A’RAF 160 / 162 |
وَقَطَّعْنَاهُمُ
اثْنَتَيْ
عَشْرَةَ أَسْبَاطاً
أُمَماً
وَأَوْحَيْنَا
إِلَى مُوسَى
إِذِ
اسْتَسْقَاهُ
قَوْمُهُ أَنِ
اضْرِب
بِّعَصَاكَ
الْحَجَرَ فَانبَجَسَتْ
مِنْهُ
اثْنَتَا
عَشْرَةَ عَيْناً
قَدْ عَلِمَ
كُلُّ أُنَاسٍ
مَّشْرَبَهُمْ
وَظَلَّلْنَا
عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ
وَأَنزَلْنَا
عَلَيْهِمُ
الْمَنَّ وَالسَّلْوَى
كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ
مَا
رَزَقْنَاكُمْ
وَمَا ظَلَمُونَا
وَلَـكِن
كَانُواْ
أَنفُسَهُمْ
يَظْلِمُونَ
{160} وَإِذْ
قِيلَ
لَهُمُ اسْكُنُواْ
هَـذِهِ
الْقَرْيَةَ
وَكُلُواْ
مِنْهَا
حَيْثُ شِئْتُمْ
وَقُولُواْ
حِطَّةٌ وَادْخُلُواْ
الْبَابَ
سُجَّداً
نَّغْفِرْ لَكُمْ
خَطِيئَاتِكُمْ
سَنَزِيدُ
الْمُحْسِنِينَ
{161} فَبَدَّلَ
الَّذِينَ
ظَلَمُواْ
مِنْهُمْ قَوْلاً
غَيْرَ
الَّذِي
قِيلَ
لَهُمْ فَأَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمْ
رِجْزاً
مِّنَ السَّمَاءِ
بِمَا
كَانُواْ يَظْلِمُونَ
{162} |
160. Biz
onları on iki kola, ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su istedikleri zaman
Musa'ya: "Asanı taşa vur" diye vahyettik de
ondan on iki pınar kaynayıp aktı. Herkes su içeceği yeri iyice belledi. Onları
üzerlerinde bulutla gölgelendirdik. Onlara kudret helvasıyla bıldırcın
indirdik. "Size verdiğimiz temiz ve güzel rızıktan
yiyin" (dedik). Onlar bize zulmetmediler. Fakat kendi kendilerine
zulmediyorlardı.
161. Bir
zaman onlara: "Şu şehirde yerleşin. Orada dilediğiniz yerden yiyin ve:
"Hıtta" deyin, şehrin kapısından da secde
ederek girin ki, günahlarınızı bağışlayalım. Biz, ihsan edenlere daha da
artıracağız" denilmişti.
162.
Fakat içlerinden o zulmedenler kendilerine söylenen sözü başka bir sözle
değiştirdiler. Biz de zulümlerinden dolayı üzerlerine gökten bir azap indirdik.
Yüce Allah: "Biz
onları on iki kola, ümmetlere ayırdık" buyruğu ile İsrailoğullarına
ihsan etmiş olduğu nimetlerini saymaktadır. Her bir kolun (Sıbt'ın)
işi başkanları tarafından bilinebilmesi için onları kollara ayırdı. Böylelikle
Hz. Musa'nın işi de kolaylaşmış oluyordu. Bir başka yerde de: ''Biz, içlerinden
on iki nakıb (temsilci) dikmiştik'' (el-Maide, 12) diye buyurmakta dır ki,
bu buyruğa dair açıklamalar daha önceden (5/12. ayet, 1. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
"Kol"
anlamındaki "sıbt" kelimesi müzekker olduğu
halde "On iki" sayısının müennes gelmesi, ondan sonra müennes olan;
"Ummetlere" kelimesinin gelmiş
olmasındandır. O bakımdan bu sayıdaki müenneslik "ümmetler" içindir.
Eğer, "sıbt" kelimesi müzekker olduğu için;
(...):
Oniki kelimesi de müzekker olsaydı, el-ferra'dan
nakledildiğine göre bu da doğru olurdu.
"Sıbdar" ile kabileler ve fırkaları kastettiği, bunun
için de sayının müennes olarak getirildiği de söylenmiştir. Nitekim şair de şöyle
demiştir: "Şüphesiz Kureyş'in tamamı on
batındır. Sen ise, onun on kabilesinden de uzaksın."
Böylelikle şairin burada
"batın"ın kabile ve kabilenin alt kolu "fasile: boy" olduğu
kanaatine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı (batın'a giden zamiri)
müennes olarak zikretmiştir. Halbuki batın kelimesi
müzekkerdir. Nitekim "esbat" kelimesinin de
müzekker ve çoğul olduğu gibi. ez-Zeccac
der ki: Buyruğun anlamı, biz onları on iki fırkaya böldük, şeklindedir.
"Kol"
kelimesi, "on iki"den bedeldir. "ünımetler"
kelimesi de "kol: esbat"ın sıfatıdır.
el-Mufaddal ise, Asım'dan "tı" harfi şeddesiz olarak; "Onları ayırdık"
diye okuduğunu rivayet etmiştir.
"Esbat: kollar"ın Hz.
İshak'ın soyundan gelenler arasındaki durumu ile Hz.
İsmail'in soyundan gelenler
arasındaki kabilelerin durumu aynı seviyededir.
"Esbit" kelimesi "sıbt"dan
alınmadır. Sıbt ise, develere yem olarak verilen bir
bitkidir. Bakara Süresi'nde (136. ayetin tefsirinde) buna dair yeterli
açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den,
o, Ebu Hureyre'den, o da
Peygamber (s.a.v.)'den Yüce Allah'ın: "Fakat içlerinden zulmedenler
kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler" buyruğu hakkında
şöyle dediğini nakletmektedir: "Onlar arpa içinde bir buğday tane (si)
dediler." Kendilerine: "O şehrin kapısından da secde ederek
girin" denildiği halde onlar, kıçları üstünde
bağdaş kurarak girdiler.
"Zulümlerinden
dolayı" anlamındaki; (...) deki fiil merfu'dur.
Çünkü bu, müstakbel (geniş zamanlı müzari) bir
fiildir ve nasb mahallindedir. (...) ise, mastar
anlamındadır. Zulümleri sebebiyle, zulümlerinden dolayı anlamına gelir. Bu
ayet-i kerimenin anlamları ve ihtiva ettiği hükümlere dair açıklamalar
el-Bakara süresinde (bk. 58. ayetin tefsiri) geçmiş bulunmaktadır. Cenab-ı Allah'a hamd olsun .
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN