ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

145

قُل لاَّ أَجِدُ فِي مَا أُوْحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّماً عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلاَّ أَن يَكُونَ

مَيْتَةً أَوْ دَماً مَّسْفُوحاً أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقاً أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 

145. De ki: "Bana vahyolunanlar arasında, yiyecek bir kimseye, haram olduğunu bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır: Ölü, akmış kan, domuz eti -ki o pistir- ve Allah'tan başkasının. adına boğazlandığından dolayı fısk olanlar. Kim mecbur kalırsa, zulmetmeksizin ve haddi aşmaksızın (yerse), şüphesiz Rabbin, Gafurdur, Rahimdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayette ve Başka Buyruklarda Haram Oldukları Bildirilen Yiyecekler:

2- Haram Kılma Lafzının Hz. Peygamber Tarafından Kullanılması Halinde ifade Ettiği Hüküm:

3- Çeşitli Hayvanların Yenilmesi ile ilgili Hükümler ve Bu Husustaki Görüş Ayrılıkları:

4- Bazı Kıraat Farkları ve Kanın Hükmü:

 

1- Ayette ve Başka Buyruklarda Haram Oldukları Bildirilen Yiyecekler:

 

"De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır" anlamındaki bu ayet-i kerimede Yüce Allah haram kıldığı şeyleri bize bildirmektedir. Anlamı şöyledir: Ey Muhammed de ki: Bana vahyolunanlar arasında şu şeylerden başkasının haram kılındığını görmüyorum. Sizin kendi arzunuza dayanarak haram kılmaya kalkıştıklarımız değildir.

 

Ayet-i kerime Mekke'de inmiştir. O sırada İslam şeriatinde bunların dışında haram kılınmış bir şey yoktu. Daha sonra Medine'de el-Maide Süresi nazil oldu ve haram kılınan şeyler arasında boğulmuş, kafasına vurulmuş, yüksek yerden düşmüş, boynuzlanmış ve bunun sonucunda ölmüş hayvanlar ile, şarap ve başka şeyler de eklendi. Rasulullah (s.a.v.) da Medine'de yırtıcı hayvanlardan azı dişleri bulunan her bir hayvan ile kuşlardan da pençeli hayvanların yenilmesini haram kıldı.

 

İlim adamları, bu ayet-i kerimenin hükmü ile yorumlanması hususunda farklı görüşlere sahiptirler:

 

Birinci görüş: Kendisine işaret ettiğimiz bu ayet-i kerimenin Mekki olduğu ve Rasulullah (s.a.v.)'ın haram kıldığı her şey ile Allah'ın Kitabında haram kılınan şeylerin buna eklendiği şeklindeki görüştür. Bütün bunlar, şanı Yüce Allah tarafından Peygamberi vasıtasıyla ortaya koymuş olduğu ve bunlara eklenen hükümlerdir. Gerek rey ehli, gerek fıkıh ve gerekse eser (hadis) ehli olan ilim adamlarının çoğunluğu bu görüştedir.

 

Bunun bir benzeri de, bir kadının halası ve teyzesi ile birlikte haram kılınışını ifade eden hadis-i şerif ile Yüce Allah'ın: "Geriye kalanları ise ... size helal kılındı" (en-Nisa, 24) buyruğu ile birlikte ele alınışına benzer. Yine, Yüce Allah'ın: "Eğer iki erkek bulunmazsa, o halde ... birerkekle bir kadın bulunsun " (el-Bakara, 282) buyruğu ile birlikte; şahidle beraber bir yemin ile hüküm vermek de (bk. Bakara, 282. ayet, 27. başlık) buna benzemektedir.

 

Bir diğer görüş olarak; bu ayet Hz. Peygamberin: "Yırtıcı hayvanlardan azı dişi bulunan her bir hayvanı yemek haramdır" hadisi ile nesh olunmuştur. Bu hadisi Malik rivayet etmiş olup, sahih bir hadistir.

 

Bu ayetin muhkem olduğu ve bu ayette sözü geçenlerin dışında kalan herhangi bir şeyin haram olmayacağı şeklinde de bir başka görüş vardır. Bu ise, İbn Abbas, İbn Ömer ve Aişe (r.anhum) dan rivayet edilen bir görüştür. Yine bunlardan bunun aksi görüş de rivayet edilmiştir.

 

Malik der ki: Bu ayet-i kerimede anılanların dışında, apaçık besbelli bir haram yoktur. İbn Huveyzimendad da der ki: Bu ayet-i kerime -ayette istisna edilen ölü, akmış kan ve domuz eti dışında- hayvan ve onun dışında kalan her şeyin helal olduğunu ihtiva etmektedir. İşte bundan dolayı biz, yırtıcı hayvanlar ile insan ve domuz dışında kalan diğer hayvanların mübah olduğunu söylüyoruz.

 

el-Kiya et-Taberi der ki: Şafii, hakkında hükmü belirtilmeksizin geçen her şeyin helal kılındığı ilkesini -delilin haramlığına delalet ettikleri müstesna- bu ayete bina etmiştir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Ayet-i kerime muayyen bir şey hakkında soru sorana cevaptır. O bakımdan gelen cevap da hususi bir cevaptır. Şafii'nin kabul ettiği görüş de budur.

Şafii, Said b. Cübeyr'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bu ayet-i kerimede bir takım şeyler sözkonusu edilmektedir ki, bunlar hakkında Rasulullah (s.a.v.)'a soru sormuşlardı, o da bu şeyler arasından nelerin haram kılındığı şeklinde onlara cevap vermişti.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Yani ben, bana vahyolunanlar arasında, yani şu vahyin bana nazil olduğu halde ve onun bu nüzul zamanında ... başka bir şey bulmuyorum. Bundan sonra ise vahyin gelip başka bir takım şeyleri haram kılmasını engelleyen bir husus ise bulunmamaktadır.

 

İbnü'l-Arabi bu ayet-i kerimenin Medine'de indiğini iddia etmektedir. Halbuki bu ayet-i kerime, çoğunluğun görüşüne göre Mekke'de inmiştir. Peygamber (s.a.v.)'a: "Bugün sizin için dininizi tamamladım ... "(el-Maide, 3) ayeti nazil olduğu günü nazil olmuştur. Bundan sonra ise neshedici herhangi bir hüküm inmediğine göre bu ayet muhkemdir. O halde bu ayette haram kılınanlar dışında haram kılınmış bir şey yoktur, benim meylettiğim görüş de budur.

 

Derim ki: Ancak, böyle bir şeyi ondan başka bir kimsenin söylediğini görmedim. Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr), el- En'am Süresi'nin, Yüce Allah'ın: "De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım ... '' (el-Enam, 151) buyruğu ile başlayan üç ayet-i kerime dışında Mekke'de indiği hususunda icma bulunduğunu nakletmektedir. Bu süreden sonra ise, Kur'an-ı Kerimin birçok bölümleri nazil olmuş ve pek çok sünnet varid olmuştur. Mesela, Medine'de, el-Maide Süresi'nde içkinin haram olduğuna dair hüküm nazil olmuştur. Aynı şekilde Hz. Peygamberin, yırtıcı hayvanların azı dişli olan her bir yırtıcı hayvanı yemeyi Medine'de yasaklamış olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. İsmail b. İshak der ki: işte bütün bunlar, Yüce Allah'ın: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğuın yiyecekler yalnız şunlardır" buyruğunun nüzulünden sonra Medine'de olmuş şeyler olduğuna delalet etmektedir. Çünkü bu buyruk Mekke'de inmiştir.

 

Derim ki: İşte ilim adamları arasında görüş ayrılığının ortaya çıkış noktası budur. Bir gurup ilim adamı, azı dişli yırtıcı her bir hayvanın yenilmesi yasağını ihtiva eden hadis-i şeriflerin zahirini bir kenara bırakmıştır. Çünkü bu hadisler, ayet-i kerimeden sonra varid olmuştur. Ayetteki hasr ise, açıkça görülmektedir. O bakımdan, ayetin gereğini alıp kabul etmek daha uygundur. Zira, ayet-i kerime ya kendisinden önceki buyrukları nesh edicidir, yahut da sözü geçen o hadislere tercih edilmelidir.

 

Bunların dışında başka şeylerin de haram kılınmış olduğunu kabul edenler ise, el-En'am Suresi'nin Mekke'de hicretten önce nazil olduğunu açıkça görmüş ve tesbit etmişlerdir. Bu ayet-i kerime ile de Bahire, Saibe, Vasile ve Ham gibi kendiliklerinden haram kıldıkları şeyler hususunda cahiliyyenin kanaatlerini reddetmenin kastedildiğini de ortaya çıkarmışlardır. Bundan sonra ise, ehli merkepler, katır etleri ve buna benzer bir çok yiyeceğin, yırtıcı hayvanlar arasından azı dişlilerin, kuşlardan da pençelilerin haram kılındığını tesbit etmişlerdir.

 

Ebu Ömer der ki: "Bu buyrukta Zikredilenler dışında haram bir şey yoktur" diyenlerin görüşüne göre, üzerine kasten Allah'ın adı anılmaksızın kesilmiş hayvanların haram olmaması, diğer taraftan müslümanlar cemaati tarafından haram kılındığı kabul edilen içkinin helal kabul edilmesi gerekir. üzümden yapılmış şarabın haram kılındığı hususunda müslümanların icma etmiş olmaları, Rasulullah (s.a.v.)'ın el-En'am Süresi'nde haram kılınmış şeyler dışında, bu süreden sonra Kur'an-ı Kerim'den nazil olan buyruklar arasından kendisine vahyolunanlarda haram kılınmış başka şeyler de bulduğuna dair açık bir delildir.

 

Yırtıcı hayvanların, ehli merkeplerin ve katırların etleri hususunda Malik'ten farklı rivayetler gelmiştir. Bir seferinde bunların haram olduğunu söylemiştir. Buna sebep ise, Hz. Peygamberin bu hususta varid olmuş nehiyleridir. Muvatta'da bulunanlara göre, onun sahih olan görüşü de budur. Bir seferinde ise, bunların mekruh olduğunu söylemiştir. Müdevvene'sinde zahir olan görüş de budur. Çünkü ayetin zahiri bunu gerektirdiği gibi, İbn Abbas, İbn Ömer, Aişe (r.anhum) ile bunların yenilmesini mübah kabul edenlerden gelen rivayetin zahiri de bunu gerektirmektedir. Bu aynı zamanda Evzai'nin de görüşüdur.

 

Buhari, Amr b. Dinar'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben, Cabir b. Zeyd'e şöyle dedim: Onlar Rasulullah (s.a.v.)'ın ehli merkeplerin etlerini yemeyi yasakladığını iddia ediyorlar. O da şöyle dedi: el-Hakem b. Amr el-Gıfari, Basra'da bizim yanımızda böyle diyordu: Fakat, el-Bahr (okyanus gibi alim) İbn Abbas bunu kabul etmeyerek: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır" ayetini okudu.

 

İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre ona, yırtıcı hayvanların eti hakkında soru sorulmuş, o da: Bunlarda bir mahzur yoktur, demiş. Bu sefer ona:

 

Ebu Sa'lebe el-Kuşeri'nin hadisi (hakkında ne dersin) diye sorulunca, şu cevabı vermiş: "Biz, Rabbimizin Kitabını bacaklarına işeyen bir bedevi Arabın naklettiği hadis dolayısıyla terketmeyiz."

 

eş-Şa'bi'ye de fil ve aslanın etine dair soru sorulmuş, o da bu ayet-i kerimeyi okumuş. el-Kasım da şöyle demiş: Aişe (r.anha), insanların, yırtıcı hayvanların azı dişli olanlarının hepsi haramdır, dediklerini işitince; bunlar helaldir der ve şu: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduğunu bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır" ayetini okur, sonra da şöyle dermiş: (İçinde et kaynayan) tencerenin suyu kandan dolayı sararırdı. Sonra da Rasulullah (s.a.v.) bunu görür de bunun haram olduğunu söylemezdi.

 

Bu hususta sahih olan ise, bizim öncelikle söz konusu ettiğimiz ve bu ayet-i kerimeden sonra varid olan haram kılınan şeylere dair buyrukların bunlara ilave edilip bu ayette zikrolunanlara atfolduğudur.

 

Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi de ''Ahkamu'l-Kur'an" adlı eserinde zikrettiklerine muhalif olarak ''el-Kabes'' adlı eserinde buna şu sözleriyle işaret etmektedir: İbn Abbas'tan, bu ayet-i kerimenin son nazil olan buyruklardan olduğuna dair bir rivayet vardır. Ancak, mezhebimize mensub Bağdatlı alimler şöyle demişlerdir: Bu ayette zikrolunanların dışındaki her şey helaldir. Şu kadar var ki, yırtıcı hayvanların yenilmesi de mekruhtur. Ancak, değişik bölge fukahasına göre -Malik, Şafii, Ebu Hanife ve Abdulmelik de bunlar arasındadır- yırtıcı hayvanlar arasında azı dişli olanların hepsi haramdır. Yüce Allah'ın:

"De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır ... " buyruğundan sonra kendilerine dair delil varid olmak suretiyle bunlardan ayrı başka bir takım şeylerin de haram kılınmış olması imkansız bir şey görülemez.

Nitekim Peygamber (s.a.v.): "Müslüman bir kişinin kanı, ancak üç şeyden birisi ile helal olur ... " diye buyurup, küfür, zina ve öldürmeyi zikretmiştir. Diğer taraftan bizim ilim adamlarımız şöyle derler:

 

Konu ile ilgili varid olmuş deliller gereğince öldürmenin on tane sebebi vardır. Zira Peygamber (s.a.v.), şanı Yüce Allah'tan kendisine ulaşan bilgiye uygun olarak haber verirdi. Dilediği hükmü silen, dilediğini sağlamlaştırıp nesh eden ve dilediğini takdir eden de O'dur. Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediği sabit olmuştur; "Yırtıcı hayvanlar arasından azı dişli olan her bir hayvanı yemek haramdır." 

 

Yine Hz. Peygamberin yırtıcı hayvanlar arasından azı dişli olanları ve kuşlardan da pençeli olanları yasakladığı da rivayet edilmiştir. Müslim Ma'n'dan, o, Malik'ten rivayet ettiğine göre: "Pençeli olan her bir kuşun yenilmesi yasak kılınmıştır" dediği rivayet edilmiştir. Şu kadar var ki, birinci görüş daha sahihtir ve yırtıcı hayvanlardan azı dişli olanların haram kılınmış olması, mezhebin sarih görüşüdür ve Malik de Muvatta'da "yırtıcı hayvanlardan azı dişli olanların yenilmesinin haram kılınışı" diye başlık açmış, daha sonra da konu ile ilgili hadisi zikredip arkasından da şu ifadeleri kaydetmiş bulunmaktadır: "Bizde kabul gören durum da budur." Böylelikle uygulama ile rivayetin birbirine mutabık olduğunu haber vermektedir.

 

el-Kuşeyri der ki: Malik'in: "Bu ayet-i kerime son nazil olmuş buyruklardandır" demesi, bizim şöyle dememize engel teşkil etmez: Bu ayetten sonra da bir takım şeylerin haram kılındığı sabit olmuştur. Allah, hoş ve temiz şeyleri helal kılmış, murdar olan şeyleri de haram kılmıştır. Rasulullah (s.a.v.) da yırtıcı hayvanlar arasından azı dişli olanlarının yenilmesini yasakladığı gibi, kuşlar arasından da pençeli olanların yenilmesini yasaklamış, ehli merkeplerin etlerinin yenilmesini de Hayber fethi sırasında yasaklamıştır. Bu tevilin sıhhatine delalet eden husus ise, dışkının, sidiğin, tiksinti veren haşeratın ve ehli merkeplerin -ki, bu ayette sözü geçmeyen hususlar arasındadırlar- haram kılındıklarına dair icma bulunmasıdır.

 

2- Haram Kılma Lafzının Hz. Peygamber Tarafından Kullanılması Halinde ifade Ettiği Hüküm:

 

Yüce Allah'ın: "Haram olduklarını ... " buyruğu ile ilgili olarak İbn Atiyye şunları söylemektedir:

 

Haram kılma lafzı, Rasulullah (s.a.v.) tarafından kullanıldığı takdirde, sözü geçen şey ile ilgili bu hükmün yasaklama ve men'in son sınırına kadar ulaşması mümkün olduğu gibi, aynı şekilde dildeki kullanımına göre nihai sınıra varmayıp kerahet ve buna benzer bir sınırda durması da mümkündür. Bu lafız ile birlikte te'vil alimi ashabın buna teslimiyeti, onların hep birlikte bu hususta icmaı karinesi bulunmakla birlikte hadislerin lafızları bu hususta muzdarip değilse, şer'an onun bu haram kılmasının yasaklama ve men'in son sınırına kadar ulaşması gerekir ve onun bu şekildeki haram kılma ifadesi ile haram kılınanlar domuz, meyte (leş) ve akmış kan gibi olur. İşte, içkinin haram kılın ış niteliği de budur.

 

Diğer taraftan haram kılma lafzı ile birlikte hadis lafızları arasında muzdariplik bulunup, hadisleri bilmekle birlikte imamlar, hadisin karanlık lafzının hükmü hakkında görüş ayrılığına düşmüş olmaları gibi bir karine varsa, -Peygamber (s.a.v.)'ın: "Yırtıcı hayvanlardan azı dişi olan her bir hayvanın yenilmesi haramdır" hadisinde olduğu gibi- ... diğer taraftan Resulullah (s.a.v.)'ın yırtıcı hayvanlardan azı dişi olan her bir hayvanın yenilmesini yasaklayan buyruğu varid olmakla birlikte, ashab ve onlardan sonra gelenler, bunları, haram olup olmadıkları hususunda farklı görüşlere sahip iseler; işte bu sebepler dolayısıyla konuyu tetkik eden bir kimsenin haram kılma lafzını kerahet ve buna benzer yasaklama anlamına yorumlaması mümkündür.

 

Diğer taraftan bazı haram kılma lafızlarıyla birlikte te'vil karinesi de vardır. Hz. Peygamberin ehli merkeplerin etlerinin yenilmesini haram kılması buna örnektir. Bu yasaklamada hazır bulunan ashabın kimisi, necis olduğundan dolayı haram kıldığı te'vilinde bulundukları gibi, kimisi de insanların yük taşıyacakları merkeplerin yok olmaması maksadına binaen haram kılındığı şeklinde te'vil etmişlerdir. Daha başkaları ise, katıksız bir haram kılmadır, diye açıklamışlardır. ümmet arasında da ehli merkeplerin etlerinin haramlığı hususunda görüş ayrılığı bulunduğu sabit olmuştur.

 

İşte ilim adamlarından bu meseleyi dikkatle tetkik eden bir kimsenin buradaki haram kılma lafzını, kerahet ve buna benzer yasaklayıcı hükümlere -kendi içtihad ve kıyasına göre- açıklaması mümkündür.

 

Derim ki: Bu, gerek bu konuda, gerekse daha önce açıkladığımız şekilde bu husustaki görüş ayrılığının sebebi ile ilgili olarak güzel bir açıklamadır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Merkebin etinin yenilmeyiş sebebi, erkek merkeplerin birbirlerine cinsel bakımdan yaklaşmaları ve Lut kavminin işini yapmaları suretiyle kötü özlerini ortaya koymuş olmalarıdır. O bakımdan onun hakkında rics (pislik) hükmü verilmiştir. Muhammed b. Sirin de der ki: Hayvanlar arasında Lut kavminin yaptığı işi yapan domuz ve eşekten başka bir hayvan yoktur. Tirmizi (el-Hakim) bunu "Nevadirul-Usul"de zikretmiştir.

 

3- Çeşitli Hayvanların Yenilmesi ile ilgili Hükümler ve Bu Husustaki Görüş Ayrılıkları:

 

Amr b. Dinar, Ebu'ş-Şahsa'dan, o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Cahiliye dönemi insanları bir takım şeyleri yer, bir takım şeyleri terk ederlerdi. Allah da Peygamberini -salat ve selam ona- gönderip Kitabını indirdi. helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kıldı. O bakımdan helal, O'nun helal kıldığıdır, haram da O'nun haram kıldığıdır. Hakkında susup bir şey söylemediği ise affedilmiştir. Daha sonra da şu: "De ki ... haram olduklarını bulduğum yiyecekleryalnızca şunlardır" ayetini okudu. Yani, haram olduğu açıklanmamış her bir şey, bu ayetin zahirine göre mübahtır.

 

ez-Zühri, Ubeydullah b. Abdullah b. Abbas'tan: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır ... " ayetini okuyup şunları söyledi: O, meytenin yalnızca yenilmesini haram kılmıştır. Meytenin yenilen kısmı ise etidir. Deri, kemik, yün ve tüylerine gelince, bunlar helaldir.

 

Ebu Davud da Milkam b. Telib'den, o, babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben, Peygamber (s.a.v.) ile arkadaşlık ettim. Yerde bulunan haşerelerin haram kılındığına dair (Ondan) bir şey işitmedim.

 

Haşere ise, cerboa, büyük keler, kirpi gibi yerde yaşayan küçük hayvanlardır. Şair der ki: "Ey Uın Amr, biz fare bile yedik. Garip olan sizin aranızda haşerat da yer."

 

Yani, yer yüzünde yürüyüp giden canlıları yer.

 

el-Hattabi der ki: Milkam'ın babasının söylediği: "Haram kılındıklarına dair bir şey işitmedim" şeklindeki ifadesi haşeratın mübah olduklarına delil değildir. Çünkü bu haram kılma hükmünü ondan başkası işitmiş olabilir. İlim adamları, cerboa, ada tavşanı ve bunlara benzer haşeratın yenilmesi hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Urve Ata, Şafii ve Ebu Sevr, cerboa'nın yenilmesi hususunda ruhsat bulunduğunu söylemişlerdir. Şafii der ki: Ada tavşanı yemenin bir mahzuru yoktur. İbn Sirin, el-Hakem, Hammad ve rey ashabı ise bunu mekruh görmüşlerdir. Yine rey ashabı, kirpiyi de mekruh görürler. Malik b. Enes'e kirpi hakkında sorulunca o, bilmiyorum diye cevap vermiştir. Ebu Amr'ın naklettiğine göre Malik, kirpinin yenilmesinde bir mahzur yoktur, demiş. Ebu Sevr de kirpi yemekte mahzur olmadığı görüşünde idi. Bunu Şafii'den de nakleder. İbn Ömer'e kirpi hakkında sorulunca, o da: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır ... " ayetini okudu.

 

İbn Ömer'in huzurunda bulunan yaşlı bir zat bunun üzerine şöyle demiş: Ben, Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Peygamber (s.a.v.) "O, pis ve murdarlardan birisidir" diye buyurdu. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle dedi: Eğer Rasulullah (s.a.v.) bunu söylemişse, onun dediği gibidir. Bunu, Ebu Davud nakletmektedir.

 

Malik de der ki: Büyük keler, cerboa ve çöl keleri yemekte bir mahzur yoktur, Yine İmam Malik'e göre, şer'i usule göre kesilecek olursa yılan yemek de caizdir. Bu, İbn Ebi Leyla ve el-Evzai'nin de görüşüdür. Aynı şekilde zehirli yılanlar, akrepler, fareler, yılana ağu veren diye bilinen zehirli kertenkeleler, kirpi ve kurbağanın da yenilmeleri caizdir. İbni'l-Kasım da der ki: Yeryüzü haşeratının, akreplerin ve orada yaşayan kurt ve solucanların Malik'in görüşüne göre yenilmesinde bir mahzur yoktur.

 

Bu hususta görüşünün lehine delil, Milkam b. Telib'in babasından naklettiği hadis ile, İbn Abbas ve Ebu'd-Derda'nın şu sözleridir: Allah'ın helal kıldığı şey helaldır, haram kıldığı şey de haramdır. Hakkında bir şey söylemeksizin geçtiği ise affedilmiştir. Hz. Aişe de fare hakkında: O haram değildir, demiş ve: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında ... haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır" ayetini okumuştur.

 

Medineli ilim adamlarından bir topluluk ise, yer yüzünün zehirli zehirsiz haşeratından her hangi bir şeyin yenilmesini caiz kabul etmezler. Yılanları, kertenkeleleri, fareleri ve benzerlerini haram kabul ederler. Bu ilim adamlarına göre, öldürülmesi caiz olan hiç bir mahlukun yenilmesi caiz olmadığı gibi, görüşlerine göre şer'i usule uygun kesimin de bir etkisi olmaz. Aynı zamanda bu, İbn Şihab, Urve, Şafii, Ebu Hanife, onun arkadaşları ve başkalarının da görüşüdür.

 

Malik'e ve arkadaşlarına göre, yabani hayvanlar arasında hiç bir yırtıcı hayvan yenilmediği gibi, evcil kedi de yabani kedi de yenilmez, çünkü bunlar da yırtıcıdır.

 

Yine Malik şöyle demektedir: Sırtlan ve tilki de yenilmez. Bununla birlikte bütün yırtıcı kuşların, akbaba, kerkenez kuşu, kartal ve bunların dışında kalanların leş yesinler yemesinler, etlerinin yenilmesinde bir mahsur yoktur. el-Evzai de der ki: Bütün kuşlar helaldir. Şu kadar var ki, ilim adamları, akbabayı yemeyi mekruh kabul etmişlerdir. Malik'in delili, ilim ehli arasında yırtıcı kuşların etini yemeyi mekruh gören kimseyi bulmadığıdır. Peygamber (s.a.v.)'dan nakledilen: "Hz. Peygamber, kuşlardan pençeli her bir kuşun yenilmesini yasaklamıştır" hadisini münker kabul etmiştir.

 

Eşheb'den ise şöyle dediği rivayet edilmiştir: Şeri usule uygun olarak kesilmesi şartıyla filin yenilmesinde bir mahzur yoktur. Şa'bi'nin görüşü de budur. Şafii ise bunu kabul etmemektedir. Nu'man (b. Sabit, yani Ebu Hanife) ve arkadaşları ise, sırtlan ve tilki yemeyi mekruh görmüşler. Şafii ise bunların yenilmesine ruhsat vermiştir. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan sırtlan yediğine dair rivayet nakledilmiştir.

 

Malik'in delili, yırtıcı hayvanlardan azı dişi olan bütün hayvanların yenilmesinin yasak olduğunu bildiren hadisin umumi olup her hangi birisini tahsis etmemesidir. Nesai tarafından sırtlan yemenin mübah görüldüğüne dair rivayet edilen hadiste, onu yasaklayan hadis ile tearuz teşkil edebilecek bir taraf yoktur. Çünkü bu, Abdurrahman b. Ebi Ammar'ın münferiden rivayet ettiği bir hadistir. Abdurrahman ise, ilim (hadis) nakliyle meşgul bir kimse olmadığı gibi, kendisinden daha sağlam bir ravinin kendisine muhalefet etmesi halinde rivayeti delil gösterilebilecek kimselerden değildir.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Yırtıcı hayvanlardan azı dişli olanların hepsinin yenilmesini yasaklayan hadis, tevatür derecesini bulacak kadar çeşitli yollardan rivayet edilmiştir. Bunu, sağlam, sika ravilerin önderlerinden bir topluluk rivayet etmiştir. Dolayısıyla İbn Ebi Ammar gibi birisinin hadisi ile bu rivayetlere karşı çıkmaya imkan yoktur.

 

Yine Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Müslümanlar, maymun yemenin caiz olmadığını icma ile kabul etmişlerdir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) maymun yemeyi yasaklamıştır. Satışı da caiz değildir, çünkü sağladığı bir menfaat yoktur. Abdurrezzak'ın, Ma'mer'den, onun Eyyub'dan zikrettiği rivayet dışında maymun yemeye ruhsat veren bir kimse olduğunu da bilmiyorum. Mücahid'e maymun yeme hakkında soru sorulmuş, o da: "Maymun, yenilmesi helal kılınan dört ayaklı davarlardan değildir" diye cevap vermiştir.

 

Derim ki: İbnü'l-Münzir şunu zikreder: Biz, Ata'dan rivayetimize göre Ata'ya, maymun Harem bölgesinde öldürülürse hükmü nedir? diye sorulmuş, O da (o takdirde) onun hakkında adaletli iki kişi (fidyesi hususunda) hüküm verir, demiştir. Buna göre, Ata'nın görüşüne göre maymun etini yemek caizdir. Çünkü, fidye cezası avdan başka hayvanları öldürenler hakkında vacip değildir.

 

er-Ruyani'nin "Bahru'l Mezheb" adlı, İmam Şafii mezhebine göre yazılmış eserinde şöyle denilmektedir: Şafii der ki: Maymunların satışı caizdir. Çünkü, maymun eğitilir ve eşyanın korunması için ondan yararlanılabilir. el-Keşfeli de İbn Şüreyh'den, maymunun satışının -ondan yararlanıldığı gerekçesiyle- caiz olduğunu söylediğini nakletmektedir. Ona, peki ne şekilde ondan yararlanılır diye sorulunca, o da, çocuklar onunla eğlenip sevinirler, diye cevap vermiştir.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: Köpek, fil ve azı dişli bütün hayvanlar kanaatimce maymun gibidir. Delili ise Rasulullah (s.a.v.)'ın buyruğunda bulmak gerekir. Başkasının buyruğunda değiL. Bazıları ise, Araplar arasında Kaf'aslılardan bir topluluk dışında köpek eti yiyen kimselerin bulunmadığını iddia etmişlerdir.

 

Ebu Davud, İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet eder: Rasulullah (s.a.v.), pislik yiyen hayvanı yemeyi, sütünü içmeyi yasaklamıştır. Bir başka rivayette de şöyle denmektedir: Develer arasından pislik yiyenlere binilmesini ve sütlerinin içilmesini yasaklamıştır. 

 

el-Halimi Ebu Abdullah der ki: Pislik yiyen (el-Cellale) serbest bırakılıp salınmış hayvan ve tavuklar arasından pislik yiyenlerdir. Peygamber (s.a.v.) bunların etlerini yemeyi yasaklamıştır.

 

İlim adamları der ki: Etinde, yahut tadında pislik kokusu ortaya çıkan her bir hayvanın eti haramdır. Bu koku ortaya çıkmıyorsa helaldir. el-Hattabi der ki: Buradaki yasaklamaktan kasıt, tenzihi ve temizliğe riayeti öngören bir yasaktır. Çünkü, pislik yiyen hayvan pislikle gıdalanacak olursa, pisliklerin kötü koku su etlerine siner. Bu ise, çoğunlukla yediklerinin pislik teşkil etmesi halinde böyle olur. Eğer otlayacak ve ona yem olarak tane verilecek olur da az bir şey de pislik yiyor ise, bu gibilerine pislik yiyen (cellale) denilmez. Böyleleri de serbest bırakılan tavuklar ile benzeri diğer hayvanlar gibidir. Bunlar, belki kısmen pislik yerler ama, çoğunlukla gıdası ve yemi pislikten başka şeylerdir. O bakımdan böylelerinin yenilmesi mekruh olmaz.

 

Rey sahipleri ile Şafii: ve Ahmed şöyle demektedirler: Pislik yiyen bir hayvan, bir kaç günlük süre ile haps edilip pislik dışında ona yem verilmedikçe eti yenilmez. Etindeki pis kokuların gittiği kabul edildikten sonra yenilir. Bir hadiste rivayet olunduğuna göre: "(Bu tür) ineklere kırk gün süreyle yem verilir, ondan sonra etleri yenilir."

 

İbn Ömer de (pislik yiyen) tavuğu üç gün alıkoyar, sonra keserdi. İshak der ki: Eti iyice yıkandıktan sonra böylesini yemekte bir mahzur yoktur. elHasen ise pislik yiyen hayvanın etini yemekte bir mahzur olmadığı görüşünde idi. Malik b. Enes de bu görüşte idi.

 

(Ziraat) arazisine pisliğin (gübrenin) bırakılmasının yasaklanışı da bu kabildendir. Ashabdan bazılarından şöyle dediği rivayet edilmektedir: Biz, Rasulullah (s.a.v.)'ın (fey'den hissesine düşen) arazisini kiraya veriyorduk da, onu kiralayan kimseye oraya pislik atmamasını şart koşuyorduk. İbn Ömer'den nakledildiğine göre o, arazisini kiraya verir, fakat oraya pislik (gübre) atılmamasını şart koşardı. Yine rivayet olunduğuna göre, adamın birisi pislik kullanarak arazisini ekiyor idi. Ömer (r.a) ona şöyle demişti: Sen, insanlara kendilerinden çıkan şeyleri yediren bir kimsesin.

 

Atların yenilmesinin hükmü hususunda da farklı görüşler vardır. Şafii: at yemenin mübah olduğunu söylemiştir, sahih olan da budur. Malik ise bunu mekruh görmüştür.

Katır ise, eşek ve attan doğmadır. Bunların birisinin eti yenir veya mekruhtur, -ki bu da attır- diğeri ise haramdır -ki, bu da eşektir-. O bakımdan haram kılan hüküm daha öne geçirilmiştir. Çünkü, helal kılan hüküm ile haram kılan hüküm aynı şeyde bir arada bulunacak olursa, haram kılma hükmü öne geçirilir. Yüce Allah'ın izniyle, ileride bundan daha kapsamlı bir şekilde bu meseleye dair açıklamalar en-Nahl Süresi'nde (8. ayet, 5. başlıkta) gelecektir. el-A'raf Süresi'nde de (133. ayet, 3 ve 4. başlıklarda) çekirgelere dair hükümler gelecektir.

 

Halef ve selefin cumhuru, tavşan yemenin caiz olduğunu kabul etmişlerdir. Abdullah b. Amr b. el-As'dan ise bunun haram olduğuna dair rivayet nakle dildiği gibi, İbn Ebi Leyla'nın bunu mekruh gördüğü rivayet edilmektedir. Abdullah b. Amr der ki: Rasulullah (s.a.v.)'a, ben de huzurunda oturduğum bir sırada tavşan getirildi, ondan yemediği gibi, onun yenilmesini de yasaklamadı. Tavşanın ay hali olduğunu iddia etti. Bunu da Ebu Davud zikretmektedir.

 

Nesa! de mürsel olarak Musa b. Talha'dan şöyle dediğini nakletmektedir:

Peygamber (s.a.v.)'a bir adamın kızartmış olduğu bir tavşan getirildi ve: Ey Allah'ın Rasulü ben onda kan gördüm, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona ilişmedi ve yemedi. Yanında bulunanlara da: "Siz yeyiniz, benim canım onu çekseydi yerdim."

 

Derim ki: Bunda tavşanın haram olduğuna delalet eden her hangi bir husus yoktur. Bu, olsa olsa Hz. Peygamber'in (keler hakkında söylediği): "Bu benim yaşadığım bölgede bulunmuyordu, o bakımdan ondan tiksinir gibi oluyorum" şeklindeki sözü kabilindendir.

 

Müslim de Sahih'inde Enes b. Malik'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Biz, Mersu'z-Zahran denilen yerden geçerken bir tavşanı ürküttük. Arkasından koşup gidenler oldu. Ancak, onu bir türlü yakalayamadılar. Ben ise onu arkasından yetişinceye kadar koştum. Onu alıp Ebu Talha'ya getirdim, o da bunu boğazladı. Butun Rasulullah (s.a.v.)'a gönderdi. Ben de onu alıp Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm, O da bunu kabul etti.

 

4- Bazı Kıraat Farkları ve Kanın Hükmü:

 

Yüce Allah'ın: "Yiyecek bir kimseye ... " buyruğundaki "vahyolunan" anlamındaki kelimeyi, İbn Amir'in, hemzeyi üstün olarak; "Vahyetti" şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir. Ali b. Ebi Talib de "yiyecek bir kimseye" anlamındaki kelimeyi; (...) şeklinde "tı" harfini şeddeli olarak okumuştur. Bununla (...) şekline işaret etmektedir. Buradaki "te" harfi, "tı" harfine idğam edilmiştir.

 

Aişe (r.anha) ile Muhammed b. el-Hanefiyye ise, bunu; "Yiyecek bir kimsenin yediği" anlamında mazi fiil ile okumuştur.

 

"Yalnızca şunlardır: Ölü" ibaresindeki fiil, "ve" harfi ile de "te" harfi ile de okunmuştur. Yani, o yenilecek olan şey, yahut cüssesi veya şahsı ölü olması hali müstesnadır. "Olması" kelimesi "ye" ile, (...): Ölü kelimesi de merfu' olarak, yani ölmüş olması anlamında da okunmuştur.

 

"Akmış" anlamındaki: "el-Mesfuh" ise, akan, cereyan eden demektir ki, haram kılınan kan budur. Böyle olmayan kanlar ise bağışlanmıştır.

 

el-Maverdı, akmamış kanın, eğer karaciğer ve dalak gibi damarlar içinde ve donma özelliğinde ise helal olduğunu nakletmektedir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bize iki ölü ve iki kan helal kılınmıştır ... ''

 

Şayet bu kan, eğer damarlar içerisinde bulunmayıp donmayacak türden değilse, et ile birlikte bulunan ve akabilme özelliğinde olan kan ise, bunun haramlığı hususunda iki görüş vardır. Bir görüşe göre bu gibi kan haramdır, çünkü bu da ya akan kandandır veya onun bir parçasıdır. özel olarak "akan" kaydının zikredilmesi ise, karaciğer ve dalağın istisna edilmesi içindir. İkinci görüşe göre ise, böyle bir kan haram değildir, çünkü haramlık özel olarak akan kan hakkında tahsis edilmiştir.

 

Derim ki: Sahih olan da budur. İmran b. Cüdeyr der ki: Ben, Ebu Miclez'e kanın bulaştığı et ile kandan dolayı üzerinde kırmızı bir köpük yükselen tencerenin yemeği hakkında soru sordum da şu cevabı verdi: Bunun bir mahzuru yoktur. Çünkü Allah akmış kanı haram kılmıştır. Buna yakın bir açıklamayı Hz. Aişe ve başkaları da yapmıştır. İlim adamları da bu hususta icma etmişlerdir.

 

İkrime der ki: Bu ayet-i kerime olmasaydı, müslümanlar yahudilerin ette damarları bulup takip etmeleri gibi, müslümanlar da öylece takip edeceklerdi.

 

İbrahim en-Nehai de der ki: Damarlardaki yahut kemik iliğindeki kan ın bir mahzuru yoktur. Buna dair açıklamalar ile ayet-i kerimede sözü edilen ve zaruret halinde bulunanın hükmüne dair açıklamalar daha önce el-Bakara Suresi'nde (173. ayet, 20. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 146

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR