ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEVBE

40

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي

الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ

اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا

وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

 

40. Eğer siz ona yardım. etmezseniz, Allah ona yardım. etmiştir. Hani kafirler onu çıkardıklarında o, ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşına: "Tasalanma, hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir" diyordu. Allah ona sekinetini indirmiş, onu göremediğiniz ordularla desteklemiş, kafirlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise o, en Yüce olandır. Allah Azizdir, Hakimdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:

 

1- Peygambere Yardım:

2- Hz. Peygamberin Hicret Etmekle Karşı Karşıya Kalması ve Zorlamanın Cezası:

3- "ikinin ikincisi'

4- Hz. Peygamberin Hicreti:

5- Hicretteki Uygulamalardan Çıkartılan Bazı Hükümler:

6- Hz. Ebu Bekir'in Fazileti:

7- Hz. Ebu Bekir'in Söylediği Sözlerin Mahiyeti:

8- Allah'ın Beraberliği ile ilgili Hz. Musa ile Hz. Peygamberin Söylediklerinin Karşılaştırılması:

9- Hz. Peygamber'den Sonra Halifelik:

10- Allah'ın indirdiği Sekinet (Huzur ve Sükun):

11- Hicretteki İlahi Yardım ve Allah'ın Dininin üstünlüğü:

 

1- Peygambere Yardım:

 

Yüce Allah: "Eğer siz ona yardım. etmezseniz" yani Tebük gazvesinde onunla birlikte savaşa çıkmak suretiyle ona yardımcı olmazsanız ... Peygamber (s.a.v.) Tebuk'den geri döndükten sonra Allah onlara böylece sitem etti.

 

en-Nakkaş der ki: Bu, Tevbe Süresi'nde nazil olan ilk ayet-i kerimedir. Buyruğun anlamı da şudur: Eğer siz ona yardımı bırakacak olursanız, Allah onun işini üstlenir. Çünkü Allah beraberindekilerin sayısı az olduğu yerlerde bile ona yardım etmiş, galip getirmek ve ona güç verip aziz kılmak suretiyle düşmanına karşı muzaffer kılmıştır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Allah, mağarada arkadaşı vasıtasıyla arkadaşının ona dostluğu ve ünsiyetiyle, boynu üzerinde onu taşımasıyla, ona vefa göstermesiyle, kendi canını ona siper ederek korumasıyla, malı ile onu gözetmesi suretiyle ona (Peygamberine) yardım etmiştir.

 

el-Leys b. Sa'd da der ki: Peygamberlerin Ebu Bekr es-Sıddik gibi bir arkadaşları olmamıştır.

 

Süfyan b. Uyeyne de şöyle der: Ebu Bekir, bu ayet-i kerime ile Yüce Allah'ın: "Eğer siz ona yardım etmezseniz ... " buyruğundaki sitemin dışına çıkmaktadır.

 

2- Hz. Peygamberin Hicret Etmekle Karşı Karşıya Kalması ve Zorlamanın Cezası:

 

Yüce Allah: "Hani kafirler onu çıkardıklarında. .. " buyruğunda bizzat Hz. Peygamberin kaçarak kendisini kurtarmak zorunda kalışına işaret edilmektedir. Zira, onun Mekke'den çıkışı, onların Hz. Peygamberi buna mecbur etmelerinin bir sonucu idi. Nihayet o da Mekke'den çıkmak zorunda kalmıştı. Bundan dolayı fiil onlara nisbet edilmiş ve bu husustaki hüküm de onlar hakkında dile getirilmiştir. Başkasını öldürmek üzere birisini zorlayan kişi, öldürülür ve zorlama sonucu telef olan malın da tazminatını zorlayan kişi öder. Buna sebep ise zorlayanın katili de malı telef edeni de öldürmeye ve telefe zorlayıp mecbur etmesidir.

 

3- "ikinin ikincisi'

 

Yüce Allah'ın: "İkinin ikincisi" yani, iki kişiden birisiydi demektir. Bu da "üçün üçüncüsü ve dördün dördüncüsü" demeye benzer. Lafızlar değişerek üçün dördüncüsü ve dördün beşincisi denilecek olursa anlam üçü kendisi de katılarak dört, dördü de beş yaptı demek olur. Bu ifade hal olarak nasb edilmiştir. Onlar onu -Ebu Bekir müstesna- bütün insanlardan ayrı ve tek başına çıkmak zorunda bıraktılar. Bunda amil "Allah ona yardım etmiştir" buyruğudur. Yani Yüce Allah, tek başına olduğu halde de ona yardım etmiştir, iki kişiden birisi olarak da ona yardım etmiştir.

 

Ali b. Süleyman da der ki: ifadenin takdiri: O, ikinin ikincisi olarak çıktı, şeklindedir. Yüce Allah'ın: "Ve Allah sizi yerden bitkigibi bitirmiştir" (Nuh, 17) buyruğunu andırmaktadır. İnsanların büyük çoğunluğu "ye" harfini nasb ile; (...): İkincisi" diye okumuşlardır. Ebu Hatim, bundan başka bir şekilde okunduğu bilinmemektedir, der.

 

Bir kesim ise "ye" harfini sakin (harekesiz, med harfi olarak) diye de okumuşlardır. İbn Cinni der ki: Bu okuyuşu Ebu Amr b. el-Ala nakletmiştir. Bu da "ye" harfini elife benzeterek sakin (harekesiz) diye okumak şeklinde izah edilebilir.

 

İbn Atiyye der ki: Bu; "Faizden arta kalanı ... " (el-Bakara, 278) buyruğundaki "ye "nin harf-i med olarak (harekesiz) okunmasına ve Cerir'in şu beyitindeki kullanımına benzemektedir:

 

"O halifedir, o halde onun sizin için beğendiğine razı olunuz; O kararı(nı) yerine getirendir, onun hükmünde haksızlık yoktur."

 

4- Hz. Peygamberin Hicreti:

 

"O zaman onlar mağaradaydılar" buyruğunda geçen mağara (el-Car), dağdaki bir oyuk demektir. Bununla da Sevr mağarası kastedilmektedir.

 

Kureyşliler müslümanların Medine'ye gittiklerini görünce, bu artık tahammül olunamayacak kadar büyük bir kötülüktür dediler, bunun için de Resulullah (s.a.v.)'ı öldürmeye karar verdiler. Geceleyin evinin etrafını sardılar ve çıktığı takdirde onu öldürmek kastıyla gece boyunca evinin kapısını gözetleyip durdular. Peygamber (s.a.v.) da Ali b. Ebi Talib (r.a)'e yatağında uyumasını emretti, Yüce Allah'a da izini görmemeleri için dua etti. Allah gözlerini bağladı ve uykunun onları bürümüş olduğu bir halde iken evden dışarı çıktı. Başlarına toprak saçıp ayrılıp gitti. Sabah olduğunda Ali (r.a) yanlarına çıktı, evde hiç kimsenin bulunmadığını onlara bildirdi. Böylelikle Resulullah (s.a.v.)'ın geçip kurtulmuş olduğunu öğrenmiş oldular.

 

Resulullah (s.a.v.) da Ebu Bekr es-Sıddik ile hicret için sözleşmiş idi. Her ikisi de develerini Abdullah b. Erkat'a -b. Ureykıt da denilmektedir- teslim etmişlerdi. Abdullah o sırada kafir idi. Fakat her ikisi de ona güvenmişlerdi. Abdullah bir yol rehberi idi. Kendilerine Medine yolunu göstermesi için onu ücretle kiralamışlardı.

 

Resulullah (s.a.v.), Cumahoğullarının bulunduğu yerde bulunan Ebu Bekir'in evinin arka tarafındaki bir pencereden çıktı ve her ikisi de Sevr dağındaki mağaraya doğru yol aldılar. Hz. Ebu Bekir, oğlu Abdullah'a insanların neler konuştuğuna kulak kabartmasını emretti, azadlısı Amir b. Fuheyre'ye koyunlarını otlatarak geceleyin onların yakınlarına gelmesini ve böylelikle ihtiyaç duydukları (içeceklerini) koyunlarından almalarını sağlamasını emr etti. Daha sonra yollarına koyulup mağaraya gittiler.

 

Ebu Bekr es-Sıddik'in kızı Hz. Esma onlara yiyecek, Hz. Ebu Bekr'in oğlu Abdullah da onlara haber getiriyordu. Her ikisinden sonra da Amir b. Fuheyre koyunları ile geliyor ve kendisinden önce gelenlerin izlerini tanınmaz hale getiriyordu.

 

Kureyşliler, Peygamber (s.a.v.)'ı bulamayınca, bu sefer iz sürmedeki becerisi bilinen birisi vasıtasıyla onu takibe koyuldular. Nihayet gelip mağaranın ağzında durdu ve: İz burada sona ermektedir deyince, örümceğin mağaranın ağzında ağ örmüş olduğunu gördüler. İşte Peygamber (s.a.v.) bundan dolayı örümceğin öldürülmesini yasakladı. Onu takib edenler örümceği, ağını dokumuş olduğunu görünce, mağaranın içinde hiçbir kimse bulunmadığına kanaat getirdiler. Bunun üzerine geri dönerek Hz. Peygamberi kendilerine getirecek olana yüz deve verme vadinde bulundular. Buna dair haber de meşhurdur, bilinmektedir. Süraka b. Malik b. Cu'şum'un bu husustaki kıssası zikrol unagelmiştir.

Ebu'd-Derda ile Sevban -Allah ikisinden de razı olsun- 'in rivayet ettikleri hadisde şöyle denilmektedir: Aziz ve celil olan Allah bir güvercine emretti, o da örümcek ağı üzerinde yumurtladı ve yumurtaları üzerinde oturmaya başladı. Kafirlerin güvercini görmeleri, mağaradan geri dönmelerine sebep oldu.

 

5- Hicretteki Uygulamalardan Çıkartılan Bazı Hükümler:

 

Buhari, Aişe (r.anha)'dan şöyle dediğini nakleder: Rasulullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir DeyIoğullarından oldukça maharetli bir kılavuzu ücretle tuttular. Bu kişi o sırada Kureyş kafirlerinin dini üzere idi. Develerini ona bıraktılar ve üç gün sonra Sevr dağındaki mağarada buluşmak üzere sözleştiler. O da üçüncü günün sabahında develerini alarak bulundukları yere gitti. Onlar, onlarla birlikte Amir b. Fuheyre ve DeyIoğullarından olan kılavuzla birlikte yola koyuldular ve Sahil diye bilinen yerin yolundan onları götürdü.

el-Mühelleb der ki: Bu olaydaki fıkhi inceliklerden birisi de şirk ehline eğer vefa gösterecekleri ve insafı elden bırakmayacakları bilinirse, sır ve mal emanet edileceğinin anlaşılmasıdır. Nitekim Peygamber (s.a.v.) da Mekke'den çıkışı esnasında bu müşriğe güvenerek sırrını ve iki deveyi emanet etmişti.

 

İbn Münzir der ki: Bu uygulamadan müslümanların yol göstermek için kafirleri ücretle tutabileceklerine delil vardır.

 

Buhari de şöyle bir başlık açmıştır: "Zaruret esnasında yahut müslüman bir kimse bulunmazsa müşriklerin ücretle tutulmaları bahsi.''

 

(Buhari şarihlerinden olan) İbn Battal der ki: Buhari bu başlıkta: " ... yahut müslüman bir kimse bulunmazsa ... " demesi, Peygamber (s.a.v.)'ın Hayberlilerle Hayber topraklarında mahsulün yarısı karşılığında çalışmaları için anlaşmış olduğundan dolayıdır Çünkü o sırada müslümanlardan arazi işlemek hususunda onların yerini tutacak kimse bulunamamıştı. Bu, İslam güçleninceye ve onlara ihtiyaç kalmayıncaya kadar devam etti, sonra da Hz. Ömer onları Hayber'den sürdü.

 

Genel olarak fukaha zaruret halinde ve zaruret dışındaki hallerde de müslüman olmayanların ücretle çalıştırılmasını caiz kabul ederler. Yine bu uygulamadan, iki kişinin tek bir kişiyi kendileri için tek ve belli bir işi yapmak üzere ücretle tutacakları da anlaşılmaktadır Bir diğer husus da şudur: Düşmandan korkulduğu için dinini korumak maksadıyla kaçmanın caiz olduğuna, mağara ve benzeri yerlerde gizlenmenin caiz olduğuna delil vardır İnsanın Allah'a tevekküI ve teslimiyet iddiasıyla kendi elleriyle düşmanın eline bırakmaması gerektiğine de delil vardır Zaten Yüce Rabbimiz dileseydi müşriklere rağmen yine onu korurdu. Fakat Allah'ın gerek peygamberleri hakkında, gerek başkaları hakkında sünneti budur. Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın. İşte böyle bir tedbiri kabul etmeyenlerin ve her kim Allah ile birlikte Allah'tan başkasından korkarsa bu onun tevekkülünde bir eksikliktir ve kadere iman etmemiş olur, diyenlerin görüşlerinin yanlışlığının en açık bir delilidir Bütün bunlar ayetin manasından anlaşılan hususlardır Hamd Allah'adır, hidayet O'ndandır.

 

6- Hz. Ebu Bekir'in Fazileti:

 

"O vakit, arkadaşına: Tasalanma, hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir, diyordu" buyruğunun yer aldığı bu ayet-i kerime Ebu Bekir es-Sıddik (r.a)'ın faziletlerini de ihtiva etmektedir Esbağ ve Ebu Zeyd, İbnü'I-Kasım'dan, o, Malik'ten: "O ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşına: 'Tasalanma hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir' diyordu" buyruğunda kastedilen Ebu Bekir es-Sıddik'tir dediğini rivayet ederler.

 

Şanı Yüce Allah, Hz. Ebu Bekir'in Hz. Peygambere bu sözleri gerçekten söylediğini ortaya koymakta ve Kitab-ı Keriminde onun Hz. peygamberin sahabisi (arkadaşı) olduğu niteliğini tesbit etmektedir.

 

Kimi ilim adamı şöyle demektedir: Kim Hz. Ömer, Osman veya sahabeden herhangi bir kimsenin Resulullah (s.a.v.)'ın arkadaşı olduğunu inkar ederse, şüphesiz ki o yalancı ve bid'atçi bir kimsedir. Ancak kim Ebu Bekir (r.a)'ın Resulullah (s.a.v.)'ın arkadaşı olduğunu inkar edecek olursa o kafirdir, çünkü Kur'an nassını reddetmiş olur.

 

"Hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir" buyruğu O, yardımı, riayeti, koruması ve bizi gözetlemesiyle birlikte bizimle beraberdir demektir. Tirmizi ile el-Haris b. Ebi Usame rivayetle şöyle derler: Bize Affan anlattı dedi ki, bize Hemmam anlattı dedi ki, bize Sabit, Enes'den haber verdi: Ebu Bekir kendisine anlatarak şöyle dedi: Biz, mağarada bulunuyorken ben Peygamber (s.a.v.)'a şöyle dedim: Onlardan birisi ayaklarına bakacak olursa (eğilip baksalar) bizi ayaklarının dibinde görecektir. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Ebu Bekir, üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkındaki kanaatin nedir."

 

(Haris) el-Muhasibi der ki: Yani, yardım ve savunma ile onlarla birlikte idi.

Yoksa: "Üç kişinin gizli fısıldaşmaları olmasın ki, muhakkak O da onların dördüncüleri olmasın" (el-Mücadele, 7) buyruğunda ifade ettiği gibi bütün insanlarla birlikte olduğu şeklindeki umumi bir beraberlik türünden değildir. Bu buyruk, Yüce Allah'ın genel manada kafirleri de mü'minleri de gördüğünü, onların sözlerini işittiğini ifade etmektedir.

 

7- Hz. Ebu Bekir'in Söylediği Sözlerin Mahiyeti:

 

İbnü'l-Arabi der ki: İmamiye -Allah müstehaklarını versin- şöyle demektedirler: Ebu Bekir'in mağaradaki üzüntüsü onun cahillik ve noksanlığına, kalbinin zayıflığına ve ahmaklığına delildir.

 

İlim adamlarımız da buna şöyle cevap vermişlerdir: Onun üzüldüğünün söz konusu edilmesi bir eksiklik değildir. Nitekim Hz. İbrahim hakkında: "Onların bu hallerinden hoşlanmadı ve kalbine bir korku girdi. Onlar: Korkma, dediler" (Hud, 70) buyruğu ile Hz. İbrahim'in bir eksik yanını ortaya koymadığı gibi, Hz. Musa hakkında: "Musa içinde gizli bir korku buldu. Biz, korkma ... dedik" (Ta-Ha, 67-68); Hz. Lut hakkında da: "Korkma ve üzülme. Muhakkak Biz seni ve aile halkını kurtaracağız" (el-Ankebut, 33) buyruklarında da onların eksik görülmesini gerektiren bir taraf yoktur. İşte bu büyük ve Yüce peygamberlerin de içten içe böyle bir korku hissettikleri, fakat takiye yaptıkları (bu korkularını dışa vurmadıkları) nass ile sabit olmaktadır. Onların böyle bir şey duymuş olmaları yerilmelerine sebep değildir, onlar için eksik görülmelerini gerektiren bir vasıf da değildir. Ebu Bekir hakkında da aynı şey sözkonusudur. Diğer taraftan böyle bir korkunun Hz. Ebu Bekir'de bulunmuş olması muhtemeldir. Çünkü o şöyle demişti: Eğer onlardan birisi ayağının dibine bakacak olsa mutlaka bizi görürdü.

 

Bu iddiaya ikinci bir cevap da şöyle verilir: Hz. Ebu Bekir'in tasalanması Peygamber (s.a.v.)'e herhangi bir zarar ulaşabilmesi ihtimalinden korkmasından ötürü idi. Peygamber (s.a.v.) henüz o sırada (düşmanlarından gelecek zarara karşı) masun (koruma altında) değildi. Çünkü: ''Allah insanlara karşı seni korur" (el-Maide, 67) buyruğu Medine'de inmiştir.

 

8- Allah'ın Beraberliği ile ilgili Hz. Musa ile Hz. Peygamberin Söylediklerinin Karşılaştırılması:

 

İbnü'l-Arabi der ki: Ebu'l-fedail el-Muaddel bize dedi ki: Bize, Cemalü'lİslam Ebu'l-Kasım şöyle dedi: Musa (a.s): "Asla, muhakkak Rabbim benimle beraberdir. Bana doğru yolu gösterecektir" (eş-Şuara, 62) dedi. Buna karşılık Muhammed (s.a.v.) hakkında da: "Tasalanma, hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir" dediğini bize aktardı. Allah'ın yalnızca Hz. Musa ile beraberliği sözkonusu edildiğinden, ondan sonra arkadaşları irtidat etti. O, Rabbinin yanından geri döndüğünde onların buzağıya tapmakta olduklarını gördü. Muhammed (s.a.v.) hakkında ise: "Tasalanma, hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir" diye buyurduğu için de Hz. Ebu Bekir hayatı boyunca hidayet üzere muvahhid, alim (hakkı bilen) imanında kat'i kararlı, emri yerine getiren bir kimse kalmaya devam etti ve bu konuda ona en ufak bir sarsıntı yol bulamadı.

 

9- Hz. Peygamber'den Sonra Halifelik:

 

Tirmizi, Nubayt b. Şurayt yoluyla, o, Salim b. Ubeyd'den -ki, ashabdandır- şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.v.) bayıldı... Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır.

Muhacirler toplanıp istişare etmeye koyuldular ve şöyle dediler: Haydi hep birlikte kardeşlerimiz Ensar'a gidelim. Bu işe bizimle birlikte onları da dahil edelim. Ensar: Bizden bir emir, sizden bir emir olsun, dediler. Bu sefer Ömer (r.a) şöyle dedi: Kimin bu üç özellik gibi bir özelliği vardır ki: "O, ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşı da: 'Tasalanma, hiç şüphe yok ki Allah bizimle beraberdir' diyordu." Peki bu iki kişi kimlerdi? Daha sonra Hz. Ömer elini uzatıp ona (Hz. Ebu Bekir'e) bey'at etti. Diğer insanlar da ona güzel bir şekilde bey'at ettiler.

 

Derim ki: İşte bundan dolayı kimi ilim adamı şöyle demiştir: Yüce Allah'ın: "O, ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar mağaradaydılar" buyruğunda Peygamber (s.a.v.)'dan sonra halifenin Ebu Bekir es-Sıddik olduğuna delalet eden bir husus vardır. Çünkü halife her zaman için ancak ikinci olan kişidir. Ben, hocamız İmam Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ömer'i şöyle derken dinledim: Ebu Bekir es-Sıddik'a ikinin ikincisi ünvanının verilmesine hak kazanması, Peygamber (s.a.v.)'ın bu işi ilk olarak yerine getirdiği gibi, ondan sonra Ebu Bekir'in bu işin sorumluluklarını üstlenip yerine getirmesinden dolayıdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) vefat ettikten sonra bütün Araplar irtidat etti. İslam ancak Medine, Mekke ve (Bahreyn'de bir yer olan) Cuvasa denilen yerde hakim kalabildi. Ebu Bekir, insanları İslam'a davet etmeye ve tıpkı Peygamber (s.a.v.)'ın yaptığı gibi dine girmek hususunda onlarla çarpışmaya koyuldu. İşte bu bakımdan ona "ikinin ikincisi" denilmesine hak kazandı.

 

Derim ki: Sünnet-i seniyyede zahiri itibariyle onun Hz. peygamberden sonraki halife olacağına delalet eden sahih hadisler de varid olmuştur. Zaten bu hususta icma da gerçekleşmiş ve onun halifeliğine muhalefet eden hiçbir kimse kalmamıştır. Onun halifeliğine dil uzatanın hatalı olduğu ve fasıklığı katidir. Acaba kafir olur mu, olmaz mı? Bu konuda görüş ayrılığı vardır. Zahir görünen onun kafir olacağıdır. Bu anlamda Yüce Allah'ın izniyle el-Feth Süresi'nde, (27-28. ayetler, 5. başlıkta) bu hususa dair daha geniş açıklamalar gelecektir. Kitap, sünnet ve ümmetin ilim adamlarının sözlerinden kati olarak anlaşılan, kalplerin ve gönüllerin iman etmesi gereken husus, Ebu Bekir es-Sıddik'ın bütün ashabtan daha faziletli olduğudur. Bu konuda ne Şianın söylediklerine, ne de bid'at ehlinin söylediklerine aldırış edilmez. Çünkü onların arasında ashabı tekfir edenler vardır. Böylelerinin boyunları vurulur. Kimisi de bidatçi ve fasık kabul edilir, sözleri de makbul değildir.

 

Ebu Bekir es-Sıddik'ten sonra Ömer el-Faruk, ondan sonra da Osman (r.a)'ın halifeliği sözkonusudur. Buhar'i, İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet eder: Bizler, Rasülullah (s.a.v.) döneminde insanların arasında kimin hayırlı olduğunu görüşürdük. Önce Ebu Bekir'i en hayırlılar arasında kabul eder, sonra Ömer, sonra Osman gelir derdik Selef ehlinin imamlarının, Hz. Osman ile Hz. Ali'nin hangisinin daha faziletli olduğu hususunda farklı görüşleri vardır. Onların çoğunluğu (cumhur) Hz. Osman'ın önce geldiğini kabul eder. Malik'ten ise bu hususta görüş beyan etmekten kaçındığı rivayet edilmektedir. Yine ondan, bu hususta cumhurun kanaatine döndüğü de rivayet edilir. Yüce Allah'ın izniyle daha sahih olan görüş budur.

 

10- Allah'ın indirdiği Sekinet (Huzur ve Sükun):

 

"Allah ona sekinetini indirmiş ... " buyruğu ile ilgili iki görüş vardır. Birincisine göre bu sekınet Peygamber (s.a.v.)'a indirilmiştir. İkincisine göre ise Hz. Ebu Bekir'e. İbnü'I-Arabı der ki: İlim adamlarımız daha kuvvetli olan görüş budur derler. Çünkü Hz. Ebu Bekir kendilerini izleyenlerin Peygamber (s.a.v.)'a bir zarar vereceklerinden korkmuştu. Allah da Peygamber (s.a.v.)'i güvenliği altına alıp Ebü Bekir'e sekınetini indirmiş, buna bağlı olarak tedirginliği sükun bulmuş, korkusu gitmiş ve güvenliğe erişmişti. Şanı Yüce Allah orada bir ot bitiriverdi ve bir güvercine de yuva yapma ilhamını verdi. Örümceğe de ilham vererek onun üzerine bir ağ dokudu. Maddeten ve zahiren bu askerler ne kadar zayıf, fakat batınen ve mana itibariyle ne kadar güçlüdürler. İşte bu bakımdan Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer'e, Hz. Ebu Bekir ile tartışması üzerine şöyle buyurmuştur: "Benim bu arkadaşımı bana bırakmayacak mısınız? Bütün insanlar yalan söyledin, dediler Ebu Bekir ise: Doğru söyledin dedi." Bu hadisi Ebu'd-Derda rivayet etmiştir.

 

11- Hicretteki İlahi Yardım ve Allah'ın Dininin üstünlüğü:

 

"Onu göremediğiniz ordularla desteklemiş" buyruğunda kastedilenler meleklerden ordulardır. Yüce Allah'ın: "Onu desteklemiş" buyruğundaki zamir de Peygamber (s.a.v.)'a aittir. İki zamir (yani bu ve bundan önceki; "ona sekinetini" buyruğundaki zamir) ayrı yerlere racidir. Bu, gerek Kuran-ı Kerimde, gerek de Arapçada çokça kullanılan bir husustur.

 

"Kafirlerin sözünü alçaltmıştı" yani, şirk sözünü aşağılamıştı. "Allah'ın kelimesi ise o en Yüce olandır" buyruğundaki "Allah'ın kelimesi"nden kastın: "La ilahe illallah" olduğu söylendiği gibi, zafer vadi olduğu da söylenmiştir.

 

el-A'meş ve Yakub; "Allah'ın kelimesi" buyruğundaki "yuvarlak te"yi nasb ile okumuş ve amili "Kılmıştır" diye takdir etmiştir. Diğerleri ise istinaf (yeni bir cümle) olmak üzere ref ile okumuşlardır. el-Ferra nasb ile kıraatin uzak bir ihtimal olduğunu iddia ederek şöyle demiştir:

 

Çünkü kişi "Filan kişi babasının kölesini azad etti" der, buna karşılık; "Filanın babasının kölesi(ni azad etti)," demez. Ebu Hatim de buna yakın bir ifade kullanmıştır. (el-Ferra) devamla der ki: Bu durumda (yani nasb olsaydı): "Onun kelimesi ise o en Yüce olandır" demek gerekirdi. en-Nehhas der ki: el-Ferra'nın sözünü ettiği bu husus ayet-i kerimeye benzememektedir. Ama ona Sibeveyh'in naklettiği şu beyit benzemektedir: "Görmüyorum ölümü, ölümü birşeyin geçtiğini Ölüm varlık sahibinin de fakirin de hevesini kursağında bırakmıştır."

 

Bu ifade güzeldir, bunda anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Şu kadar var ki mahir nahivciler şöyle derler: Böyle bir durumda zamir kullanmayarak ismin tekrar edilmesinin bir faydası vardır. O da bu isimde tazim manası bulunmasıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle

 

buyurmaktadır: 'Yer kendine ait şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman. Ve yer içindeki ağırlıklarını dışarıya çıkardığında ... "(ez-Zilzal, 1-2) Bunda da anlaşılmayacak birşey yoktur.

"Kelime"nin çoğulu; (...) şeklinde gelir. Temimliler ise bunu; (...) şeklinde "kef" harfi esreli olarak kullanırlar. el-Ferra kelimenin (...) şekillerinde olmak üzere; üç ayrı söylenişinin olduğunu nakletmektedir. Tıpkı; (...): Karaciğer ve altınpara gibi. (...) aynı şekilde bir kasidenin tamamı 'anlamına da gelir. Bu açıklamaları da el-Cevheri yapmıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tevbe 41

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR