ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEVBE

104

أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ

اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

 

104. Onlar, Allah'ın kullarından tevbeyi kabul etmekte, sadakaları alanın ancak kendisi olduğunu ve muhakkak tevbeleri kabul edenin, rahim olanın yalnız O olduğunu bilmediler mi?

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi ve "Bilmeyenler"in Kimlikleri:

2- Sadakaları da Tevbeleri de Kabul Eden Allah'tır:

 

1- Ayetin Nüzul Sebebi ve "Bilmeyenler"in Kimlikleri:

 

Denildiğine göre, savaştan geri kalanlar arasından tevbe etmeyenler şöyle demişti: Bunlar dün bizimle birlikte idi. Onlarla konuşulmuyor, onlarla oturulup kalkılmıyordu. Şimdi onlara ne oldu ki, bizden farklı olarak sahip oldukları bu özellik nedendir? Bunun üzerine: "... bilmediler mi?" buyruğu nazil oldu. Buna göre "bilmediler" fiilindeki zamir, savaşa çıkmayıp geri kalan ve tevbe etmeyen kimselere aittir. Bu anlamdaki açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır.

 

Bu zamirin tevbe edip kendilerini direklere bağlayan kimselere ait olma ihtimali de vardır. Buna karşılık Yüce Allah'ın: "O" zamiri bu işleri yalnızca şanı Yüce Allah'ın yapması dolayısıyla te'kid içindir. Bunu şöylece açıklayabiliriz: "Şayet, Allah'ın tevbeleri kabul eden olduğunu ..... denilmiş olsaydı, Rasülünün kabulünün de Allah'ın kabulü anlamına gelme ihtimali olurdu. Ayet-i kerime böylelikle hiçbir peygamberin ve hiç bir meleğin bu konuma asla ulaşamayacağını da beyan etmektedir.

 

2- Sadakaları da Tevbeleri de Kabul Eden Allah'tır:

 

"Sadakaları alanın ancak kendisi olduğunu ... " buyruğu sadakaları alıp kabul edenin onların mükafatını verenin ve hakkın Yüce Allah'ın hakkı olduğunu, Peygamber (s.a.v.)'ın bu hususta bir aracı olup, vefat etmesi halinde onun yerine geçen görevlinin ondan sonraki aracı olduğunun, Yüce Allah'ın ölmeyen, diri olduğunun açık delilidir. Bu aynı zamanda Yüce Allah'ın: "Mallarından bir sadaka al" buyruğunun Peygamber (s.a.v.)'e münhasır olmadığını da açıkça ortaya koymaktadır.

 

Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayetine göre o şöyle demiş: Resülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz Allah sadakayı kabul eder, onu sağına alır ve o sadakayı sizden herhangi biriniz için, sizden herhangi bir kimsenin kendi tayını besleyip büyütmesi gibi besleyip büyütür. Öyleki, sonunda bir lokma bile Uhud dağı gibi olur. Bunu doğrulayan ise, Allah'ın Kitabındaki: "O, kullarından tevbeyi kabul eden, sadakaları alanın kendisidir. "Allah faizin bereketini giderir, sadakaları ise kat kat artırır" (Tirmizi) dedi ki: Bu, hasen, sahih bir hadistir.

 

Müslim'in Sahihinde de şöyle denilmektedir: "Herhangi bir kimse helal bir kazançtan bir hurma dahi sadaka verecek olursa, mutlaka Allah onu sağına alır. -Bir rivayette:- Ve bu sadaka Rahman'ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar gelişip büyür.''

 

Yine Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüphesiz ki sadaka dilencinin avucuna düşmeden önce Rahman'ın avucuna düşer. O da sizden herhangi bir kimse kendi tayını, yahut da deve yavrusunu besleyip büyüttüğü gibi artırıp durur. Allah dilediğine kat kat artırır."

 

ilim adamlarımız -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- bu hadislerin te'vili olarak şöyle demişlerdir: Bu ifade sadakanın kabulü ve ona mükafat verilmesinden kinayedir. Nitekim şanı Yüce Allah, zat-ı mukaddesi'nden kuluna atıfet yoluyle "Ey Adem oğlu, ben hastalandım sen beni ziyaret etmedin'' hadisinde "hasta" diye söz etmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce Bakara Süresi'nde (143. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Özellikle sağ'ın ve avuç'un söz konusu edilmesine gelince, bir şeyi kabul eden her bir kimse o şeyi avucuyla ve sağıyla alır, ya da ona verilirken, bunlara bırakılır. Burada da insanların alışageldikleri bir ifade kullanılmıştır. Aziz ve celil olan Allah ise azalardan münezzehtir. Zaten, Arapçada da "yemin; sağ" azadan başka bir anlamda da kullanılmıştır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Bir şan ve şeref için bir sancak yükseldi mi, Arabe bunu sağı ile alıverir."

 

O, şan ve şerefe ehil kimsedir, demektir. Burada şair, organ olarak sağ eli kastetmemektedir. Çünkü, şan ve şeref bir manadır. Dolayısıyla şan ve şeref sancağını alacak olan yemin (sağ) de manevi bir şeyolmalıdır. İşte Yüce Allah'ın zatı hakkında da "sağ" böyledir.

 

"Rahman'ın avucunda gelişip büyür" ifadesinin şu anlama geldiği de söylenmiştir: Bundan kasıt, amellerin tartılacağı Mizan'ın kefesidir. O takdirde bu, muzafın hazf edilmesi kabilinden bir ifade olur ve şöyle buyurulmuş gibidir: Rahman'ın mizanının kefesinde artar ve büyür.

 

Malik, es-Sevri ve İbnü'I-Mübarek'ten bu ve benzeri hadislerin te'vilinde şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Bunları keyfiyetsiz olarak kabul ediniz. Bu ifadeleri Tirmizi ve başkaları nakletmiştir. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ten ilim ehlinin bu konudaki görüşleri işte böyledir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tevbe 105

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR