EN’AM 38 |
وَمَا مِن
دَآبَّةٍ
فِي
الأَرْضِ
وَلاَ
طَائِرٍ يَطِيرُ
بِجَنَاحَيْهِ
إِلاَّ
أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا
فَرَّطْنَا
فِي
الكِتَابِ
مِن شَيْءٍ ثُمَّ
إِلَى
رَبِّهِمْ
يُحْشَرُونَ |
38. Yeryüzünde yürüyen
herbir canlı ve iki kanadı ile uçan bütün kuşlar, ancak sizin gibi birer
ümmettirler. Biz o Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra ancak
Rabblerinin huzurunda toplanırlar.
Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde
yürüyen herbir canlı ... " buyruğunda geçen canlı, (Dabbe)'nin anlamı ile
buna dair açıklamalar, daha önce el-Bakara Suresi'nde (164. ayet, 8. başlıkta)
geçmiş bulunmaktadır. Bu kelime, aslında (isim değil) sıfattır ve; (...)'den
gelmektedir. İsm-i faili de; (...) şeklindedir. Kısa adımlar ile yürümek
(debelenmek) demektir.
"İki kanadıyla uçan
bütün kuşlar." Buyruğundaki; (...): Kuş kelimesi, Dabbe lafzına atfen
mecrurdur.
el-Hasen ve Abdullah b.
Ebi İshak;(...) şeklinde mahalline atf ile merfu' olarak okumuşlardır. (...)
ise fazladan gelmiş kabul edilmiştir. İfadenin takdiri ise, (...) her bir canlı
şeklindedir. "İki kanadıyla" ibaresi de, te'kid ve müphemliği izale
etmek için zikredilmiştir. Çünkü Araplar, kuşların dışındaki varlıklar hakkında
da uçma tabirini kullanırlar. Mesela birisine; "Bu ihtiyacım için uç"
denildiği zaman, çabucak git, demek isterler. Bu nedenle burada "iki
kanadıyla" ifadesi, sözkonusu olanın uçan kuş olduğu açıkça belli olsun
diye zikredilmiştir. Kuştan başkası hakkında ise uçmak tabiri mecazidir.
Denildiğine göre, kuşun
gövdesinin iki kanadı arasında dengeli duruşu, onun uçuşuna yardım etmektedir.
Eğer bu denge olmasaydı, sağa veya sola yan yatardı. Böylelikle bize uçmanın
iki kanatla gerçekleştiğini ve "onları Allah'tan başka kimsenin
tutmadığını" (en-Nahl, 79) bildirmiş olmaktadır.
Kanat (cenah), kuşun
havada kendileri vasıtasıyla uçma imkanını bulduğu iki kanattan birinin adıdır.
Cenah, aslında cihetlerden herhangi birisine meyletmek anlamındadır. Mesela,
gemi yere doğru meyledip, yere yapış ıp duracak olursa, (...) denilmesi buradan
gelmektedir. İnsanın "tair"i ise ameli demektir. Tair uçan kuş
anlamındadır. Nitekim Kur'an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır: '''Her insanın tairini
(amelini) kendi boynuna doladık. " (el-İsra, 13)
"Ancak sizin gibi
birer ümmettirler." Yüce Allah tarafından yaratılmış oldukları, onların
rızıklarını tekeffül ettiği, haklarında adil davranması bakımından onlar da
sizin gibi topluluklardır. Sizin de onlara zulmetmemeniz ve bu hususta size
verilen emirleri aşmamanız gerekir.
"Dabbe",
hareket eden her şey hakkında kullanılır. Semadakilerden söz edilmeyip yalnızca
yerde hareket edenlerin sözkonusu edilmesi, insanların görüp tanıdıklarının
yerdekiler oluşundan dolayıdır.
Şöyle de denilmiştir:
Bunlar da tesbih ve Allah'ın varlığına delalet bakımından bizim gibidirler.
Yani: Ne kadar canlı ve uçan bir kuş varsa, o da Yüce Allah'ı tesbih etmekte ve
kafirler üzerinde düşünecek olurlarsa, onun vahdaniyetine delalet etmektedir.
Ebu Hureyre der ki:
Onlar da yarın diğer hayvanlar haşredilip boynuzsuz olan lehine boynuzlusundan
kısas yapılacağı bakımından bize benzemektedirler. Bu kısastan sonra da Yüce
Allah onlara toprak olunuz, diyecektir. ez-Zeccac'ın tercih ettiği görüş de
budur. Çünkü O: "Ancak sizin gibi birer üm. mettirler" buyruğu
hakkında yaratılış, rızık, ölüm, öldükten sonra diriliş ve (Kıyamette)
kendilerine kısas uygulanması bakımından sizin gibidirler. Böylelikle birinci
görüş de bunun kapsamına girmiş olmaktadır.
Süfyan b. Uyeyne de der
ki: Yani, hayvanlardan ve kuşlardan ne kadar tür varsa, mutlaka insanlar
arasında da onun benzeri vardır. İnsanlardan kimisi arslan gibi hücum eder,
kimisi domuz gibi aç gözlülükle saldırır, kimisi köpek gibi ulur, kimisi tavus
gibi kabarır, böbürlenir... İşte benzer olmanın anlamı budur. el-Hattabi bunu
güzel bir açıklama kabul ederek şöyle der: Şüphe yok ki sen de işte bu gibi
hayvan ve yırtıcı varlıklarla oturup kalkmakta, ilişki kurmaktasın. O halde,
ihtiyatı elden bırakma.
Mücahid de Yüce
Allah'ın: "Ancak sizin gibi birer ümmettirler" buyruğu hakkında şöyle
demektedir: Nasıl ki sizin kendileriyle tanındığınız isimleriniz varsa, onların
da öylece kendileriyle tanındıkları isimleri bulunan sınıflar halindedirler. Bunun
dışında sahih olmayan bir takım açıklamalar da yapılmıştır. Mesela bilgi
bakımından da onlar da bizim gibi imişler, onlar da haşredilecek ve cennette
nimete mazhar kılınacaklarmış. Dünyada çektikleri acıların bedeli onlara
verilecek, cennet ehli onların şekillerini görerek ünsiyet elde edeceklermiş.
Ancak sahih olan şu ki:
"Ancak sizin gibi birer ümmettirler" buyruğu, yaratıcıya delalet eden
birer yaratık ve O'na muhtaç olan ve -sizin rızkınızın Allah tarafından
verilmesi gibi- O'nun tarafından rızıklandırılan varlıklar olmaları bakımından
size benzemektedirler.
Süfyan'ın açıklaması da
güzeldir. Çünkü onun bu açıklaması, varlık aleminde görülen bir benzetmeyi
ifade eder.
Yüce Allah'ın:
"Biz, o Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık" buyruğunda Kitap'tan
kasıt, Levh-i Mahfuzdur. Yüce Allah o Kitapta meydana gelecek olayları tesbit
etmiştir. Kitap'tan kastın Kur'an-ı Kerim olduğu da söylenmiştir. Yani biz,
Kur'anda din ile ilgili olup da açıklamadık ve ona dair delilleri ifade etmedik
hiçbir şeyi bırakmadık. Ya beyan edilmiş ve açıklanmış bir delalet ile bunu
yaptık, yahut da beyanı Rasulden, ya da icmadan yahut da Kitabın nassı ile
sabit olmuş kıyastan beyanı öğrenilecek mücmel bir surette açıkladık.
Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Sana bu Kitabı herşeyin apaçık bir beyanı olmak üzere
kısım kısım indirdik"(en-Nahl, 89); ''Biz sana bu Zikri (Kuran'ı)
insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın diye indirdik"
(en-Nahl, 44); "Peygamber size ne verdiyse onu alın ve neyiyasak ettiyse
sakının. "(el-Haşr, 7) Böylelikle Yüce Allah, bu ayeti kerime ile el-Nahl
Suresi'ndeki ayet-i kerimede açıkça zikretmediği şeyler arasından nass ile
sözkonusu etmediği hususları mücmel olarak ifade etmekte, böylelikle Yüce
Allah'ın, Kitapta sözünü etmedik herhangi bir şeyi bırakmadığına dair delilin
doğruluğu ortaya çıkmaktadır. O, herbir şeyden, ya tafsilatını zikrederek yahut
da onun aslını (esasını), kıyasa temel olacak delilini zikrederek beyan etmiş.
ve: ''Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim" (el-Maide, 3) diye
buyurmuştur.
Yüce Allah'ın:
"Sonra, ancak Rabblerinin huzurunda toplanırlar" buyruğundaki
toplanmaktan kasıt ise, Ebu Hureyre'den gelen haberde açıklandığı gibi
amellerinin karşılığını görmek için toplanacaklarıdır. Müslim'in Sahih'inde de
ondan gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Andolsun ki,
Kıyamet gününde bütün haklar sahiplerine eksiksiz ödenecektir. O kadar ki,
boynuzsuz koyun lehine boynuzlu koyundan kısas uygulanacaktır"
İşte bu buyruk,
hayvanların Kıyamet gününde haşredileceğine delalet etmektedir. Ebuzer, Ebu
Hureyre, el-Hasen ve diğerlerinin de görüşü budur. İbn Abbas'tan da bu görüş
rivayet edilmiştir.
Kendisinden nakledilen
bir rivayette İbn Abbas şöyle demektedir: Hayvanların ve kuşların
haşredilmeleri (toplanmaları) ölmeleridir. ed-Dahhak da bu görüştedir.
Ancak, ayetin zahiri ve
bu husustaki sahih haber dolayısıyla birinci görüş daha sahihtir. Kur'an-ı
Kerimde de şöyle buyrulmaktadır: "Vahşi hayvanların haşredildiği (bir
araya toplandığı) zaman ... "(et-Tekvir, 5) Cafer b. Birkan'ı Yezid b.
el-Asam'dan, onun da Ebu Hureyre'den rivayetine göre, Ebu Hureyre şöyle demiş:
Kıyamet gününde Allah bütün mahlukatı, hayvanları, diğer canlıları, kuşları ve
herşeyi haşredecektir. O günde Yüce Allah'ın adaleti, boynuzsuz hayvan lehine
boynuzludan hakkın alınacağı seviyeye kadar ulaşacaktır. Daha sonra Yüce Allah
bunlara "toprak olunuz" diyecektir. İşte Yüce Allah'ın: "O gün
kafir: Keşke toprak olsaydım diyecektir" (en-Nebe', 40) buyruğunda kastedilen
budur.
Ata der ki: Adem
oğulları ve onların içinde bulundukları rahatsızlık ve huzursuzluğu görecekleri
vakit hayvanlar: Bizi sizin gibi yaratmamış olan Allah'a hamd olsun. Biz ne
cenneti umuyoruz, ne de cehennemden korkuyoruz, diyeceklerdir. Yüce Allah da
onlara: "Haydi toprak olunuz" diyecektir. İşte o vakit kafir toprak
olmayı temenni edecektir.
Bir topluluk da şöyle
demiştir: Ayet-i kerimede sözü geçen toplanma (haşr), kafirler ile alakalıdır.
Arada geçen diğer açıklamalar ise, mu'tariza (ara cümleleri) ve bir takım
delilleri ortaya koymak sadedindedir. Hadise gelince, ondan maksat hesap, kısas
(haksızlardan hakkın alınması) ve bu hususta ona verilecek ehemmiyetin ne kadar
önemli ve büyük bir iş olduğunu anlatmak için bir temsilde bulunmaktır. Ta ki,
bu temsilden herkes için bunların kaçınılmaz olduğu anlaşılsın, bundan
kurtuluşun bulunmayacağı idrak edilsin.
Onlar bu görüşlerini
sahih kabul edilmeyen bir hadisin bazı ravileri tarafından nakledilen
rivayetinde yer alan şu fazlalığı zikrederek desteklerler: O kadar ki,
boynuzsuz koyun lehine boynuzlusundan kısas uygulanacak, taşa niçin taşın
üstüne çıktığı, sopaya niçin başka bir sopayı çiziktirdiği sorulacaktır. Bu
görüşün sahipleri derler ki: İşte bundan da anlaşılmaktadır ki, bu ifadelerden
kasıt, ibret alma ve dehşeti ifade edecek temsili bir anlatımdır. Çünkü
cansızlara hitapta bulunmanın (teklifi hitabı kastediyor), onların sevap
almalarının ve ceza çekmelerinin aklen kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Aklı
başında herhangi bir kimse de böyle bir kanaate sahip olmadığı gibi böyle bir
şeyi tasavvur eden kimse, olsa olsa ahmak ve bunaklar arasında sayılır. Derler
ki: Çünkü kalem (yapılanlardan sorumluluğun kaydedilmesi) onlar hakkında
cereyan etmez. Dolayısıyla sorumlu tutulmaları da mümkün değildir.
Derim ki: Sahih olan,
Ebu Hureyre'den nakledilen hadis-i şerif dolayısıyla birinci görüştür. Her ne
kadar ahkam konularında onlar hakkında da kalemin cereyanı (mükellefiyet ve
sorumluluk) sözkonusu değilse bile, aralarındaki hususlarda sorumlu
tutulacaklardır.
Ebu Zer' den de şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda iki koyun
birbirleriyle toslaştı, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Ebu Zer bunların
ne için toslaştıklarını biliyor musun"? Ben, hayır dedim. Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: "Fakat Yüce Allah bilir ve ikisi arasında hüküm
verecektir."
Bu da açık bir nastır.
Bu hususlara dair daha geniş açıklamalarımız ''et-Tezkira bi Ahvali'l-Mevta ve
Umuri'l Ahira" adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN