ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEVBE

103

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ

إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

103. Mallarından bir sadaka al ki bununla kendilerini temizleyip arındırmış olasın. Onlara dua da et. Senin duan şüphesiz onlara huzur ve güvendir. Allah hakkıyla işitendir, bilendir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Hz. Peygamber'in Almakla Emrolunduğu Sadaka ve Kur'an'da Hitap üslupları:

2- ‘'Mal’’ın Kapsamına Giren Şeyler:

3- Malda Zekatın Düşmesi için Aranan Şartlar:

4- Altının Zekatı:

5- Davarların Zekatı:

6- Sığır Türünün Zekatı:

7- imanın Alameti Olan Sadaka:

8- Sadaka Verenlere Dua Gereği:

 

1- Hz. Peygamber'in Almakla Emrolunduğu Sadaka ve Kur'an'da Hitap üslupları:

 

Yüce Allah'ın: "Mallarından bir sadaka al" buyruğunda almakla emrolunduğu bu sadakanın mahiyeti hususunda farklı görüşler vardır. Bunun farz olan sadaka (zekat) olduğu söylenmiştir. Cuveybir bunu İbn Abbas'dan nakletmektedir. Aynı zamanda bu el-Kuşeyri'nin naklettiğine göre İkrime'nin de görüşüdür.

 

Bu emrin, ayetin hakkında nazil olduğu kimselere has olduğu da söylenmiştir. Peygamber (s.a.v.) bunların mallarının üçte birini almıştı. Bunun ise farz olan zekat ile hiçbir ilgisi yoktur. Bundan dolayı İmam Malik şöyle demektedir: Bir kimse malının tümünü tasadduk edeceğini söylerse onun üçte birini vermesi yeterli olur. O bunu söylerken Ebü Lübabe hadisini delil alır.

 

Birinci görüşe göre bu Peygamber (s.a.v.)e hitab olup buyruğun zahiri gereğince yalnız ona yöneliktir ve ondan başka herhangi bir kimse de sadaka almaz. Buna göre Hz. Peygamber'in vefatı ile bu emrin sakıt olması ve zeval bulması gerekir. Nitekim Hz. Ebu Bekir'e zekat vermeyenler de buna delil olarak sarılmış ve: O verdiğimiz zekata karşılık olarak bizim temizlenip arınmamızı diliyor, bize dua ediyordu. Başkasından ise böyle bir şey alamıyoruz, demişlerdi. Bu görüşte olanlardan bir şair de şöyle demiştir: "O aramızda bulunduğu sürece Allah Rasülüne itaat ettik Hayret edilecek bir şeydir, Ebu Bekir'in mülkü (krallığı) ne oluyor ki Onların sizden isteyip de sizin vermediğiniz şey Şüphesiz ki hurmaya benzer, hatta ellerindeki hurmadan da tatlıdır. Bir gücümüz bulunduğu sürece vermeyeceğiz onlara Bizler zorlukta da kolaylıkta da sıkıntılara karşı (yardımlaşan) şereflileriz."

 

İşte bunlar Hz. Ebu Bekir'e karşı çıkanlar arasında yolları en doğru olan kesimdir. İşte bunlar hakkında Hz. Ebu Bekir şöyle demişti: Allah'a yemin ederim ki namaz ile zekat arasında ayırım gözetenler ile savaşacağım.

 

İbnu'l-Arabi der ki: Onların, bu Peygamber (s.a.v.)e yönelik bir hitaptır. Dolayısı ile ondan başkası onun gibi olamaz, sözlerine gelince, bu Kur'an-ı Kerim'i bilmeyen, şeriatın hangi kaynaktan, nasıl alınacağından gafil olan ve din ile oynayan kimselerin sözüdür. Çünkü Kur'an-ı Kerim'deki hitap tek bir şekilde varid olmuş değildir. Çeşitli şekillerde varid olmuştur. Onun varid oluşunun da çeşitli anlamları vardır. Kimi hitap bütün ümmete yöneliktir. Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman ... "(el-Maide, 6) buyruğu ile: "Ey iman edenler! Oruç ... sizin üzerinize de yazıldı. "(el-Bakara, 183) buyruğu gibi.

 

Kimisi de Peygamber (s.a.v.)e has bir hitap olup ne lafzan ne de manen bu hitaba ondan başka herhangi bir kimse ortak edilmemektedir. Yüce Allah'ın: "Gecenin bir kısmında da sana has nafile olmak üzere onunla (Kuran ile) gece namazı kıl" (İsra, 79) buyruğu ile "yalnız sana has olmak üzere" (el-Ahzab, 50) buyruğunda olduğu gibi.

 

Kimi hitap da lafzan Peygambere has olmakla birlikte, manen ve fiilen bütün ümmet ona ortak edilmiştir. Yüce Allah'ın: ''Güneşin batmasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıL. "(el-İsra, 78) buyruğu ile: (Kur'an 'ı okuyacağın zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" (en-Nahl, 98) ile: ''Sen de aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında ... ''(en-Nisa, 102) buyrukları gibi.

 

Buna göre üzerinden güneşin kaydığı her bir kimse namaz kılmak emrine muhataptır. Aynı şekilde Kur'an okuyacak herkes de istiaze getirmek emrine muhataptır. Yine korku içerisinde bulunan herkes, belirtilen şekilde namaz kılar. Yüce Allah'ın: "Mallarından bir sadaka al ki bununla kendilerini temizleyip arındırmış olasın" buyruğu da işte bu kabildendir. Yine Yüce Allah'ın: "Ey Peygamber! Allah )tan kork''(el-Ahzab, 1) buyruğu ile: "Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman ... ''(et-Talak, 1) buyrukları da bu türdendir.

 

2- ‘'Mal’’ın Kapsamına Giren Şeyler:

 

Yüce Allah'ın: "Mallarından" buyruğunda geçen "mal" kelimesi ile ilgili olarak kimi Araplar - ki bunlar Devslilerdir - malın sadece elbise, eşya ve ticaret malları olduğu görüşündedirler. Bunlara göre altına mal adı verilemez. Bu anlamdaki bir açıklama sabit sünnette İmam Malik'in Sevr bin Zeyd edDeyli'den, onun İbn Muti'in azadlısı Ebu'l-Gays Salim'den, onun da Ebu Hureyre'den şöyle dediğine dair rivayetinde geçmektedir: "Hayber yılı Resulullah (s.a.v.) ile birlikte çıktık. Biz ganimet olarak ne altın, ne gümüş ele geçirdik. Ancak mal olarak elbise ve eşya ganimet aldık" diye hadisi nakletmektedir.

 

Başkaları ise mal diye sadece altın ve gümüşe denildiği görüşündedir. Özel olarak deve türüne mal denildiği de söylenmiştir. Arapların: "Mal devedir," ifadeleri de buradan gelmektedir. Bütün davarların mal kapsamına girdiği de söylenmiştir.

 

İbnu'l-Enbari, Ahmed bin Yahya Saleb en-Nahvi'den şöyle dediğini nakleder: Altın ve gümüş türünden zekatın verilmesini gerektirecek miktara ulaşmayan hiçbir şey mal değildir. Daha sonra şu beyiti nakleder: "Allah'a yemin ederim ki hiçbir davarım hiçbir zaman Zekat sınırına ulaşmadı; ne devem, ne de başka bir malım."

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Arap dilinden anlaşılan ve bilinen o ki; mal olarak ödenilen ve mülkiyete geçirilen her bir şeye "mal" denilir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ademoğlu, malım malım malım, der.

 

Halbuki malından ona ait olan şey, yeyip tükettiği yahut giyinip eksilttiği yahut sadaka vererek (ecrinin ahirete) ulaştığı şeyden başkası yoktur. ''

 

Ebu Katade de dedi ki: Bana zırhı verdi, ben de onunla Selemeoğulları arasında bulunan bir kaç hurma ağacı satın aldım. İşte benim müslüman olarak edindiğim ilk mal budur.

 

Kim malının tümünün sadakasına dair yemin edecek olursa o, her tür malı hakkında kapsayıcı bir yemin olur. Bunda zekatın vacib olduğu türden olması ile olmaması arasında fark yoktur. Ancak, muayyen bir şeye niyet edecek olursa, o takdirde yemini niyetine göredir.

 

Böyle bir yemin yalnızca zekata tabi olan mallar hakkında sözkonusudur, da denilmiştir. Mülk edinilen herşeye "mal" adı verileceğine dair husus herkes tarafından bilinmekte, dil de buna tanıklık etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Malda Zekatın Düşmesi için Aranan Şartlar:

 

Yüce Allah'ın: "Mallarından bir sadaka al" buyruğundaki emir mutlaktır. Ne alınanda, ne de kendisinden alınacak olanda belli bir şart ile kayıtlı değildir. Ayrıca, alınacak miktar ile kendisinden alınacak olanın kimliği de açıklanmamıştır. Bütün bunlara dair açıklamalar -belirteceğimiz üzere- sünnet ve icma'da varid olmuştur.

 

Zekat bütün mallardan alınır. Peygamber (s.a.v.) davarlarda, tahıllarda, altın ve gümüşte zekatın farz olduğunu belirtmiştir ki, bu hususta hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Ancak, fukaha bunların dışında kalan at vs. ticaret malları konusunda farklı görüşlere sahiptir. İleride -yüce Allah'ın izniyle- en-Nahl Süresi'nin tefsirinde ata (7. ayet, 7. başlıkta) ve bal'a (70. ayet, 8. başlıkta) dair açıklamalar gelecektir. Hadis imamları, Ebu Said'den, o da Peygamber (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: "Hurma olarak beş vesk'den daha aşağısında, gümüş olarak beş ukiye'den aşağısında, deve olarak da beş deveden aşağısında zekat yoktur. ''

 

el-En'am Süresi'nde tahılların ve yerden biten ürünlerin zekatına dair yeterli açıklamalar (141. ayet, 5. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Madenlerdeki zekata dair açıklamalar ise, el-Bakara Süresi'nde (267. ayet, 4-6. başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır. Süs eşyalarının zekatına dair açıklamalar da bu sürede geçmiştir.

 

İlim adamları, bir ukiyye'nin kırk dirhem olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Buna göre hür müslüman bir kimse, sikke halinde ikiyüz dirhem gümüşe malik olursa -ki, hadis-i şerifte nass ile tesbit edilmiş beş ukiyye ile aynıdır- ve bunun üzerinden tam bir yıl süre geçecek olursa, müslüman kimsenin bunun sadakasını (zekatını) vermesi icabeder. Bu ise, onda birin çeyreği (kırkta bir) olmak üzere beş dirhemdir. üzerinden bir sene geçme şartı ise Hz. Peygamberin: "üzerinden bir sene geçmedikçe malda zekat yoktur" hadisi dolayısıyladır ki, bunu da Tirmizi rivayet etmiştir.

 

İkiyüz dirhemden fazla miktardaki gümüşte ise, her bir miktarında bu hesaba göre verilir. Az yada çok olsun onda birinin çeyreği (kırkta bir) verilir. Malik, el-Leys, Şafii, Ebu Hanife'nin arkadaşlarının çoğunluğu, İbn Ebi Leyla, es-Sevri, el-Evzai, Ahmed b. Hanbel, Ebu Sevr, İshak ve Ebu Ubeyd'in görüşü budur. Aynı zamanda bu Hz. Ali ve İbn Ömer'den de rivayet edilen görüştür.

 

Bir diğer kesim ise şöyle demektedir: İkiyüz dirhemden fazlasına kırk dirheme ulaşmadıkça zekat düşmez. Kırka ulaştı mı, o takdirde onun öşrünün çeyreği (kırkta biri) olan bir dirhem daha zekat verilir. Said b. el-Müseyyeb 'in, el-Hasen, Ata, Tavus, Şafii, ez-Zühri, Mekhul, Amr b. Dinar ve Ebu Hanife'nin görüşü de budur.

 

4- Altının Zekatı:

 

Altının zekatınagelince; ilim adamlarının cumhuruna göre altın ikiyüz dirhem değerinde olan yirmi dinara ulaşıp ve onu aştı mı Hz. Ali yoluyla gelen hadise göre zekatının ödenmesi vacib olur. Bu hadisi Tirmizi, Damra ve elHaris'ten, onlar da Hz. Ali'den, diye rivayet etmişlerdir. Tirmizi dedi ki: Ben, Muhammed b. İsmail'e bu hadis hakkında sordum, şöyle dedi: Her ikisi de bana göre Ebu İshak yoluyla sahihtir. Bu hadisin her ikisinden de gelmiş olması ihtimali vardır. el-Baci "el-Münteka"adlı eserinde şöyle demektedir: Bu hadisin isnadı pek o kadar güçlü değildir. Şu kadar var ki, ilim adamlarının ittifakla kabul etmesi, ifade ettiği hükmün sıhhatine delildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

el-Hasen ve es-Sevri'den -ki, Davud b. Ali mezhebine mensub bazıları da bu görüşü benimsemişlerdir- rivayet edildiğine göre, kırk dinara ulaşmadıkça altında zekat yoktur. Ancak, Hz. Ali yoluyla gelen hadis ile İbn Ömer ve Hz. Aişe'nin rivayet ettikleri hadis bu görüşü reddetmektedir. Buna göre Peygamber (s.a.v.) her yirmi dinar (altın) dan, yarım dinar ve her kırk dinardan da birer dinar zekat alırdı. İşte -sözü edilenler müstesna- ilim ehlinin cemaat halinde kabul ettiği görüş budur.

 

5- Davarların Zekatı:

 

Ümmet, beş deveden aşağısı için zekat sözkonusu olmadığını ittifakla kabul etmiştir. Beş deveye ulaştı mı, bir koyun zekat düşer. Koyun tabiri ise, keçi türünü de kapsar. İlim adamları, aynı şekilde beş devede yalnızca bir koyun zekat düştüğünü ittifakla kabul etmiş ve develerin verilmesi farz olan zekat miktarının o kadar olduğunu belirtmişlerdir.

 

Davarların zekatı, Ebu Bekir es-Sıddik'ın, Enes b. Malik'i Bahreyn'e gönderdiği zaman yazdığı mektubunda açıklanmıştır. Bunu Buhari, Ebu Davud, Darakutni, Nesai, İbn Mace ve başkaları da rivayet etmiştir ki, bu mektuptaki bütün açıklamalarda ittifak vardır.

 

Bu mektuptaki görüş ayrılığı iki yerdedir. Birisi, develerin zekatı ile ilgilidir, develerin sayısı yüzyirmi biri buldu mu, Malik der ki: Zekat toplayan muhayyerdir. İsterse üç tane iki yaşını bitirmiş, üç yaşına basmış dişi deve, isterse de üç yaşını bitirmiş, dört yaşına basmış iki dişi deve alır. İbnü'l-Kasım der ki: İbn Şihab dedi ki: Develerin sayısı yüzyirmi biri buldu mu, iki yaşını bitirip -üç- yaşına basmış üç dişi deve zekat düşer. Yüzotuza kadar zekat budur. Yüzotuzu buldu mu, o takdirde bir tane üç yaşını bitirip dördüne basmış dişi deve, iki tane de iki yaşını bitirip üç yaşına basmış dişi deve zekat verilir. İbnü'l-Kasım der ki: Benim de görüşüm İbn Şihab'ın görüşüne uygundur.

 

İbn Habib ise, Abdulaziz b. Seleme ile, Abdulaziz b. Ebi Hazım'ın ve İbn Dinar'ın, Malik'in görüşünde olduklarını zikretmektedir.

 

Görüş ayrılığı bulunan ikinci yer ise, koyunların zekatı ile ilgilidir. Şöyle ki: Koyunların sayısı üçyüz biri aştı mı, el-Hasen b. Salih b. Hay'e göre dört koyun zekat düşer. Dörtyüz bir koyunu buldu mu, beş koyun zekat düşer ve bu şekilde her yüz koyun arttıkça bir koyun daha zekat verilir. İbrahim enNehai'den de buna benzer bir görüş nakledilmiştir.

Cumhur ise şöyle demektedir: İkiyüzbir koyunda üç koyun zekat düşer.

 

Bundan sonra dörtyüzü buluncaya kadar başka bir şey düşmez. Dörtyüz oldu mu, dört koyun zekat verilir. Bundan sonra da herbir yüz koyun için bir zekat verilir. Bu konuda icma ve ittifak vardır.

 

İbn Abdi'l-Berr der ki: Bu, İbnü'l-Münzir'in yanıldığı ve bu hususta ilim adamlarının görüşlerini yanlış olarak naklettiği ve pek çok karıştırıp çokça hata ettiği bir meseledir.

 

6- Sığır Türünün Zekatı:

 

Buhari ve Müslim Sahih'lerinde, ineklerin zekatına dair etraflı açıklamalardan söz etmezler. Ancak, buna dair hadisi Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Darakutni ve Muvatta'ında Malik rivayet etmiştir ki, bu hadislerin kimisi mürsel, maktu' ve mevkuftur.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Bu hadisi bazıları Tavus ve Muaz'dan rivayet etmişlerdir. Şu kadar var ki, hadisi mürsel olarak rivayet edenler, onu müsned olarak rivayet edenlerden daha sağlam ravilerdir. Hadisi müsned olarak rivayet edenler arasında Bakiyye,

 

el-Mes'udi'den, o, el-Hakem'den, o da Tavus yoluyla rivayet edenler vardır. Ancak, hadis alimleri Bakiyye'nin sika ravilerden tek başına yaptığı rivayetlerin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Yine bu hadisi, el-Hasen b. Umare, el-Hakem'den, tıpkı Bakiye'nin, el-Mes'udi'den, onun el-Hakem 'den rivayet ettiği gibi rivayet etmiştir. Ancak, el-Hasen b. Umare'nin zayıf olduğu hadis alimlerince ittifakla kabul edilmiştir. Yine bu haber muttasıl, sahih ve sabit bir isnad ile Tavus yolundan başka bir yolla da rivayet edilmiştir. Bunu da Abdurrezzak zikrederek şöyle der: Bize, Ma'mer ve es-Sevri, el-A'meş'den haber verdi. el-A'meş, Ebu Vail'den, o, Mesruk'tan, o, Mu-az b. Cebel'den dedi ki: Resulullah (s.a.v.) beni Yemen'e gönderdi ... Hz. Peygamber ona: Her otuz sığır için bir yaşında (erkek ya da dişi) bir sığır almasını ve kırk sığır için ise, iki yaşını bitirmiş, üçe basmış bir inek almasını emretti, (cizye olarak da) ergenlik yaşına gelmiş herbir erkek için bir dinar yahut da ona eş değerde meafir diye bilinen Yemen kumaşı almasını emretmiştir. Bu hadisi Darakutni ve Ebu İsa et-Tirmizi zikretmiş olup, Tirmizi sahih olduğunu belirtmiştir.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: İneklerin zekatı hususunda Peygamber (s.a.v.) ile ashabından nakledilenin Muaz b. Cebel'in dediği şekilde olduğu noktasında ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur: Otuz inek için bir yaşında bir inek, kırk inek için ise iki yaşını bitirip üç yaşına basmış bir inek zekat olarak alınır. Ancak, Said b. el-Müseyyeb ile Ebu Kilabe, ez-Zühri ve Katade'den gelen bir rivayet böyle değildir. Onların görüşüne göre, otuzu buluncaya kadar her bir beş inek için bir koyun zekatın verilmesi icabeder.

 

İşte ana meseleleriyle zekat ile ilgili açıklamaların özeti bundan ibarettir.

 

Etraflı açıklamalar ise fıkıh kitaplarındadır. İleride Yüce Allah'ın izniyle Sad Süresi'nde (24. ayet, 13. başlıkta) karışık türden davarlara dair açıklamalar gelecektir.

 

7- imanın Alameti Olan Sadaka:

 

"Sadaka" kelimesi (doğruluk, samimiyet anlamına gelen) "Sıdk"dan alınmadır. Çünkü sadaka, kişinin imanının sıhhatine ve batınının da zahirini doğruladığına, sadaka veren kimsenin ise mü'minlerden nafile tasadduklarda bulunan kimseleri kaş-göz ile işaret edip alayeden münafıklardan olmadığına delildir.

 

"Bununla kendilerini temizleyip arındırmış olasın" buyruğu muhatabın durumunu belirten iki haldir. İfadenin takdiri şöyle olur. O sadakayı onlardan, onunla kendileri için temizleyici ve arındırıcı olman üzere aL. Bununla birlikte bunun "sadaka"ya ait iki sıfat kabul edilmesi de mümkündür. Yani, onları temizleyen ve arındıran bir sadaka al. Bu durumda "onları arındırmış olasın" ın faili muhatap olur. "Onunla"daki zamir de nekire olarak mevsuf gelmiş bulunan (sadaka kelimesin)e ait olur.

 

en-Nehhas ve Mekki ise "Kendilerini temizleyip" ifadesinin "sadaka" nın sıfatı olduğunu, buna karşılık "Bununla kendilerini ... arındırmış olasın" ifadesinin de Peygamber (s.a.v.)'a ait olan "al" emrindeki zamirden hal olduğunu nakletmektedirler.

 

Bununla birlikte bunun, "sadaka" dan hal olma ihtimali de vardır. Ancak, bu zayıftır; çünkü nekire (olan) bir kelimeden (sadaka) hal olur.

 

ez-Zeccac da der ki: En güzeli, hitabın Peygamber (s.a.v.)'e olmasıdır. Yani, sen bununla kendilerini arındırıp temizleyeceğin bir sadaka al; demek olur. Yani, (sadaka kelimesi üzerinde durularak) vakıf yapılır ve ondan sonraki kelime ile istinaf yapılır (başlanır).

Bununla birlikte "kendilerini temizleyip ... " anlamındaki buyruğun, emrin cevabı olarak cezm okunması da caizdir. Yani: Eğer onların mallarından bir sadaka alırsan, bununla kendilerini arındırmış ve temizlemiş olursun. İmruu'I-Kays'ın şu mısraı'da bu türdendir: "Durun ki, sevgiliyi ve onun yurdunu anıp ağlayalım."

 

el-Hasen ise, "Kendilerini temizleyip" buyruğunu, "tı" harfini sakin olarak okumuştur. Bu ise, "Temiz oldu ve onu ben temizledim," şeklinde hemzeli kullanıştan menkul olur. "Göründü, ortaya çıktı, ben onu ortaya çıkardım," fiilleri gibi.

 

8- Sadaka Verenlere Dua Gereği:

 

Yüce Allah'ın: "Onlara dua da et" buyruğu, sadakaları alan her bir imamın, (İslam Devlet Başkanının) sadaka verene malının bereketlenmesi için dua etmesi gereğini belirten asli bir dayanaktır.

 

Müslim'in rivayetine göre, Abdullah b. Ebi Evfa şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) bir kavim sadakalarını getirdiler mi: "Allah'ım onlara salat eyle (rahmet buyur)" derdi. İbn Ebi Evfa da zekatını ona getirince, Hz. Peygamber: "Allah'ım, Ebu Evfa'nın aline salat getir (rahmet buyur)" dedi.

 

Bir kesim bu görüşte olduğu gibi, bir başka kesim ise, bunun Yüce Allah'ın:

"Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma (onlara salat getirme, dua etme)" (et-Tevbe, 84) buyruğu ile nesh edildiği görüşündedir. Bunlar derler ki: özel olarak yalnızca Peygamber (s.a.v.)'e sal at getirilir, ondan başkasına salat getirmek caiz değildir. Çünkü bu özellik yalnız ona verilmiştir. Bunlar, ayrıca Yüce Allah'ın şu buyruğunu da delil gösterirler: "Peygamberin duasını aranızda birbirinize yaptığınız duagibi bellemeyin"(en-Nur, 63)

Ayrıca Abdullah b. Abbas'ın söylediği şu sözlerini de delil gösterirler: Peygamber (s.a.v.)'den başka hiçbir kimseye salavat getirilmez. Ancak, birinci görüş daha bir sahihtir. Çünkü hitap -önceden de geçtiği gibi- yalnızca Hz. Peygambere münhasır değildir. Bundan sonraki ayette de bu husus gelecektir. O halde Rasülullah (s.a.v.)'e uymak, onu örnek almak gerekir. Çünkü bir kimse bu şekilde dua edince, Yüce Allah'ın: "Onlara dua da et. Senin duan şüphesiz onlara huzur ve güvendir" buyruğuna uymaktadır. Yani, onlar sadakalarını getirip sana verdiklerinde onlara dua edecek olursan, bu onların kalplerine huzur ve sükün verir ve bundan dolayı da sevinirler.

 

Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.) bana geldi, ben de hanımıma şöyle dedim: Rasülullah (s.a.v.)'den bir şey istemeyesin. Hanımım: Rasülullah (s.a.v.) yanımızdan çıkıp gidecek ve biz ondan birşey istemeyeceğiz ha! dedi ve: Ey Allah'ın Rasülü, kocama dua et, dedi. Rasülullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Allah sana da kocana da salat etsin (rahmet buyursun)."

 

Buradaki "salat", rahmet etmek ve rahmet dilemek demektir.

 

en-Nehhas der ki: Bildiğimiz kadarıyla bütün dil bilginleri "salat"ın Arapça'da dua anlamına geldiğini nakletmişlerdir. Cenazelere salat da buradan gelmektedir.

 

Hafs, Hamza ve el-Kisai, tekil olarak; "Şüphesiz senin duan" diye okumuşlardır, diğerleri ise çoğul okumuşlardır. Şanı Yüce Allah'ın: "Namazın mı sana emredıyor.?" (Hud, 87) buyruğunda da aynı kıraat farklılığı vardır. "Huzur ve güven" anlamındaki kelime "kef" harfi sakin olarak da okunmuştur. Katade der ki: Bu "onlar için bir vakardır" anlamına gelir. "Kef" harfinin üstün okunuşu ise, ruhların kendisiyle sükün bulduğu kalplerin de huzur ve güvene erdiği şey demektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tevbe 104

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR