TEVBE 30 |
وَقَالَتِ
الْيَهُودُ
عُزَيْرٌ
ابْنُ
اللّهِ وَقَالَتْ
النَّصَارَى الْمَسِيحُ
ابْنُ
اللّهِ
ذَلِكَ
قَوْلُهُم
بِأَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِؤُونَ
قَوْلَ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
مِن قَبْلُ
قَاتَلَهُمُ اللّهُ
أَنَّى
يُؤْفَكُونَ |
30. Yahudiler:
"Uzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hristiyanlar da: "Mesih
Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarında dolaşan sözleridir ki,
daha önce kafirlerin söyledikleri sözlerine benzetiyorlar. Allah kahretsin onları!
Nasıl da döndürülüyorlar?
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:
1- Kıraate Dair Bir Açıklama:
2- Yahudilerin Asılsız iddiaları ve
Dinlerinin Tahrifi:
3- Başkasının Küfrü Gerektiren Söz ve
Görüşlerini Nakletmek:
4- Asılsız iddialar:
5- Yahudi ve Hristiyanların Bu
iddiaları Kendilerinden Önceki Kafirlerin iddialarına Benzemektedir:
6- "Benzemek" Anlamındaki
Kelimenin Sözlük Açıklaması:
7- "Allah Kahretsin Onları ''
1- Kıraate Dair Bir
Açıklama:
Asım ve el-Kisai
"Uzeyr Allah'ın oğludur" buyruğundaki, "Uzeyr" kelimesini
tenvinli olarak okumuşlardır. Buna göre "oğul" anlamındaki kelime,
mübteda olan "Uzeyr"in haberi olmaktadır. "Uzeyr" kelimesi
ister Arapça olsun, ister olmasın munsarif bir kelimedir. İbn Kesir, Nafi', Ebu
Amr ve İbn Amir ise iki sakinin bir arada bulunması dolayısıyla tenvinsiz
olarak; (...) diye okumuşlardır. Aynı şekilde "De ki: O, Allah'dır, birdir
ve tekdir. Allah'dır Sameddir" (el-İhlas, 1-2) şeklindeki kıraat de bu
kabildendir. Ebu Ali der ki: Bu, şiirde pek çok görülür. Taberi bu hususta şu
mısraları nakleder: "Sen benim kumandana karşı çok iyi olduğumu göreceksin
Mızrağı ise çokça saplayan ve hücum edip duran Gutayf es-Sülemi: ise kaçıp
gittiğinde."
2- Yahudilerin Asılsız
iddiaları ve Dinlerinin Tahrifi:
"Yahudiler: Uzeyr
Allah'ın oğludur dediler" buyruğu hususi mana ifade ettiği halde umumi
olarak varid olmuş bir lafızdır. Çünkü bu sözü bütün yahudiler söylemezler. Bu
da Yüce Allah'ın: "Onlar öyle kimselerdir kı: insanlar kendılerine ...
dediklerinde"(AI-i İmran, 173) buyruğuna benzer. Halbuki bu sözleri bütün
insanlar söylememişlerdir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yahudilerden, söyledikleri nakledilen bu sözü söyleyen asıl kişiler Sellam b.
Mişkem, Nu'man b. Ebi Evfa, Şas b. Kays ve Malik b. es-Sayf'dır. Onlar bu
sözlerini Peygamber (s.a.v.)'a söylemişlerdi. en-Nekkaş der ki: Şimdi bu
iddiada bulunan bir yahudi kalmamıştır. Onlar geçip gittiler. Herhangi bir kişi
bir toplum arasında böyle bir söz söyleyecek olursa, bu sözün çirkinliği o sözü
söyleyenin aralarındaki önemli yeri dolayısıyla bütün toplumu bağlayıcı olur.
Her zaman için ileri gelenlerin söyledikleri sözler insanlar arasında dinlenir
ve delil diye gösterilir. İşte bu bakımdan bir topluluğun ileri gelen,
aklıbaşında kabul ettikleri kimselerinin söylediği sözü söylemesi, tekrarlaması
uygun görülmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Rivayet edildiğine göre
bu sözün sebebi şudur: Yahudiler, Musa (a.s)'dan sonra peygamberleri
öldürdüler. Allah da aralarından Tevratı kaldırdı ve kalplerinden sildi. Uzeyr
de yeryüzünde seyahat etmek üzere yurdundan dışarı çıktı. Hz. Cebrail ona
gelerek: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. O da İlim tahsil etmek
istiyorum deyince, Hz. Cebrail ona bütün Tevratı öğretti. Uzeyr, Tevrat ile İsrailoğullarının
yanına geldi ve onlara Tevratı öğretti.
Yüce Allah'ın, Tevratı
Uzeyr'e, bir ikram ve lütuf olmak üzere ezberlettiği de söylenmiştir. O,
İsrailoğullarına: Allah bana Tevratı öğretti deyince, ondan Tevratı öğrenmeye
başladılar. Tevrat ise gömülmüş bulunuyordu. Tevratı, ilim adamları fitne,
sürgün ve hastalık gibi Buhtnassar'ın onları öldürmesi gibi türlü musibetlerle
karşı karşıya kalmaları sırasında gömmüşlerdi. Daha sonra bu gömülen Tevrat
bulununca, sözü geçen Tevratın Uzeyr'in okuduğu Tevrat'a olduğu görüldü. İşte
bu sefer saptılar ve şöyle dediler: Şüphesiz böyle bir şey Uzeyr'e ancak o
Allah'ın oğlu olduğu için verilmiş ve mümkün olabilmiştir. Bunu Taberi
nakletmektedir.
Hristiyanların: Mesih
Allah'ın oğludur sözlerinin zahirinden anlaşıldığına göre onlar bu sözleriyle
-Arapların melekler hakkında söyledikleri gibisoydan gelen bir oğulluğu
kastettikleridir. Aynı şekilde ed-Dahhak, Taberi ve diğerlerinin açıklamaları
da bunu gerektirmektedir. Böyle bir iddia küfrün en çirkin şeklidir. Ebu'l-Meali
der ki: Hristiyanlar, Hz. Mesih'in bir ilah olduğunu ve onun bir ilahın oğlu
olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.
İbn Atiyye der ki:
Denildiğine göre onların kimisi, Hz. Mesih'in oğulluğunun, bir şefkat ve
merhamet oğulluğu (bu manada oğulluk) olduğuna inanmaktadırlar. Böyle bir
manaya da herhangi bir şekilde oğulluk tabirinin kullanılması helal olamaz ve
bu da küfürdür.
3- Başkasının Küfrü
Gerektiren Söz ve Görüşlerini Nakletmek:
İbnü'l-Arabi der ki: Bu buyruk,
şanı Yüce Rabbimizin ilahi sözünden, bir kimsenin ibtidaen söylemesi caiz
olmayan ve başkasına ait küfür sözünü haber vermesinde kendisi için bir vebal
olmadığının delilidir. Çünkü bu sözü böyle bir şeyi çok büyük bir iddia olarak
gördüğü için ve reddetmek kastıyla ifade etmiştir. Rabbimiz dilese elbette
kimse bu sözü söylemez. Yüce Allah insanların böyle bir sözü söylemelerine
imkan verdiğine göre, kalben ve dil ile O'nu inkar etmek, delil ve belge ile de
reddetmek kastı bu gibi sözlerin söylendiğinin haber verilmesine izin vermiş
demektir.
4- Asılsız iddialar:
"Bu, onların
ağızlarında dolaşan sözleridir" buyruğu ile ilgili olarak bunun
("ağızlarıyla" ifadesinin gelmesi) te'kid anlamına olduğu
söylenmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi:
"Elleriylekitabıyazıp ... "(el-Bakara, 79); "Ve iki kanadıyla
uçan herbir kuş" (el-En'am, 38); ''Artık sura tek bir üfürüş üfürüldüğü
zaman ... " (el-Hakka, 13) Bu buyrukların benzeri (te'kidlerin yer aldığı
buyruklar) pek çoktur.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Onların söyledikleri bu söz, mantıksız bir iddia ve herhangi bir
açıklayıcı delil ve belgesi bulunmayan bir söz olduğundan, yalnızca ağızda
gevelenip doğru bir anlam ihtiva etmeyen soyut bir iddia olduğundan dolayı
böyle denilmiştir. Çünkü onlar aynı zamanda Yüce Allah'ın bir eş edinmediğini
de kabul etmektedirler. Onun evladı olduğunu nasıl ileri sürebilirler? O halde
bu, yalnızca dilleriyle söyledikleri yalan bir sözdür. Ve bu sözleri delillerle
desteklenen ve belgelerle ortaya konulan doğru sözlerin tam aksinedir.
Meani'l-Kur'an'a dair
eser yazanlar derler ki: Yüce Allah eğer ağızlar ve dillerle birlikte bir söz
söylendiğini zikredecek olursa, mutlaka o söz yalan ve iftiradır. Yüce Allah'ın
şu buyruklarında olduğu gibi: "Onlar, kalplerinde bulunmayan! ağızlarıyla
söylerler" (Al-i İmran, 167); "Bu, ağızlarından Çıkan ne büyük bir
sözdür. Onlar ancak yalan söylerler" (el-Kehf, 15); "Onlar,
kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. "(el-Feth, 11)
5- Yahudi ve
Hristiyanların Bu iddiaları Kendilerinden Önceki Kafirlerin iddialarına
Benzemektedir:
"Daha önce
kafirlerin söyledikleri sözlerine benzetiyorlar" buyruğundaki;
"Benzetiyorlar" anlamındadır. Arapların; (...) ifadesini, ay hali
olmayan yahut da memeleri bulunmayan dişi hakkında kullanmaları, bu yönüyle o
kadının, erkeklere benzemesinden dolayıdır.
"Kafirlerin
söyledikleri sözleri" hususunda da ilim adamlarının üç görüşü vardır:
1. Putperestlerin Lat,
Uzza ve diğer üçüncüleri olan Menat sözleridir,
2. Kafirlerin: Melekler
Allah'ın kızlarıdır, şeklindeki sözleri,
3. Kendilerinden önce
geçenlerin söyledikleri sözler. Onlar, batılda öncekilerini taklid ettiler ve
küfür yolunda onlara uydular. Yüce Allah'ın kendileri hakkında: "Biz,
atalarımızı bir din üzere bulduk ... "(ez-Zuhruf, 22 ve 23. ayetler)
buyruğu ile onlara dair verdiği haberde olduğu gibi.
6-
"Benzemek" Anlamındaki Kelimenin Sözlük Açıklaması:
İlim adamları; (...)
kelimesinde med olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. İbn
Vellad der ki: "Ay hali olmayan kadın" demektir, hemzelidir ve med
yoktur. Kimi nahivciler bunu med ile okurlar. Bu kişi de Sibeveyh'dir. O bu
kelimeyi medli olarak; (...) vezninde kabul eder ve bundaki hemze fazladandır.
Çünkü araplar bu kelimeyi çoğul olarak kullandıklarında; (...): Ay hali olmayan
kadınlar, derler ve hemzeyi hazf ederler. Ebu'l-Hasen dedi ki: en-Neciremı bana
dedi ki: (...); kelimesi med ile ve sonunda "he" ile kullanılır. O,
böylelikle müennesliğin iki alametini de bir arada kullanmış olmaktadır. Bunu
da Ebu Amr eş-Şeybani'den naklen "en-Nevadir"de zikretmekte ve şu
mısraı da kaydetmektedir: "Ay hali olmayan veya süt vermeyen deveyi
boğazlayan ... "
İbn Atiyye der ki:
"Benzetiyorlar" diyenin ifadesi, Arapların" (...) Ay hali
olmayan kadın" diye sözlerinden alındığını söyleyen kişinin sözü
yanlıştır. Bunu Ebu'l-Ali ifade etmiştir. Çünkü; "Benzetti" sözündeki
hemze, kelimenin aslındandır. Buna karşılık kadınlar hakkında kullanılan; (...)
nitelemesinde ise, (...), Kırmızı kelimesinde olduğu gibi zaiddir.
7- "Allah
Kahretsin Onları ''
Yüce Allah'ın:
"Allah kahretsin onları nasıl da döndürülüyorlar." buyruğu, Allah
onlara lanet etsin, demektir. Bununla da yahudi ve hristiyanları
kastetmektedir. Laneti ifade etmek için kahretmek (anlamı verilen: Allah
öldürsün onları) ifadesinin kullanılması, lanete uğrayanın öldürülmüş kimse
gibi oluşundan dolayıdır. İbn Cüreyc der ki: "Allah kahretsin onları"
ifadesi taaccüb anlamındadır. İbn Abbas da der ki: Kur'an-ı Kerim'de katl
(öldürmek) diye geçen her bir ifade lanetlemek anlamındadır. Eban b. Tağlib'in
şu beyiti de bu türdendir: "Allah kahretsin onu, o beni kınıyor. Halbuki
biliyor ki: Kötülüğüm de banadır, ıslahım da banadır."
en-Nekkaş ise,
"Allah kahretsin" kelimesinin aslında beddua olduğunu nakletmektedir.
Daha sonra Araplar bunu çok çok kullanır oldular ve nihayet -beddua maksadıyla-
hayırda da şerde de hayret ettikleri hususlar (teaccüb) hakkında kullanır
oldular. el-Esmai de şöyle bir beyit nakletmektedir: "Allah kahredesice o
Leyla'yı, hayret! Nasıl beğeniyor beni? Bense ona hiç aldırış etmediğimi
bildiriyorum insanlara."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN