TEVBE 74 |
يَحْلِفُونَ
بِاللّهِ مَا
قَالُواْ
وَلَقَدْ
قَالُواْ
كَلِمَةَ الْكُفْرِ
وَكَفَرُواْ
بَعْدَ
إِسْلاَمِهِمْ وَهَمُّواْ
بِمَا لَمْ
يَنَالُواْ
وَمَا
نَقَمُواْ
إِلاَّ أَنْ
أَغْنَاهُمُ
اللّهُ
وَرَسُولُهُ مِن
فَضْلِهِ
فَإِن
يَتُوبُواْ
يَكُ خَيْراً
لَّهُمْ
وَإِن
يَتَوَلَّوْا
يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ
عَذَاباً
أَلِيماً
فِي
الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ
وَمَا
لَهُمْ فِي
الأَرْضِ مِن
وَلِيٍّ
وَلاَ
نَصِيرٍ |
74.
"Söylemediler" diye Allah'a yemin ederler. Şüphe yok ki, o küfür
sözünü söylediler. Onlar, müslümanlıklarından sonra kafir oldular ve başaramadıkları
bir işe de yeltendiler. Halbuki, intikam almaya kalkışmaları için Allah'ın ve
peygamberinin onları lütfuyla zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep de
yoktur. Eğer tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse,
Allah onları dünyada da ahirette de pek acıklı bir azaba uğratır. Onların
yeryüzünde ne bir velileri vardır, ne de bir yardımcıları.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi ve Münafıkların
Yalancılıkları:
2- Münafıkların Söyledikleri Küfrü
Gerektirici Sözler:
3- Münafıkların Yeltendikleri ve
Başaramadıkları iş:
4- Münafıkların Nankörlüğü:
5- Tevbedeki Hayır ile Münafık ve
Zındığın Tevbesi:
6- Yüzçevirenlerin Dünya ve Ahiretteki
Cezaları:
1- Ayetin Nüzul Sebebi
ve Münafıkların Yalancılıkları:
Yüce Allah'ın:
"Söylemediler diye Allah'a yemin ederler" diye başlayan ayet-i
kerimesinin, el-Culas b. Suveyd b. es-Sabit ile Vedia b. Sabit hakkında nazil
olduğu rivayet edilmiştir. Bunlar, Peygamber (s.a.v.) hakkında ileri geri
konuşmuş ve: Allah'a and olsun eğer Muhammed bizim efendilerimiz ve
hayırlılarımız olan diğer kardeşlerimiz hakkında söylediklerinde doğru ise, hiç
şüphesiz biz de eşeklerden de daha kötüyüz, demişlerdi. Amir b. Kays kendisine:
Evet, Allah'a yemin ederim Muhammed hem doğrudur, hem doğruluğu tasdik
edilmiştir. Şüphe yok ki sen de eşekten daha da kötü bir durumdasın, diyerek
bunu Peygamber (s.a.v.)'a bildirir. el-Culas, gelip Peygamber (s.a.v.)'ın
minberi yanı başında Amir'in gerçekten yalancı olduğuna dair yemin etti, Amir
ise el-Culas'ın bu sözü gerçekten söylediğine yemin etti ve: Allah'ım, doğru
söyleyen Peygamberine (bu hususta) birşeyler bildir, diye dua etmesi üzerine bu
ayet-i kerime nazil oldu.
Onu işitenin Asım b.
Adiy olduğu da söylenmiştir, Huzeyfe olduğu da söylenmiştir. İbn İshak'ın
dediğine göre ise, onun bu sözlerini asıl işiten kimsenin Umeyr b. Sa'd
adındaki üvey oğlu olduğu da söylenmiştir. Ondan başkaları ise adının Musab
olduğunu söylerler. Bunun üzerine el-Culas, durumunu haber vermesin diye onu
öldürmek istemişti. İşte: "Ve başaramadıkları bir işe de yeltendiler"
buyruğu onun hakkında nazil olmuştur.
Mücahid der ki:
Arkadaşı, el-Culas'a: Ben senin bu söylediklerini Resulullah (s.a.v.)'a bildireceğim
deyince, el-Culas onu öldürmek istediyse de daha sonra başaramadı, bu işi
yapamadı. İşte Yüce Allah'ın: "Ve başaramadıkları bir işe de
yeltendiler" buyruğu ile buna işaret edilmektedir.
Şöyle de denilmiştir: Bu
ayet-i kerime Abdullah b. Ubey hakkında indirilmiştir. O, Gıfarlılardan
birisinin, Cüheynelilerden bir adam ile kavga etmekte olduğunu görmüş.
Cüheyneliler Ensar ile antlaşmalı idiler. Gıfarlılardan olan kişi
Cüheynelilerden olan kişiye karşı üstünlük sağlayınca, İbn Ubey: Ey Evs ve Hazrecoğulları!
Kardeşinize yardım edin. Allah'a yemin olsun ki, bizim misalimiZ ile
Muhammed'in misali ancak: "Köpeğini besle ki seni yesin" diyenin
sözüne benzemektedir. Andolsun bizler Medine'ye dönecek olursak hiç şüphesiz
daha aziz olan, oradan zelil olanı çıkartacaktır. Peygamber (s.a.v.)'e bu husus
haber verilince, Abdullah b. Ubeyy yanına gelmiş ve böyle bir söz söylemediğine
dair yemin etmişti. Bunu da Katade söylemiştir.
Bir üçüncü görüşe göre
ise (söylediklerine işaret edilen) söz, bütün münafıkların söyledikleri bir
sözdür. Bunu da el-Hasen ifade etmiştir. İbnü'I-Arabi der ki: Sahih olan da
budur. Çünkü, söyledikleri belirtilen söze dair ifade geneldir ve bu ifadenin
ihtiva ettiği anlam özel olarak bir kişi hakkında da, hepsi hakkında da fiilen
vardır. Bunun da özetle ifade ettiği mana, bütün münafıkların Hz. Peygamber
hakkında onun peygamber olmadığına inanmalarından ibarettir.
2- Münafıkların
Söyledikleri Küfrü Gerektirici Sözler:
Yüce Allah'ın:
"Şüphe yok ki, o küfür sözünü söylediler" buyruğu ile ilgili olarak
en-Nekkaş şöyle demektedir: Onlar Allah'ın va'detmiş olduğu feth (zafer)'i
yalanladıkları kastedilmektedir. Bir diğer görüşe göre, "küfür
sözü"nden kasıt, el-Culas'ın söylediği: Eğer Muhammed'in getirdiği bir
gerçekse, şüphesiz biz eşeklerden daha kötü bir durumdayız, sözleri ile
Abdullah b. Ubey'in: Andolsun Medine'ye dönecek olursak daha aziz olan oradan
daha zelil olanı çıkartacaktır, sözleridir. el-Kuşeyrı der ki: Küfür sözünden
kasıt: Peygamber (s.a.v.)'e sövmek ve İslam'a da dil uzatmaktır.
"Onlar
müslümanlıklarından sonra kafir oldular." Yani, müslüman olduklarına dair
hüküm verildikten sonra kafir oldular. İşte bu da münafıkların kafir
olduklarına bir delildir. Yüce Allah'ın: "Bu, onların iman etmeleri sonra
da kafir olmaları sebebiyle böyledir" (el-Münafikun, 3) buyruğunda da buna
dair kati bir delil vardır.
Yine ayet-i kerime;
-İman, namazdaki söz ve fiiller dışında ancak: La ilahe illallah sözü ile
gerçekleşiyor ise de- küfrün tasdik ve kesin bilgi ile çelişen her bir şey ile
sözkonusu olduğuna da delil teşkil etmektedir. İshak b. Raheveyh der ki:
Gerçekten ilim adamları diğer şer'i hükümler hususunda İcma etmedikleri bir
konuda, namaz hususunda icma etmişlerdir. Çünkü onlar icma ile şöyle derler:
Bir kimsenin kafir olduğu bilinse, sonra da aynı kişinin birçok defa namaz
kıldığı sabit oluncaya kadar namaz kılmakta olduğunu görseler, bununla birlikte
onun diliyle (iman ettiğine dair) ikrarını bilemeyecek olsalar dahi, o kimsenin
imanına hüküm verilir, ancak oruç tutması ve zekat vermesi halinde onun
hakkında benzeri bir hüküm verilemez.
3- Münafıkların
Yeltendikleri ve Başaramadıkları iş:
Yüce Allah'ın: "
... Ve başaramadıkları bir işe deyeltendiler" buyruğu ile münafıkların
Tebük gazvesinde Akabe'den geçtikleri gecede onu öldürmek istemelerini
kastetmektedir. Sayıları oniki kişi idi. Huzeyfe der ki: Rasülullah (s.a.v.)
onların hepsini tek tek sayarak isimlerini söyledi. Ben: Onlara birilerini
gönderip öldürmeyecek misin deyince, şöyle buyurdu: "Arapların, arakadaşIarını
ele geçirip onlara üstünlük sağladı da onları öldürmeye kalkıştı, demelerinden
hoşlanmıyorum. Aksine, Allah'ın bunları ed-Dubeyle ile cezalandırması onlara
yetecektir." Ey Allah'ın Rasülü, ed-Dubeyle nedir? diye sorulunca şöyle
buyurdu: "O, cehennemden bir ateş alevidirki, onu onlardan birisinin
kalbini ciğerlerine bağlayan damarı üzerine koyar ve nihayet onun canı
çıkar." Nitekim böyle de oldu. Bu hadisi bu manada Müslim rivayet
etmiştir.
Bir diğer görüşe göre
onlar, İbn Ubey'in etrafında (hükümdarları yapmak suretiyle) birleşmek ve
toplanmak kastıyla İbn Ubey'ye tac giydirmek istemişlerdi. Bu hususta
Mücahid'in görüşü az önce geçmiş bulunmaktadır.
4- Münafıkların
Nankörlüğü:
Yüce Allah'ın:
"Halbuki, intikam almaya kalkışmaları için, Allah'ın ve Peygamberinin
onları lütfuyla zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep de yoktur. "
Yani, onların intikam almalarını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
Nitekim Nabiğa (buna benzer bir ifadeyle) şöyle demektedir: "Onlardaki
kusur, sadece ellerindeki kılıçların Ordularla çarpışmalarından dolayı körelmiş
olmasından ibarettir."
''İntikam almak"
anlamındaki fiilin, mazi ve muzari kullanılışları: (...) şeklindedir. Şair
(mazisinin aynü'l-fiilinin esreli kullanılışına örnek olarak) şöyle demektedir:
"Onların
ümeyyeoğullarından intikam almalarının tek sebebi, ümeyyeoğullarının
kızdıkları, öfkelendikleri vakit yumuşaklıkla (hilm ile) mukabele etmelerinden
başkası değildir."
Şair Züheyr de şöyle
demektedir: "Ertelenir, bir kitaba konulur ve saklanır Hesap gününe yahut
da acil olarak intikam alınır."
Züheyr'in bu beyitindeki
bu fiil, "kaf" harfi esreli olarak da üstün olarak da
nakledilmektedir.
eş-Şa'bi der ki; Onlar
bir diyet talep ediyorlardı. Rasülullah (s.a.v.) da bu diyetin onlara ödenmesi doğrultusunda
hüküm verdi, ancak onlar buna ihtiyaçlarının olmadığını izhar ettiler. İkrime
de bu miktarın oniki bin (dirhem) olduğunu zikretmektedir.
Şöyle de denilmektedir;
Öldürülen kişi de el-Culas'ın azadlı kölesi idi. elKelbi der ki; Onlar, Peygamber
(s.a.v.)'in Medine'ye gelişinden önce geçim darlığı içerisinde idiler. Ata
binemiyor, ganimet elde edemiyorlardı. Peygamber (s.a.v.) onların yanlarına
(Medine'ye) gelince, ganimetlerle zengin oldular. İşte "kendisine iyilik
yaptığın kimsenin sana yapacağı kötülükten kork" anlamındaki darb-ı mesel
oldukça ünlüdür.
el-Kuşeyri Ebu Nasr der
ki: el-Beceli'ye, Yüce Allah'ın Kitabında: "Kendisine iyilik yaptığın
kimsenin kötülüğünden kork" buyruğunu bulabiliyor musun? diye sorulmuş, O
da; "Halbuki intikam almaya kalkışmaları için Allah'ın ve Peygamberin
onları lütfuyla zenginleştirmesinden başka bir sebep de yoktur" buyruğunu
okudu.
5- Tevbedeki Hayır ile
Münafık ve Zındığın Tevbesi:
Yüce Allah'ın:
"Eğer tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur" buyruğu ile ilgili
olarak rivayet edildiği ne göre, bu ayet-i kerime nazil olunca, el-Culas ayağa
kalkıp mağfiret diledi ve tevbe etti.
İşte bu, küfrü gizleyip
imanını açığa vuran kafirin tevbe etmesinin geçerli olacağına delil teşkil
etmektedir. Fukahanın zındık diye adlandırdığı kişi de budur. Ancak bu hususta
ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Şafii te vbesi kabul edilir derken,
Malik zındıkın tevbesi bilinemez. Çünkü o, imanını açığa vururken küfrünü
gizlemektedir. Onun mü'min olduğu ise söylediği sözle bilinmektedir. İşte şimdi
de her vakit de böyle yapılmaktadır. Zındık, açığa vurduğunun zıddını içinde
gizlemekle birlikte, ben mü'minin der. Ele geçirildiği vakit de tevbe ettim der
ve gerçek halinde herhangi bir değişiklik olmaz. Eğer zındıklığı tesbit edilmeden
önce, kendiliğinden bize tevbe ederek gelecek olursa, tevbesi kabul edilir,
ayet-i kerimede kastedilen de budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
6- Yüzçevirenlerin
Dünya ve Ahiretteki Cezaları:
"Eğeryüzçevirirlerse"
yani, iman ve tevbe etmekten yüzçevirecek olurlarsa, "Allah onları dünyada
da" öldürülmek suretiyle "ahirette de" cehennem ateşinde
"pek acıklı bir azaba uğratır. Onların yeryüzünde ne bir velileri"
yani, azaplarını engelleyebilecek kimseleri "vardır, ne de bir
yardımcıları." Bu hususa dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 48.
ayet, 6. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN