ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

20

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِن سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ

مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَـذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَن تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا

مِنَ الْخَالِدِينَ

 

20. Derken şeytan kendilerine gizli bırakılmış avret yerlerini göstermek için onlara vesvese verdi ve: "Rabbiniz size bu ağacı ancak iki melek yahut ebedi kalanlardan olmayasınız diye yasakladı" dedi.

 

Yüce Allah'ın: "Derken şeytan ... onlara" ikisine "vesvese verdi" denildiğine göre o, yılanın kendisini içeri sokması suretiyle cennetin içinde bu vesveseyi onlara vermiştir. Kendisine bu hususta verilen imkan vasıtasıyla cennetin dışından bu vesveseyi verdiği de söylenmiştir. Yine bu husus, el-Bakara Süresi'nde (36. ayet, 2. başlık v.d) geçmiş bulunmaktadır.

 

Vesvese, gizli ses, nefsin kendi kendisine tasarladıkları anlamına gelir. O bakımdan; "Nefsi kendisine vesvese verdi," denilir. Vesvas ise, zelzal gibi isimdir. Avcının, köpeklerin gizli fısıltılarına, süs, zinet eşyalarının seslerine de vesvas denilir. Şair el-A'şa der ki: "Ayrılıp gittiğinde zinetlerinin bir sesini işitirsin.

 

(Ses çıkartan bir ağaçcık olan) ışrik ağacının esen rüzgarla ses çıkarması gibi."

Vesvas, şeytanın bir ismidir. Nitekim Yüce Allah: "O vesvese veren ve sinen (şeytan)'ın şerrinden ... '' (en-Nas, 4) diye buyurmaktadır.

 

"Kendilerine ... göstermek için" yani, kendilerine açığa çıkarmak için. Buradaki "lam," "lam-ı akibet" (yani, sonunda meydana gelecek olan hususu ifade etmek için kullanılan lam) diye bilinir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: (...): ... Sonunda onlara adavete ve hüzünlerine sebep olsun. '' (el-Kasas, 8) "Key lam"ı (.... diye, için anlamını veren lam) olduğu da söylenmiştir.

 

"Gizli bırakıImış" yani kendilerine gizli bırakılıp üstü örtülmüş demektir. Kur'an'ın dışındaki kullanımlarda bu fiil; (...) şeklinde (...): Vakti tayin edilmiş, belirlenmiş gibi okunması da caizdir.

 

"Avretyerlerini." Ferce, "avret" deniliş sebebi, açılması sahibinin hoşuna gitmediğinden ötürüdür. Bu da avretin açılışının çirkin bir şey olduğunu göstermektedir.

Denildiğine göre, avretleri başkalarına değil de kendilerine göründü.

üzerlerinde avretleri görünmeyecek şekilde çiçekler vardı. Ve bu çiçekler zail oldu. üzerlerinde bir elbise bulunup sonradan bunun döküldüğü de söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Ancak iki melek ... olmayasınız diye" buyruğundaki (...) nasb mahallindedir. Anlamı da; "Olmanız istenmediğinden ... şeklinde olup, muzaf hazfedilmiştir. Basralıların görüşü budur. Kufeliler ise; "Olmayasınız diye" anlamındadır derler.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Hayır ve şerri bilen iki melek olmayasınız diye bu yasağı koymuştur. Denildiğine göre Adem ebedi kalmak istedi. Çünkü o, meleklerin kıyamet gününe kadar ölmeyeceklerini bilmiş idi.

 

en-Nehhas da der ki: Yüce Allah, meleklerin Kur'an-ı Kerim'de birden çok yerde bütün mahlukattan daha faziletli olduğunu açıklamıştır. İşte bu açıklamanın yapıldığı buyruklardan birisi de: "İki melek. .. olmayasınız diye" buyruğunda yer almaktadır. Yüce Allah'ın: "Ben bir meleğim de demiyorum'' (Hud, 31); "Mukarrebmeleklerde''(en-Nisa, 172) buyrukları da bu kabildendir.

 

el-Hasen der ki: Allah, melekleri suret, kanat ve mukerrem kılınmakla üstün tutmuştur. Başkaları da şöyle demektedir: Yüce Allah, itaatle ve masiyeti terketmekle onları üstün kılmıştır. İşte bundan dolayı her hususta üstünlük (daha fazla faziletli oluş) sözkonusu olmaktadır. İbn Fürek ise der ki: Bu ayet-i kerimede (buna dair) bir delil yoktur. Çünkü bu buyruk ile yiyecek bir şeye arzu duymamaları bakımından iki melek olmalarını kastetmiş olması ihtimali de vardır. İbn Abbas, ez-Zeccac ve bir çok ilim adamının tercihine göre, mü'minler meleklerden üstündür. Buna dair açıklamalar, daha önce elBakara Süresi'nde (el-Bakara, 33. ayet 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

el-Kelbi der ki: Cebrail, Mikail, İsrafil ve ölüm meleği gibi meleklerden bir kesim müstesna mü'minler bütün mahlukattan üstün tutulmuşlardır. Çünkü bu melekler, Allah'ın rasulleri (elçileri) arasındadırlar.

 

Her bir kesim, şeriatte yer alan zahiri bir takım delillere yapışmıştır. Fazilet, şüphesiz Allah'ın elindedir.

 

İbn Abbas, "İki hükümdar" şeklinde "lam" harfini esreli olarak okumuştur. Bu aynı zamanda Yahya b. Ebi Kesir ve ed-Dahhak'ın da kıraatidir. Ancak, Ebu Amr b. el-Ala, "lam" harfinin esreli olarak okunuşunu kabul etmeyerek şöyle der: Adem (as)'dan önce herhangi bir melik (hükümdar) yoktu ki, her ikisi de iki tane melik olmamaktan çekinsinler. en-Nehhass der ki: Bu kıraate göre "lam" harfinin sakin okunması caiz olmakla birlikte, birinci kıraate göre -fethanın hafif oluşu dolayısıyla- caiz değildir.

 

İbn Abbas der ki: Mel'un, onlara mülk sahibi olmak cihetinden yaklaştı.

Bundan dolayı: "Sana ebedılik ağacın! ve sonu gelmez bir mülkü göstereyim mil" (Ta-Ha, 120) dedi. Ebu Ubeyd de Yahya b. Ebi Kesir'in (kendi kıraatine) "sonu gelmez bir mülke" anlamındaki buyruğunun apaçık bir delil teşkil ettiğini ileri sürmekte ve: İnsanlar bu kıraati terk ettiğinden dolayı biz de bu kıraati terkettik, demektedir.

 

en-Nehhas der ki: (İki hükümdar anlamında) "lam" harfinin esreli okunuşu şaz bir kıraattir, demektedir. Ebu Ubeyd'in bu açıklaması kabul edilmeyerek aşırı bir hata olarak değerlendirilmiştir. Esasen Adem (a.s)'ın mülk taleb edenlerin nihai mülkü olan cennetin mülkünden daha fazla bir mülke ulaşabileceğini sanması düşünülebilir mi? Diğer taraftan "ve sonu gelmez bir mülk"ün cennetin mülkünde kalmak ve içinde ebedi olarak devam etmekten başka bir anlamı da olamaz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 21

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR