ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENFAL

24

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ

وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

 

24. Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resulü'nün çağrısına uyun. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- Allah ve Rasulü'nün çağrısı:

2- Allah ve Resulünün çağrısına Uymak Gereği:

3- Yüce Allah'ın Kalpler üzerindeki Tasarrufu:

 

1- Allah ve Rasulü'nün çağrısı:

 

Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler ... Allah ve Resulü'nün çağrısına uyun" buyruğunun tasdik eden mü'minlere hitab olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. "çağrıya uymak" anlamını veren "isticabet", icabet ile aynı şeydir.

 

"Size hayat verecek" kelimesinin aslı; (...) şeklinde olup ikinci "ya" harfi üzerindeki ötre ağır geldiğinden dolayı hazfedilmiştir. Ancak burada (iki "ye"nin birbirine idğam edilmesi) caiz değildir.

 

Ebu Ubeyde der ki: "çağrısına uyun" yani, icabet edin, cevap verin, demektir. Şu kadar var ki, dildeki örfe göre; (...) şekli, "lam" harfi ile teaddi (geçiş) eder, (...) ise "lam" sız teaddi eder. Nitekim Yüce Allah'ın şu buyruğu böyledir: "Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisinin çağrısına uyun.'' (el-Ahkaf, 31) Bununla birlikte (...)'nın "lam"sız teaddi ettiği de olur. Buna tanık da şairin şu beyitidir: "Ve bir çağıran çağırdı: Ey seslenişe karşılık veren kişi! diye Ancak o vakit hiçbir karşılık veren olmadı."

 

"Onun çağrısını kabul etti, isteğini yerine getirdi"; denilir. Bunun mastarı (...), ismi de (...) şeklinde (...) gibi gelir. Yine: "Kötü işitti, kötü cevap verdi" denilir. Bu kelimenin kullanılışı bu şekildedir. (...) ise, karşılıklı konuşmak demektir. Yine "O, cevabı güzel bir kimsedir" denilir.

 

"Size hayat verecek şeylere" buyruğu "çağrısına uyun" buyruğuna tealluk etmektedir. Yani: Sizi çağırdığı vakit, size hayat verecek şeyler için O'nun çağrısına uyun, demektir. Buradaki "lam" harfinin "e, a" anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani, size hayat verecek şeye uyun. Bu da, dininize hayat verecek ve size dininizi öğretecek şeylere uyun, anlamına gelir.

 

Yine bunun: Kendisi vasıtasıyla kalplerinizi diriltecek ve böylelikle kendisini tevhid etmenize sebep teşkil edecek şeylere uyun, anlamına geldiği de söylenmiştir. Buradaki "hayatverme" ifadesi istiaredir. Çünkü, buradaki hayat, küfrün ve cehaletin ölümünden dirilişi kastetmektedir.

 

Mücahid ve cumhur şöyle demişlerdir: Yani sizler, Allah'a itaat çağrısına ve Kur'an-ı Kerim'in ihtiva ettiği emir ve yasaklara uyunuz. Çünkü ebedi hayat, sonu gelmez nimet bundadır.

 

Yüce Allah'ın: "Size hayat verecek şeylere" buyruğunda kastedilenin cihad olduğu da söylenmiştir. Çünkü cihad, zahiren hayatın sebebidir. Zira düşmana gaza yapılmayacak olursa, onlar müslümanlara gaza yapar. Düşmanın müslümanlara gaza yaparak üzerlerine gelmesi ise ölümdür. Cihadda ölmek ise ebedi hayattır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''Allahyolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rabbleri katında diridirler ... '' (Al-i İmran, 169)

 

Doğrusu buyruğun, cumhurun belirttiği gibi umum ifade ettiğidir.

 

2- Allah ve Resulünün çağrısına Uymak Gereği:

 

Buhari, Ebu Said el-Mualla'dan, şöyle dediğini rivayet etmektedir: Mescidde namaz kılıyordum. Resulullah (s.a.v.) beni çağırdı, ben onun çağrısına uyup gitmedim. Daha sonra yanına gittim ve: Ey Allah'ın Rasulü, ben namaz kılıyordum, diyerek özür beyan ettim. Şöyle buyurdu: Aziz ve celil olan Allah: "Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Rasulünün çağrısına uyun" demiyor mu? dedi ve hadisin geri kalan bölümünü zikretti Sözkonusu bu hadis-i şerif daha önce el-Fatiha Suresi'nde (1. bölüm, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Şafii -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- der ki: Bu hadis-i şerif, namazda bulunan bir kimse, farz olan bir fiili işleyecek, yahut farz olan bir sözü söyleyecek olursa, namazının bozulmayacağına delil teşkil etmektedir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) namazda dahi olsa çağrısına uyulmasını emretmektedir.

 

Derim ki: Yine bunda el-Evzai'nin şu görüşünün lehine de delil vardır: Namaz kılan bir kimse, bir kuyuya düşmek üzere olan bir çocuğu görüp ona bağıracak ve yanına gidip onu azarlayacak olursa, bunda bir mahzur yoktur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Yüce Allah'ın Kalpler üzerindeki Tasarrufu:

 

Yüce Allah'ın: "Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ... " buyruğu ile ilgili olarak şöyle denilmiştir. Yüce Allah'ın bu nassı, O'nun, kulları hakkında küfrü ve imanı hükmetmiş olmakla birlikte, kafir kişi ile kendisine yerine getirmesini emretmiş olduğu iman arasına girip, bunun sonucunda kafire iman etme kudretini vermediği takdirde o imanı kazanamayacağını, aksine, onun zıddı olan küfre güç ve kudret verdiğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde mü'min için de böyledir, onun ile küfür arasına engel olmaktadır. Bu nass ile şanı Yüce Allah'ın, hayrı ve şerri, kulun bütün amelini yaratan olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. İşte Hz. Peygamberin: "Kalpleri evirip çeviren hakkı için hayır. .. " buyruğunun anlamı budur. Yüce Allah'ın bu fiili, saptırdığı ve yardımından mahrum bıraktığı kimse hakkında adaletinin bir tecellisidir. Zira Allah, onlardan kendilerine vermekle yükümlü olduğu bir hakkı engellemiş olmuyor ki, O'nun adalet sıfatı zail olsun. O, kendilerine lütuf olarak vermek imkanına sahip olduğu birşeyi vermemiştir. Yoksa, kendisinin onlara vermesi gereken haklarını esirgemiş değildir.

 

es-Süddi der ki: Kişi ile kalbi arasına girer ve böylelikle kişi O'nun izni olmaksızın iman edemez. Yine O'nun izni, yani meşieti olmaksızın küfre sapamaz. Kalp, düşüncenin mahallidir. Buna dair açıklamalar, daha önce Bakara Suresi'nde (7. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Kalp Allah'ın elindedir. O, ne zaman dilerse -kalbi akletmesin diye- kul ile kalbi arasına vereceği bir hastalık, yahut bir afet sebebiyle girer. Bunun da anlamı şudur: O halde, aklınızın zail olması ile buna imkan bulamayacak hale gelmeden önce Allah'ın ve Peygamberinin çağrısına uymakta elinizi çabuk tutunuz.

 

Mücahid de şöyle demektedir: Yani, Allah, kişi ile onun kalbi arasına yaptığını bilemeyecek hale gelene kadar girer. Nitekim Kur'an-ı Kerimde de şöyle buyurulmaktadır: "Muhakkakki bunda, kalbi olan ... kimse için elbette bir öğüt vardır." (Kaf, 37) Burada kalpten kasıt akıldır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Allah, kişi ile kalbi arasına ölüm ile girer ve bu durumda artık geçmiş olanlarını telafi etme imkanı kalmaz. Bir diğer açıklama da şöyledir: Müslümanlar, Bedir günü düşmanların çokluğundan korkuya kapıldı. Şanı Yüce Allah, kişi ile kalbi arasına girdiğini ve bunu da onların korkularını güvenliğe değiştirmek suretiyle buna karşılık düşmanlarının güvenlik duygusunu da korkuya dönüştürmek suretiyle gerçekleştirdiğini onlara bildirdi.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Yani, Yüce Allah işleri bir halden bir başka hale evirip çevirir. Bu da kapsamlı bir açıklamadır.

 

Taberi"nin tercih ettiği açıklama şekli bunun, şanı Yüce Allah'ın, kulların kalplerine kendisinin onlardan daha çok hakim olduğunu ve dilediği takdirde kendileri ile kalpleri arasına girerek, Yüce Allah'ın dilemesi müstesna insanın hiçbir şey idrak etmesine imkan vermeyeceğini haber vermektedir.

 

"Ve muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız" buyruğu, önceki buyruğa atfedilmiştir. el-ferra der ki: Eğer bu buyruk, istinaf (bir cümle başı) olarak okunursa; (...): Ve muhakkak ... " buyruğundaki hemzenin esreli okunması gerekecektir. Ancak üstün okunuşu da doğrudur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enfal 25

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR