ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEVBE

19

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ

وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَوُونَ عِندَ اللّهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

 

19. Siz, hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ın tamirini Allah'a ve ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden(in ameli) ile bir mi tuttunuz? Bunlar, Allah nezdinde bir olamazlar. Allah zulmedenler topluluğunu hidayete erdirmez.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki (1) başlık halinde sunacağız:

 

iman ve Cihad ile Diğer Ameller:

 

Yüce Allah'ın: "Siz, hacılara su vermeyi ... mi tuttunuz" ifadesinin Arapça'da takdiri şu şekildedir: Siz, hacılara su veren Sikaye sahiplerini yahut hacıların su ihtiyacını karşılayan kimseleri, Allah'a iman eden ve O'nun yolunda cihad eden kimselerle bir mi tuttunuz? Bununla birlikte hazfin "İman eden" buyruğunda takdir edilmesi de mümkündür. Yani, siz hacılara su verme işini iman eden kimsenin ameli ile bir mi tuttunuz. Takdirin şöyle olduğu da söylenmiştir: Bunların amelini iman eden kimsenin imanı ile bir mi tuttunuz?

Sikaye, "siaye ve himaye" gibi bir mastardır. İsmin anlamı bilindiğinden dolayı mastar onun yerine kullanılmıştır. Nitekim; cömertlik ancak Hatem'dir, şiir ancak Züheyr'dir demek de buna benzer. Mescid-i Haram'ın imar edilmesi ifadesi de: "O kasabaya sor" (Yusuf, 82) buyruğu gibidir. Ebu Vecze ise "Hacılara su verenleri ve Mescid-i Haramı imar edenleri ... birmi tuttunuz" diye okumuştur. Buradaki (...): Su verenler kelimesi, (...)'in çoğuludur. Bunun aslı ise; (...) şeklinde "fu'le" veznindedir. İşte bu türden illetli olan kelimelerin çoğulu hep böyle yapılır. (...): Hakim, hakimler, unutan, unutanlar kelimelerinde olduğu gibi Eğer bu kelime illetli olmayacak olursa, (...) şeklinde çoğulu yapılır. Aylarda nesi' (erteleme işi) yapan kimseler için; (...): Nesi'ci ve nesi'ciler gibi. İbn ez-Zübeyr ve Said b. Cübeyr de bu kelimeleri bu şekilde; "Su verenler, imar edenler" diye okumuştur. Ancak İbn Cübeyr, "imar edenler" anlamındaki kelimenin aslen tenvinli olması kanaatiyle; (...) Mescid kelimesini nasb ile okumuştur.

 

ed-Dahhak ise der ki: "Hacılara su vermek" kelimesinin "sin" harfinin ötreli okunması da bir şivedir. "el-Haac" kelimesi ise "hacılar" anlamındaki "el-Hüccac"ın cins ismidir.

 

Mescid-i Haram'ın imar edilmesi, onu koruyup gözetmek ve onun görülmesi gereken işlerini yerine getirmektir.

 

Bu ayet-i kerimenin zahiri, müşriklerden hacılara su vermek ve Mescidi Haramı imar etmekle övünen kimselerin iddialarını -es-Süddi'nin de belirttiği gibi- iptal etmekte, boşa çıkarmaktadır. es-Süddi der ki: Hz. Abbas hacılara su vermekle, Şeybe Mescid-i Haramı imar etmekle övününce , Hz. Ali de İslam ve cihadla övündü. Yüce Allah Hz. Ali'yi tasdik etti, onları da yalanladı. Küfür ile birlikte Mescid-i Haramın imarının sözkonusu olmayacağını, onun imarının ancak iman, ibadet ve Allah'a itaatı gerektiren işleri yerine getirmekle olacağını haber verdi. Bu ise apaçık bir husustur ve bunun anlaşılmayacak bir tarafı yoktur.

 

Şöyle de denilmektedir: Müşrikler yahudilere, bizler, hacılara su veren, Mescid-i Haramı imar eden kimseleriz. Biz mi daha faziletli ve üstünüz, yoksa Muhammed ve ashabı mı? diye sordular. Yahudiler de kendilerine Rasülullah (s.a.v.)'a olan inatları yüzünden: Siz daha faziletlisiniz diye cevap verdiler.

 

Burada anlaşılması zor bir durum ortaya çıkmaktadır ki, o da Müslim'in Sahih'inde yer alan en-Nu'man b. Beşir'in şöyle dediğine dair rivayetidir: Ben, Rasülullah (s.a.v.)'ın minberinin yanında bulunuyordum. Bir adam: Ben İslam'a girdikten sonra bir de hacılara su verecek olursam, artık ne amelde bulunursam bulunayım aldırış etmem. Diğeri şöyle dedi: Ben de İslam'a girdikten sonra Mescid-i Haramı bir tamir edersem, artık ne yaparsam yapayım umurumda değiL. Bir diğeri de şöyle dedi: Allah yolunda cihad bu söylediklerinizden daha üstündür. Ömer (r.a) onları azarlayarak şöyle dedi: Resulullah (s.a.v.)'ın minberi yanında -o gün bir Cuma günüydü- seslerinizi yükseltmeyiniz. Fakat cuma namazı kılındıktan sonra ben, (Hz. Peygamberin huzuruna) girerim ve hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bu hususta onun görüşünü sorarım. Bunun üzerine Yüce Allah: "Siz, hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haramın tamirini Allah'a ve ahiret gününe inanan ... ile bir mi tuttunuz" ayeti sonuna kadar nazil oldu.

 

Hadisin bu rivayeti, ayet-i kerimenin, müslümanların bu amellerin hangisinin daha faziletli olduğu hususunda ayrılığa düşmeleri üzerine inmesini gerektirmektedir. Böyle bir durumda ise, ayet-i kerimenin sonunda: "Allah zulmedenler topluluğunu hidayete erdirmez" demesi uygun düşmez. İşte burada anlaşılması zor bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu da şöyle bir açıklamayla ortadan kaldırılabilir: Bazı raviler, Yüce Allah'ın: "Bunun üzerine Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi" buyruğunu kullanmakta işi sıkı tutmamışlardır. Hz. Peygamber bu ayet-i kerimeyi Hz. Ömer'e soru sorması üzerine okuyunca, bunu rivayet eden kişi ayetin o anda indiğini zannetmiştir. Hz. Peygamber ise bu ayet-i kerimeyi cihadın, Hz. Ömer'in tartışırken sözlerini işittiği o kimselerin söylediklerinden daha faziletli olduğuna delil göstermiş, Hz. Ömer onların görüşleri hakkında Hz. Peygamberin kanaatini sorunca, o da Yüce Allah'ın daha önce indirmiş olduğu bu ayet-i kerimeyi ona okumuştur. Bu ayet bizzat o kimseler hakkında nazil olduğu için değiL. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Denilse ki: Buna göre kafirler hakkında indirilen bir buyruğu müslümanlar hakkında delil göstermek caiz olur. Oysa onların hükümlerinin farklı olduğu bilinen bir husustur. Buna şöyle cevap verilir: Yüce Allah'ın, müşrikler hakkında indirdiklerinden müslümanlara uyan bir takım hükümler çıkartmak uzak bir ihtimal olarak görülmemelidir. Nitekim Hz. Ömer şöyle demiştir: İstesek közde kuzular etler kızartıp pişiririz ve tabakların biri konur biri kaldırılır. Fakat bizler Yüce Allah'ın: "Siz bütün hoş şeylerinizi dünya hayatınızda bitirdiniz ve onlarla faydalandınız" (el-Ahkaf, 20) buyruğunu dinlemiş bulunuyoruz. Bu ayet-i kerime ise kafirler hakkında açık bir nastır. Bununla birlikte Hz. Ömer bu ayet-i kerimeden kendi hallerine uygun düşecek şekilde bir azar manası ihtiva ettiğini de anlamıştır. Ashab-ı kiramdan da herhangi bir kimse onun bu anlayışına karşı tepki göstermemiştir. İşte bu ayet-i kerimenin de bu türden olması mümkündür. Gerçekten bu açıklama nefis bir açıklamadır ve bu yolla anlaşılması zor ve içinden çıkılamaz durum ortadan kalkmakta, kapalılık diye birşey kalmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tevbe 20

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR