ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

16

/

17

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ {16}

 

 ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ

وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ {17}

 

16. "Beni azgınlığa ittiğin için, ben de andolsun, senin doğru yolunda onlara engel olacağım."

17. "Sonra yine andolsun, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- iblisin Azgınlığı ve Küfrünün Mahiyeti:

2- Allah, Hidayetin de Dalaletin de Yaratıcısıdır:

3- iblis'in Doğru Yoldan Gitmek isteyenlere Engel Olması:

 

1- iblisin Azgınlığı ve Küfrünün Mahiyeti:

 

Yüce Allah'ın: "Beni azgınlığa ittiğin için" buyruğunda geçen "azgınlık" anlamındaki "iğva", aşırı derecede sapıklık isteğinin kalbe yerleştirilmesi demektir. Kalbime yerleştirmiş olduğun sapıklık, inat ve istikbar arzusu sebebiyle ... demektir. Bu İblis'in küfrünün cehlı bir küfür olmayıp inadı ve istikbarı bir küfür oluşundan dolayıdır. Daha önceden el-Bakara Süresi'nde (34. ayet, 6. başlık ve devamında) de buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

 

Denildiğine göre buradaki ifade yemin anlamındadır. Yani, beni azgınlığa ittiğin için andederim ki, şüphesiz ben, onlara Senin doğru yolunu engelliyeceğim. Ya da, onların yolu üzerinde duracağım, demektir. Bunun bu anlamının deli li de Yüce Allah'ın Sad Süresi'nde naklettiği şu buyruktur: "Dedi ki: izzetin hakkı için hepsini muhakkak azdıracağım ... "(Sad, 82) Sanki İblis, kullara musallat olma manasını da taşıdığından dolayı Allah'ın kendisini azdırmasının kadrini büyük görerek, Allah'ın nezdindeki bu kadrini de ta'zim kastıyla bu azgınlığına yemin etmiş gibidir.

 

Bunun yemin değil de sebep anlamına geldiği de söylenmiştir ki, buna göre şöyle demiş gibi olur: Sen beni azdırdığın için ... Bunun, beraberlik anlamını ifade ettiği de söylenmiştir. Yani: Senin beni azdırmanla birlikte ... Soru anlamına geldiği de söylenmiştir. Sanki o, Yüce Allah'a kendisini ne ile azdırdığını sormuş gibidir. Ancak, buna göre buyruğun; (...): Beni ne diye azdırdın? şeklinde "mim" harfinden sonra "elif"siz olarak gelmesi gerekirdi.

 

Anlamın, beni lanetlemen suretiyle beni helak ettiğin için ... şeklinde olduğu da söylenmiştir. Çünkü iğva, helak etmek anlamına da gelir. Nitekim Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: ''Onlar, yakında ğayy ile karşılaşacaklardır. "(Meryem, 59) Yani, helak olmakla karşı karşıya kalacaklardır.

 

Sen beni saptırdığın için ... anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü iğva, saptırmak ve uzaklaştırmak demektir. Bu açıklamayı da İbn Abbas yapmıştır. Beni rahmetinden mahrum bırakarak hüsrana uğrattığın için, anlamında olduğu da söylenmiştir. Şairin şu mısraı da bu kabildendir. "Kim de ziyana uğrarsa, bu ziyanı dolayısıyla kınayıcısız kalmaz."

 

İbnü'l-Arabi der ki: Bu kökten gelen fiiller, kişinin işi aleyhine olarak bozulduğu yahut bizzat kendisi bozulduğu vakit kullanılır. İşte Yüce Allah'ın: ''Adem Rabbine isyan etti ve (işi) bozuldu (ğava). "(Ta-Ha, 121) Yani cennetteki yaşayışı bozuldu demektir. Deve yavrusunun, annesinin sütünü emip gelmesini sağlamadığı takdirde de; (...) tabiri kullanılır.

 

2- Allah, Hidayetin de Dalaletin de Yaratıcısıdır:

 

Ehl-i Sünnetin görüşüne göre Yüce Allah, İblis'i dalalete götürmüş ve onda küfrü yaratmıştır. O bakımdan burada iğva edilmesini Yüce Allah'a nisbet etmiştir. Hakikat de budur. Çünkü mahlukat arasında Allah'ın yaratmadığı hiç bir şey yoktur, Onun iradesinden sadır olmadık hiç bir şey yoktur.

 

Ancak İmamiye, Kaderiye ve diğerleri, kendilerine süslü gösterdiği her hususta İblis'e itaat ettikleri halde, bu meselede ona itaat etmeyerek; "İblis hata etmiştir. Çünkü o, bu şekilde azdırılmayı Rabbine nisbet etmekle hataya ehil olmuştur, Yüce Allah bundan münezzehtir" derler.

 

Onlara şöyle denilir: İblis, her ne kadar hataya ehil birisi ise de, peki mükerrem ve masum bir peygamberin benzeri ifadeleri hakkında ne dersiniz? İşte Nuh (a.s)'ın kavmine şöyle dediğini görüyoruz: "Eğer Allah sizi iğva etmek (saptırmak, ya da helak etmek) isterse ben size öğüt vermek istesem bile bu öğüdüm size fayda vermez. O sizin Rabbinizdir ve nihayet yalnız O'na döndürüleceksiniz.'' (Hud, 34)

 

Rivayet olunduğuna göre, Tavus'a, Mescid-i Haram'da bulunduğu sırada bir adam gelir. Bu kişinin Kaderiyeden olduğu söylenmekle birlikte, ileri gelen fakihlerden idi. Tavus'un yanına oturdu, Tavus kendisine: Sen mi kalkarsın, yoksa kaldırılır mısın? Sen bunu fakihbir kişiye mi söylüyorsun denilince; Tavus şöyle dedi: İblis ondan daha fakih idi. Çünkü İblis: "Rabbim beni azgınlığa ittiğin için" dediği halde, bu adam: Kendi kendimi ben azdırıyorum, demektedir.

 

3- iblis'in Doğru Yoldan Gitmek isteyenlere Engel Olması:

 

"Ben de andolsun, senin doğru yolunda onlara engel" yani onları o yoldan alı koymak ve batılı kendilerine süslü göstermek suretiyle, "engel olacağım." Bu da "beni azgınlığa ittiğin için" buyruğundaki iğva ile ilgili olarak açıklanan üç anlama uygun olarak: Kendisi helak olduğu gibi onlar da helak olsun, yahut kendisi sapıttığı, gibi onlar da sapıncaya, yahut kendisi ziyana uğratıldığı gibi onlar da ziyana uğratılsın diye.

 

Dosdoğru yol (es-Sıratu'l-Mustakim); cennete götüren yol demektir.

 

"Senin yolunu" kelimesi (...) veya (...) edatının hazfedilmiş olmasına göre nasbedilmiştir. Nitekim Sibeveyh: "Zeyd sırta ve karna vurdu," demek de böyledir. Ayrıca Sibeveyh şu beyiti de nakletmektedir: "Yumuşaktır o (mızrak), elin sallamasıyla o da sallanıveriyor Hızlıca koşup giden tilkinin yolda kıvrılarak gidişi gibi."

 

(Şair burada Kurtubi'nin işaret ettiği harf-i cerleri kullanması gerektiği halde kullanmamıştır).

 

Şanı Yüce Allah'ın: "Sonra yine andolsun önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım" buyruğunun te'vili ile ilgili olarak yapılmış en güzel açıklamalardan birisi de şudur: Yani, andolsun onları haktan saptıracağım. Dünyaya rağbetlerini artıracak, ahiret hakkında da şüpheye düşmelerini sağlayacağım. İşte bu da sapıklığın en ileri derecesidir. Nitekim önceden de geçtiği üzere O: "Andolsun onları saptıracağım" (Nisa, 119) demişti. (Bk. aynı ayetin tefsirinde 1, 2 numaralı başlıklar ve devamı).

 

Süfyan, Mansur'dan, O, el-Hakem b. Uteybe'den şöyle dediğini nakletmektedir: "Önlerinden" dünyalarından, "arkalarından" ahiretlerinden, "sağlarından" yani hasenatlarından, "sollarından" yani seyyiatlarından "onlara sokulacağım" demektir.

 

en-Nehhas da der ki: Bu güzel bir açıklamadır. Bunu daha da açıklayacak olursak: "Sonra yine andolsun önlerinden" yani, dünyada bulunan ayetleri, geçmiş ümmetlerin haberlerini yalanlayıncaya kadar dünyalarından, "arkalarından" yani, ahireti yalanlayıncaya kadar ahiretlerinden, "sağlarından" onların hasenatından ve dinleri ile ilgili çeşitli hususlardan -ki, Yüce Allah'ın: "Gerçekten siz bize sağdan gelirdiniz" (es-Saffat, 28) buyruğu da buna delalet etmektedir-; "sollarından" yani, günahlarından. Yani, şehvetlerine tabi olmalarını sağlayarak -çünkü şehvetlerini onlara süslü gösteren odur- " onlara Sokulaağım, böylece çoğunu şükredenlerden" yani, Seni tevhid eden, itaat eden ve şükürlerini açığa vuran kimselerden "bulamayacaksın."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 18

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR