A’RAF 85 / 87 |
وَإِلَى
مَدْيَنَ
أَخَاهُمْ
شُعَيْباً
قَالَ يَا
قَوْمِ
اعْبُدُواْ
اللّهَ مَا
لَكُم مِّنْ
إِلَـهٍ
غَيْرُهُ
قَدْ جَاءتْكُم
بَيِّنَةٌ
مِّن
رَّبِّكُمْ
فَأَوْفُواْ
الْكَيْلَ
وَالْمِيزَانَ
وَلاَ
تَبْخَسُواْ النَّاسَ
أَشْيَاءهُمْ
وَلاَ
تُفْسِدُواْ
فِي
الأَرْضِ
بَعْدَ
إِصْلاَحِهَا
ذَلِكُمْ
خَيْرٌ
لَّكُمْ إِن كُنتُم
مُّؤْمِنِينَ
{85} وَلاَ
تَقْعُدُواْ
بِكُلِّ
صِرَاطٍ
تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ
عَن سَبِيلِ
اللّهِ مَنْ
آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا
عِوَجاً
وَاذْكُرُواْ
إِذْ
كُنتُمْ
قَلِيلاً
فَكَثَّرَكُمْ
وَانظُرُواْ كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُفْسِدِينَ
{86} وَإِن
كَانَ
طَآئِفَةٌ
مِّنكُمْ
آمَنُواْ بِالَّذِي
أُرْسِلْتُ
بِهِ
وَطَآئِفَةٌ
لَّمْ
يْؤْمِنُواْ فَاصْبِرُواْ
حَتَّى
يَحْكُمَ
اللّهُ بَيْنَنَا
وَهُوَ
خَيْرُ
الْحَاكِمِينَ
{87} |
85.
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a
ibadet edin. O'ndan başka hiç bir ilahınız yoktur. Rabbinizden size apaçık bir
belge gelmiştir. Artık ölçeği ve teraziyi tam tutun. İnsanların eşyasını eksik
vermeyin. Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Şayet inanan
kimselerseniz, böylesi hakkınızda daha hayırlıdır.
86.
"Ve siz, öyle her yolun başında oturarak Allah'a iman edenleri tehdit edip
ve eğriliğini arayarak Allah'ın yolundan alıkoymayın. Düşünün ki siz, vaktiyle
çok az idiniz de sizi çoğalttı. Bir de fesat çıkaranların sonları nice
olmuştur, bir bakıverin!"
87.
"Şayet içinizden bir kısmı benimle gönderilene iman etmiş, bir kısmı da
iman etmemişse; Allah aranızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm
koyanların en hayırlısıdır."
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Medyen ve Hz. Şuayb:
2- insanların Eşyalarının Değerlerini
Düşürmek:
3- Yeryüzünde Bozgunculuk:
4- Allah'a Giden Yolları Engellemek:
Haksızca Alınan Vergiler ve Vergilerin
Tahsilini Vermek:
1- Medyen ve Hz.
Şuayb:
Yüce Allah'ın:
"Medyene de ... " buyruğunda geçen Medyen'in bir belde, yahut bir
bölge adı olduğu söylendiği gibi, Bekr ve Temim denildiği şekilde bir kabile
adı olduğu da söylenmiştir.
Yine denildiğine göre,
Medyenliler İbrahim el-Halil (a.s)'ın oğlu Medyen'in soyundan gelenlerdir.
Medyen'in bir adam ismi olduğu
görüşünde olanlar, bu kelimeyi munsarıf kabul etmezler. Çünkü bu kelime, hem
marife (özel isim), hem de acemi (Arapça olmayan) bir isimdir. Bunu bir kabile
yahut bir yerin adı olarak kabul edenlerin görüşüne göre de munsarıf olmaması
daha uygundur.
el-Mehdevi der ki:
Medyen'in, Hz. LUt'un kızının oğlu olduğu da rivayet edilmektedir. Mekki de
şöyle der: Medyen, Hz. Lut'un kızının kocası idi. Nesebi hususunda farklı
görüşler vardır. Ata, İbn İshak ve başkaları derler ki: Şuayb, Mikil'in oğlu,
o, Yeşcer'in oğlu, o, Medyen'in, o da İbrahim (a.s)'ın oğludur. Süryanice adı
da Beyrut idi. Annesi ise Hz. Lut'ın kızı Mikail idi.
eş-Şarki b.
el-Kutani'nin iddiasına göre ise Şuayb, Ayfa'nın oğlu, o, Yevbeb'in oğlu, o,
Medyen'in, o da Hz. İbrahim'in oğludur. İbn Sem'an'ın iddiasına göre ise Şuayb,
Cuzey'in oğlu, o, Yeşcer'in, o, Lavi'nin, o, Yakub'un, o, İshak'ın, o da
İbrahim'in oğludur.
Şuayb kelimesi, (...)
veya (...)'in küçültme ismidir. Katade der ki: Şuayb, Yevbeb'in oğludur. Hz.
Şuayb'ın, Safvan'ın oğlu, onun, Ayfa'nın, onun Sabit'in, onun Medyen'in, onun
da İbrahim'in oğlu olduğu da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
Hz. Şuayb ama idi.
Bundan dolayı kavmi kendisine: "Ve biz seni aramızda gerçekten zayıf
görüyoruz" (Hud, 91) demişlerdi. Kavmine güzel şekilde cevaplar vermesi
dolayısıyla ona "peygamberlerin hatibi" denir. Kavmi, Allah'ı inkar
eden, ölçü ve tartıları eksik yapan bir topluluk idi.
"Rabbinizden size
apaçık bir belge" bir açıklama "gelmiştir." Bu ise Hz. Şuayb'ın
peygamber olarak onlara gönderilmesi idi. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Şuayb'a ait
herhangi bir mucizeden söz edilmemiştir. el-Kisai'nin ''Kasasu'l-Enbıya"da
zikrettiği gibi, "apaçık belge"nin onun mucizesi olduğu da
söylenmiştir.
2- insanların
Eşyalarının Değerlerini Düşürmek:
Yüce Allah'ın:
"İnsanların eşyasını eksik vermeyin" buyruğunda geçen "Eksik
vermek, eksiltmek" demektir.
Bu, mallarda kusurlu
olduğunu söylemek ve pek değerli ve rağbet edilen bir şeyolmadığını ifade etmekle;
yahut kıymeti hususunda aldatmak suretiyle; ölçü ve tartılarda ise, fazla ya da
eksiltmek suretiyle hileler yapmakla olur.
Bütün bunlar batıl
yollarla malları yemek kabilindendir. Böyle bir iş; geçmiş ve önceki ümmetler
arasında peygamberler aracılığıyla yasaklanmış bir husustur. (Allah'ın salat ve
selamı hepsine olsun). Allah bize yeter ve O, ne güzel bir vekildir.
3- Yeryüzünde
Bozgunculuk:
"Islah edildikten
sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" buyruğu, "eksik vermeyin"
buyruğuna atfedilmiş olup küçük büyük her türlü bozgunculuğu kapsamına alan bir
ifadedir. İbn Abbas der ki: Yüce Allah Hz. Şuayb'ı peygamber olarak göndermeden
önce yeryüzünde türlü masiyetler işleniyor, haramlar helal belleniyor ve orada
kanlar dökülüyordu. İşte, yeryüzünün fesadı, bozulması budur. Allah, Hz.
Şuayb'ı peygamber olarak gönderip de kendilerini Allah'ın yoluna davet ettikten
sonra yeryüzü salah buldu. Kavmine gönderilen her bir peygamber, kavminin
salahı demektir.
4- Allah'a Giden
Yolları Engellemek:
Yüce Allah'ın: "Ve
siz öyle her yolun başında oturarak. .. Allah'ın yolundan alıkoymayın."
Yüce Allah bu buyruğu ile yollarda oturup Allah'a itaate götüren yoldan
başkalarını alıkoymalarını yasaklamaktadır. Onlar, iman eden kimseleri
işkenceye uğratmakla tehdit ediyorlardı.
İlim adamları, onların
yol başlarında oturmalarının anlamı ile ilgili olarak üç görüş ortaya
atmışlardır. İbn Abbas, Katade Mücahid ve es-Süddi der ki: Bunlar, Hz. Şuayb'ın
bulunduğu yere çıkan yolların başında oturuyor, onun yanına gitmek isteyen
kimseleri tehdit ederek alıkoyuyor ve: O bir yalancıdır, onun yanına gitme
diyorlardı Tıpkı Kureyş'in, Peygamber (s.a.v.)'a yaptığının aynısını
yapıyorlardı Ayetin zahirinden de anlaşılan budur.
Ebu Hureyre de şöyle
demiştir: Bu, yol kesmeyi ve yolu kesilenlerin mallarını almayı
yasaklamaktadır. Onlar, bu işi yapıyorlardı Peygamber (s.a.v.)'dan da şöyle
dediği rivayet olunmuştur: "İsraya götürüldüğüm gece yol üzerinde bir
kereste parçası gördüm. Onun yanından bir elbise geçecek olsa, mutlaka o elbiseyi
parçalardı Yanından geçen her şeyi de mutlaka delerdi. Ben: Bu ne oluyor, Ey
Cebrail? diye sordum, şöyle buyurdu: Bu, senin ümmetinden yollarda oturup
yolları kesen bir topluluğa dair misaldir. Daha sonra Yüce Allah'ın: "Ve
siz öyle her yolun başında oturarak ... tehdit edip ... Allah'ın yolundan
alıkoymayın" ayetini okudu.
Hırsızlara ve
muhariplere (yol kesicilere) dair açıklamalar (el-Maide, 33-34. ayetlerin
tefsirlerinde) geçmiş bulunmaktadır. Cenabı Allah'a hamd olsun.
Haksızca Alınan
Vergiler ve Vergilerin Tahsilini Vermek:
Yine es-Süddi şöyle der:
Bunlar (gümrük) vergi memurları ve hakettiklerinden fazlasını alan kimselerdi.
Günümüzde şu insanlardan
şer'an almak hakları bulunmayan mali yükümlülükleri zorla, baskı ile alan şu
vergi memurları onlara benzer. Bunlar, aslı itibari ile tazminat olarak
verilmesi caiz olmayan zekat, miras, oyun ve eğlence yerlerini tazminat olarak
(ihale yoluyla) verdiler. Çokça var olan ve diğer beldelerde de uygulamaya
koyulan, bunun dışında yollarda bulunan görevliler de bu kabildendir. Bu ise,
günahların en büyüğü, en çirkini ve en ağır olanıdır. Bu uygulamalar gasptır,
zulümdür, insanlara baskıdır, münkeri yaygınlaştırmaktır, münker gereğince amel
etmektir, bunu sürdürmektir, münkeri kabul etmektir. Bu işin (vebal itibariyle)
en büyüğü ise, şeriatı ve hakimlik yapma işini de ihaleye (tadmine)
çıkartmaktır. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. İslam'dan geriye yalnızca onun
şekli kalmıştır. Dinden de yalnızca adı kalmıştır. Bu açıklamayı ise, daha önce
geçen ölçü ve tartılar ile ilgili bunları eksik yapmaya dair hususlarda mal ile
ilgili varid olmuş nehiy de desteklemektedir.
Yüce Allah'ın:
"O'na (Allah'a) iman edenleri" buyruğundaki zamirin Yüce Allah'ın
adına ait olması muhtemel olduğu gibi, yolda oturmaktan kastın, Hz. Şuayb'a
gidenleri engellemek olduğu görüşünde olanlara göre zamirin Hz. Şuayb'a da ait
olması, yola da ait olması mümkündür.
"Eğriliğini"
buyruğu hakkında Ebu Ubeyde ve ez-Zeccac şöyle demektedir: Manevi hususlara
dair kullanılırsa bu kelimenin "ayn" harfi esreli, maddi hususlara
dair kullanılacak olursa üstün okunur.
Yüce Allah'ın:
"Düşünün ki, siz vaktiyle çok az idiniz de sizi çoğalttı" yani
sayınızı artırdı ve fakir iken sizi zengin kılarak servetinizi çoğalttı,
demektir. Bu da önceleri fakir idiniz, sonraları sizi zengin etti anlamındadır.
"Sabredin." Bu
emir, küfür üzere kalmaya devam etmeye dair bir emir değildir, bir tehdittir.
"Eğer içinizden bir
kısmı ... imişse" buyruğunda fiil mana nazar-ı itibara alınarak müzekker olmuştur.
Eğer (faili olan "taife bir kısım") nazar-ı itibara alınacak olsaydı;
(...) lafzının yerine (...) şeklinde gelmesi gerekirdi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN