ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MAİDE

96

أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعاً لَّكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ وَحُرِّمَ

عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُماً وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

 

96. Deniz avı ve onu yemek, size de yolcuya da bir fayda olmak üzere sizin için helal kılındı. İhramda bulunduğunuz sürece de kara avı size haram kılındı. Sonunda huzuruna varacağınız Allah'tan korkun.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı onüç başlık halinde sunacağız:

 

1- Deniz Avı:

2- Denizin Yiyeceği:

3. Deniz ürünleri Arasında Yenilenler ve Yenilmeyenler:

4- Hem Karada, Hem Denizde Yaşayan Hayvanların Durumu:

5- Deniz Avı Yolculuk Yapana da Mukim Olana da Helaldir:

6- ihramlı Kimse, Kara Avından Yararlanamaz:

7- İhramlı Kimse Av Hayvanı Etinden Yiyebilir mi?

8- ihrama Girdiği Sırada Elinde Ya da Evinde Av Hayvanı Bulunan Kimse Ne Yapar:

9- ihramsız Bir Kimsenin Harem Bölgesi Dışında Avladığı Av Hayvanından Yemenin Hükmü:

10- ihramlı Bir Kimse, ihramlı Olmayana Av Hayvanını Gösterecek Olursa:

11- ihramlı Bir Kimsenin Bir Başka ihramlıya Av Hayvanını Göstermesi:

12- Kökü Harem Dışında, Dalları Harem Bölgesi içerisinde (Veya Aksi Durumda) Olan Ağacın üzerindeki Avı Avlamanın Hükmü:

13- Huzuruna Varacağınız Allah'tan Korkun:

 

1- Deniz Avı:

 

Yüce Allah'ın: "Deniz avı ... sizin için helal kılındı" buyruğu, deniz avının helal kılınışına dair bir hükümdür. Deniz avı ise, denizde avlanan bütün balıklardır. Burada av (sayd) ile kastedilen, avlanılandır. Denize izafe edilmesi ise, bir sebep vasıtasıyla denizden olduğundan dolayıdır. Deniz (el-Bahr) ile ilgili açıklamalar, daha önce Bakara Suresi'nde (50. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamd olsun.

 

(...): Bir fayda olmak üzere" kelimesi, mastar (muf'ul-i mutlak) olarak mansubtur. Yani (...): Kendisi ile faydalandırılmanız ... anlamındadır.

 

2- Denizin Yiyeceği:

 

Yüce Allah'ın; "Ve onu yemek" buyruğundaki; (...) müşterek bir lafız olup, yenilen herşey hakkında kullanıldığı gibi, yalnızca su, yalnızca buğday, yalnızca hurma, yalnızca süt gibi özel bir yiyecek hakkında da kullanılır. Daha önce (93. ayet, 5. başlıkta) geçtiği üzere uyku uyumak hakkında da kullanılır. Burada ise, denizin kıyıya attığı ve deniz üstüne çıkan şeylerden ibarettir.

 

Darakutni, İbn Abbas'tan senedini de kaydederek Yüce Allah'ın: "Deniz avı ve onu yemek size de, yolcuya da bir fayda olmak üzere sizin için helaldir" ayeti hakkında şöyle dediğini nakletmektedir: Deniz avı, denizden avlananlardır. Onu yemek ise, denizin kıyıya attığıdır.

Ebu Hureyre'den de onun benzerini rivayet etmektedir. Bu ashab ve tabiinden büyük bir topluluğun görüşüdür. (Darakutni, IV, 270)

 

İbn Abbas'tan, onun yiyeceğinden kastın, denizde ölen olduğu da rivayet edilmiştir ki, bu da bu manadadır. Yine ondan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Onun yiyeceğinden kasıt, deniz avından tuzlanıp sonraya bırakılandır. Bir topluluk da onunla bu görüşü paylaşmıştır. Bir başka topluluk da şöyle demektedir; Denizin yiyeceği, suyundan ve içinde bulunan bitki ve benzeri başka şeylerden oluşan tuzudur.

 

3. Deniz ürünleri Arasında Yenilenler ve Yenilmeyenler:

 

Ebu Hanife der ki: Ölüp de su yüzüne çıkmış balıklar yenilmez. Ancak, onun dışında kalan sair balıklar yenilir. Denizde yaşayan bütün canlılar arasında balıktan başkası yenmez.

 

Aynı zamanda bu, Ebu İshak el-Fezarı'nin kendisinden yaptığı rivayete göre es-Sevrı'nin de görüşüdür. el-Hasen de, ölüp su yüzüne çıkmış balığın yenilmesini mekruh görmüştür. Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan da bunu mekruh gördüğüne dair rivayet vardır.

 

Yine Hz. Ali'den gelen rivayete göre, yılan balığını mekruh gördüğü de rivayet edildiği gibi, bütün ondan bunların yenileceğine dair bir rivayet gelmiştir, daha sahih olan rivayet de budur. Bunu da Abdurrezzak, es-Sevri'den, o, Cafer b. Muhammed'den rivayetle Hz. Ali'nin şöyle dediğini nakletmiştir:

 

Çekirgeler ve balıklar temizdir. Ancak, Hz, Ali'den, ölüp de su yüzüne çıkmış balığın yenileceği hususunda farklı rivayetler geldiği gibi, Hz, Cabir'den bunu mekruh gördüğüne dair rivayet, ihtilafsız olarak nakledilmiştir. Aynı zamanda bu, Tavus, Muhammed, İbn Sirin ve Cabir b. Zeyd'in de görüşüdür. delil olarak, Yüce Allah'ın: ''Leş ... size haram kılındı" (el-Maide, 3) ayetinin umumi ifadesi ile, Ebu Davud ve Darakutni'nin şu rivayetlerini göstermişlerdir: Cabir b. Abdullah, Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Denizin çekilip de kıyıda bıraktıklarını, denizin kıyıya attıklarını yiyiniz. Fakat, kendiliğinden ölmüş, yahut ölüp de suyun üzerine çıkmış olanı ise yemeyiniz." Darakutni der ki: Bu hadisi Vehb b. Keysan'dan, o da Cabir'den yalnızca Abdulaziz b. Ubeydullah rivayet etmiştir. Abdulaziz ise zayıftır, rivayeti delil gösterilemez. 

 

Süfyan es-Sevri de Ebu Zübeyr'den, o, Cabir'den, o da Peygamber (s.a.v.)'den buna yakın bir rivayet nakletmektedir.

 

Darakutni der ki: Bunu, es-Sevri'den müsned olarak Ebu Ahmed ez-Zübeyri'den başkası rivayet etmemiştir. Ancak, el-Veki' ve el-Adeniyyan Abdurrezzak, Müemmel, Ebu Asım ve başkaları ise ona muhalefet ederek, bunu esSevri'den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir ki, doğru olan da budur. (Darakutni, IV, 268)

 

Aynı şekilde Eyyub es-Sahtiyani, Ubeydullah b. Ömer, İbn Cüreyc, Züheyr, Hammad b. Seleme ve diğerleri de Ebu'z-Zübeyr'den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Ebu Davud der ki: Bu hadis, zayıf bir yoldan, İbn Ebi Zi'b'den, o, Ebu'z-Zübeyr'den, o, Cabir'den, o da Peygamber'den de rivayet edilmiştir.

 

Darakutni der ki: Ayrıca bu, İsmail b, Umeyye'den ve İbn Ebi Zi'b'den, o, Ebu Zübeyr'den merfu' olarak rivayet etmiş ise de merfu' rivayeti sahih değildir. Bunu, Yahya b. Süleym, İsmail b. ümeyye'den yoluyla merfu' olarak rivayet ettiği halde, başkası bunu mevkuf olarak rivayet etmiştir. (Darakutni, IV, 268)

 

Malik, Şafii, İbn Ebi Leyla, el-Evzai ve el-Eşcai'nin rivayetine göre, es-Sevri ise şöyle demiştir: Denizde yaşayan balık ve diğer canlılar ile denizde bulunan sair hayvanlar, ister avlanmış olsunlar, isterse de ölü bulunmuş olsunlar yenilirler. Malik ve ona uyanlar, Hz. Peygamber'in deniz ile ilgili olarak söylemiş olduğu: "O, suyu temiz ve ölüsü helal olandır" hadisini delil göstermişlerdir.

 

İsnad bakımından bu konuda en sahih rivayet, Cabir b. Abdullah yoluyla gelen Amber diye bilinen balık ile ilgili rivayet ettiği hadistir. Ayrıca bu, hadisler arasında en sağlam yollardan sabit olmuş hadislerdendir. Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir ki, bu hadiste şunlar da yer almaktadır: Biz Medine'ye gelince, Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına vardık, Ona bu hususu zikredince, şöyle buyurdu: "O, Allah'ın sizin için çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde bize yedirmek üzere etinden bir parça var mı?" Biz de Rasulullah (s.a.v.)'a ondan bir parça gönderdik, O da onu yedi. Bu lafız, Müslim'e aittir. 

 

Darakutni de İbn Abbas'tan senedini kaydederek şöyle dediğini nakletmektedir: Ben, Ebu Bekir hakkında şöyle dediğine şahidlik ederim: Ölüp de su yüzüne çıkan balık, onu yemek isteyen için helaldir. Yine ondan, senedini kaydederek şöyle dediğini nakletmektedir: Ben, Ebu Bekir hakkında şahidlik ederim ki o, ölüp de su yüzüne çıkmış balığı yemiştir. 

 

Ebu Eyyub'den de senedini zikrederek şunu nakletmektedir: Ebu Eyyub, arkadaşlarından bir kaç kişi ile birlikte denizde yolculuğa çıktılar. Ölüp su üzerine çıkmış bir balık buldular. Ona bu balık(ın yenilip yenilemeyeceği) hakkında soru sordular, O da şu cevabı verdi: O, henüz tadı bozulmamış ve hoş mudur? Onlar: Evet deyince, şu cevabı verdi: O balığı yiyebilirsiniz, ondan payıma düşeni de bir kenara ayırınız. O sırada Ebu Eyyub oruçlu idi.(Darakutni, IV 270)

 

Yine senedini kaydederek, Cebele b. Atiyye'den naklettiğine göre, Ebu Talha'nın arkadaşları, ölüp su üstüne çıkmış bir balık ele geçirdiler. Durumu hakkında Ebu Talha'ya soru sormaları üzerine o da: Onu bana hediye ediniz diye cevap vermiştir. (Darakutni, IV 271)

 

Ömer b. el-Hattab da şöyle demiştir: Balık tümüyle helaldir, yenir. Çekirge de tümüyle helaldir yenir. Bunu da Darakutni rivayet etmiştir. İşte bu rivayetler, bunun mekruh olduğunu söyleyenlerin görüşlerini reddetmekte, ayetin umumi ifadesini tahsis etmektedir. Bunlar, cumhurun lehine delildir.

 

Şu kadar var ki Malik, sadece su domuzunu (bir çeşit yunus) ismi bakımından mekruh görür, fakat haram kabul etmeksizin şöyle derdi: Siz buna domuz adını veriyorsunuz.

 

Şafii ise der ki: Su domuzunu yemekte bir mahzur yoktur.

 

el-Leys (b. Sa'd) da der ki: Denizde kendiliğinden ölmüş hayvanı yemekte bir beis yoktur. Yine el-Leys şöyle demektedir: Su köpeği (köpek balığı) ile su aygırı da böyledir. Yine el-Leys şöyle demektedir: Ancak, ne su insanı, ne de su domuzu yenir.

 

4- Hem Karada, Hem Denizde Yaşayan Hayvanların Durumu:

 

Hem karada hem de denizde yaşayan iki yaşayışları amfibi hayvanın ihramlı tarafından avlanılmasının helal olup olmadığı hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik, Ebu Miclez, Ata, Said b. Cübeyr ve başkaları der ki: Karada yaşayıp da orada da hayatını sürdürebilen her bir hayvan kara avıdır. Eğer ihramlı bir kimse böyle bir hayvanı öldürecek olursa, onun fidyesini öder.

 

Ebu Miclez, bu kabilden ayrıca kurbağaları, kaplumbağaları ve yengeci de ilave etmektedir. Ebu Hanife'ye göre ise, bütün kurbağa türleri haramdır.

 

Kurbağa yemenin caiz olmadığı hususunda Şafii'den gelen rivayetler arasında farklılık yoktur. Ancak, denizde yaşamakla birlikte, karada eti yenmeyen domuz, köpek ve buna benzer hayvanlara benzeyenler hakkında farklı görüşleri gelmiştir. Doğru olan ise bütün bunların yenileceğidir. Çünkü, Şafii'nin su domuzunun yenileceğine dair açık bir ifadesi vardır. Halbuki, denizde yaşayan bu hayvanın karada eti yenmeyen bir benzeri vardır. Ama, timsah, tirş (bir cins köpek balığı) ve yunus balığının eti ona göre yenilmez. Diğer taraftan, azı dişi bulunan bütün hayvanlar da -Hz. Peygamber'in azı dişi bulunan bütün hayvanları yemeyi yasaklaması dolayısıyla- yenmez.

 

İbn Atiyye der ki: Bu türler, sürekli olarak suda bulunurlar. O halde bunların deniz avından olmaları kaçınılmaz bir şeydir. İşte İmam Malik'in el-Müdevvene'de verdiği: Kurbağalar da deniz avındandır şeklindeki cevabı böyle açıklanır. Ata b. Ebi Rabah'tan ise, bu naklettiğimize muhalif bir kanaat rivayet edilmiştir. O; hayvanın çoğunlukla nerede yaşadığını nazar-ı itibara alır. Ona, ibnü'l-ma'diye bilinen hayvan hakkında, o bir kara avı mıdır, yoksa bir deniz avı mıdır diye sorulunca: Nerede daha çok bulunuyorsa, oranın hayvanlarındandır. Nerede yavruluyorsa, oranın hayvanlarındandır, demiştir. Bu, Ebu Hanife'nin de görüşüdür. Doğrusu ise, ibnü'l-ma'denilen hayvanın kara avı olduğudur. Çünkü o, hem otlar, hem de tane yer.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Hem karada hem denizde yaşayabilen hayvan hakkında sahih olan, bunun yasaklanmış olmasıdır. Çünkü, bu gibi hayvan hakkında iki delil tearuz (çatışma) halindedir. Haram oluşuna dair delil ile helal oluşuna dair delil çatışmaktadır. Dolayısıyla ihtiyata uyarak, haram oluşuna dair delil tercih edilir.

 

5- Deniz Avı Yolculuk Yapana da Mukim Olana da Helaldir:

 

Yüce Allah'ın: "Yolcuya da" buyruğu ile ilgili iki görüş vardır:

 

1- Birinci görüşe göre, hem mukim olana, hem yolcu olana helaldir. Nitekim, Ebu Ubeyde yoluyla gelen hadis-i şerifte, kendileri yolcu oldukları halde deniz avından yedikleri gibi, Peygamber (s.a.v.) mukim olduğu halde ondan yemiştir. Böylelikle Yüce Allah, yolcu olana deniz avını helal kıldığı gibi, mukim olana da deniz avını helal kıldığını beyan etmektedir.

 

2- Yolculuk yapanlar, (es-Seyyare) denizde yolculuk yapanlardır. Nitekim Malik ve Nesai tarafından rivayet edilen hadiste şöyle denilmektedir: Adamın birisi, Peygamber (s.a.v.)a şöyle sormuş: Biz, denizde yolculuk yapıyor, fakat yanımıza az su alabiliyoruz. Eğer o sudan abdest alacak olursak susuz kalabiliriz. Durum bu iken deniz suyu ile abdest alabilirmiyiz' Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "O, suyu temiz ve meytesi helal olandır."

 

İbnü'l-Arabı der ki: İlim adamlarımız şöyle demişlerdir. Şayet Peygamber (s.a.v.) ona: "Evet (abdest alabilirsiniz)" demekle yetinmiş olsaydı, yalnızca susuz kalmaktan korkulması halinde deniz suyundan abdest almak caiz olabilirdi. Çünkü, cevap soru ile ilişkilidir. Bu durumda verilen cevap da soruya göre açıklanırdı. Ancak Peygamber (s.a.v.) yeni bir kaide tesis etti ve şeriatin hükmünü beyan ederek: "O, suyu temiz ve meytesi helal olandır" diye buyurmuştur.

 

Derim ki, Allah Rasulü'nün hakkında tahsis ifade ettiğine dair açık ifadeler ihtiva edenler dışında "bir kişi hakkındaki hükmü, genel hakkında da geçerlidir" şeklinde kabul edilmiş şer'i hüküm bulunmasaydı; elbette verilen özel cevabın o özel şahısları aşarak, başkaları hakkında geçerli olması sözkonusu olmazdı. Hz. Peygamber'in Ebu Burde'ye -dişi oğlak hakkında- hitaben söylediği "onu kurban kesebilirsin; ancak o, senden başka kimse için artık geçerli olmayacaktır" buyruğu bu kabulden açık bir tahsisi ihtiva eden buyrukIara bir örnektir.

 

6- ihramlı Kimse, Kara Avından Yararlanamaz:

 

Yüce Allah'ın: "İhramda bulunduğunuz sürece de kara avı size haram kılındı" buyruğunda sözü geçen "haram kılmak" aynIara (eşyaya) ait bir sıfat değildir, Fiillerle alakalıdır, Buna göre Yüce Allah'ın: "Kara avı size haram kılındı" buyuruğu, avlanmak haram kılındı, demektir. Bu ise, avlanmanın yasaklanışı anlamına gelir, Ya da burada av, avlanılan hayvan anlamında olabilir. Bu da mef'ule (yani avlanılana) -az önce geçtiği gibi- fiilin (avlanma) ile adlandırılması kabilindendir ki, daha kuvvetli olan görüş de budur, Çünkü ilim adamları ihramlı bir kimsenin kendisine bağışlanan avı kabul etmesinin caiz olmadığını, av hayvanı satın almanın da avlamasının da ihramlı iken herhangi bir yolla onu mülk edinmenin de caiz olmadığını, icma ile kabul etmişlerdir. Bu hususta İslam alimleri arasında görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Yüce Allah'ın: "İhramda bulunduğunuz sürece de kara avı size haram kılındı" buyruğunun umumiliği bunu gerektirmektedir, Ayrıca ileride geleceği üzere es-Sa'd b, Cessame'nin naklettiği hadis de bunu ifade etmektedir.

 

7- İhramlı Kimse Av Hayvanı Etinden Yiyebilir mi?

 

İlim adamları, ihramlı kimsenin av hayvanından yemesi hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik, Şafii, arkadaşları ve Ahmed -ki, İshak'tan da bu görüş rivayet edilmiştir, Hz. Osman b, Affan'dan sahih olarak gelen rivayet de böyledir- şöyle demektedirler: İhramlı bir kimsenin -eğer onun için ve ondan dolayı avlanılmamış ise- avdan yemesinde bir beis yoktur. Çünkü Tirmizı, Nesai ve Darakutni'nin Hz, Cabir'den rivayet ettiklerine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kara avı -bizzat siz onu avlamadığınız, yahut sizin için avlanmadığı sürece- sizin için helaldir." Ebu İsa (et-TirmizI) der ki: Bu, bu konuda en iyi hadistir. en-Nesai de der ki: Amr b. Ebi Amr -her ne kadar Malik ondan rivayette bulunuyor ise de- hadiste pek kuvvetli değildir,

 

Şayet kendisi için avlanmış bir av hayvanından yiyecek olursa, onun fidyesini öder, el-Hasen b, Salih ve el-Evzai de bu görüştedir. Muayyen bir ihramlı için avlanılan av hususunda Malik'ten nakledilen görüşler farklı olmakla birlikte arkadaşları nezdinde onun meşhur olan görüşü şudur: İhramlı olan kimse, muayyen olan ya da olmayan bir ihramlı için avlanılan avdan yemez, O, bu hususta ihramlı iken kendisine av eti getirilen Hz, Osman'ın arkadaşlarına söylemiş olduğu: Siz, bundan yiyebilirsiniz. Benim gibi değilsiniz, çünkü bu av benim için avlanmıştı; sözünü delil olarak kabul etmemektedir. Ancak, Medine'den bir kesim bu görüştedir. Malik'ten de bu görüş rivayet edilmiştir, Ebu Hanife ve arkadaşları derler ki: İhramlı bir kimsenin av etinden yemesi, ihramlı olmayan bir kimse avlamış olması şartıyla, durum ne olursa olsun caizdir. İster onun için avlanmış olsun, ister onun için avlanmamış olsun. Çünkü Yüce Allah'ın: "Siz ihramda iken avı öldürmeyin" buyruğunun zahiri bunu gerektirmektedir. Bu buyruk, av hayvanının avlanıp öldürülmesini ihramlılara haram kılmaktadır. Başkalarının avlamış olduğu avı haram kılmamaktadır. Ayrıca bunlar, el-Behzı'nin -ki, adı Zeyd b. Ka'b'dır- rivayet ettiği şu hadisi delil gösterirler: Peygamber (s.a.v.), Hz. Ebu Bekir'e ayağı olmayan yaban eşeğini yol arkadaşları arasında paylaştırmasını emretti. Bu hadis ise, Malik ve başkaları tarafından rivayet edilmiştir. Onlar, Ebu Katade'nin Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet ettiği ve şu ifadelerin de yer aldığı hadisi delil gösterirler: "Bu, Yüce Allah'ın size ikram ettiği bir yemektir."

 

Bu, aynı zamanda Ömer b. el-Hattab ve kendisinden nakledilen bir rivaye te göre, Osman b. Affan'ın, Ebu Hureyre'nin ez-Zubeyr b. el-Avvam'ın, Mücahid'in, Ata ve Said b. Zübeyr'in de görüşüdür.

 

Ali b. Ebi Talib, İbn Abbas ve İbn Ömer'den ise ihramlı bir kimsenin, durum ne olursa olsun av hayvanından yemesinin caiz olmadığını söyledikleri rivayet edilmiştir. Bu av hayvanı ister ihramlı için avlanılmış olsun, ister olmasın. Çünkü Yüce Allah'ın: "İhramda bulunduğunuz sürece de kara avı size haram kılındı" buyruğunun genel ifadeleri bunu gerektirmektedir.

 

İbn Abbas da şöyle demektedir: Bu buyruk müphemdir. Tavus, Cabir b. Zeyd ve Ebu'ş-Şa'sa da bu görüştedir. Aynı görüş, es-Sevrı'den de rivayet edilmiştir, İshak da böyle demiştir. Bunlar, Leys'li es-Sa'b b. Cessame'nin hadisini delil gösterirler. Bu hadise göre Rasulullah (s.a.v.)'a bir yaban eşeği hediye edilmişti. Hz. Peygamber o sırada Ebva veya Veddan denilen yerde bulunuyordu. Rasulullah (s.a.v.) bunu geri çevirmişti. (es-Sa'b) der ki: Rasulullah (s.a.v.) benim yüzümdeki ifadeyi görünce şöyle dedi: "Bizim bunu sana geri çevirmemizin tek sebebi, bizim ihramlı oluşumuzdur." Bu hadisi, hadis imamları rivayet etmiştir, lafız ise Malik'indir.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: İbn Abbas, Said b. Cübeyr, Miksem Ata ve Tavus'un kendisinden rivayetlerine göre şöyle demiştir: es-Sa'b b. Cessame, Rasulullah (s.a.v.)'a bir yaban eşeği eti hediye etti. Said b. Cübeyr de naklettiği rivayetinde şöyle demektedir: (Hz. Peygamber'e) adeta o sırada avlanmış gibi kan damlayan bir yaban eşeğinin kalça tarafı (hediye edildi). Miksem rivayetinde: "Bir yaban eşeğinin ayağı demektedir." Ata ise rivayetinde; Avlanmış (yaban eşeğinin) ön ayağı Hz. Peygambere hediye edildi, o ise bu hediyeyi kabul etmeyip: "Biz ihramlıyız" dedi. Tavus da rivayetinde av etinden bir ön ayak demektedir. Bunu da İsmail, Ali b. el-Medinı'den, o, Yahya b. Said'den, o, İbn Cüreyc'den, o, el-Hasen b. Müslim'den, o, Tavus'dan, o da İbn Abbas'dan diye rivayet etmiştir. Şu kadar var ki, onlardan kimisi bu hadisi İbn Abbas'dan, kimisi de Zeyd b. Erkam'dan diye rivayet etmektedir. İsmail der ki: Ben, Süleyman b. Harb'in, bu hadisi Peygamber (s.a.v.) için özel olarak avlanılmış diye te'vil ettiğini duydum. Eğer durum böyle olmasaydı, onu yemek caiz olurdu. Süleyman der ki: O avın Peygamber (s.a.v.) için özel olarak avlanılmış olduğuna delalet eden hususlardan birisi de, hadis-i şerifte (rivayet edenlerin) kullandıkları şu ifadelerdir: Adeta o sırada avlanmış gibi kan damlar haliyle onu geri çevirdi. İsmail der ki: Evet, Süleyman bu hadisi te'vil etmiştir. Çünkü, te'vil edilmeye ihtiyacı vardır. Malik'in rivayetinin ise te'vile bir ihtiyacı yoktur. Çünkü ihramlı bir kimsenin canlı bir avı yakalaması da caiz değildir, onu kesmesi de caiz değildir. Yine İsmail der ki: Süleyman b. Harb'in te'viline göre, bütün bu merfu' hadisler -yüce Allah'ın izniyle- arasında ihtilaf kalmaz.

 

8- ihrama Girdiği Sırada Elinde Ya da Evinde Av Hayvanı Bulunan Kimse Ne Yapar:

 

Elinde yahut evinde ailesinin yanında av hayvanı bulunuyorken ihrama giren bir kimse hakkında Malik şöyle demektedir: Şayet elinde av hayvanı bulunuyor ise, onu serbest bırakmalıdır. Eğer ailesi yanında bulunuyor ise onu serbest bırakmakla yükümlü değildir. Bu, aynı zamanda Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in de görüşüdür.

 

Şafii ise iki görüşten birisinde şöyle demektedir: İster elinde olsun, ister evinde bulunsun, onu serbest bırakmakla yükümlü değildir. Ebu Sevr de bu görüştedir. Mücahid ve Abdullah b. el-Haris'ten de buna benzer bir görüş rivayet edildiği gibi, Malik'ten de bu görüş rivayet edilmiştir.

 

İbn Ebi Leyla, es-Sevri ve diğer görüşünde de Şafii şöyle demektedir: Onu serbest bırakmakla yükümlüdür. Bu av hayvanı ister elinde bulunsun, ister evinde bulunsun farketmez. Eğer onu serbest bırakmayacak olursa, tazminatını öder. Serbest bırakılması görüşü şöyle açıklanır: Yüce Allah'ın: "İhramda bulunduğunuz sürece de kara avı size haram kılındı" buyruğu, hem mülk edinmek hakkında, hem de bütün tasarruflar hakkında umumidir. Alıkoyabileceğine dair görüşün açıklaması da şöyledir: Bu hususun ihrama girmeye engel bir tarafı yoktur. Dolayısıyla böyle bir avın mülkiyetinin devamına ihram engel olmaz. Bu hükme varmaya (kıyasta esas teşkil eden) asıl delil nikah hakkındaki hükümdür.

 

9- ihramsız Bir Kimsenin Harem Bölgesi Dışında Avladığı Av Hayvanından Yemenin Hükmü:

 

İhramsız bir kimse, Harem bölgesi dışında yakaladığı avı, Harem bölgesine sokacak olursa, orada onu kesmek ve etini yemek gibi her türlü tasarrufta bulunması caizdir. Ebu Hanife ise caiz değildir, der.

 

Delilimiz şudur: Bu, av hakkında yapılan bir uygulamadır. Harem bölgesinde ihramsız bir kimsenin bu uygulamayı yapması caizdir. Tıpkı, onu yakalaması ve satın alması gibi. Nitekim bu hususlarda görüş ayrılığı yoktur.

 

10- ihramlı Bir Kimse, ihramlı Olmayana Av Hayvanını Gösterecek Olursa:

 

İhramlı bir kimse, ihramlı olmayana bir av hayvanını gösterir, ihramsız kimse de o av hayvanını öldürecek olursa, hükmün ne olacağı hususunda görüş ayrılığı vardır.

Malik, Şafii ve Ebu Sevr derler ki: Bu durumda ihramlıya bir şey düşmez.

Bu, İbn el-Macişun'un da görüşüdür.

 

Kufeliler, Ahmed, İshak, ashab ve tabiinden bir topluluk ise ona, bunun cezasını ödemek düşer. Çünkü ihramlı bir kimse, ihrama girmek suretiyle böyle bir taarruzu terk etmeyi kabullenmiştir, derler. Tıpkı bir kimsede emanet bırakan bir kişinin bir hırsıza çalmak üzere yol göstermesi gibi, bu yol göstermesi dolayısıyla emanetin tazminatını ödemesi gerektiği gibi.

 

11- ihramlı Bir Kimsenin Bir Başka ihramlıya Av Hayvanını Göstermesi:

 

İhramlı bir kimsenin bir başka ihramlıya av hayvanını göstermesi hususunda da ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Küfeliler ve bizim (mezhebimiz mensublarından) Eşheb'in görüşüne göre, herbiri ayrı bir ceza öderler.

 

Malik, Şafii ve Ebu Sevr ise şöyle demektedirler: Ceza, avı öldüren ihramlıya düşer. Çünkü Yüce Allah: ''İçinizden kim onu bilerek öldürürse" (el-Maide, 95) diye buyurmakta ve cezanın vücubunu öldürmeye bağlamaktadır. İşte bu, cezanın başkası hakkında sözkonusu olmayacağının delilidir. Diğer taraftan öbürü sadece avı göstermiştir. Bu göstermesi dolayısıyla onun herhangi bir ceza ödemesi gerekmez. Bu, ihramsız bir kimsenin Harem bölgesi içerisinde, yine harem bölgesi içerisinde bulunan bir av hayvanını göstermesi gibidir.

 

Kufeliler ile Eşheb ise, Hz. Peygamber'in Ebu Katade tarafından rivayet edilen hadisteki: "Siz, ava işaret ettiniz, yahut yardımcı oldunuz mu?" ifadesini delil gösterirler. Bu ise, ceza vermenin vücubuna delalet etmektedir. Ancak, birincisi daha sahihtir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

12- Kökü Harem Dışında, Dalları Harem Bölgesi içerisinde (Veya Aksi Durumda) Olan Ağacın üzerindeki Avı Avlamanın Hükmü:

 

Kökü Harem bölgesi dışında, dalları ise Harem bölgesinde bulunan bir ağacın üzerindeki av öldürülecek olursa, bu av dolayısıyla ceza gerekir. Çünkü avcı, Harem bölgesinde bulunan bir şeyi almış olur. Eğer, kökü Harem bölgesinde, dalları ise haremin dışında ise, ağacın üzerinden alınan av hususunda ilim adamlarımızın iki farklı görüşü vardır: Ceza, köke nazarandır diyen bir görüş ile, dalı nazar-ı itibara alarak cezanın verilmeyeceğini kabul edenler.

 

13- Huzuruna Varacağınız Allah'tan Korkun:

 

Yüce Allah'ın: "Sonunda huzuruna varacağınız Allah'tan korkun" buyruğu ise, bu helal ve haram kılma hakkında bir uyarı ve buna riayet etmemenin cezasının ağırlığına bir işarettir. Bundan sonra ise, bu hükümlere aykırı davranmaktan sakındırmakta daha ileri bir adım atılarak, öldükten sonra dirilip mahşerde toplanma ve kıyamet de hatırlatılmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Maide 97

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR