ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MAİDE

59

/

60

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ هَلْ تَنقِمُونَ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلُ وَأَنَّ أَكْثَرَكُمْ فَاسِقُونَ {59}

 قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ اللّهِ مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَـئِكَ شَرٌّ مَّكَاناً وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ {60}

 

59. De ki: "Ey kitab ehli, sizin bizi ayıplamanız (veya: Bizden hoşlanmamanız) Allah'a, bize indirilene, daha önce indirilenlere iman etmemizden ve şüphesiz çoğunuzun fasıklar olmanızdan başka bir sebebi var mı?"

60. De ki: "Allah nezdinde bundan daha kötü bir cezanın (kimlere) olduğunu size haber vereyim mi? Allah'ın kendilerine lanet ettiği, üzerlerine gazab ettiği ve onlardan bir kısmını maymun ve domuz suretine soktuğu kişiler ve tağuta tapanlardır. İşte bunlar, yerleri daha fena ve doğru yoldan daha çok sapmış olan kimselerdir."

 

Yüce Allah'ın: "De ki: Ey kitab ehli, sizin bizi ayıplamanızm" buyruğu (nun) nüzül sebebi ile ilgili olarak İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Aralarında Ebü Yasir b. Ahtab ile, Rafi' b. Ebi Rafi'nin de bulunduğu yahudilerden bir topluluk, Peygamber (s.a.v.)'ın yanına gelerek, ona, peygamberlerden kime iman ettiğine dair soru sordular. O da şöyle buyurdu: ''Biz, Allaha, bize indirilene, İbrahim'e, Ismail'e ... indirilenlere" buyruğundan itibaren, "biz ona teslim olmuşlarız " (el-Bakara, 136) buyruğunu okudu. Fakat isa (a.s) anılınca, onun peygamberliğini inkar ederek şöyle dediler: Allah'a yemin ederiz, biz dünyada da ahirette de nasibi sizden daha az din mensubu kimseler olduğunu bilmiyoruz. Dininizden daha kötü bir din de bilmiyoruz. Bunun üzerine bu ayet-i kerimeyle bir sonraki a-yet-i kerime nazil oldu.

 

Bu ise, onların daha önce geçen ayet-i kerimede ezanı inkar etmelerini ifade eden buyruklarla da ilişkilidir. Çünkü ezan, bir taraftan Allah'ın tevhidine dair şahidliği, diğer taraftan Muhammed (s.a.v.)'ın peygamberliğine şahidliği ihtiva etmektedir. Çelişki içerisinde olan ise, Allah'ın peygamberleri arasında ayırım gözetenlerin dinleridir. Yoksa, bütün peygamberlere iman edenlerin dini değildir.

 

(-hel-) mi? edatındaki "lam" harfinin (...): Ayıplamanız, hoşlanmamanız kelimesinin başındaki "te" harfi (mahrec) ile yakınlıkları dolayısıyla idğam edilmeleri caizdir. Bunun anlamı, bize karşı öfke duymanız, gazaplanmanız demektir. Hoşlanmamanız anlamına geldiği söylendiği gibi, tepki göstermeniz anlamına geldiği de söylenmiştir, anlamlar biribirlerine yakındır.

 

Bu fiilin mazi ve muzari şekilleri; (...) şekillerinde kullanılmakla birlikte, birinci şekil (yani, aynu'l fiilin mazide üstün, muzaride esreli gelmesi) daha çok kullanılır. Abdullah b. Kays er-Rukayya der ki: "ümeyye oğullarından hoşlanmayışlarının tek sebebi Onların öfkelendikleri vakit tahammül göstermeleridir."

 

Kur'an-ı Kerimde de: "Onlar ... onlardan ... intikam almadılar"(el-Burüc, 8) buyruğunda bu şekilde kullanılmıştır. Kişiye sitemde bulunulduğunda: (...) şeklinde "kaf" harfi esreli olarak kullanılır. (...) ise, onun ism-i failidir. el-Kisai der ki: "Kaf" harfinin esreli kullanılışı bir ağızdır. Aynı şekilde birşeyden hoşlanmamayı ifade etmek üzere mazi için: (...) diyerek "kaf" harfi üstün kullanıldığı gibi, esreli olarak da kullanılır. intikam da buradan gelmekte olup, cezalandırmak anlamındadır. ismi (-en-nikmete-): Nikmet şeklinde gelir. Çoğulu da: (...) şeklindedir. İstendiği takdirde, "kaf" harfi sakin kılınıp harekesi "nun" harfine nakledilebilir. O takdirde nikmet, tekil için, nikam da çoğul için kullanılır.

 

"Allah'a ... iman etmemizden başka bir sebebi" ise, "ayıplamanız" ile nasb mahallindedir. Yani siz, bizim ancak Allah'a iman edişimizi ayıplıyorsunuz. Halbuki bizim hak üzere olduğumuzu da bilmektesiniz.

 

"Ve şüphesiz çoğunuzun fasıklar olmanızdan" yani, imanı terketmek suretiyle doğru yoldan çıkmanızdan, Allah'ın emrine uyma çerçevesinin dışına çıkmanızdan ... başka bir sebebi mi var?

 

Denildiğine göre bu, birisinin diğerine söylediği şu söz kabilindendir: Sen, beni ancak, ben afif bir kimse, sen ise facir bir kimse olduğun için ayıp lıyorsun. Şöyle de denilmiştir: Yani sizler, çoğunuz fasık olduğunuzdan dolayı, bizim bu durumumuzu ayıplamaktasınız.

Yüce Allah'ın: "De ki: Allah nezdinde bundan daha kötü bir cezanın (kimlere) olduğunu haber vereyim mi?" buyruğu ise Sizin, bizi ayıplamanızdan daha kötüsünü size bildireyim mi demektir. Şöyle de açıklanmıştır: Bizim için istediğiniz hoş olmayan şeylerden daha kötüsünü bildireyim mi? Bu ise onların: Sizin dininizden daha kötü bir din bilmiyoruz, şeklindeki sözlerine bir cevaptır.

 

"Ceza'nın (ceza bakımından) ise, beyan (temyiz) olmak üzere nasb edilmiştir. Bu kelime, asıl itibariyle (...) veznindedir. "Vav" harfinin harekesi (peltek) "se" harfine verilince, "vav" harfi sakin kaldı. Ondan sonraki "yay" da sakin olduğundan dolayı, bu "vav"lardan birisi hazfedildi. Mastar anlamı ile; (...) kelimeleri de bu kabildendir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Ve ben, komşum beni zor ve korkulacak bir şeye çağırdığı vakit Elbiselerimi etekler uyluğumun ortasına varıncaya kadar toplardım,"

 

Bu kelimenin (...) yeminde ve (...) kelimeleri ile aynı kalıpta olduğu da söylenmiştir.

"Allah'ın kendilerine lanet ettiği" buyruğunda, "Kendileri" reC mahallindedir. Nitekim Yüce Allah, bir başka yerde: "Bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? (O) ateştir" (el-Hac, 72) diye buyurmuştur. Burada ifadenin takdiri de şöyledir: "İşte o, Allah'ın lanetlediği kimsenin uğradığı lanettir." Bununla birlikte şu anlamda, nasb mahallinde olması da mümkündür: De ki: Ben size bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendilerine lanet ettiği ...

 

"Kötü"den bedel olmak üzere cer mahallinde olması da mümkündür ve ifadenin takdiri şöyle olur: Ben size Allah'ın kime lanet ettiğini haber vereyim mi? Burada kastedilenler de yahudilerdir.

 

Tağuta dair açıklamalar ise daha önceden (el-Bakara, 256. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Yani, ve Allah'ın aralarından tağuta ibadet eden kimseler kıldığı kimselerdir.. el-Ferra'ya göre burada, "kimseler" anlamı verilen (...) ism-i mevsulü hazf edilmiştir. Basralılar ise ism-i mevsulün hazf edilmesi caiz değildir, o bakımdan anlam şöyle olur, demektedirler: "Allah'ın kendilerine lanet ettiği ... kişiler ve tağuta tapanlardır."

 

İbn Vessab ve en-Nehai; "Size haber vereyim" buyruğunu "nun" harfini sakin olarak, (...) diye okumuşlardır. "Tağuta tapanlar" buyruğunu ise Hamza, "be" harfini ötreli olarak "rağut" kelimesinin sonundaki "te" harfini de esreli olarak okuyup, (ibadet kelimesini) "feul" vezninde mübalağa ve çokluk ifade eden bir kip halinde okumuştur. (...): Çokça uyanık davrandı, çok iyi anladı, çok iyi sakındı kelimelerinde olduğu gibi. Bu kip ise, asıl itibari ile sıfattır.

 

Nabiğa'nın şu beyiti de bu kabildendir: "Vecra denilen yerin siyah beyaz ayaklı ve oldukça keskin eşsiz kılıcı andıran kılıç gibi zayıfvahşi hayvanlarını."

 

Görüldüğü gibi şair, bu beyitin son kelimesinin "re" harfini de ötreli kullanmıştır.

"Çokça ibadet edenler" anlamına gelen kelime; (...) soktuğu anlamındaki kelimeyle nasb olmuştur. Yani, (...): Onlardan tağuta çokça ibadet eden kimseler kılmıştır; anlamındadır. Diğer taraftan, (...) kelimesini (...) kelimesine izafe etmek suretiyle tağut kelimesini esreli okumuştur.

 

(...) ise yarattı, varetti anlamındadır. Buyruğun anlamı şöyle olur: Ve O. aralarından tağuta ibadette aşırıya kaçan kimseler yaratmıştır. Diğerleri ise. bu iki kelimenin birinci kelimedeki "be" harfini üstün, ikinci kelimenin sonundaki "te" harfini de üstün olarak okumuşlar ve tapma anlamına gelen kelimeyi mazi bir fiil olarak daha önce geçmiş mazi diğer fiillere (gazab etti ve lanet etti fillerine) atfetmiştir. Bu şekilde okuyanlara göre de buyruğun anlamı şöyle olur: Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimseler ile, tağuta ibadet eden kimselerdir.

 

Ya da bu buyruk (...) ile mansub olabilir. Yani: Aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta ibadet edenler yaratmıştır.

 

(...): Tapan kelimesindeki zamiri ise; (...): Kişi, kimse kelimesinin lafzına -manasına değil- hamlederek tekil gelmiştir. Ubeyy ve İbn Mes'ud ise manaya hamlederek; (...): Tağuta tapan kimseler diye okumuşlardır.

 

İbn Abbas (...): Tağuta tapanlar, diye okumuştur. Bu (...): Abd (kul) kelimesinin çoğulu olabilir. (...): Rehin, rehineler ile (...): Tavan, tavanlar kelimesi gibi. Yine bu (...) kelimesinin çoğulu da olabilir. Nitekim (...): Örnek, örnekler denildiği gibi. Bunun; (...) kelimesinin çoğulu olması da mümkündür. (...): Bir ekmek, ekmekler gibi. (...)'in çoğulu da olabilir. (...): Sekiz yada dokuz yaşında azı dişi çıkan deve, develer. Anlamı ise tağutun hizmetkarları demektir.

 

Yine İbn Abbas'dan; (...) şeklinde okuduğu da nakledilmiştir. Bu durumda bu kelimeyi "ibadet eden" anlamına gelen "abid"in çoğulu kabul etmiştir. (...): Hazır bulunan, Hazır bulunanlar, gaib ve gaibler denildiği gibi.

 

Ebu Vakid'den denildiğine göre (...): Tağuta ibadet edenler kipi, mübalağa içindir ve yine bu da "abid"in çoğuludur. (...): İşçi, işçiler, vuran vuranlar kelimelerinde olduğu gibi. Mahbub'un naklettiğine göre Basralılar, yine "abid" kelimesinin çoğulu olmak üzere (...):

 

Tağuta tapanlar diye okumuşlardır. Ayrıca bunun kul anlamına gelen "abd" kelimesinin çoğulu olması da mümkündür. Ebu Cafer er-Rüasi ise, meçhul kip şeklinde (...) diye okumuştur. İfadenin takdiri de şöyle olur: Ve aralarında tağuta ibadet olunanlar ... Amr el-Ukayli ile İbn Bureyde ise tekil olarak (...) şeklinde tağuta tapan, diye okumuştur ki, bu çoğul anlamını da vermektedir. Yine İbn Mes'ud bunu, (...) diye okuduğu rivayet edildiği gibi, hem ondan, hem de Ubeyy'den (...) şeklinde çoğul ve müennes olarak da okumuştur. Yüce Allah'ın: ''Bedevi araplar dediler ki ... "(el-Hucurat, 14) buyruğunda olduğu gibi. Ubeyy b. Umeyr ise, (...) şeklinde okumuştur. Bu da (...): Köpek ve köpekler şeklini hatırlatmaktadır. Böylelikle bu iki kelime oniki ayrı şekilde okunmuş olmaktadır.

Yüce Allah'ın: "İşte bunlar, yerleri daha fena ... olan kimselerdir" buyruğuna gelince; çünkü onların yeri cehennemdir. Mü'minlerin ise kalacakları yerlerde bir kötülük yoktur.

ez-Zeccac der ki: İşte onlar, sizin söylediğinize göre bile yerleri en kötü olanlardır, demektir. en-Nehhas da şöyle demektedir: Bu hususta yapılan en güzel açıklamalardan birisi de şudur: İşte Allah'ın kendilerine lanet ettiği o kimseler, ahiretteki yerleri itibariyle sizin dünyadaki yerinizden -yakanıza yapışan kötülükler dolayısıyla- daha kötüdür.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Allah'ın kendilerine lanet ettiği o kimseler, yer itibariyle sizi ayıplayanlardan daha kötüdürler. Yine şöyle açıklanmıştır: İşte sizi ayıplayan o kimselerin yerleri, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerin yerlerinden daha da kötüdür.

 

Bu ayet-i kerime nazil olunca, müslümanlar onlara: Ey maymun ve domuzların kardeşleri diye hitab ettiler, onlar da içyüzleri ortaya çıkıp rezil olduklarından dolayı başlarını önlerine eğdiler. Şair de onlar hakkında şöyle demektedir: "Allah'ın laneti yahudiler üzerinedir Çünkü yahudiler maymunların kardeşleridir."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Maide 61-63

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR