ENFAL 70 / / 71 |
يَا
أَيُّهَا
النَّبِيُّ
قُل لِّمَن
فِي أَيْدِيكُم
مِّنَ
الأَسْرَى
إِن
يَعْلَمِ اللّهُ فِي
قُلُوبِكُمْ
خَيْراً
يُؤْتِكُمْ
خَيْراً
مِّمَّا
أُخِذَ
مِنكُمْ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْ وَاللّهُ
غَفُورٌ
رَّحِيمٌ {70} وَإِن
يُرِيدُواْ
خِيَانَتَكَ
فَقَدْ
خَانُواْ اللّهَ
مِن قَبْلُ
فَأَمْكَنَ
مِنْهُمْ وَاللّهُ
عَلِيمٌ
حَكِيمٌ {71} |
70. Ey
Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah'ın İlmine göre
kalplerinizde bir hayır varsa O, size, sizden alınandan daha hayırlısını verir
ve sizi bağışlar. Allah günahları bağışlayandır. Çokça rahmet edendir."
71.
Şayet sana hainlik etmek isterlerse, onlar zaten daha evvel Allah'a hainlik
etmişlerdi de O da bundan ötürü onlara karşı (sana) imkan vermişti. Allah çok
iyi bilendir, hikmet sahibidir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Esirlerden Alınan Fidye:
2- Bedir Esirlerinden Alınanlar ve
Kalplerinde Hayır Bulunanlara Verilen Mükafat:
3- Kafirin islam'a Girmesi Hangi
Şartlarda Kabul Edilir:
1- Esirlerden Alınan
Fidye:
Yüce Allah'ın: "Ey
Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: ... " buyruğundaki hitabının,
Peygamber (s.a.v.)'a ve ashabına olduğu söylendiği gibi, yalnızca Peygambere
olduğu da söylenmiştir.
İbn Abbas (r.a) dedi ki:
Bu ayet-i kerimede sözü geçen esirler, Abbas ve arkadaşlarıdır. Peygamber
(s.a.v.)'a: Biz senin getirdiğine iman ettik. Senin, Allah'ın Resulü olduğuna
da şahidlik ediyoruz. Andolsun ki, kavmine karşı senin lehine samimi
davranacağız, demişlerdi. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
Böyle bir iddianın
tutarsızlığına dair İmam Malik'in görüşü önceden geçmiş bulunmaktadır. Ebu
Davud'un Musannef'inde İbn Abbas (r.a)'dan rivaye te göre, Peygamber (s.a.v.)
Bedir günü cahiliye mensubu insanların fidyesini dörtyüz (dirhem) olarak tesbit
etmişti.
İbn İshak'dan:
Kureyşliler Resulullah (s.a.v.)'a esirlerinin fidye karşılığı serbest
bırakılması için haber gönderdi. O gün herbir esiri akrabaları onların
(müslümanların razı) olacakları bir fidye karşılığında serbest bıraktı. Hz.
Abbas, Ey Allah'ın Resulü ben müslümandım, dedi. Resulullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu:
"Senin müslüman olup olmadığını en iyi bilen Allah'tır. Eğer dediğin gibi
ise, Allah bunun karşılığını sana verecektir. Ancak, zahiren senin durumunda
görülen, bizim aleyhimize olduğundur. Haydi kendinin ve iki kardeşinin oğulları
Nevfel b. el-Haris b. Abdulmuttalib ile Akil b. Ebi Talib'in ve senin
antlaşmalın olan Haris b. Fihroğullarına mensub Utbe b. Amr'ın da fidyelerini
öde." Hz. Abbas, Ey Allah'ın Resulü bende bu kadar fidye ödeyecek para yok
deyince, şöyle buyurdu: "Um el-Fadl ile birlikte gömüp sakladığın mal
nerede? Sen ona şöyle demiştin: Eğer bu yolculuğumda bana birşeyolursa, işte bu
mal çocuklarım Fadl'a, Abdullah'a ve Kusem'e kalsın, demiştin." Hz. Abbas,
Ey Allah'ın Resulü, gerçekten ben, senin Allah'ın Resulü olduğunu biliyorum.
Şüphesiz ki bu, benden ve Um el-Fadl'dan başka kimsenin bilmediği bir husustur.
Haydi Ey Allah'ın Resulü, beraberinde bulunan ve ganimet olarak benden
aldığınız yirmi Ukiyelik malımdan bunu düş deyince, Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Hayır o, Allah'ın senden bize vermiş olduğu bir şeydir."
Bunun üzerine Hz. Abbas fidye ödeyerek kendisini, iki yeğenini ve
antlaşmalısını kurtardı. Yüce Allah da onun hakkında: "Ey Peygamber,
elinizdeki esirlere de ki ... " ayetini indirdi. İbn İshak (devamla) der
ki: Esirler arasında fidyesi en çok olan kişi Abdulmuttalib'in oğlu Abbas'dı.
Çünkü varlıklı bir kimse idi. O, kendisini yüz Ukiyye altın fidye vererek
kurtarmıştı.
Buhari'de de şöyle
denilmektedir: Musa b. Ukbe dedi ki: İbn Şihab dedi ki: Bana Enes b. Malik'in
anlattığına göre, Ensardan bir takım kimseler Resulullah (s.a.v.)'dan izin
alarak şöyle dediler: Ey Allah'ın Resulü bize izin ver de kız kardeşimizin oğlu
Abbas'ın fidyesini almayalım. Hz. Peygamber: "Hayır, Allah'a yemin ederim
bir dirhem dahi bırakmayacaksınız" diye buyurdu.
en-Nekkaş ve
başkalarının naklettiklerine göre, Bedir esirlerinden herbirisinin fidyesi kırk
Ukiyye idi. Ancak Abbas müstesna. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:
"Abbas'tan fidyeyi iki kat alınız." Ayrıca, iki yeğeni Akil b. Ebi
Talib ile Nevfel b. el-Haris'in fidyelerini ödemekle de mükellef tutmuştu, o da
bu iki kişi adına seksen Ukiyye, kendisi adına da seksen Ukiyye ödemiş, ayrıca
savaş esnasında da ondan yirmi Ukiyye ganimet alınmıştı. Bunun böyle olmasının
sebebine gelince; O, Bedir'e katılan savaşçıların yemeğini karşılamayı taahhüd
eden on kişiden birisi idi. Bedir günü yemek yedirme sırası kendisine gelmişti.
Yemek yedirmeden önce taraflar savaşa tutuştu, beraberinde yirmi Ukiyye kalmış,
savaş sırasında da bu miktar ondan ganimet olarak alınmıştı. Böylelikle o gün
Hz. Abbas'tan toplam yüzseksen Ukiyye alınmış oldu. Bunun üzerine Hz. Abbas
Peygamber (s.a.v.)'e şöyle demişti: Andolsun ki, sen beni öyle bir halde
bıraktın ki hayatım boyunca Kureyşlilere el açıp dileneceğim. Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Hanımın Um el-Fadl'ın yanında
bıraktığın altınlar nerede?" Hz. Abbas: Ne altınından söz ediyorsun
deyince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sen hanımına şöyle demiştin:
Bu seferimde başıma ne geleceğini bilemiyorum. Şayet başıma birşey gelirse bu
altınlar senin ve çocuklarının olsun, demiştin." Hz. Abbas: Kardeşimin
oğlu, bunu sana kim haber verdi deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bana
Allah haber verdi" diye buyurdu. Hz. Abbas bu sefer şöyle dedi: Şahadet ederim
ki sen doğru söylüyorsun. Ben, ancak bugün senin Allah'ın Resulü olduğunu
öğrendim. Ve bildim ki, bu gibi şeyleri ancak gizlilikleri bilen kimse sana
bildirebilir. Şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve sen O'nun kulu
ve Resulüsün. O'nun dışındakilerin hepsini inkar ediyorum. Hz. Abbas,
yeğenlerine de emir verdi, onlar da müslüman oldular. Yüce Allah: "Ey
Peygamber, elinizdeki esirlere de ki ... " ayetini indirdi. Hz. Abbas'ı
esir alan kişi Selimeoğullarından Ebu 'lYesel Ka'b b. Amr idi.
Ebu'l-Yesar kısa boylu,
Hz. Abbas ise uzun boylu ve iri yarı idi. Peygamber (s.a.v.) Hz. Abbas'ı esir
olarak getirince ona: "Andolsun ona karşı sana bir melek yardımcı
olmuştur" diye buyurdu.
2- Bedir Esirlerinden
Alınanlar ve Kalplerinde Hayır Bulunanlara Verilen Mükafat:
"Eğer Allah'ın
ilmine göre kalplerinizde bir hayır" yani, İslam varsa, "O sizden
alınandan" yani verdiğiniz fidyeden "daha hayırlısını size
verir." Bu verilecek daha hayırlı şeyin dünyada verileceği söylendiği
gibi, ahirette verileceği de söylenmiştir.
Müslim'in Sahih'indeki
rivayete göre Peygamber (s.a.v.)'a Bahreyn'den bir miktar mal gelince, Hz.
Abbas ona şöyle demişti: Ben (Bedir'de) hem kendimin hem de Akil'in fidyesini
verdim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Ona: "Al" diye buyurdu. O
da elbisesini açtı ve taşıyabileceği kadarını aldı. Hadis kısaca böyledir.
Sahih'in dışındaki kaynaklarda da şöyle denilmektedir:
Bunun üzerine Hz. Abbas
Ona: Bu, vaktiyle benden alınandan daha hayırlıdır. Ayrıca ben, Allah'ın bana
mağfiret edeceğini de umuyorum. Hz. Abbas dedi ki: Bana Zemzem kuyusunu verdi.
Buna karşılık bütün Mekke'lilerin malı benim olsun istemem.
Taberi de Hz. Abbas'a
varan senediyle, onun şöyle dediğini nakleder: Rasulullah (s.a.v.)'a müslüman
olduğumu bildirip fidyemin ödenmesinden önce benden ganimet olarak alınan yirmi
Ukiyye'yi hesabımdan düşmesini isteyip de o: "Hayır o, ganimettir"
deyip kabul etmemesi üzerine bu ayet-i kerime benim hakkımda nazil oldu. O
yirmi Ukiyye yerine, Yüce Allah bana, hepsi de benim malımla ticaret yapan
yirmi köle ihsan etti.
Peygamber Efendimizin
Kızı Hz. Zeyneb'in Hicreti: Ebu Davud'un Musannef'inde Aişe (r.a)'dan şöyle
dediği nakledilmektedir: Mekkeliler esirlerini fidye karşılığı kurtarmak üzere
mal gönderince, Zeyneb de (esir düşen kocası) Ebu'l-As'ın fidyesi olmak üzere
bir miktar mal göndermişti. Bu mal arasında Hadice'ye ait ve kızı Zeyneb'i
Ebu'l-As'a gelin olarak gönderince ona hediye etmiş olduğu bir gerdanlığı da
göndermişti. Resulullah (s.a.v.) bu gerdanlığı görünce oldukça duygulandı ve
şöyle buyurdu: "Eğer uygun görürseniz Zeyneb'in esirini serbest bırakınız
ve gönderdiği bu malını da ona geri veriniz." Onlar da: Peki dediler.
Peygamber (s.a.v.) da Ebu'l-As'dan kendisine gelmek üzere kızı Zeyneb'i serbest
bırakmasına dair söz almıştı. Resulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise ile Ensardan
bir kişiyi göndermiş ve: "Zeyneb yanınıza gelinceye kadar siz de (Mekke
yakınlarındaki) Ye'cec vadisinde bulununuz. Onu alıp buraya getiriniz."
İbn İshak dedi ki: Bu,
Bedir'den bir ay sonra olmuştu. Abdullah b. Ebi Bekr dedi ki: Bana Rasulullah
(s.a.v.)'ın kızı Zeyneb'den nakledildiğine göre o şöyle demiş: Ebu'l-As
Mekke'ye gelince bana, hazırlan babanın yanına git, dedi. Bunun üzerine ben de
hazırlığımı yapmak üzere çıktım. Utbe kızı Hind karşıma çıktı bana: Muhammed'in
kızı dedi. Senin babana gitmek istediğine dair bir haber ulaştı bana sahi mi?
Ben ona: Öyle bir isteğim yok dedim. o: Öyle olsun amca kızı. Böyle birşey
yapma. Ben, varlıklı bir kadınım. Senin gerek duyacağın mallarım var. Eğer istediğin
herhangi bir mal varsa, onu sana satarım. Yahut da herhangi bir harcamaya
ihtiyacın varsa sana borç verebilirim. Zaten erkekler arasına giren şeyler
kadınlar arasında görülmemelidir, dedi. Hz. Zeyneb dedi ki: Allah'a yemin
ederim, görüşüme göre o bu sözlerini ancak gereğini yapmak kastıyla söylemişti.
O bakımdan, ben de ondan korktum ve niyetimi gizleyerek: Hayır böyle birşey de
istemiyorum, dedim.
Nihayet Zeyneb (r.anha)
hazırlıklarını bitirince, bineğine bindi ve kayınpederi Kinane b. er-Rabi, gündüzün
onun devesini çekerek yola koyuldu. Mekkeliler bunu haber aldılar. Hebbar b.
el-Esved ile Fihroğullarından Nafi' b. Abdulkays onu takibe çıktılar. Hz.
Zeyneb'in yanına ilk yaklaşan kişi Hebbar oldu. Hebbar, mızrağıyla hevdecinde
bulunan Hz. Zeyneb'i korkuttu.
Kinane b. er-Rabi' diz
çöktü ve oklarını saçarak yayını alıp: Allah'a yemin ederim ki, bana kim
yaklaşırsa ona bir ok saplayacağım dedi. Bu sefer Ebu Süfyan, Kureyşlilerin
ileri gelenleri ile birlikte yanına gelip şöyle dedi: Be adam, bize ok atmaktan
vazgeç ki, seninle konuşabilelim. Ebu Süfyan, yanına gelip durdu ve şöyle dedi:
Sen kötü bir şey yapmış değilsin. Fakat herkesin gözü önünde bu kadını alıp
çıktın. Bedir'de başımıza gelen musibeti biliyorsun. Bu sefer Araplar senin
herkesin gözü önünde aramızdan o adamın kızını alıp çıktığın için bizim zaafa
düştüğümüzü, gevşediğimizi söyleyip duracaklar. O bakımdan sen bu kadını geri
getir, birkaç gün onunla beraber Mekke'de kaL. Sonra da geceleyin kimsenin
farketmeyeceği bir şekilde gizlice onu al ve babasına gönder. Yemin olsun ki,
onun babasının yanına gitmemesine bizim ihtiyacımız yok. Fakat şu anda da
başımıza gelen bu musibetten dolayı bu yolla intikam almak istiyor değiliz.
Kinane, Ebu Süfyan'ın
dediğini yaptı. İki veya üç gün geçtikten sonra, gizlice Hz. Zeyneb'i Mekke'nin
dışına çıkardı. Hz. Zeyneb de Resulullah (s.a.v.)'ın yanına vardı.
Naklettiklerine göre, Hz. Zeyneb, Hebbar b. Um Dirhem kendisini korkutunca,
dehşetinden dolayı karnındaki yavrusunu düşürmüştü.
3- Kafirin islam'a Girmesi
Hangi Şartlarda Kabul Edilir:
İbnü'I-Arabı der ki:
Müşriklerden bazı kimseler esir alınınca, onların bir kısmı İslam olduklarını
söylediler, ancak bu konuda herhangi bir kararlılık da ortaya koymadıkları
gibi, İslam'ı kabul ettiklerini kat'i bir şekilde de itiraf etmemişlerdi.
Muhtemeldir ki onlar bu davranışlarıyla müslümanlara yaklaşmak, müşriklerden de
uzaklaşmamak istemişlerdi. Bizim (Maliki mezhebine mensub) ilim adamlarımız
derler ki: Kafir, kalbinde ve dilinde imanı zikretmekle birlikte bu hususta
azimli olduğunu ortaya koymayacak olursa mü'min olmaz. Ancak, benzeri bir durum
mü'minden görülecek olursa, mü'min kafir olur. Kişinin önlemeye gücü bulunmayan
vesvese türünden olan şeyler müstesnadır. Çünkü Allah, böyle bir vesveseyi
affetmiş ve onu hükümsüz bırakmıştır. Yüce Allah da Resulüne (Bedir
esirlerinin) gerçek yüzlerini beyan ederek: "Şayet sana hainlik etmek
isterlerse ... " diye buyurmuştur. Yani, eğer onlar müslüman olduklarına
dair bu sözleriyle sana hainlik etmek ve seni aldatmak istemişlerse "onlar
zaten daha evvel" küfürleri, sana tuzak kurmaları ve seninle savaşmaları
suretiyle, "Allah'a hainlik etmişlerdi." Şayet onlar bu sözlerini
hayır yapmak (iman etmek) suretiyle söylemişlerse, Allah bunu biliyor ve
onların bu hayırlarını kabul edecektir. Onlardan alınandan daha hayırlısını
kendilerine verecektir ve bundan önceki küfürlerini, hainliklerini ve
hilelerini de onlara bağışlıyacaktır.
"Hainlik" in
çoğulu (...) şeklinde gelir. Ancak, bunun; (...) şeklinde çoğul yapılması
gerekirdi. Çünkü bu kelime, aslen "vav"lıdır. Şu kadar var ki, onlar
bu kelime ile "Kötü maksat" kelimesinin çoğulu arasında fark gözetmek
istediklerinden böyle demişlerdir. Ayrıca "Hain" kelimesinin çoğulu;
(...) şekillerinde gelir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN