MAİDE 114 |
قَالَ
عِيسَى
ابْنُ
مَرْيَمَ
اللَّهُمَّ
رَبَّنَا
أَنزِلْ
عَلَيْنَا
مَآئِدَةً
مِّنَ
السَّمَاءِ تَكُونُ
لَنَا
عِيداً
لِّأَوَّلِنَا
وَآخِرِنَا
وَآيَةً
مِّنكَ
وَارْزُقْنَا
وَأَنتَ خَيْرُ
الرَّازِقِينَ |
114. Meryem oğlu İsa:
"Allah'ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki, bizim için hem
önceden gelenlerimize, hem sonra geleceklerimize bir bayram ve Senden bir ayet
olsun. Bizi rızıklandır. Çünkü Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" dedi.
Yüce Allah'ın:
"Meryem oğlu İsa: Allah'un, Rabbimiz" buyruğunda geçen (ve Allah'ım
anlamına gelen): (...) kelimesinin aslı, Sibeveyh'e göre, "Ya Allah"
şeklindedir. Sondaki iki tane "mım" ise, "ya" nida
harfinden bedeldir. "Rabbimiz" ise ikinci bir nidadır. Sibeveyh
bundan başkasını caiz kabul etmez. Bunun sıfat olması da caiz değildir. Zira,
kelimenin aldığı şekil dolayısıyla bu kelime nidaya ve seslenişe benzemektedir.
Maide'nin anlamı: 'Bize
gökten bir sofra indir" buyruğundaki" Sofra (elMaide), üzerinde yemek
bulunan yükseltilmiş tahtalar (masa) dır. Kutrub der ki: üzerinde yemek
bulunmadıkça Maide adını almaz. Eğer yemek yoksa ona "hivan: masa"
denilir. "Maide" kelimesi, kölesine yemek yedirdiği veya verdiğini
anlatmak üzere kullanılan (...)'den, "faile" veznindedir. Buna göre
Maide, üzerindeki şeyleri veren; (...) anlamına gelir. el-Ahfeş'in naklettiği
Ru'be'nin şu beyiti de bu kabildendir: "Lüks ve nimetler içerisinde
yaşayan ve denk kimselerin başları hediye olarak sunulur. Kendisinden istekte
bulunulan mü'minlerin emirine."
Bu beyitin son kelimesi,
kendisinden birşeyler vermesi istenen, dilekte bulunulan kimse demektir. (Ve
Maide kelimesi de aynı kökten gelmektedir). Buna göre Maide, yemek yiyenlere
yemek yediren ve yemeği veren demektir. Mecazi olarak yemeğin kendisine de
Maide denilmektedir. Çünkü yemek Maide üzerinde yenilir. Nitekim, arapların
yağmura "sema" demeleri de böyle mecazı bir ifadedir. Küfeliler
derler ki: Ona "Maide" denilmeSi, üzerindekiler ile hareket etmesi
dolayısıyladır. Ve bu, Arapların meyledip hareket eden bir şey hakkında
kullandıkları; (...) tabirlerinden gelmektedir.
Şair de şöyle
demektedir: "Bir güvercin şakıdığında belki ağlarsın Ağacın eğilmiş dalı onu
hareket ettirdiğinde."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Ondan sonra Kinanelinin öldürülmesi huzursuz etti beni; O,
uçsuz bucaksız yer, az kalsın altımda sarsılıyordu."
Yüce Allah'ın: "O,
sizi çalkalayıp sarsar diye yeryüzünde sabit dağlar koydu (yarattı)."
(en-Nahl, 15)
Ebu Ubeyde der ki:
Maide, "mef'ule'' anlamında faile veznindedir. Tıpkı "Hoşnut bir
yaşayış içinde" (el-Hakka, 2) hoşnut olunan bir yaşayış anlamında olması
gibi. Yine "Atılan bir su" (et-Tarık, 6) buyruğundaki atılan da,
kendisi "atılan" (ism-i fail) değil de ismi mef'ul anlamında başkası
tarafından atılan demektir.
Yüce Allah'ın:
"Bizim için ... bir bayram olsun" buyruğundaki; "Olsun,
kelimesi, Maide'nin sıfatıdır. (Emrin) cevabı değildir.
el-A'meş ise bunu cevap
olmak üzere (...) şeklinde cevap olarak okumuştur. Buyruğun anlamı ise: Bu
sofranın ineceği gün "hem bizim için, hem önceden gelenlerimize"
yani, hem ümmetimizin baştan gelenlerine, hem sonradan geleceklerine bayram
olsun, şeklindedir. 'İd: Bayramın anlamı denildi ki: Sofra, üzerlerine pazar
günü sabah ve akşam indirildi. Bundan dolayı pazarı bayram edindiler. Bayram
anlamına gelen; (...) tekildir, çoğulu ise (...) şeklinde gelir. Bu kelimenin
aslı "vav"lı olmakla birlikte "ya" ile çoğul yapılması,
tekilde de bu "ya"nın ortada sabit oluşu dolayısıyladır. Şöyle de
denilmiştir: Sopanın çoğulu olan, (...): Sopalar ile bayramlar arasındaki
farkın anlaşılması için "ya" ile çoğul yapıldığı da söylenmektedir.
(...) ise, bayram yaptılar, bayramda hazır bulundular, anlamındadır. Bunu,
el-Cevherı ifade etmiştir.
Bu kelimenin aslının,
dönmek anlamına gelen; (...) fiilinden geldiği de söylenmiştir. Buna göre bu
kelime (yani bayram): (...) şeklinde "vav"lıdır. "Vav"dan
önceki harf esreli olduğundan dolayı "ya"ya dönüştürülmüştür. Mızan,
mıkat ve miad kelimeleri gibi. Fıtır ve kurban günlerine İyd (bayram)
denilmesinin sebebi ise, bunların her sene tekrar avdet etmeleri (dönme leri)
dolayısı iledir.
el-Halil der ki: İyd
(bayram), insanların adeta kendisine dönüşlerini ifade ediyormuş gibi,
toplandıkları her güne denilir. İbnü'l-Enbarı der ki: İyd'e bu ismin veriliş
sebebi, sevinç ve huzur içerisinde dönüşü (avdet etmesi)nden dolayıdır. Çünkü
bayram, bütün insanların sevindikleri bir gündür. Nitekim bu günde bile hapiste
olan tutuklulardan, borçlarının istenmediği, cezalandırılmadığı, yabani
hayvanların, kuşların avlanmadığı, çocukların okullara gitmediği görülen bir
şeydir.
Şöyle de denilmiştir:
Bayrama "İyd" deniliş sebebi, her insanın kendi makam ve mevkiine,
bunun gerektirdiklerine avdet etmesi dolayısıyladır. Nitekim, bayramda onların
giydikleri, kılık kıyafetleri ve yedikleri birbirinden farklı olabilmektedir.
Kimisi misafir kabul eder, kimisi misafir olur. Kimisi başkasına merhamet eder,
kimilerine de merhamet olunur. Bayrama bu ismin verilişinin; "İyd"e
benzeterek şerefli bir gün oluşundan dolayı olduğu da söylenmiştir. Çünkü İyd,
aslında araplarca oldukça meşhur, son derece değerli ve kendisine nisbet
ettikleri (ismi mensub yaptıkları) bir erkek deveye verdikleri addır. İsm-i
mensub yapılarak (...): İyd'e mensub develer denilir. Şair de şöyle demektedir:
"Ona karşılık oldukça yüksek fiyatta dinarların ödendiği bir deve."
Bu beyit daha önceden
(el-Bakara, 283. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Zeyd b. Sabit; (...)
kelimelerini çoğul olarak; "Önceden gelenlerimize, sonra
geleceklerimize" şeklinde çoğul olarak okumuştur.
İbn Abbas der ki: Yani,
onların ilki o sofradan yediği gibi, insanların sonuncusu da ondan yesin,
anlamındadır.
"Senden bir
ayet" yani, bir delalet ve bir belge olsun. "Bizi rızıklandır."
Bize ver. "Çünkü
Sen, rızık verenlerin" bağışlayanların rızık ihsan edenlerin "en
hayırlısısın." Çünkü Sen, hiçbir şeye muhtaç olmayan gani, hertürlü övgüye
laik olan hamidsin .
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN