ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

39

/

41

وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَن يَشَإِ اللّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ {39}

 قُلْ أَرَأَيْتُكُم إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ {40}

 بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاء وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ  41

 

39. Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklarda kalmış sağırlardır, dilsizlerdir. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de dosdoğru yol üzerinde tutar.

40. De ki: "Bana söyleyin eğer size Allah'ın azabı gelirse yahut size kıyamet gelip çatarsa Allah'tan başkasını mı çağıracaksınız? Şayet doğru kimseler iseniz (bana söyleyin)."

41. Hayır, yalnız O'na yalvarırsınız. O da dilerse yalvardığınız şeyi giderir, siz de şirk koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

 

Yüce Allah'ın: "Ayetlerimizi yalanlayanlar ... sağırlardır, dilsizlerdir" buyruğu, mübteda ve haberdir. Yani bunlar, kulak ve gözleriyle yararlanma imkanını kaybetmişlerdir. Hayvanlardan ve diğerlerinden herbir ümmet kendi menfaatine olan şeylere yol bulabildiği halde, kafirler bunlara yol bulamamaktadır. Bu hususa dair açıklamalar el-Bakara Süresi'nde (18. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Karanlıklarda" buyruğundan kasıt ise küfrün karanlıklarıdır. Ebu Ali der ki: Buradaki "sağırlık ve dilsizlik"in ahiretteki sağırlık ve dilsizlik olması mümkündür. O taktirde bununla, mecaz sözkonusu olmaksızın hakikat anlamı kastedilmiş olur.

 

"Allah dilediğini saptırır." Bu, şanı Yüce Allah'ın kafirin sapmasını irade etmiş olduğunu ve onun hakkında adaletinin uygulanması için dilediğini göstermektedir. Nitekim Yüce Allah'ın: "... dilediğini de dosdoğru yol üzerinde tutar" buyruğu da buna işaret etmektedir. Yani, böylesi hakkında da lütfunu uygulamak için onu İslam dini üzere tutar. Bu ifadeler Kaderiye mezhebini iptal etmektedir.

 

Meşiet (dilemek), yalanlayanlar ile ilgilidir. Bu yalanlayanlardan, Allah kimisini saptırır, kimisini de hidayete erdirir.

 

Yüce Allah'ın: "De ki: Bana söyleyin ... " buyruğunda Nafi', iki hemzeyi de tahfif ile okumuştur. O, buradaki birinci hemzenin harekesini kendisinden önceki harfe verirken, ikincisinin de harekesini belli belirsiz okur. Ebu Ubeyd'in ondan naklettiğine göre, hemzeyi kaldırır ve onun yerine elif okurdu. en-Nehhas der ki: Ancak, arapça bilginlerine göre bu, onun hakkındaki yanlış bir kanaattir. Çünkü burada "ya" harfi sakin, "elif" de sakindir. İki sakin ise bir araya gelmez.

 

Mekki der ki: Verş'den onun hemzeyi elife değiştirdiği (ibdal ettiği) rivayet edilmiştir. Çünkü ondan gelen rivayete göre, ikinci hemzeyi med ile okur. Med ancak ibdal ile mümkün olabilir. Bedel ise, usulün bir fer'idir. asl olan ise hemzenin üstün harekeli hemze ile elif arasında okunmasıdır. Verş'in dışında ikinci hemzeyi tahfif ile okuyan herkesin kıraati de bu şekildedir. Kendisinden sonraki harf sakin olmakla birlikte hemzede ibdalin caiz oluşunun güzel görünmesi, birinci harfin med ve lin harfi oluşu dolayısıyladır. Sakin harf ile birlikte yapılan med ise ikinci sakinin söyleyişine vasfedilen bir hareke durumuna gelir.

 

Ebu Amr, Asım ve Hamza ise, (...) kelimesinde her iki hemzeyi tahkik ile okumuşlar ve kelimeyi aslı üzere telaffuz etmişlerdir. Çünkü bu kelimede asl olan hemzeyi okumaktır. Çünkü baştaki soru hemzesi (...)'deki hemzenin başına gelmiştir. Görüldüğü gibi buradaki hemze de aynu'l-fiil (fiil kökünün ikinci harfi)'dir. "Ya" harfi ise merfu' muttasıl zamirin bitişmesi dolayısıyla sakindir.

 

İsa b. Ömer ve el-Kisai, ikinci hemzeyi hazfederek; (...) diye okumuşlardır. en-Nehhas der ki: Arapça'da bu uzak bir ihtimaldir. Ancak şiirde caizdir. Araplar: (...): Zeyd'in durumunun ne olduğunu bir gördün mü? derler ve hemzeyi açıkça telafuz ederler, hazf etmezler.

 

Basralıların kanaatine göre ise, (sondaki) "kef ile mim" harfleri hitab içindir. Dolayısıyla bu harflerin i'rabtan payları (mahalleri) yoktur. ez-Zeccac'ın tercihi de budur. Ancak, el-Kisai, el-Ferra ve diğerlerinin görüşüne göre, buradaki "kef ile mim", görme işinin üzerlerinde cereyan etmesi dolayısıyla nasb mahallindedir. Manası da; kendinizi gördünüz mü? şeklindedir. Eğer bu iki harf -te'kid için fazladan olmak üzere- hitab için gelmiş ise, o takdirde "Size ... gelirse" buyruğundaki; (...) ... se, "görmek" fiilinin mef'ulü olarak nasb mahallinde olur. Eğer nasb mahallinde bir isim ise, o takdirde (...)'de ikinci mef'ul yerine geçer. Birinci açıklamaya göre buradaki "görmek" tek bir mef'ule teaddisi (geçiş yapması) dolayısıyla göz ile görmekten gelir. Buradaki görmek, ilim (bilmek) anlamında kabul edilirse, o takdirde iki mef'ul alır.

 

Yüce Allah'ın: "Yahut size kıyamet gelip çatarsa" buyruğu, yahut size kendisi için diriltileceğiniz kıyamet saati gelecek olursa ... demektir. Bundan sonra da: "Allah'tan başkasını mı çağıracaksınız. şayet doğru kimseler iseniz" diye buyurmaktadır.

 

Ayet-i kerime, kendisinin bir yaratıcısı olduğunu kabul eden müşriklere karşı getirilen bir delildir. Yani sizler, sıkıntılı zamanlarınızda Allah'a dönmektesiniz. Bu böyle olduğu gibi kıyamet gününde de O'na döndürüleceksiniz. O halde bu rahatlık döneminizde ne diye şirk koşmakta ısrar ediyorsunuz? Çünkü onlar, bir taraftan putlara ibadet ediyor, bir taraftan azabın üzerlerinden giderilmesi için de Allah'a dua ediyorlardı.

 

Yüce Allah'ın: "Hayır, siz O'na yalvarırsınız" buyruğundaki; (...) birinci hususun kabul edilmediği, geçerli olmadığını (idrab) anlatmakta, ikincisinin ise vacib olduğunu ifade etmektedir. (Yani, Allah'tan başkasını çağırmıyor, Allah'a dua ediyorsunuz).

"yalnız O'na" buyruğu "Yalvarırsınız" buyruğu ile nasb edilmiştir. "O da dilerse yalvardığınız şeyi giderir." Yani, üzerinizden giderilmesi için dua ettiğiniz o sıkıntıyı dileyecek olursa, açar ve giderir "siz de şirk koştuğunuz şeyleri unutursunuz."

 

Denildiğine göre şirk koştuklarını unutmaları azabın gelişi halinde sözkonusu olur.

 

el-Hasen der ki: Yani, o şirk koştuğunuz şeylere, unutan bir kimsenin aldırış etmediği gibi, aldırış etmezsiniz. Zira onun tarafından kurtarılacağınıza dair ümidinizi kesmiş olacaksınız. Çünkü, o şirk koştuğunuz şeyde bir zarar, ya da bir faydanın size gelmesi umulamaz. ez-Zeccac der ki: Buradaki anlamın: "Şirk koştuklarınızı unutursunuz" şeklinde olması da mümkündür. en-Nehhas der ki: Yüce Allah'ın: ".Andolsun ki Biz, bundan önce Adem l? vahyettik de o da unuttu" (Ta-Ha, 115) buyruğunu andırmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 42

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR