ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

131

فَإِذَا جَاءتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُواْ لَنَا هَـذِهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ

يَطَّيَّرُواْ بِمُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَلا إِنَّمَا طَائِرُهُمْ عِندَ اللّهُ وَلَـكِنَّ

أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

 

131. Fakat onlara iyilik geldiğinde: "Bu zaten bizim hakkımızdır" dediler. Eğer kendilerine bir fenalık gelirse, Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğu olarak kabul ederlerdi. İyi bilin ki, onların uğradığı uğursuzluk ancak Allah tarafındandır. Fakat onların çoğu bilmezler.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- inanmayanların Yanlış Değerlendirmelerine Bir Örnek:

2- Uğursuzluk inanışı:

 

1- inanmayanların Yanlış Değerlendirmelerine Bir Örnek:

 

Yüce Allah'ın: "Fakat onlara bir iyilik geldiğinde" buyruğu ile kastedilen, bolluk ve genişlik geldiğinde demektir. "Bu zaten bizim hakkımızdır." Yani bu bize biz onu hakettiğimiz için verildi, derler. "Eğer kendilerine bir fenalık gelirse" kıtlık, kuraklık ve hastalık isabet ederse demektir. Bu onların uğursuzluk diye adlandırdıkları şeydir ki, bir sonraki başlığın konusudur.

 

2- Uğursuzluk inanışı:

 

"Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğu olarak kabul ederlerdi." Yani, onun uğursuzluğu diye bilirler ve çekinirlerdi. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Şayet onlara bir musibet dokunursa; 'bu sendendir' derler" (en-Nisa, 78). Buradaki; "Uğursuzluğu olarak kabul ederler" kelimesinin aslı; (...) şeklinde olup, "te" harfi "tı"ya idğam olunmuştur. Talha ise mazi bir fiil olarak, (...): Uğursuzluğu olarak kabul ettiler, diye okumuştur. Bu fiil aslı itibariyle uğursuz kabul etmek ve bu maksatla kuşları uçurtmak anlamını ifade eden; (...)'dan gelmektedir. Daha sonra bu kelimelerin kullanılışı gittikçe çoğaldı ve sonunda herhangi bir şeyi uğursuzluk kabul eden herkes hakkında; "Uğursuz kabul etti," fiili kullanılır oldu.

 

Araplar, Yemen tarafından gelen kuşları uğur kabul eder, buna Sanih derlerdi. Buna karşılık Kuzey tarafından geleni de uğursuzluk kabul ederler ve buna da el-Barih derlerdi. Aynı şekilde karga sesini de uğursuz kabul eder ve bunu ayrılık diye yorumlarlardı. Kuşların biribirlerine karşılıklı olarak ötüşmelerini de bir takım hususlara delil kabul ediyorlar, alışılmadık vakitlerde çıkardıkları sesleri de benzeri şekilde yorumluyorlardı. Aynı şekilde ceylanların güneye yahut kuzeye doğru gidişlerini de te'vil ediyorlar ve ceylan kuzeye doğru gitti mi: "Artık kuzeye doğru gidenden sonra benim için, güneye doğru gelecek bulunur mu" derlerdi. Şu kadar var ki, onlara göre en güçlü yorum, bütün kuşlar hakkında meydana gelen bu uğur yorumları idi. O bakımdan bütün bu gibi açıklamalar hakkında kendileri (kuş kelimesi ile aynı kökten gelen) "tetayyur" adını kullanırlardı.

 

Arap olmayan kavimler de bazı şeyleri uğur ve uğursuzluk sayarlar. Mesela sabahleyin öğretmenine götürülen küçük bir çocuğu gördükleri vakit, bunu uğursuz kabul ettikleri halde, küçük bir çocuğun öğretmenin yanından evine dönüşünü görmeyi uğur kabul ediyorlardı. Su taşıyıcının sırtında oldukça dolu ve ağzı kapanmış bir kırba görmeyi uğursuzluk, buna karşılık bu su taşıyıcısının (sakanın) kırbasını boş ve ağzı açık olarak görmeyi de uğur kabul ediyorlardı. Sırtında ağır yük taşıyan hamalı ve ağır yük taşıyan bineği görmeyi uğursuzluk kabul ederler, buna karşılık yükünü sırtından bırakmış hamalı, sırtından yükü indirilen bineği görmeyi de uğur kabul ediyorlardı. İslam ise, hangi kuş olursa olsun ve hangi halde öterse ötsün, kuşun işitilen sesinden dolayı uğura veya uğursuzluğa yorumlamayı yasaklamıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Kuşları yumurtaları üzerinde bırakınız (onları ürkütmeyiniz)."

 

Çünkü cahiliye dönemi insanlarının pek çoğu bir ihtiyacını görmek istediği takdirde yuvasında bulunan kuşların yanına gider ve kuşları ürkütürdü. Sağ tarafa doğru uçacak olurlarsa o da işini görmeye giderdi. Bu da onlara göre Sanih (uğurlu) kabul edilirdi. Sol tarafa doğru uçarsa, işini görmeye gitmez, geri dönerdi. Bu da onlara göre Barih (uğursuz) kabul edilirdi. İşte Peygamber (s.a.v.); "kuşları yuvalarında yumurtaları üzerinde bırakınız (onları ürkütmeyiniz)" diye buyurarak bu işi yasaklamıştır. Hadis-i şerifte yuva anlamında bu kelime; (...) şeklinde varid olmakla birlikte Arapça bilginleri bunun; (...) şeklinde kullanıldığını söylerler. İmriu'l-Kays der ki: "Ve henüz kuşlar yuvalarında iken bazan sabah erkenden çıkarıM."

 

(...); her türlü kuş yuvasının adıdır. (...): İse, kuşun yumurta bıraktığı ve kuluçkaya oturduğu her yerdir. Bu da ağaç ve duvarlardaki çatlaklarda olur. Kuşun yumurtaları üzerine kuluçkaya oturmasını anlatmak üzere; (...) denilir.

 

Yine araplar arasında kuşların uçuşunu uğur saymayı kabul etmeyen, buna hiçbir değer atfetmeyen kimseler de var ve bu işi yalanlayanları övenleri de vardır. Mesela el-Murakkaş şöyle demektedir:

 

"Andolsun ki, sabahleyin yola çıktım. Esasen ben Ne bir göçeğen kuşunun, ne de kara karganın yanına sabah gitmeyen birisiydim. Baktım ki, soldan gelenler sağdan gelenler gibidir, Sağdan gelenler de soldan gelenler gibidir."

 

İkrime der ki: İbn Abbas'ın yanında bulunuyordum. Öten bir kuş geçti. Orada bulunanlardan birisi: Hayırdır hayırdır deyince, İbn Abbas şu cevabı verdi: Bu kuşun yanında ne hayır olur, ne de şer.

 

İlim adamlarımız der ki: Kuşların çıkardıkları seslerin insanlar tarafından yorumlanan şeylerle hiç bir ilgisi yoktur. Gelecekte olacağa dair haber vermek şöyle dursun, olana dair bile bir bilgileri yoktur. İnsanlar arasında kuşların dilinden anlayan kimse de yoktur. Bundan tek istisna Yüce Allah'ın bu hususta Hz. Süleyman'a özel olarak öğrettiğidir. O halde kuşların uçuşlarından uğur ya da uğursuzluğa dair sonuçlar çıkarmak batıl şeyler arasına katılır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Yalan rüya anlatan yahut kahinlik yapan ya da kuşların uçuşundan uğursuzluk sonucu çıkartarak yolculuğundan geri dönen bizden değildir. "

 

Ebu Davud da Abdullah b. Mes'ud'dan, o, Peygamber (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "-üç defa- kuşların uçuşundan uğur (ya da uğursuzluk) çıkartmak bir şirktir ve bizden değildir. Ancak...... Fakat Yüce Allah bunu tevekkül ile giderir. "

 

Abdullah b. Amr b. el-As da Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğumı rivayet etmektedir: "Kuşların, ihtiyacını görmekten geri döndürdüğü kimse şirk koşmuş olur." Peki Ey Allah'ın Rasulü, bunun keffareti ne olur diye sorulunca, şöyle buyurdu: "Böyle yapan bir kimse, şunları söyler:

 

"Allah'ım, senin uğurundan başka uğur, senin hayrından başka bir hayır yoktur. Senden başka da bir ilah yoktur" der, sonra da ihtiyacını görmeye gider. "Bir diğer haberde de şöyle denilmektedir: "Sizden herhangi bir kimse böyle bir şey hissedecek olursa; "Allah'ım, iyilikleri ancak sen verirsin, kötülükleri ancak sen giderirsin. İtaate, güç ve şerden korunmaya kuvvet ancak Sendendir" deyiversin. Sonra da Yüce Allah'a tevekküI ederek işine gitsin. Şüphesiz ki Allah, bundan dolayı içinde duyduklarına karşı ona yeterli olacaktır ve Yüce Allah onu düşündüren şeye karşı ona yetecektir.

 

el-Maide Suresi'nde (3. ayet, 19. başlıkta) tefe'ül (uğura yormak) ile tetayyur (uğursuzluğa yormak) arasındaki farka dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

"İyi bilin ki onların uğradığı uğursuzluk, ancak Allah tarafındandır" buyruğundaki; "Onların uğradığı uğursuzluk" kelimesini el-Hasen:

 

"Onların uğursuzlukları" şeklinde; (...)'in çoğulu olarak okumuştur. Onların leh ve aleyhlerine takdir edilen şeyler anlamındadır.

 

"Fakat onların çoğu bilmezler" kendilerine isabet eden kıtlık ve türlü sıkıntıların, işledikleri günahlar sebebiyle -Musa ve kavmi tarafından değil de Allah nezdinden geldiğini bilmemektedirler.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 132

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR