A’RAF 88 / 89 |
قَالَ
الْمَلأُ
الَّذِينَ
اسْتَكْبَرُواْ
مِن
قَوْمِهِ
لَنُخْرِجَنَّكَ
يَا شُعَيْبُ وَالَّذِينَ
آمَنُواْ
مَعَكَ مِن
قَرْيَتِنَا
أَوْ
لَتَعُودُنَّ
فِي
مِلَّتِنَا
قَالَ
أَوَلَوْ كُنَّا
كَارِهِينَ {88}
قَدِ
افْتَرَيْنَا
عَلَى
اللّهِ
كَذِباً
إِنْ
عُدْنَا فِي
مِلَّتِكُم بَعْدَ
إِذْ
نَجَّانَا
اللّهُ
مِنْهَا وَمَا
يَكُونُ
لَنَا أَن
نَّعُودَ
فِيهَا إِلاَّ
أَن يَشَاءَ اللّهُ
رَبُّنَا
وَسِعَ
رَبُّنَا
كُلَّ شَيْءٍ
عِلْماً
عَلَى
اللّهِ
تَوَكَّلْنَا
رَبَّنَا
افْتَحْ بَيْنَنَا
وَبَيْنَ
قَوْمِنَا
بِالْحَقِّ
وَأَنتَ
خَيْرُ الْفَاتِحِينَ
{89} |
88.
Kavminden büyüklük taslayan, ileri gelenler: "Ey Şuayb, seni ve seninle
beraber iman edenleri muhakkak ülkemizden çıkaracağız yahut mutlaka bizim
dinimize döneceksiniz" dediler. o: "Ya istemesek de mi?" dedi.
89.
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra yine sizin dininize geri dönersek,
doğrusu Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Ona dönmemiz bizim için olacak şey
değildir. Meğer ki, Rabbimiz olan Allah dileye. Rabbimizin ilmi her şeyi
kuşatmıştır. Biz, ancak Allah'a güvenip dayandık. Rabbimiz, bizimle kavmimiz
arasında Sen hak ile hükmet. Sen hükmedenlerin en hayırlısısın."
Yüce Allah'ın:
"Kavminden büyüklük taslayan, ileri gelenler: Ey şuayb, seni ve seninle beraber
iman edenleri muhakkak ülkemizden çıkaracağız yahut mutlaka bizim dinimize
döneceksiniz, dediler" buyruğunun anlamı, daha önceden geçmiş
bulunmaktadır.
"Yahut mutlaka
bizim dinimize döneceksiniz" sözleri, dinimize gelirsiniz, onu kabul
edersiniz demektir.
Şöyle de denilmiştir:
Hz. Şuayb'a tabi olanlar, ona iman etmeden önce küfür üzere idiler. Yani
önceden nasıl bizim dinimiz üzere idiyseniz, tekrar mutlaka bize döneceksiniz,
anlamına gelir.
ez-Zeccac der ki:
("Geri dönmek" anlamına gelen) avdet'in, bir şeyi baştan yapmak
anlamına gelmesi de mümkündür. Mesala, filan kişiden bana hoş olmayan bir şey
avdet etti denilirken, geldi anlamı kastedilir. Velevki, ondan önce hoş olmayan
bir şey gelmiş olmasın. Yani, ondan hoş olmayan bir şey bana ulaştı anlamındadır.
Hz. Şuayb onlara:
"Ya istemesek de mi?" diye cevap vermişti. Yani, biz istemeyecek
olursak bizi buna mecbur mu edeceksiniz? Bu da bizi ya vatanımızdan çıkmak
yahut dininize geri dönmek zorunda mı bırakacaksınız, anlamındadır. Bu da; eğer
siz böyle bir şey yapacak olursanız, gerçekten çok büyük (ve kötü) bir iş
yapmış olacaksınız, demektir.
"Allah bizi ondan
kurtardıktan sonra yine sizin dininize geri dönersek, doğrusu Allah'a karşı
yalan uydurmuş oluruz." Bu sözleriyle, kendilerinin tekrar kavimlerinin
dinlerine dönmekten yana ümitlerini kesmelerini söylemektedirler.
"Ona dönmemiz bizim
için olacak şey değildir. Meğer ki Rabbimiz olan Allah dileye." Ebu İshak
ez-Zeccac der ki: Yani bizim tekrar dininize geri dönüşümüz, ancak Allah'ın
meşietine bağlıdır. Daha sonra Ebu İshak şöyle der: Ehl-i sünnetin görüşü
budur. Yani, bizim küfre dönüşümüz ancak Allah'ın böyle bir şeyi dilemesi
halinde sözkonusu olur. Buna göre istisna munkatı'dır. Burada istisnanın Yüce Allah'ın
iradesine teslimiyet manasına geldiği de söylenmiştir. Nitekim bir başka yerde
de şöyle buyurulmaktadır: "Benim muvaffakiyetim ancak Allah iledir"
(Hud, 88). Buna delil, bundan sonra gelen buyruğun: "Rabbimizin ilmi her
şeyi kuşatmıştır" şeklinde gelmesidir. Denildiğine göre bu, bir kimsenin:
(Erkek) karga yumurtlayıncaya kadar seninle konuşmayacağım. Deve de iğne
deliğinden geçinceye kadar seninle konuşmayacağım sözüne benzer. Çünkü karga
hiç bir zaman yumurtlamaz, deve de iğne deliğine sığmaz.
Yüce Allah'ın:
"Rabbimizin ilmi her şeyikuşatmıştır" yani O, olmuşu da olacağı da
bilir.
"İlim"
kelimesi, temyız olarak nasb edilmiştir.
"Ona dönmemiz
bizim. için olacak şey değildir" buyruğunun, şu anlama geldiği
söylenmiştir: Siz, bizimle birlikte bulunmaktan hoşlanmadığınıza göre, tekrar
aynı kasabanıza dönmeyeceğiz. Bunun yerine biz, sizin kasabanızdan çıkacak ve
başkasına hicret edeceğiz. "Meğer ki, Rabbimiz olan Allah dileye."
Bizim ona dönüşümüzü isteye. Ancak böyle bir açıklama uzak bir ihtimaldir. Zira
kasaba ya dönüşü ifade etmek için ayet-i kerimedeki gibi "fi" harf-i
cerri değil de, "lam" harf-i cerri kullanılır.
Yüce Allah'ın: "Biz
ancak Allah'a güvenip dayandık" buyruğu bizim dayanağımız ancak O'dur
demektir. Buna dair açıklamalar, daha önce bir kaç yerde geçmiş bulunmaktadır.
(Bk. Al-i İmran, 122. ayetin tefsiri).
"Rabbimiz, bizimle
kavmimiz arasında Sen hak ile hükmet." Katade der ki: Yüce Allah onu iki
ümmete, Medyen ahalisi ile Ashabu'l-Eyke'ye peygamber olarak göndermişti. İbn
Abbas da şöyle demektedir: Hz. Şuayb çokça namaz kılan birisi idi. Kavminin
küfür ve isyanlarında devam etmesi uzayıp gidince, onların da salah
bulacağından ümit kesince, beddua ederek: "Rabbimiz, bizimle kavmimiz
arasında Sen hak ile hükmet, Sen hükmedenlerin en hayırlısısın" diye dua
etmiş, şanı Yüce Allah da onun duasını kabul ederek kavmini büyük bir sarsıntı
ile helak etmişti.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN