ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

31

قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ حَتَّى إِذَا جَاءتْهُمُ السَّاعَةُ

بَغْتَةً قَالُواْ يَا حَسْرَتَنَا عَلَى مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ

عَلَى ظُهُورِهِمْ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ

 

31. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Nihayet Kıyamet kendilerine ansızın gelip çattığı zaman, günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Orada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize" diyeceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri ne kötüdür!

 

Yüce Allah'ın: "Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar, gerçekten ziyana uğramışlardır" buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre, "Allah'a kavuşmak "tan kasıt öldükten sonra dirilişi ve amellerin karşılığının görülmesini (cezayı) yalanlamaktır. Buna delil ise Hz. Peygamberin "Her kim müslüman bir kimsenin malını o vesileyle kesip almak için yalan yere yemin edecek olursa, Allah kendisine gazap etmiş olarak Allah'ın huzuruna çıkar" buyruğudur, Bu da yaptığı o işin cezası ile karşılaşır anlamındadır.

 

Çünkü (kıyamette) görüleceğini kabul edenlerin görüşüne göre, Allah'ın gazap ettiği kimse Allah'ı göremeyecektir. (buyruğudur). el-Kamil ve başkaları bu görüşü benimsemişlerdir. el-Kuşeyri ise der ki: Bu kıymeti olan bir görüş değildir. Çünkü, mevcut herhangi bir delil dolayısıyla bir yerde kavuşmanın ceza görmek diye yorumlanması her yerde aynı te'vilin yapılmasını gerektirmez. O bakımdan bu ayet-i kerimede "kavuşmak" zahir anlamı üzere anlaşılmalıdır. Kafirler ise, yaratıcıyı inkar ediyorlardı. Allah'ın görüleceğini inkar edenler ise böyle bir şeyin var olacağını kabul etmezler.

 

Yüce Allah'ın: "Nihayet kıyamet kendilerine ansızın gelip çattığı zaman ... " buyruğunuda kıyamet, kendisinde görülecek hesabın çabukluğu dolayısıyla "sa'a" diye adlandırılmıştır. (...) ise, ansızın demektir. Hal olarak nasb edilmiştir. Sibeveyh'e göre hal mevkiinde mastardır.. (...): Ona yemek ve su vermeksizin öldürdüm, demek gibi. Sibeveyh ayrıca şu beyiti nakletmektedir:

 

"Mafsalları (yani kendisi) oldukça zayıf fakat serkeş bir binek üzerine Gencimizi bindirmek istediğimiz her seferinde zor ve güç bela bindirebiliyoruz."

 

Sibeveyh buna kıyas yapılmasını caiz görmez. Ve buna göre "Filan kişi hızlıca geldi anlamında; (...): denilmez.

 

Yüce Allah'ın: "Yazıklar olsun, bize diyeceklerdir" buyruğunda, hasret (yazıklar olsun) başına nida geldiği halde gerçekte bu münada (kendisine seslenilen) değildir. Ancak bu, çokça hasret çekileceğine delildir. Mesela: (...): Vay be! hayret, bu ne biçim bolluk!" ifadeleri de böyledir. Gerçekte bunlar münada değildirler. Ancak, çokça hayret edildiğine ve bolluğun çokluğuna delalet eden tabirlerdir. Sibeveyh der ki: Şöyle demiş gibidir: Ey şaşkınlık gel, işte geleceğin bu demdir. Nitekim: Ey hasret gel, işte bu dem geleceğin demdir, demek de bu kabildendir. Kendisine nida olması sahih olmayan diğer bütün lafızlar da bu şekilde kabul edilirler. Bu da "hayret ettim" tabirinden daha beliğ bir tabirdir. Şairin şu sözü de bu türdendir: "Üstüne vurulan yüke doğrusu hayret!"

 

Şöyle de denilmiştir. Bu, insanların karşı karşıya kalacakları büyük hasret de dikkatlerini çekmek içindir. Yani, ey insanlar, o gündeki büyük hasretten dolayı dikkatli olunuz.

Böylelikle nida harfi gerçekte münada olmayan bir lafzın başına gelmiştir. Nitekim: Seni burada görmeyeyim denildiği zaman, nehiy, gerçekte nehy edenden başkası hakkında sözkonusu olmuştur.

 

Şanı Yüce Allah'ın: "Orada yaptığımız kusurlardan dolayı" buyruğu, kıyamet için önden birşeyler göndermek hususundaki kusurlarımızdan dolayı. .. anlamındır. Bu açıklama el-Hasen'den nakledilmiştir. "Yaptığımız kusur," buyruğun kaybettiğimiz demektir. Asıl anlamı ise ileri gitmektir. Mesela (...) denildiği zaman, filan kişi daha önce ve önden suya vardı demektir. Hz. Peygamber'in: "Havuzun üzerine ben sizden daha önce gitmiş olacağım" buyruğu da buradan gelmektedir. "Suya daha önce giden, anlamında (...) da buradan geldiği gibi, cenaze namazında küçük çocuk için yapılan duada "Allahım, onu ebeveyni için önceden gitmiş bir hayır kıl" şeklindeki dua da buradan gelmektedir. Buna göre, onların söyleyecekleri nakledilen; (...) buyruğu, önceden göndermiş olduğumuz acizlik anlamındadır. Bunun Şanı Yüce Allah'a itaat hususunda başkalarının bizi geçmesi, bizim de geri kalmamız dolayısıyla ... (yazıklar olsun bize) anlamına geldiği de söylenmiştir.

 

"Orada" ise, kıyamet için ameli terk etmek suretiyle dünyada ... anlamındadır. Taberi der ki: Buradaki "O" zamiri aslında alış verişe racidir. O da onların imanı verip karşılığında küfrü, ahireti verip de karşılığında dünyayı satın almakla alış verişlerinin zarara uğradığını açıkça görmeleri üzerine: "O alış verişte yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize" diyeceklerdir. Hüsranın, ayrıca zikredilmeyip (zamirin zikredilmesi) ise, sözün ona delalet etmesi dolayısıyladır. Çünkü hüsran ancak alış verişteki zararda sözkonusu olur. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Ticaretleri kar etmedi onların" (el-Bakara, 16) buyruğudur.

 

es-Süddi de der ki: Cennete götüren amellerden kaybettiklerimiz dolayısıyla yazıklar olsun bizlere, anlamına geldiğini söylemiştir. Ebu Said elHudri'nin Peygamber (s.a.v.)'dan rivayetine göre bu ayet-i kerime hakkında şöyle buyurmuştur: "Cehennemlikler cennetteki konak yerlerini görecekler, bunun üzerine: "Yazıklar olsun bize" diyeceklerdir."

 

Yüce Allah'ın: "Günahlarını sırtlarına yüklenerek" buyruğunda geçen (...): Günahları" anlamındaki kelime (...): Yük'ün çoğuludur. Burada mecazi bir ifade, ifadenin genişletilmesi ve bir ağırlık taşıyana bir benzetme yapılmıştır. Bu kökten olmak üzere; "Yük taşıdı taşır, yüklendi yüklenilir" fiilleri de kullanılmaktadır. Bunun aslı ise dağ demek olan (...) kelimesidir. Bir cenaze ile birlikte evlerinden çıkıp giden kadınlar hakkında söylenen hadis-i şerifte yer alan: "Ecir almaksızın günah yüklenmişler olarak geri dönünüz" buyruğundaki "günah" da bu kökten gelmektedir.

 

Ebu Ubeyd der ki: Avam genel olarak (...) diye "vav" yerine hemze kullanırlar. Sanki Ebu Ubeyd bu ifadesiyle bunun izah edilecek bir tarafını ima etmek istemektedir. Çünkü bu kelime kök itibariyle hemzeli değil "vav"lı (...)'den gelmiştir. Yine Ebu Ubeyd der ki: Adam elbisesini yayıp içine eşyayı koydu mu, ona ağırlığını taşı anlamında; (...) denilir. "Vezir" kelimesi de buradan gelmektedir. Çünkü vezir, kendisine verilen yönetim işlerinin idaresinin ağırlıklarını taşımaktadır.

 

Buyruğun anlamı ise: Onlar günah taşıdıkları için, taşıdıkları bu günahlar dolayısıyla ağır bir yük yüklenmiş gibi olacaklardır, şeklindedir.

 

"Dikkat edin yüklendikleri ne kötüdür." Yani, o yüklendikleri şey ne kadar kötü bir şeydir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 32

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR