ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

68

وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

 

68. Ayetlerimize dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar kendilerinden yüz çevir! Eğer şeytan sana unutturursa, artık hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma!

 

Yüce Allah'ın: "Ayetlerimize dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar kendilerinden yüz çevir" buyruğuna dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Allah'ın Ayetlerine Dil Uzatanlardan Yüzçevirmek:

2- Bid'at Sahiplerine Karşı Takınılması Gereken Tavırlar:

 

"Eğer şeytan sana unutturursa artık hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma"

1- (...) Unutturursa ... "

2- Bu Buyruğun Muhatapları ve Hz. Peygamberin Unutması:

 

1- Allah'ın Ayetlerine Dil Uzatanlardan Yüzçevirmek:

 

Yüce Allah'ın: "Ayetlerimize" yalanlamak, reddetmek ve alayetmek suretiyle "dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar kendilerinden yüzçevir" buyruğunda hitap, mücerred olarak Peygamber (s.a.v.)'a yöneliktir. Şöyle de denilmiştir: Mü'minler de bu hitaba onunla birlikte dahildirler. Bu, sahih bir görüştür. Çünkü, bu yüzçevirmenin gerekçesi, Allah'ın ayetlerine dalınmakta olduğunu işitmektir. Bu da hem mü'minleri hem onu kapsamına alır.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bununla kastedilen yalnızca Peygamber (s.a.v.)'dır. Çünkü, onun müşriklerin yanından kalkıp gitmesi, müşriklere oldukça ağır gelirdi. Mü'minlerin kalkıp gitmesi ise onlar tarafından böyle değerlendirilmiyordu. Bununla Hz. Peygamber ayetlere dalıp alayettikleri takdirde yanlarından kalkıp gitmek suretiyle onlardan uzaklaşmakla emrolundu. Böylelikle edeplerini takınarak Allah'ın ayetlerine dalıp onlarla alayetmeyi terk etsinler.

 

Dalmak (havd), aslında suda olur. Daha sonra bu kelime bilinmeyen şeylerin derinliklerine -insanın üstünü örtüp kapatan yüksek sulara benzetilerek- dalması hakkında kullanılır oldu. Böylelikle hissedilir ve maddi olan bir anlam, akıl ile kavranılan manevi bir anlam hakkında istiare yoluyla kullanılmış oldu. Bu kelimenin karıştırmaktan alınmış olduğu da söylenmiştir. Buna göre, daldığın her bir şeyi karıştırdın, anlamı vardır. Nitekim su, bala karıştırıldığı vakit de: "Suyu bala kattı, karıştırdı," denilir.

 

Şanı Yüce Allah, bu ayet-i kerime ile Peygamberine -Salat ve Selam ona edep öğretmektedir. Çünkü o, müşrik bir topluluğun yanına oturur, onlara öğüt verir ve onları davet ettiği halde onlar Kur'an-ı Kerim ile alay ediyorlardı. Yüce Allah onların bu tavırlarını reddeden bir şekilde onlardan yüzçevirmesini emretti. İşte bu da şuna delildir: Bir kimse başkasının münker işlediğini bilse ve yapacağı nasihatını kabul etmeyeceğini de bilecek olsa, onun bu davranışını reddeden bir eda ile yüzçevirmesi ve ona yönelmemesi gerekir.

 

Şibl, İbn Ebi Necih'ten, o da Mücahid'den Yüce Allah'ın: "Ayetlerimize dalanları gördüğün zaman" buyruğu hakkında şöyle dediğini nakletmektedir: Bunlar Allah'ın Kitabı ile alayeden kimselerdir. Şanı Yüce Allah, unutması hali dışında onlarla beraber oturmasını kendisine yasakladı. Eğer unutur da oturacak olursa, hatırlamasıyla birlikte kalkıp gitmeli,

Verka da İbn Ebi Necih'ten, o, Mücahid'den şöyle dediğini nakletmektedir: Burada sözü geçenler, Kur'an-ı Kerim hakkında hak olmayan şeyler söyleyenlerdir.

 

2- Bid'at Sahiplerine Karşı Takınılması Gereken Tavırlar:

 

Hüccet olan imamlarla onların peşinden gidenlerin, takiye olmak üzere fasıklarla beraber oturup kalkabileceklerini ve onların görüşlerinin doğruluğunu ifade edebileceklerini iddia edenlere karşı bu ayet-i kerimede aziz ve celil olan Allah'ın Kitabındaki bu ayette açık bir red bulunmaktadır.

 

Taberı, Ebu Cafer, Muhammed b. Ali (r.a)'dan şöyle dediğini zikretmektedir: Çeşitli davalar ileri sürerek birbirine düşmanlık eden husumet sahibi kimselerle birlikte oturup kalkmayınız. Çünkü onlar Allah'ın ayetleri hakkında (bilgisizce) dalan kimselerdir.

İbnü'I-Arabı der ki: Bu da büyük günah işleyen kimselerle oturup kalkmanın helal olmadığına delildir.

 

İbn Huveyzimendad der ki: Allah'ın ayetleri hakkında dalan kimselerle oturup kalkmak terkedilir ve ondan uzak kalınır. İster mü'min, ister kafir olsun. Yine şöyle demektedir: Aynı şekilde bizim mezhep alimlerimiz, düşman topraklarına, onların kilise ve havralarına girmeyi uygun görmediği gibi, kafirlerle ve bid'at ehli ile de oturup kalkmayı uygun görmemişlerdir. Onların (mü'minlere) sevgi gösterdiklerine inanılmaması, sözlerine kulak verilmemesi ve onlarla tartışılmaması da gerekir.

 

Bid'at sahiplerinden birisi Ebu İmran en-Nehai'ye şöyle demiştir: Benim bir sözümü dinle. Ancak, Ebu İmran ondan yüz çevirmiş ve senin yarım sözünü dahi dinlemem, demiştir. Buna benzer bir rivayet Eyyub es-Sahtiyani'den de rivayet edilmiştir.

 

el-Fudayl b. Iyad der ki: Bid'at sahibi birisini seven bir kimsenin Allah amelini boşa çıkarır. Onun kalbinden İslam'ın nurunu çıkartır. Her kim kızını bir bid'atçi ile evlendirecek olursa kızıyla akrabalık bağını koparmış olur. Bid'at sahibi bir kimse ile oturana hikmet verilmez. Bir kimsenin bid'atçi birisine buğzederse Allah'ın da ona mağfiret edeceğini ümit ederim.

 

Ebu Abdullah el-Hakim de Aişe (r.anha)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kim bid'at sahibi birisine saygı gösterecek olursa o, İslamın yıkılışına yardımcı olmuş olur."

 

Bunlar, bid'at sahibi kimselerle oturup kalkmanın -onlarla beraber olanlar kulaklarını korudukları takdirde- caiz olduğu iddiasında bulunanların görüşleri çürütülmüş olur.

 

 

[ - ]

Yüce Allah'ın: "Eğer şeytan sana unutturursa artık hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma" buyruğuna dair açıklamalarımızı da iki başlık halinde sunacağız:

 

1- (...) Unutturursa ... "

 

Yüce Allah'ın: "Sana unutturursa" buyruğundaki (...), şart edatıdır. Çoğunlukla bununla beraber (fiilinde) şeddeli "nun" gelir. Gelmediği de olur. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Bir düşman, düşmanlık hususunda bir gün sana isabet ettirirse Bir zamanlar sen de (ona karşı) üstünlük sağlıyor ve zafer elde ediyordun."

 

İbn Abbas ve İbn Amir ise, çokluk ifade etmek üzere "sin" harfini şeddeli olarak; (...) diye okumuşlardır. (...) aynı anlamda iki ayrı söyleyiştir. Şair de der ki: "Süleyma dedi ki, bugün yola (geceleyin) koyulacak mısın, yoksa kalmaya mı karar vereceksin? Çünkü kimi ihtiyacı sana unutturur, tembellik."

 

Şair İmruu'l-Kays da şöyle demektedir: "Ayağa kalktığım vakit bana şalvarımı (çekmeyi) unutturur."

 

(Ayet-i kerimenin) anlamı şudur: Ey Muhammed, eğer şeytan yanlarından kalkıp gitmeyi sana unutturur da yasaktan sonra onlarla beraber oturmaya devam edecek olursan, "artık hatırladıktan sonra" yani, bu yasağı hatırladığın takdirde "o zalimler" yani müşrikler "topluluğu ile oturma."

 

2- Bu Buyruğun Muhatapları ve Hz. Peygamberin Unutması:

 

Bu buyruk Peygamber (s.a.v.)'a hitap olmakla birlikte ümmetinin kastedildiği söylenmiştir. Bu görüşü ileri sürenler, Hz. Peygamberin unutmaktan uzak olduğu kanaatiyle bu görüşü belirtmişlerdir. Bunun, Hz. Peygambere has bir hitap olduğu ve Hz. Peygamberin unutmasının mümkün olduğu da söylenmiştir.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Bizler, bizim mezhep alimlerimizin, şanı Yüce Allah'ın:

"Andolsun ... eğer şirk koşarsan mutlaka amelin boşa çıkar.'' (ez-Zümer, 65) buyruğunun Peygamber (s.a.v.)'ın adına ümmete -onun şirk koşmasının imkansızlığı dolayısıyla- hitap olduğu şeklindeki görüşlerinde mazur görsek dahi, Hz. Peygamberin unutmasının imkanı hususunda onların mazur görülecek bir tarafları yoktur. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

 

"Adem unuttu, o sebepten onun zürriyeti de unuttu." Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup, sahih olduğunu belirtmiştir. Yine Hz. Peygamber kendisi hakkında da şöylece haber vermektedir: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Siz nasıl unutuyorsanız ben de unuturum. O bakımdan unutacak olursam bana hatırlatınız." Bu hadisi de Buhari rivayet etmiştir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber bu hadiste unutmayı kendisine izafe etmiştir. Yine bir adamın Kur'an okuyuşunu işittiği sırada şöyle buyurmuştur; "Bu bana daha önce unutturulmuş bulunan şu şu ayeti hatırlattı."

 

Hz. Peygamberin unutmasının mümkün olduğunu kabul edenler, bu unutmasının tebliğ ile ulaştırılması gereken fiiller ile şeriatin hükümleri hakkında sözkonusu olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptir. Kadı İyad'ın naklettiğine göre, genel olarak ilim adamları ve kelamcılar birinci görüşü kabul etmişlerdir. Nitekim Kur'an ve hadisin zahirinden de anlaşılan budur. Şu kadar var ki, ileri gelen kelamcılar, şu şartı koşmuşlardır; Şanı Yüce Allah bu durumda onu uyarır ve onu bu unutkanlık hali üzere bırakmaz. Bundan sonra yine bu uyarmanın olay ile bitişik ve derhal yapılmasının gerekip gerekmediği hususunda da farklı görüşleri vardır. Kadı Ebu Bekr ile ilim adamlarının çoğunluğunun görüşü (bunun derhal yapılması gerektiği) doğrultu(sun)dadır.

 

Bunun (unuttuğu hususun kendisine hatırlatılıp uyarılmasının) ömrü sona ermeden ve tebliği kesintiye uğramadan gerçekleşmesi caiz midir? Ebu'l-Meali bu görüştedir. İlim adamlarından bir kesim ise, tebliğ ile ilgili fiiller ve şeri ibadetler hususunda yanılmasını mümkün kabul etmezler. Tebliğ ile ilgili sözlerde ise bunun sözkonusu olmayacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Bu hususta varid olan zahir haberleri çeşitli şekillerde tevil etmişlerdir. üstad Ebu İshak da bu görüşe meyletmiştir.

 

Batiniler ile kalp ilmi erbabından bir kesim istisna teşkil ederek şöyle demişlerdir: Hz. Peygamberin unutması caiz değildir. O, kasti olarak unutur ve bir hükmü sünnet olarak ortaya koymak için kasten unutmuş gibi bir görünüm verir. Tahkik imamlarından büyük bir kişi olan Ebu'l-Muzaffer el-İsferayini de 'el-Evsat" adlı eserinde bu görüşe meyletmiştir. Ancak bu doğru bir görüş olamaz. Çünkü, zıddın zıd ile bir arada olması uzak ve imkansız bir şeydir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 69

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR