TEVBE 29 |
قَاتِلُواْ
الَّذِينَ لاَ
يُؤْمِنُونَ
بِاللّهِ
وَلاَ
بِالْيَوْمِ
الآخِرِ
وَلاَ
يُحَرِّمُونَ
مَا حَرَّمَ اللّهُ
وَرَسُولُهُ
وَلاَ
يَدِينُونَ
دِينَ
الْحَقِّ
مِنَ
الَّذِينَ
أُوتُواْ الْكِتَابَ
حَتَّى
يُعْطُواْ
الْجِزْيَةَ
عَن يَدٍ
وَهُمْ
صَاغِرُونَ |
29. Kendilerine kitap
verilmiş olanlardan Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve
Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din olarak kabul
etmeyenlerle kendi elleriyle küçülmüşler olarak cizye verinceye kadar
savaşınız.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı onbeş başlık halinde sunacağız:
1- Kitap Ehli ve Cizye:
2- Cizye Kimden Alınır:
3- Mecusilerin Durumu:
4- Cizye'nin Miktarı:
5- Savaşabilecek Kimseler Cizye ile
Yükümlüdür:
6- Cizye Ödeyenler üzerinde Başka
Mükellefiyet Var mıdır:
7- Cizye Ödeyenlerin Cizye Karşılığında
Sahip Oldukları Haklar:
8- Cizye Neyin Karşılığıdır:
9- Ahidlerini ve Cizye Ödeme
Taahhütlerini Yerine Getirmeyenlere Yapılacak Uygulama:
10- Cizye Ödemekle Yükümlü Olanlar
Hırsızlık Yapıp Yol Kesecek Olurlarsa:
11- Kelime Olarak "Cizye''
12- Cizye Ödemeyenin Cezası Var mı?:
13- Elleriyle Cizye Ödemenin Mahiyeti:
14- Cizyeyi Veren El ile infak Eden El Arasındaki
Fark:
15- Cizyeye Tabi Araziden Haraç
Alınması:
1- Kitap Ehli ve
Cizye:
" ... Allah'a ve
ahiret gününe iman etmeyen ... lerle savaşınız." Yüce Allah kafirlerin
Mescid-i Harama yaklaşmalarını haram kılınca, müslümanlar müşriklerin
beraberlerinde getirdikleri ticaretin kesilmesi dolayısıyla içlerinde bir
sıkıntı duydular. Bunun üzerine önceden de geçtiği gibi Yüce Allah:
"Eğer fakirlikten
korkarsanız ... "(et-Tevbe, 28) diye buyurdu. Daha sonra da bu ayet-i
kerime ile Yüce Allah cizye almayı helal kıldı. Bundan önce ise cizye
alınmıyordu.
Yüce Allah cizyeyi,
müşriklerin hac mevsiminde ticaret mallarını getirerek gelmelerini
engellemesinin bir ödünü kıldı ve Yüce Allah: "Allah'a ve ahiret gününe
iman etmeyen ... lerle savaşınız" diye buyurdu.
Bu buyruğuyla Yüce
Allah, hep birlikte bu ortak niteliğe sahip olduklarından dolayı bütün
kafirlerle savaşmayı emrederken, kitaplarına ikram ve tevhidi, peygamberleri,
şeriatleri, dinleri, özellikle de Muhammed (s.a.v.)'a dair bilgileri, onun
dinini ve ümmetini bilmeleri dolayısıyla da kitap ehlini de zikretmiştir.
Ancak, kitap ehli Hz.
Peygamberi inkar edip de onlara karşı getirilen deliller kesinleşip işledikleri
cürüm de daha bir büyüyünce, önce onların yerlerine dikkat çekti; daha sonra da
onlarla savaşmanın nihai sınırını tesbit etti. Bu da öldürülme yerine cizye
vermektir. Sahih olan açıklama budur.
İbnü'I-Arabi der ki:
Ben, Ebu'l-Vefa Ali b. Akil'i tartışma meclisinde bu ayeti kerimeyi okuyup onu
delil gösterirken dinledim. Dedi ki: "Savaşınız" buyruğu, onların
cezalandırılmasına dair bir emirdir. Daha sonra da "iman etmeyen"
diye buyurmaktadır. Bu da onların cezalandırılmasını gerektiren günahı beyan
eder. "Ve ahiret gününe" ifadesi ise, itikad noktasında günahlarının
tekidini ifade eder. Bundan sonra da: "Allah'ın ve Rasulünün haram
kıldığını haram saymayan" buyruğu ile ameli bakımdan ona muhalefet
hususunda günahlarının daha da çok olduğunu ifade eder. Arkasından: "Ve
hak dinini din olarak kabul etmeyenler" ifadesi de sapmak, inatlaşmak ve
İslam'a boyun eğememekle masiyetlerini daha da katmerleştirdiklerini ifade
eder. "Kendilerine kitap verilmiş olanlardan" buyruğu ise, onlara
karşı delili te'kid etmektedir. Çünkü onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncilde Hz.
Peygamber'in niteliklerini yazılı buluyorlardı. Daha sonra da "kendi
elleriyle küçülmüşler olarak cizyeyi verinceye kadar" buyruğu ile de bu
cezalandırmanın uzanacağı nihai hedefi açıklamakta ve kendisi sebebiyle bu
cezanın kalkacağı bedelin ne olduğunu tayin etmektedir.
2- Cizye Kimden Alınır:
İlim adamları cizyenin
kimden alınacağı hususunda farklı görüşlere sahiptir. Şafii -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- der ki: Cizye bu ayet-i kerime dolayısıyla ister Arap olsunlar
ister olmasınlar özel olarak ancak kitap ehlinden kabul edilir, başkalarından
kabul edilmez. Çünkü, özellikle anılanlar onlardır. Dolayısıyla hüküm onlardan
başkalarına değil de yalnızca onlara yöneliktir. Zira Yüce Allah: "Artık o
müşrikleri nerede bulursanız öldürün'' (et Tevbe, 5) diye buyurmakta ve kitap
ehli hakkında dediği gibi "cizyeyi verinceye kadar" diye
buyurmamaktadır. Yine Şafii der ki: Sünnetteki delil gereği cizye mecusilerden
de kabul edilir. Ahmed ve Ebu Sevr de bu görüştedir. es-Sevri, Ebu Hanife ve
arkadaşlarının görüşü de budur.
el-Evzai de der ki:
Cizye puta tapan, ateşe tapan yahut inkar eden veya yalanlayan herkesten
alınır. Malik'in mezhebi de budur. O, ister Arap olsun ister olmasın, ister
Tağlibli, ister Kureyşli olsun mürted müstesna, kim olursa olsun bütün şirk ve
inkar türlerine mensup herkesten cizye alınacağı görüşünde idi.
İbnü'I-Kasım, Eşheb ve
Suhnun şöyle derler: Cizye, Arap mecusilerinden ve bütün milletlerden alınır.
Araplardan olup puta tapanlara gelince, Allah onlar hakkında cizye hükmünü
koymamıştır. Yeryüzünde onlardan kimsenin kalmaması hükmü vardır. Onların
önünde ya savaşmak veya İslam'a girmekten başka yol yoktur. İbnü'I-Kasım'ın,
-Malik'in dediği gibi- onlardan cizye alınır diye bir görüşü de bulunmaktadır.
Bu görüş, İbnü'I-Cellab'ın "et-Tefri'ınde yer almaktadır ki, böyle bir hüküm
ihtimalidir. Nass (yani İbnü'IKasım'ın açıkça ifade ettiği bir görüş) değildir.
İbn Vehb der ki: Cizye,
Arap mecusilerinden kabul edilmez ama, Arapların dışındaki mecusilerden kabul
edilir. Çünkü Araplar arasında mecusi kalmamıştır. Hepsi İslam'a girmiştir.
Onlardan müslüman olmayan bir kimse bulunacak olursa o mürteddir. İslam'a
girmeyecek olursa, her halukarda öldürülür ve onlardan cizye kabul edilmez.
İbnü'l-Cehm de der ki:
İslam dışında hangi dine bağlı olursa olsun herkesten cizye kabul edilir. Ancak,
icma ile kabul edildiği üzere Kureyş kafirleri müstesnadır. Bunun gerekçesi ile
ilgili olarak şunu nakletmektedir: Bu, onların zillet ve küçülmüşlükten
korunmaları için bir ikramdır. Buna sebep de Resulullah (s.a.v.)'a olan
yakınlıklarıdır. Başkası da şöyle demektedir: Hayır, bunun sebebi, bütün
Kureyşlilerin Mekke'nin fethedildiği gün İslam'a girmiş olmalarıdır. Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
3- Mecusilerin Durumu:
Mecusiler hakkında İbnü'I-Münzir
şöyle demektedir: Ben, mecusilerden cizye alınacağı hususunda görüş ayrılığı
olduğunu bilmiyorum. Muvatta'da şöyle denilmektedir: Malik, Cafer b.
Muhammed'den, onun, babasından rivayetine göre Ömer b. el-Hattab mecusilerin
durumlarını sözkonusu ederek şöyle demiştir: Bunlara nasıl bir uygulama
yapacağımı bilemiyorum. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf şöyle dedi: Ben
şahidlik ederim ki Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Siz,
onlara kitap ehline yaptığınız uygulamayı yapınız." Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) der ki: O, özel olarak cizye hususunda bu uygulamayı yapınız,
demektedir. Resulullah (s.a.v.)'ın: "Onlara kitap ehline yaptığınız
uygulamayı yapınız" buyruğu onların kitab ehli olmadıklarının delilidir.
Zaten fukahanın cumhuru da bu görüştedir.
Şafii'den bunların,
önceleri kitab ehli iken sonradan değişiklikler yaptıklarını ifade ettiği
rivayet edilmiştir. Zannederim o, bu kanaatine Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan zayıf
bir yolla gelen rivayete dayanmaktadır. Bu rivayet, dönüp dolaşıp Ebu Said
el-Bakkal'e ulaşmaktadır. Bunu da Abdurrezzak ve başkaları zikretmiştir.
İbn Atiyye der ki:
Rivayet edildiğine göre, mecusiler arasında adı Ziradüşt (Zerdüşt) olan bir
peygamber gönderilmiş imiş. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
4- Cizye'nin Miktarı:
Şanı Yüce Allah Kitab-ı
Keriminde onlardan alınacak cizyenin miktarını sözkonusu etmemektedir. İlim
adamları onlardan alınacak cizye miktarı hususunda farklı görüşlere
sahiptirler. Ata b. Ebi Rebah der ki: Cizye ile ilgili belirlenmiş bir süre
yoktur. Bu, onlarla yapılan antlaşmaya göre tesbit edilir. Yahya b. Adem, Ebu
Ubeyd ve Taberi de böyle derler.
Ancak Taberi şunu da
ekler: Bunun asgarisi bir dinardır, azamisinin sınırı yoktur. delil olarak
Sahih sahiplerinin, Amr b. Avf'dan naklettikleri şu rivayeti kaydederler:
Resulullah (s.a.v.) Bahreynliler ile cizye ödemeleri şartıyla barış yaptı.
Şafii der ki: Hür ve
baliğ olan zengin ve fakirlerden birer dinar alınır ve ondan hiçbir şey
eksiltilmez. Şafii Ebu Davud ve başkalarının Muaz yoluyla kaydettikleri şu
rivayeti delil göstermektedir: Resulullah (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'e göndermiş ve
ona, ergenlik çağına gelmiş olan herkesten cizye olarak bir dinar almasını
emretmiştir.
Şafii der ki: Yüce
Allah'ın muradını Allah adına beyan eden odur (Hz. Peygamberdir). Ebu Sevr'in
görüşü de budur. Yine Şafii der ki: Eğer onlarla bir dinardan fazlasını ödemek
şartıyla barış yapılırsa bu da caizdir. Kendiliklerinden gönül hoşnutluklarıyla
fazlasını da verecek olurlarsa, bu da kabul edilir. Eğer üç gün süre ile misafir
ağırlamaları şartı ile onlarla barış yapılırsa, bu da caizdir. Şu şartla ki,
misafirlerin ağırlanması esnasında verilecek ekmek, arpa, (yem olarak) saman,
ve katık belli olup orta hallinin ve varlıklının bunlardan neleri
karşılayacağı, konaklama yeri, sıcak ve soğuğa karşı barınma gibi hususların
belirtilmiş olması da gerekmektedir.
İbnü'I-Kasım, Eşheb ve
Muhammed b. el-Haris b. Zenceveyh'in kendisinden yaptıkları rivayete göre
Malik, der ki: Cizye, (para birimleri) altın olan kimseler için dört dinar,
gümüş kullananlar için kırk dirhemdir. Mecusi dahi olsa zengin ile fakir
arasında fark yoktur. Hz. Ömer'in tesbit ettiği miktardan ne fazla alınır, ne
de daha aşağı. Onlardan bundan başkası alınmaz. Şöyle de denilmiştir: Ödeme
gücü olmayanın yükü, imamın uygun göreceği miktarda hafifletilir.
İbnü'l-Kasım da der ki:
Ödeme zorluğu dolayısı ile Hz. Ömer'in tesbitinden daha aşağı düşürülmeyeceği
gibi, zenginlik dolayısıyla da ondan fazlası istenmez. Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) der ki: Zimmet ehli fakirlerinden bir dirhem dahi olsa
ödeyebilecekleri miktar alınır. Daha sonra Malik de bu görüşe dönmüştür.
Ebu Hanife, arkadaşları,
Muhammed b. el-Hasen ve Ahmed b. Hanbel derler ki: Cizye, (fakire) oniki, (orta
halliye) yirmidört ve (zengine) kırk (dirhem) dir. es-Sevri der ki: Bu hususta
Ömer b. el-Hattab'dan farklı tesbitler gelmiştir. Eğer (cizye verenler) zimmet
ehli kimseler ise, yönetici bunlardan dilediğini alıp uygulayabilir. Şayet
kendileriyle barış yapılan kimseler iseler, barış şartları ne ise o kadar alınır,
ondan başka birşeyalınamaz.
5- Savaşabilecek
Kimseler Cizye ile Yükümlüdür:
İlim adamlarımız
-Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- derler ki: Kur'an-ı Kerim'in delalet ettiği
husus şu ki: Cizye, savaşabilecek erkeklerden alınır. Çünkü Yüce Allah: " ...
kimselerle kendi elleriyle ... cizye verinceye kadar savaşınız" diye
buyurmuştur. İşte bu, cizyenin savaşabilecek kimseler tarafından ödenmesinin
vacip olmasını gerektirir. Savaşçı dahi olsa kölenin cizye ödemekle yükümlü
olmadığına delalet eder. Çünkü kölenin özel bir malı yoktur. Zira Yüce Allah:
"Verinceye kadar" diye buyurmaktadır. Malı olmayan için de
"verinceye kadar" denilemez.
İşte bu, cizye ancak
baliğ olmuş hür erkeklerin başlarına konulacak bir mükellefiyet olduğuna dair
ilim adamlarının icma ile kabul ettikleri bir husustur. Savaşma gücüne sahip
olanlar bunlardır. Kadınlar, çocuklar, köleler, deliler ve yaşlılar değildir.
Rahipler hususunda ise
görüş ayrılığı vardır. İbn Vehb, Malik'den, rahiplerden cizye alınmayacağını söylediğini
rivayet eder. Mutarrif ile İbnü'l-Macişun ise şöyle derler: Bu hüküm, cizye
mükellefiyetinin getirilmesinden sonra rahipliğe yönelmemesi halinde böyledir.
Eğer cizye mükellefiyeti konulduktan sonra rahipliğe yönelecek olursa, rahiplik
yapması cizyesini kaldırmaz.
6- Cizye Ödeyenler
üzerinde Başka Mükellefiyet Var mıdır:
Cizye ödemekle yükümlü
olanlar cizyeyi ödeyecek olurlarsa, onların mahsullerinden, ticaretlerinden,
ekinlerinden cizye dışında başka bir şey alınmaz. Ancak, kendileriyle barış
antlaşması yapılıp da yerlerinde bırakıldıkları yurtlarından başka yerlerde
ticaret yapmaları hali müstesnadır. Şayet bırakıldıkları yurtlarından başka
yerlere ticaret maksadıyla çıkıp gidecek olurlarsa, ticaret mallarını satıp o
malın bedelini kabz ettikleri takdirde onlardan öşür (onda bir) alınır. İsterse
yıl içinde defalarca alış-veriş yapmış olsunlar.
Bundan özel olarak
Medine ve Mekke'ye buğday ve zeytin yağı gibi temel yiyecekleri götürmeleri
müstesnadır. Bu durumda onlardan Ömer (r.a)'ın uygulamasına uygun olarak onda
birin yarısı alınır. Medine alimlerinden, zimmet ehlinden ticaretlerinden yılda
ancak bir defa -tıpkı müslümanlardan alındığı gibi- öşür alınacağı görüşünde
olanlar da vardır. Bu ise, Ömer b. Abdulaziz ile fukahanın imamlarından bir
topluluğun görüşüdür. Birincisi ise Malik ve arkadaşlarının görüşüdür.
7- Cizye Ödeyenlerin
Cizye Karşılığında Sahip Oldukları Haklar:
Cizye ödemekle yükümlü
olanlar kendilerine tayin edilen, yahut da üzerinde barış yaptıkları
cizyelerini ödeyecek olurlarsa, kendileri bütün mallarıyla, şaraplarını
sakladıkları ve açıkça müslümanlara satmadıkları sürece bağlarıyla başbaşa
bırakılırlar. Ancak, müslümanların pazarlarında şarap ve domuzlarını açıkça
satmalarına engel olunur. Böyle bir şeyi açık yapacak olurlarsa, aleyhlerine
olmak üzere şarapları dökülür, açıktan domuzlarını çıkaranlar da tehdit edilir.
Eğer şaraplarını a-çığa
çıkarmadıkları halde, müslüman bir kişi şaraplarını dökecek olursa, haksızlık
yapmış olur ve bunun tazminatını ödemesi gerekir. Tazminat ödemesi gerekmez de
denilmiştir. Şayet şaraplarını gasp edecek olursa, onu geri vermesi icabeder.
Kendi aralarındaki
hükümlerde ve faizli ticaret yapmalarına itiraz olunmaz.
Şayet İslam
mahkemelerine başvuracak olurlarsa, hakim muhayyerdir. Dilerse aralarında
Allah'ın indirdiğine uygun olarak hükmeder, dilerse yüzçevirir. Durum ne olursa
olsun haksızlık konularında (mezalim) aralarında hükmeder ve zayıfların lehine
olan hakkı güçlü olanlarından alır. Çünkü bu, onları savunmak kabilindendir,
denilmiştir. İmamın onları savunmak kastıyla düşmanlarına karşı savaşması ve
düşmanlarına karşı savaşırken yardımlarını alması görevidir. Fey'de bir payları
yoktur. Üzerinde anlaşarak barış yaptıkları kiliselerine yeni bir ilave
yapamazlar.
Bununla birlikte çürüyen
taraflarını tamir etmelerine engel olunmaz. Ancak, onlardan başka mabed yapma
imkanları yoktur.
Müslümanlardan ayırt
edilmelerini sağlayacak şekilde elbise, kılık ve kıyafete bürünürler.
Müslümanlara benzemelerine de engel olunur.
Herhangi bir zimmet
akidleri bulunmayan düşman çocuklarının onlardan alınmasında bir beis yoktur.
Cizyesini ödemekte aşırı
inatlaşan, işi düşmanlığa götüren olursa, bu düşmanlığından dolayı te'dib
edilir ve küçülmüş olarak ondan cizye alınır.
8- Cizye Neyin Karşılığıdır:
ilim adamları cizyenin
neye karşılık olarak vacib olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
Maliki mezhebi alimleri derler ki: Cizye, küfür sebebiyle öldürülmekten bedel
olarak vaciptir. Şafii der ki: Cizye, canın korunması ve yurdunda kalmasının
bedeli olarak vaciptir.
Bu görüş ayrılığının
faydasına gelince: Bizler, cizye öldürülmeye bedel olarak ödenmesi gerekir,
görüşünü kabul edersek, bir kimse müslüman oldu mu, artık geçmiş dolayısıyla
ödemesi gereken cizye yükümlülüğü kalkar. isterse senenin tamamlanmasından bir
gün önce yahut sonra müslüman olmuş olsun. Malik'e göre hüküm böyledir.
Şafii'ye göre cizye,
zimmette karar kılan bir borçtur. Müslüman olmak onu ortadan kaldırmaz. Tıpkı
bir evin kirası gibidir. Bazı Hanefi alimleri de bizim (Maliki mezhebinin)
görüşümüzü benimsemişler; bazıları da şöyle demişlerdir: Cizye, müslümanlara
yardım ve cihada bedel olarak ödenmesi gerekir. Kadı Ebu Zeyd bu görüşü tercih
etmiş ve bu meselede Allah'ın sırrının bu olduğunu iddia etmiştir. Ancak
Malik'in görüşü daha sahihtir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Müslümana cizye (ödemek) yoktur."
Süfyan der ki: Bunun
anlamı şudur: Zımmi, cizye ödemesi kendisine vacib olduktan sonra islam'a
girecek olursa, cizye yükümlülüğü kalkar. Bu hadisi de Tirmizi ve Ebü Davüd
rivayet etmiştir.
ilim adamlarımız der ki:
Yüce Allah'ın: "Kendi elleriyle küçülmüşler olarak cizye verinceye
kadar" buyruğu buna delildir. Çünkü islam olmakla bu özellik de ortadan
kalkar. Müslüman olmaları halinde kendi elleriyle ve küçülmüşler olarak cizyeyi
ödemeyecekleri hususunda görüş ayrılığı yoktur.
Şafii ise, islam'a
girdikten sonra Yüce Allah'ın buyurduğu şekle uygun olarak kabul etmemektedir.
Bunun yerine o, (müslüman olmadan önce ödemesi gereken) cizye bir borçtur.
Önceki bir sebep dolayısıyla cizye ona vacip olmuştur, der. Bu da, yurdunda
kalması, yahut da öldürülme kötülüğünden korunmasıdır. Dolayısıyla bu cizye,
sair bütün borçlar gibidir.
9- Ahidlerini ve Cizye
Ödeme Taahhütlerini Yerine Getirmeyenlere Yapılacak Uygulama:
Bir belde yahut bir kale
halkı ile antlaşma yaptıktan sonra antlaşmalarını bozar ve ödemeleri gereken
cizye ve sair yükümlülüklerini yerine getirmeyip kendilerine zulmolunmadığı
halde İslam'ın hükmünü kabul etmeyecek olurlarsa, imam da onlara haksızlık
yapmayan birisi ise, müslümanların, imamları ile birlikte onlar üzerine
gitmeleri ve onlarla savaşmaları icabeder. Eğer çarpışır ve yenik düşürecek
olurlarsa, onlar hakkında verilecek hüküm dar-ı harpdekiler hakkında verilecek
hükümle aynıdır. Onların da, kadınlarının da fey olarak alınacağı ve beşte
bir(in alınmasından sonra beşte dördünün gazilere dağıtılmasının) sözkonusu
olmayacağı da söylenmiştir, bu da bu konudaki bir görüştür.
10- Cizye Ödemekle
Yükümlü Olanlar Hırsızlık Yapıp Yol Kesecek Olurlarsa:
Eğer bunlar, hırsızlık
yapmak ve yol kesmek üzere ortaya çıkacak olurlarsa, cizye ödemeyi
reddetmemeleri şartıyla müslüman muharibler (yol kesiciler) durumundadırlar.
Şayet haksızlığa uğradıklarını ifade ederek çıkacak olurlarsa (itaatin dışına
çıkarlarsa) durumlarına bakılır ve tekrar zimmet akdine geri döndürülür ve
onlara zulmedenlerden hakları alınır. Kendileri hür oldukları halde onlardan
herhangi bir kimse de köle yapılmaz.
Eğer bir kısmı
ahidlerini bozacak, bir kısmı bozmayacak olursa, ahdini boz-
mayan ahdi üzere kalmaya
devam eder ve başkası bozdu diye diğeri sorumlu tutulmaz. Onların ahidlerine
bağlılıkları ise, ahidlerini bozanlara karşı tepki göstermelerinden anlaşılır.
11- Kelime Olarak
"Cizye''
"Cizye"
kelimesi" kendisine yapılan iyiliklere karşı mükafatlandırmak için
kullanılan; (...) fiilinden "fi'le" vezninde bir kelimedir. Sanki
onlar cizyeyi kendilerine bağışlanan güvenliğe bir karşılık olarak vermiş gibi
oluyorlar. İşte bu anlamda olmak üzere şair şöyle demektedir: "Ya sana
karşılık verir, yahut senden övgüyle sözeder. Ve hiç şüphesiz Yaptıklarından
dolayı seni öven kimse de sana mükafat ve karşılık vermiş gibidir."
12- Cizye Ödemeyenin
Cezası Var mı?:
Müslim, Hişam b. Hakim
b. Hizam'dan rivayetine göre Hişam Şam'da çiftçilerden güneşte bekletilmiş -bir
rivayete göre de başlarına da zeytinyağı dökülmüş- bir grubun yanından geçer
ve: Bunların hali nedir diye sorunca (ilgili kişi): Cizyeden dolayı
alıkonulmaktadırlar diye cevap verir. Hişam: Ben, Rasulullah (s.a.v.)'ı şöyle
buyururken dinledim: "Muhakkak Allah dünyada insanları azaplandıranları
azaplandırır." Bir rivayette de şöyle denmektedir: O gün onların
Filistin'deki emiri Umeyr b. Sa'd idi. Onun yanına girip bu hadisi ona nakledince,
Umeyr de emir vererek serbest bırakıldılar.
Bizim (mezhebimize
mensup) ilim adamlarımız derler ki: İmkan buldukları halde cizyeyi ödemeyecek
olurlarsa cezalandırılmaları caizdir. Ancak ödeyemeyecekleri anlaşılmakla
birlikte cezalandırılmaları helal değildir. Çünkü, cizye ödeyemeyecek hale
düşenden cizye kalkar. Zengin olanlar da fakirler yerine ödemekle mükellef
tutulmaz. Ebu Davud, Safvan b. Süleym'den, o, Resulullah (s.a.v.)'ın birkaç
sahabisinin oğullarından, onlar da babalarından rivayet ettiklerine göre
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim bir antlaşmalıya zulmeder,
yahut ona hakkını eksik verir, yahut takatından fazlasıyla mükellef tutar, ya
da gönül hoşluğuyla olmaksızın ondan herhangi birşeyalacak olursa, o kişiye
karşı kıyamet gününde ben davacı olurum. "
13- Elleriyle Cizye
Ödemenin Mahiyeti:
Yüce Allah'ın:
"Kendi elleriyle" buyruğu ile ilgili olarak İbn Abbas şöyle
demektedir: Onu ödemek için başkasına vekalet vermeksizin bizzat kendisi öder.
Ebu'l-Bahteri: de Selman'dan: Yerilmiş kimseler olarak diye açıkladığını
rivayet etmektedir. Ma'mer de Katade'den: Kahredilmiş olarak dediğini rivayet
etmektedir.
"Kendi
elleriyle" ifadesinin, sizin onlara nimet ve lütfunuz dolayısıyla diye de
açıklanmıştır. Çünkü, onlardan cizye alınacak olursa, onlara nimet ve ihsanda
bulunulmuş olur. İkrime der ki: Antlaşmalı cizyeyi ayakta öder, alan da oturmuş
olarak alır. Said b. Cübeyr de böyle demiştir. İbnü'I-Arabi şöyle demektedir:
Böyle bir açıklama Yüce Allah'ın: "Kendi elleriyle" ifadesinden değil
de "küçülmüşler olarak" ifadesinden çıkartılabilir.
14- Cizyeyi Veren El
ile infak Eden El Arasındaki Fark:
Hadis imamlarının
Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiklerine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Yukardaki el aşağıdaki elden hayırlıdır. Yukardaki el infak
eden eldir. Aşağıdaki de dilenen eldir." Hz. Peygamberin: "Yukarıdaki
el veren eldir" dedidiği de rivayet edilmiştir.
Hz. Peygamber böylelikle
sadakada veren eli yukardaki üstün el olarak tayin etmiş, cizyede ise veren el
aşağıdaki el durumuna düşmüştür. Onu alan ise yukardaki eldir. Zira yükselten
de alçaltan da Yüce Allah'tır. O, dilediğini yükseltir, dilediğini alçaltır.
O'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
15- Cizyeye Tabi
Araziden Haraç Alınması:
Habib b. Ebi Sabit'ten
rivayet edilir ki: İbn Abbas'a bir adam gelerek şöyle dedi: Haraca tabi
arazinin sahipleri haracını ödemekten acze düştüler. Ben o araziyi imar etsem,
eksem ve haracını ödesem (nasıl olur)? İbn Abbas: Hayır, yapma dedi. Bir başka
kişi gelerek ona aynı şeyi söyledi, ona da: Hayır, dedi. Ve Yüce Allah'ın:
"Allah'a ve ahiret gününe iman ... etmeyenlerle kendi elleriyle
küçülmüşler olarak cizye verinceye kadar savaşınız" buyruğunu okudu ve
dedi ki: Sizden herhangi biriniz, onların boynunda bulunan küçülmüşlük
tasmasını alıp çıkartarak kendi boynuna dolamayı nasıl kabul edebilir?
Küleyb b. Vail de der
ki: Ben İbn Ömer'e, bir arazi satın aldım dedim. O da, satın almak güzel
birşeydir dedi. Bu sefer, ben herbir ceribe (48 sa) karşılık bir dirhem ve bir
kafiz (ölçek) buğday (harac olarak) ödüyorum deyince, küçüklük tasmasını
boynuna dolama, dedi.
Meymun b. Mihran da İbn
Ömer (ra) den şöyle dediğini rivayet eder: Hepsi de beş dirhem cizyeye tabi bir
arazinin benim olmasını ve buna karşılık kendimin küçülmüşlüğünü kabul etmiş
olmam, asla beni memnun etmez.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN