunları oynamakla şöhret kazanırsa, bu kimsenin mertliği kalmaz, adaleti kalmaz ve şahidliği reddedilir.

 

Şafii mezhebindeki görüşe gelince; Şafii mezhebi alimlerine göre zar ve satranç oynayan bir kimsenin şahidliği -eğer bütün arkadaşları arasında adaletli bir kimse ise, onun herhangi bir beyinsizliği (sefihliği) ortaya çıkmayıp, ondan şüphelenmeyi gerektiren bir durum ve büyük bir günah işlemediği sürece- kabul edilir. Bu oyunlarla kumar oynaması hali müstesnadır. Eğer bu oyunları oynarken kumara düşerse ve onun bu durumu da bilinirse, artık adaleti ortadan kalkar ve malı batıl bir yolla yediği için de kendisini sefihler arasına katmış olur.

 

Ebu Hanife de der ki: Satranç, zar, ondörtlü ile oynamak ve her türlü oyun mekruhtur. Eğer bu oyunlarla oynayanın büyük günahı açıkça görülmemiş, iyi tarafları ise kötü taraflarından daha fazla ise, -Hanefilere göre- şehadeti kabul olunur. İbnü'I-Arabı dedi ki: Şafiiler derler ki: Satranç zardan farklıdır. Çünkü satrançta insanın kavrayışı açılır, zihni çalıştırılır ve aklı melekeleri kullanılır. Zar ise aldatıcı bir kumardır. Bu, tıpkı fal oklarıyla kısmet aramakta olduğu gibidir; atılan zarla kişinin karşısına ne çıkacağı bilinmez.

 

7- Önceki İslam Önderlerinin Satranç ve Zar ile ilgili Görüşleri:

 

İlim adamlarımız derler ki Zar, şimşir ağacından ve fil kemiğinden içi doldurulmuş parçalardır. Satranç taşları da böyledir. Çünkü satranç da onun sütü ile beslenmiş kardeşi gibidir. Batıl ve Kiab diye bilinen şey de zardır, yine cahiliye döneminde Erun ve Nerdeşir diye bilinir. Müslim'in Sahih'inde, Süleyman b. Büreyde'den, o, babasından, o da Peygamber (s.a.v.)'den şöyle dediği kaydedilmektedir: "Her kim zar ile oynarsa, elini domuz etine ve kanına bandırmış gibidir. ''

 

İlim adamlarımız derler ki: Bu, şu demektir: Zar oynayan kişi yemek maksadıyla hazırlasın diye elini domuzun etine daldıran kişiye benzer. Domuz etinde böyle bir uygulama ise haramdır, caiz değildir. Bunu Hz. Peygamberin: "Zar oynayan kişi Allah'a ve Resulüne isyan etmiş olur" hadisi de açıklamaktadır. Bu hadisi de Malik ve başkaları, Ebu Musa el-Eş'ari'den rivayet etmiş olup sahih bir hadistir. 

 

Hadis bütünüyle zar oyununu haram kılmaktadır. Satranç da böyledir. Bunda her hangi bir zaman veya herhangi bir halin istisnası sözkonusu değildir. Hz. Peygamber, bu işi yapan kimsenin Allah'a ve Resulüne isyan ettiğini haber vermektedir. Şu kadar var ki, yasak kılınan zar oyununun kumar şeklindeki oyun olma ihtimali vardır. Zira, tabiinden, kumar olmaksızın satranç oynamanın caiz olduğuna dair rivayetler vardır. O bakımdan bu rivayetin ister kumar şeklinde olsun, ister olmasın genel olarak bütün oyunlar hakkında kabul edilmesi Yüce Allah'ın izniyle daha uygun ve daha ihtiyatlıdır.

 

Ebu Abdullah el-Halimı, "Minhacü'd-Din"adlı eserinde şöyle demektedir: Satranç ile ilgili gelen rivayetlerden birisi de tıpkı zar hakkında gelen rivayet gibi bir hadis-i şeriftir. Buna göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Satranç ile oynayan Allah'a ve Resulüne asi olur."

 

Ali (r.a)'den de rivayete göre o, satranç oynamakta olan Temimoğullarından bir grubun bulunduğu meclisin yanından geçer. Başlarında durarak onlara şöyle der: "Allah'a yemin ederim, siz bundan başka bir şey için yaratıldınız. Allah'a yemin ederim, eğer bunun uygulanacak bir sünnet olacağından korkmasaydım, bunları tutup yüzlerinize vururdum."

Yine Hz. Ali'den gelen rivayete göre o, satranç oynamakta olan bir topluluğun yanından geçmiş ve: Şu kendileri önünde eğildiğiniz heykeller de ne oluyor? Sizden herhangi bir kimsenin sönünceye kadar bir kor ateşi avuçlaması bu satrançlara ellerini değdirmesinden daha hayırlıdır, demiştir.

 

İbn Ömer'e de satranç hakkında sorulmuş ve şöyle demiş: Satranç zardan da kötüdür.

Ebu Musa el-Eş'ari der ki: Günahkardan başkası satranç oynamaz.

 

Ebu Cafer'e satranç hakkında soru sorulunca o: Bu Mecusi oyunundan bize bahsetmeyiniz, demiştir.

 

Peygamber (s.a.v.)'den gelen uzunca bir hadiste de şöyle denilmektedir: " ... şüphesiz zar, satranç, ceviz, aşık kemikleri ile oynayana Allah gazap eder. Oynayanları seyretmek için zar ve satranç oynayanların yanına oturan kimsenin bütün hasenatı silinir, Allah'ın kendisine gazap ettiği kimselerden olur."

 

İşte bütün bu rivayetler kumarsız dahi olsa bunlarla oynamanın haram kılındığına delil teşkil etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Ayrıca el-Maide Süresi'nde (90-92. ayetler, 12. başlık) bunların içki ile birlikte söz konusu edildiklerinden dolayı haramlıkta içki gibi olduklarına dair açıklamalar daha önceden geçmiş idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

İbnü'I-Arabi, 'el-Ka bes " adlı eserinde şunları söylemektedir: Bu (satrancı) Şafii caiz kabul etmektedir. Kimi Şafii alimleri şunları söyleyecek noktaya kadar gelmiştir: Satranç oynamak menduptur. O kadar ki, bunu okullarda öğretmeye dahi koyuldular. Eğer öğrenci okumaktan yorulacak olursa mescidde satranç oynayıverir. Ashab ve tabiinden de satranç oynadıkları isnadında bulundular. Oysa hiçbir zaman böyle bir şeyolmamıştır. Allah'a yemin ederim ki, takva sahibi bir kimsenin eli satranca değmiş değildir. Yine onlar, satranç zihni çalıştırır, derler. Oysa görülenler onların bu iddialarının doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Zihni çalışan hiç bir kimsenin satrançta oldukça ileri dereceye vardığı görülmemiştir. Ben, İmam Ebu'l-Fadl Ata el-Makdisi'yi münazara esnasında Mescid-i Aksa'da şöyle derken dinledim: O (satranç) savaşı öğretir. Ancak, et- Tartuş! ona şöyle dedi: Aksine savaşı idareyi bozar. Çünkü savaştan maksat hükümdarı ele geçirmek, onu öldürmektir. Satranç oynayan bir kimse ise: Şah kendini koru denir. Bu da, hükümdarı önümden çek, anlamına gelir. Onun böyle demesi üzerine hazır bulunanlar kahkahayı bastılar. Malik, kimi zaman bu konuda işi oldukça sıkı tutmuş ve satrancın haram olduğunu söyleyerek, satranç hakkında: "Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var" ifadelerini kullanmış, kimi zaman da az miktarda satranç oynamayı, kısa süreyle onunla vakit geçirmeyi önemsememiştir. Ancak birinci görüş daha sahihtir, doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Birisi dese ki: Ömer b. el-Hattab (r.a)'dan rivayete göre, O'na satranç hakkında soru sorulmuş, o da: Satranç nedir diye sorunca, kendisine şöyle denilmiş: Bir kadının bir oğlu varmış, bu hükümdarmış. Savaşta arkadaşları kurtulduğu halde kendisi isabet almış. Bunun üzerine kadın şöyle demiş: Böyle bir şey nasıl olur? Bana gözlerimle görecek şekilde gösteriniz. Bunun üzerine ona satranç taşları yapılmış. Kadın bunları görünce, bunlarla teselli olurmuş. Daha sonra da Ömer (r.a)'e satrancın nasıl bir oyun olduğunu anlatmışlar, o da şöyle demiş: Savaş aletleri türünden olan şeylerde bir mahzur yoktur. İşte böyle diyene şu şekilde cevap verilir: Bunda delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü Hz. Ömer: Satranç oynamakta bir mahzur yoktur, dememiş. O, sadece: Savaş aleti olan şeylerle oynamakta bir beis yoktur demiştir. Onun bu sözleri sarfetmesinin sebebi ise sadece satranç ile oynamanın savaş sebeplerini, yollarını bilmeye yardımcı olan şeylerden olduğu şüphesi uyandırılmasından dolayıdır. Ona bu sözler söylenip, o da satrancı gereği gibi bilmediğinden dolayı: Savaş aletleri türünden olan şeylerle oynamakta bir beis yoktur; eğer sizin dediğiniz gibi ise, onda bir mahzur yoktur, demiştir. Yine ashab-ı kiramdan satrancı yasaklamadıklarına dair gelen rivayetler de böyledir. Bu gibi rivayetler o kimselerin satrancı oyalayıcı ve boşuna vakti harcayıcı bir şeyolmadığını sanmalarına yorumlanır. Satrançtan kastın savaş bilgisi ve savaştaki çarpışma maksadı güdüldüğünü kabul etmelerine, yahut da bu konuda senedi ile birlikte rivayet edilen haberlerin onlara ulaşmadığına hükmedilir. el-Halim! der ki: Şayet haber sahih olarak varid olmuşsa, artık buna rağmen kimsenin ileri sürebileceği bir delili olmaz. Çünkü, nastaki delil herkese karşıdır, herkesi bağlayıcıdır.

 

8- Kumara Giden Kapıların Kapatılması:

 

İbn Vehb, senedini de kaydederek Abdullah b. Ömer, Kücce denilen bir oyun oynamakta olan çocukların yanından geçerken, -Kücce, çocukların kendileriyle oynadıkları çakıl taşları bulunan bir çukurdur- bu çukuru kapatır ve bu şekilde oynamalarını yasaklar.

 

el-Herevi de "kef ile cim" babında İbn Abbas'tan nakledilen: Çocukların Kücce oyunları dahil, her şeyde kumar vardır, sözünü açıklarken şunları söylemektedir: İbnü'l-Arabi dedi ki: Kücce, küçük çocuğun bir bez parçası alarak onu adeta bir küre gibi yuvarlamasıdır. Sonra bununla kumar oynarlar.

 

"O halde nasıl olur da döndürülüyorsunuz?" Yani, sizler hiçbir şekilde rızık vermeyen, diriltmeyen ve öldürmeyen şeylere ibadete nasıl olur da akıllarınızı yönlendirebiliyorsunuz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yunus 33

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR