ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENFAL

72

/

75

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُوْلَـئِكَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يُهَاجِرُواْ مَا لَكُم مِّن وَلاَيَتِهِم مِّن شَيْءٍ حَتَّى يُهَاجِرُواْ وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلاَّ عَلَى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ {72} وَالَّذينَ كَفَرُواْ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ إِلاَّ تَفْعَلُوهُ تَكُن فِتْنَةٌ فِي

الأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ {73} وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {74} وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَـئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ {75}

 

72. İman edip hicret eden, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenlerle (onları) barındırıp yardım edenler, işte onlar birbirlerinin velileridirler. İman edip de hicret etmeyenler ise, hicret edene kadar sizin onlarla hiçbir velayetiniz yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, size yardım etmek düşer. Ancak sizinle aralarında muahede bulunan bir kavme karşı değil. Allah yaptıklarınızı görendir.

73. Kafir olanlar da birbirinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesad olur.

74. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenlerle barındırıp yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için mağfiret ve bitmez tükenmez bir rızık vardır.

75. Sonraları iman ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenlere gelince, onlar da sizdendir. Akrabalar, Allah'ın Kitabınca birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız;

 

1- iman Edenler ve Etmeyenlerin Birbirlerine Karşı Durumları:

2- Din Hususunda Yardım Etmek:

3- Kafirler de Birbirlerinin Dostudurlar:

4- Eğer Böyle Yapmazsanız ...

5- Hudeybiye'den Sonra iman Edip Hicret Edenler:

6- Akrabaların Mirasçılığı:

7- Zevi'l-Erham Diye Bilinen Akrabaların Mirasçılıkları:

 

1- iman Edenler ve Etmeyenlerin Birbirlerine Karşı Durumları:

 

Yüce Allah; "İman edip hicret eden ... " buyruğu ile sureyi veli edinme (dost edinme)'yi söz konusu ederek sona erdirmektedir ki, herbir kesim, yardımını isteyeceği velisinin kim olduğunu bilsin diye.

 

Hicret ve cihadın sözlük ve terim anlamlarına dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 217-218. ayetler, 12. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Barındırıp yardım edenler" buyruğu da bir öncekine atfedilmiştir.

Bunlar ise hicret edenlerden önce (Medine'yi) yurt edinen ve iman eden Peygamber (s.a.v.)'ın ve Muhacirlerin kendilerine katıldığı Ensar'dır.

 

"İşte onlar" anlamındaki buyruk, mübteda olarak merfu'dur. "Birbirlerinin" anlamındaki buyruk da ikinci mübtedadır, "velileridirler" ise, onun haberidir. Bu buyrukların tümü (yani, işte onlardan itibaren) de; "Muhakkak ki"nin haberidirler.

 

İbn Abbas: "Birbirlerinin velileridirler" buyruğunu mirasta birbirlerinin velileridirler, diye açıklamıştır. Önceleri hicret sebebiyle birbirlerine mirasçı olurlardı. İman edip hicret etmeyen kimse hicret edene mirasçı olamıyordu. Yüce Allah bunu : "Akrabalar Allah'ın Kitabınca birbirlerine daha yakındırlar" buyruğu ile nesh etti. Bunu Ebu Davüd rivayet etmiştir. Böylelikle miras mü'minler arasından akraba olanlara verilmiş oldu. İki ayrı din mensubu ise birbirinden herhangi bir miras alamazlar. Daha sonra da Hz. Peygamberin bundan önce miras ayetlerine dair açıklamalarda geçtiği üzere: "Farz hisseleri sahiplerine veriniz" diye buyurdu. Burada nesh olmadığı bunun, yardımcı olmak ve destek vermek manasına olduğu da söylenmiştir. Nitekim daha önce, en-Nisa Süresi'nde (11-14. ayetler, 6. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"İman edip de" anlamındaki buyruk mübtedadır. " ... sizin onlarla hiçbir velayetiniz yoktur" ise onun haberidir. Yahya b. Vessab, el-A'meş ve Hamza, "vav" harfini esreli olarak; "Onlarla velayet..." şeklinde okumuştur. Bunun bir söyleyiş olduğu söylendiği gibi, bir şeye yakın ve bitişik olmak anlamına gelen; ''(...)'den geldiği de söylenmiştir. Mesela "Velayeti (dostluğu ve yakınlığı) apaçık bir dost" denilir. Ancak burada "velayet" kelimesinde "vav" harfinin üstün olması daha açık ve daha güzeldir. Çünkü buradaki anlamı yardımcı olmak ve neseb bağı ile bağlanmak şeklindedir. Aynı şekilde "vilayet ve velayet", emirlik, yöneticilik anlamına da kullanılır.

 

2- Din Hususunda Yardım Etmek:

 

"Eğer onlar din hususunda sizden yardım. isterlerse ... " buyruğu ile Yüce Allah şunu kastetmektedir: Eğer daru'l-harpte kalıp hicret etmeyen bu mü'minler kendilerini kurtarmanız için asker, yahut mali bakımdan yardımcı olmak üzere çağrıda bulunacak olurlarsa, siz de onlara yardımcı olunuz. Bu sizin için bir farzdır, onları yardımsız bırakmamalısınız. Ancak, onlar sizden, sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan kafir bir kavim aleyhine yardım isteyecek olurlarsa, o kafirlere karşı onlara yardımcı olmayın ve süresi bitinceye kadar da antlaşmayı bozmayın.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Ancak, o sizden yardım isteyen mü'minler esir ve mustaz'af kimselerse, şüphesiz ki onlarla dostluk hala dimdik ayaktadır, onlara yardımcı olmak vacibtir. Eğer gücümüz buna yeterli ise onları kurtarmak maksadıyla cihada çıkmadık kırpan tek bir gözümüz kalmayıncaya, yahut da hiçbir kimsenin elinde tek bir dirhem kalmamacasına onları esaretten kurtarmak için bütün malımızı harcayıncaya kadar onlara yardımcı olmamız vaciptir, onlar ile aramızdaki dostluk bağı dimdik ayaktadır. Malik de, bütün ilim adamları da böyle derler. Ellerinde hazinelerle servet bulunmakla, ihtiyaç fazlası malları olmakla, güçleri, sayıları, kudretleri ve savaşma güçleri yeterli olmakla birlikte, kardeşlerini düşmanlarının esaretinde bırakmalarından ötürü, insanların karşı karşıya bulundukları bu musibetler dolayısıyla İnna lillah ve inna ileyhi raciun'dan başka birşey diyemiyoruz.

 

ez-Zeccac der ki: "Size yardım etmek düşer" buyruğunun "ra" harfini yardıma teşvik (iğI'a) manası vermek üzere nasb ile okunması da mümkündür.

 

3- Kafirler de Birbirlerinin Dostudurlar:

 

Yüce Allah: "Kafir olanlar da birbirlerinin dostudur" buyruğu ile kafirlerle mü'minler arasındaki dostluk (velayet) bağını kopararak mü'minleri birbirlerinin velileri, kafirleri de birbirlerinin velileri olarak tesbit etmiştir. Bunlar, dinleri gereği birbirlerine yardımcı olurlar ve akidelerine uygun olarak ilişkilere girerler.

 

Müslüman bir erkek kardeşi bulunan kafir bir kadın hakkında ilim adamlarımız şöyle demişlerdir: Böyle bir erkek bu kafir kızkardeşini başkasıyla evlendirmez. Çünkü aralarında velayet bağı yoktur. O kızı onun dinine mensub olanlar evlendirir. Tıpkı müslüman bir kadını nasıl müslüman bir yakını evlendirebiliyorsa, kafir bir kadını da ancak ona yakın kafir bir erkek yahut bir papaz -evlendireceği kişi müslüman olsa dahi- evlendirebilir. Ancak bu kadın azad edilmiş bir cariye ise bundan müstesnadır. Eğer azad edilmemiş olan kafir kadın müslüman birisi tarafından evlendirilmiş ise, bu akdi feshedilir. Hiristiyan yapmış ise ona dokunulmaz. Ancak, Esbağ hayır, müslümanın akdi daha evla ve daha üstün olduğundan dolayı feshedilmez, demektedir.

 

4- Eğer Böyle Yapmazsanız ...

 

"Eğer siz bunu yapmazsanız ... " buyruğundaki zamir, mirasçılığa ve bu husustaki kaidelere bağlılığa aittir. Yani eğer önceden miras aldıkları gibi bu şekilde birbirlerine miras almalarına imkan vermeyecek olursanız ... demektir. Bu açıklama İbn Zeyd'e aittir. Zamirin karşılıklı yardımlaşma, destek verme, dayanışma ve elbirlik olmaya ait olduğu da söylenmiştir.

 

İbn Cüreyc ve başkaları derler ki: İşte bu yapılmayacak olursa, pek yakında bundan dolayı bir fitne başgösterir. O halde bu, birincisinden daha kesin ve pekiştirilmiş bir ifadedir.

Tirmizı de Abdullah b. Müslim b. Hurmuz'den, o, Ubeyd'in oğulları Muhammed ve Sa'd'dan, onlar, Ebu Hatim elMuzenı'den şöyle dediğini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Dinine bağlılığını ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size (kızınıza talib olarak) gelecek olursa, ona nikahlayınız. Böyle yapmayacak olursanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat başgösterir." Ey Allah'ın Resulü, ya onda (bazı kusurlar) bulunursa? Hz. Peygamber: "Dinine bağlılığını ve ahlakını beğeneceğiniz bir kimse size gelecek olursa, ona nikahlayınız" diye üç defa tekrarladı. Tirmizı: Bu garip bir hadistir, dedi.

 

Zamirin, Yüce Allah'ın: "Ancak sizinle aralarında muahede bulunan bir kavme karşı değil" buyruğunun ihtiva ettiği ahid ve antlaşmaları korumaya ait olduğu da söylenmiştir. İşte böyle bir şey yapılmayacak olursa, bu fitnenin ta kendisidir. Zamirin, din hususunda müslümanlara yardımcı olmaya ait olduğu da söylenmiştir. Bu da bu husustaki ikinci görüşle aynı anlama gelir.

 

İbn İshak der ki: Yüce Allah, Muhacirlerle Ensarı yalnızca onları din hususunda birbirlerine veli (yardımcı ve destek) olmaya ehil kimseler olarak tayin etmiş, kafirleri de birbirlerinin velileri olarak tesbit etmiştir. Daha sonra Yüce Allah: "Eğer siz bunu yapmazsanız" diye buyurmaktadır ki bu da, mü'minleri bir kenara bırakarak kafiri veli edinmesiyle olur. "Yeryüzünde bir fitne" yani, savaş sebebiyle mihnete düçar olmak; onunla birlikte ortaya çıkan talan, sürgün ve esaretler başgösterir "ve büyük bir fesat olur." Büyük fesat ise şirkin ortaya çıkması, üstün gelmesidir.

 

el-Kisai der ki: Yüce Allah'ın: "Bir fitne ... olur" buyruğunun sizin bu yaptığınız o vakit bir fitne ve büyük bir fesat olur, anlamında nasb ile gelmesi de mümkündür.

 

"İşte gerçek mü'minler olanlar bunlardır" buyruğundaki "Gerçek" kelimesi mastardır. Yani işte onlar hicret ve yardımcı olmak suretiyle imanlarını gerçekleştirmiş kimselerdir. Allah da: "Onlar için mağfiret ve bitmez tükenmez bir rızıkvardır." Yani cennette çok büyük bir mükafat vardır; müjdesi ile onların imanlarının gerçek olduğunu, gerçekten bir imana sahib olduklarını ifade buyurmaktadır.

 

5- Hudeybiye'den Sonra iman Edip Hicret Edenler:

 

"Sonraları iman ve hicret edip de ... " buyruğu ile Hudeybiye'den ve Rıdvan bey'atinden sonra iman edip hicret edenleri kastetmektedir. Çünkü bu tarihten sonra yapılan hicret, ilk hicretten rütbe itibariyle daha aşağıdadır. İkinci hicret ise, hakkında barışın bulunduğu, artık savaş ağırlıklarının bırakıldığı, yaklaşık iki yıl kadar devam eden bir süredir. Bundan sonra ise Mekke fethedilmiştir. Bundan dolayı Hz. Peygamber: "Fetih'den sonra hicret yoktur" diye buyurmuştur.

 

(Yüce Allah) böylelikle daha sonraları iman edip hicret edenlerin de onlara katılmış olacaklarını beyan etmektedir. "Sizdendir" de, yardımlaşmak ve veli olmak bakımından sizin gibidirler, demektir.

 

6- Akrabaların Mirasçılığı:

 

''Akrabalar" anlamındaki buyruk mübtedadır. (...): Rahim, akrabalık bağı müennestir. Çoğulu (...) şeklinde gelir. Burada kastedilenler, erkeğin ölene akrabalık nisbetinde araya kadın girmeyen kişi demek olan babası, oğulları, babası dolayısıyla akrabaları gibi (akrabaların kastedildiği) asabelerdir. Burada geçen "rahim" kelimesiyle asabenin kastedildiğini açıklayan hususlardan birisi de arapların "Seni akrabalık bağı bağladı," ifadelerinde anne vasıtasıyla akrabalığı kast etmemeleridir. en-Nadr b. el-Haris'in kızkardeşi -ki, İbn Hişam böyle demiştir.- es-Süheyli ise der ki: Doğrusu, bunun Nadr'ın kızkardeşi değil, kızı olduğudur. ed-Delailde de böyle zikredilmektedir. Peygamber (s.a.v.)'in onun babasını Safra denilen yerde öldürtmesi üzerine yazdığı mersiyesinde şunları söylemektedir:

 

"Ey deve binicisi, şüphesiz ki üseyl denilen yere -Başarılı olasın dilerim- beşinci günün sabahında varacağımızı zannederim.

 

"Ey kavmi arasında en hayırlı ve şerefli akraba olan Ve şeref ve kereminde köklü olan Muhammed, Eğer karşılıksız salıverseydin bir zararın olmazdı. Kişi bazan öfke ve kinine rağmen serbest bırakabilir lutf ile Şayet fidye kabul etseydin, elbette fidyesini verirdim

Fidye olarak verilen ve harcanan en değerli şeyleri vererek Nadr, senin esir aldığın akrabaların en yakınıdır. Eğer azad sözkonusu olsaydı, azadı en çok hak edendi.

 

Fakat babalarının çocuklarının kılıçları üzerine inip kalkıyordu İşte orada parçalanan Allah'ın takdir ettiği rahim (asabe akrabalıkları) vardı Elleri bağlı yorgun bir şekilde ölüme sürükleniyordu Zincire vurulmuş bir esir olarak bağlanmış kişinin yürüyüşüyle."

 

7- Zevi'l-Erham Diye Bilinen Akrabaların Mirasçılıkları:

 

Selef de onlardan sonra gelenler de Zevi'l-Erham diye bilinen Allah'ın Kitabında payları bulunmayıp asabe de olmayan ölünün akrabalarının mirasçılıkları hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Bunlar da kız çocukların çocukları, kız kardeşlerin çocukları, erkek kardeşin kızları, hala, teyze, babanın anne bir kardeşi olan amca, baba tarafından anne bir dede, anne anne ve bunlar vasıtasıyla akrabalar Zevi'l-Erham'dırlar.

 

Kimileri Zevi'l-Erham'dan farz (belli) hissesi bulunmayan kimse mirasçı olamaz demektedir. Bu görüş, Ebu Bekr es-Sıddik, Zeyd b. Sabit ve İbn Ömer'den rivayet edilmiştir. Hz. Ali'den gelen bir rivayet de böyledir. Medinelilerin görüşü de budur. Bu, Mekhul ve el-Evzai'den de rivayet edilmiş olup, Şafii -Allah ondan razı olsun- de böyle demiştir.

 

Buna karşılık Ömer b. el-Hattab, İbn Mes'ud, Muaz, Ebu'd-Derda, Aişe ve bir rivayete göre de Hz. Ali, mirasçı olacaklarını söylemişlerdir. Kufelilerin, Ahmed ve İshak'ın görüşü de budur. Bunlar, ayet-i kerimeyi delil göstererek şöyle derler: Zevi'l-Erham denilen bu akrabalarda biri akrabalık, diğeri de müslümanlık olmak üzere iki sebep toplanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla bunlar, mirasçılığın sebeplerinden birisi olan İslamın dışında bir sebebi bulunmayanlara göre önceliklidirler.

 

Birincilerin buna cevabı şöyledir: Bu ayet-i kerime mücmel ve toplayıcı bir ayet-i kerimedir. Yakın ya da uzak olsun, her bir akraba bu ayetin zahirinden anlaşılmaktadır. Mirasa dair ayet-i kerimeler ise müfessirdir. Müfessir (açıklayıcı) olan ayet-i kerimeler ise mücmel ve mübeyyen hakkında hüküm verirler. Derler ki: Peygamber (s.a.v.) velayı mirasçı olmanın sabit bir sebebi kabul etmiş ve mevlayı (bir kimseyi kölelikten azad edeni) bu hususta asebe gibi değerlendirerek: "Vela azad eden kimseye aittir" diye buyurmuş, vela hakkının satılmasını hibe yoluyla bağışlanmasını da yasaklamıştır.

 

Diğerleri ise Ebu Davud ve Darakutni'nin el-Mikdam'dan yaptıkları şu rivayeti delil gösterirler: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim bakıma muhtaç birisini terkedecek olursa, o(nun bakımı) bana aittir. -Bazan da: Allah'a ve Resulüne aittir diye buyurmuştur-, kim de bir mal bırakacak olursa, o da mirasçılarına aittir. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Onun yerine diyet öderim, onun mirasını alırım. Dayı da mirasçı olmayanın mirasçısıdır, onun yerine diyet öder ve ona mirasçı olur."

 

Darakutni de Tavus'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Aişe (r.anha) dedi ki: "Allah, mevlası olmayanın mevlasıdır. Dayı da mirasçı olmayanın mirasçısıdır.''(Darakutni, IV, 85) Bu hadis, mevkufdur.

 

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edildiğine göre de, Resulullah (s.a.v.): "Dayı mirasçıdır" diye buyurmuştur.

 

Yine Ebu Hureyre'den şöyle dediği nakledilmektedir: Resulullah (s.a.v.)'a, hala ve teyzenin mirası hususunda soru soruldu, o da: "Bilemiyorum, bana Cebrail gelinceye kadar (birşey diyemem)" diye buyurdu. Daha sonra da şöyle buyurdu: "Hala teyzenin mirasına dair soru soran nerede?" Bunun üzerine adam gelince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Cebrail bana, ikisine mirastan birşeyolmadığını bildirdi." Darakutni dedi ki: Bu hadisi Muhammed b. Amr'dan müsned olarak yalnızca Mes'ade, rivayet etmiştir ve zayıf bir ravi dir. Doğrusu bu hadisin mürsel olduğudur.

 

Şa'bi'den de şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ziyad b. Ebi Süfyan, yanında oturan birisine dedi ki: Ömer'in hala ve teyze (nin mirasçılığı) hususunda nasıl hüküm verdiğini biliyor musun? Adam: Hayır deyince, o şöyle dedi: Ben, Ömer'in bu ikisi (nin mirası) hususunda nasıl hüküm verdiğini Allah'ın yarattıkları arasında en iyi bilenim. O, teyzeyi anne gibi, halayı da baba gibi değerlendirmişti.

 

el-Enfal Süresi'nin tefsiri burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun.

 

EL-ENFAL SURESİ'NİN SONU

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

9-TEVBE سورة التوبة

 

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR