ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

69

/

70

 

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً {69}

 

 ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَكَفَى بِاللّهِ عَلِيماً {70}

 

 

69. Kim Allah'a ve Rasule itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve salihlerle birliktedirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar!

70. Bu büyük lütuf Allah'tandır. Herşeyi bilen olarak Allah yeter.

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- Allah'a ve Peygambere İtaat Edenlerin Mükafatı ve Bu Buyrukların Daha Önceki Ayetlerle İlişkisi:

2- Hz. Ebu Bekir'in Halifeliği:

3- Bu Derecelere Ulaşmak Ancak Allah'ın Lütfu İle Olur:

 

1- Allah'a ve Peygambere İtaat Edenlerin Mükafatı ve Bu Buyrukların Daha Önceki Ayetlerle İlişkisi:

 

Yüce Allah: "Kim Allah'a ve Resule itaat ederse ... " buyruğunda, münafıklara kendisini yerine getirmeleri öğütlenen emri yapmış olsalar ve kendilerine dönecek olsalardı, onlara nimet ve ihsanda bulunacağını zikrettikten sonra, burada da bu işi yapanların alacağı sevap ve mükafatı zikretmektedir.

 

Bu ayet-i kerime, Yüce Allah'ın: "Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ... " (el-Fatiha, 7) ayetini tefsir etmektedir.

 

Hz. Peygamberin de vefatı esnasında söylediği; "Allah'ım, en Yüce arkadaşı istiyorum" buyruğunda kastedileni de açıklamaktadır.

 

Buhari'de Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim:

 

"Hastalanan her bir peygamber, mutlaka dünyada kalmak ile ahirete göç etmekten birisini seçmek hususunda serbest bırakılmıştır." Peygamber de hastalanıp rahatsızlandığı sırada, sesi alabildiğine kısılmıştı. Onun şöyle dediğini duydum: "Allah'ım kendilerine nimet vermiş olduğun peygamberler, sıddiklar, şehidler ve salihlerle beraber (liği istiyorum)." Böylece onun da istediğini seçmekte serbest bırakıldığını anladım.

 

Bir kesim de şöyle demiştir: Bu ayet-i kerime, kendisine ezanın rüyada gösterildiği ensardan Abdullah b. Zeyd b. Abdi Rabbih'in şöyle demesi üzerine nazil olmuştur:

Ey Allahın Rasülü, sen ve bizler ölecek olursak, sen yüksek makamlarda olacaksın, biz seni göremeyecek, seninle bir arada olamayacağız. Bundan dolayı da üzüntüsünü dile getirince bu ayet-i kerime nazil oldu.

 

Mekki, bu Abdullah b. Zeyd'in, Peygamber (s.a.v.)'ın vefatı üzerine: Allah'ım gözümü kör et ki, ondan sonra kimseyi gözüm görmesin diye dua ettiğini nakletmektedir. Derhal gözleri kör oldu. Bunu el-Kuşeyrı de nakledip ve şöyle demektedir: Allah'ım gözümü kör et. Sevdiğimden başka, sevdiğime kavuşuncaya kadar hiçbir şeyi görmeyeyim. O da olduğu yerde kör oluvermiştir.

 

es-Sa'lebi de şunu nakletmektedir: Bu ayet-i kerime, Resulullah (s.a.v.)'ın azadlı kölesi Sevban hakkında nazil olmuştur. Sevban, Hz. Peygamberi pek çok sever, onsuz dayanamıyordu. Birgün Hz. Peygamberin yanına yüzü değişmiş, vücudu alabildiğine zayıflamış bir şekilde geldi. keder yüzünden okunuyordu. Hz. Peygamber: "Ey Sevban, rengini değiştiren sebep nedir?" diye sorunca, şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü, herhangi bir zararım, ağrım, sıkıntım yok. Şu kadar varki, ben seni görmeyecek olursam, seni özlüyorum. Ve seninle karşılaşıncaya kadar oldukça yalnızlık hissine kapılıyorum. Bundan sonra da ahiret hatırıma geldi. Orada seni göremeyeceğimden korkuyorum. Ben biliyorum ki sen peygamberlerle beraber yükseklerde olacaksın. Ben ise, cennete girecek olsam dahi mutlaka senin mevkiinden daha aşağılarda bir mevkide bulunacağım. Eğer cennete büsbütün giremeyecek olursam, işte bu ebediyyen seni görmeyeceğim bir zamanın gelip çatması demektir. Bunun üzerine, Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi. Bunu el-Vahidı, elKelbı'den nakletmektedir.

 

Mesruk'dan senedi de kaydedilerek şöyle dediği nakledilmiştir: Resulullah (s.a.v.)'ın ashabı şöyle dedi: Biz dünyada senden ayrılamıyoruz, ayrılmamalıyız. Bizden ayrılacak olursan sen bizim üstümüze çıkartılacaksın. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kim Allah'a ve RasUle itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler ... ile birliktedirler" buyruğunu indirdi.

 

Allah'a itaatin kapsamında Resulüne itaat de vardır. Fakat onun kadrinin şerefine dikkat çekmek ve Yüce ismine işaret etmek üzere onu bizzat zikretmiştir. Allah ona ve aline salat-ü selam getirsin. "İşte onlar Allahın kendilerine nimetler verdiği... salihlerle birliktedirler." Yani onlarla birlikte aynı diyarda olacaklar, aynı nimetler içerisinde bulunacaklardır. Onları görmekle, onlarla birlikte bulunmakla zevk alacaklardır. Yoksa derece itibariyle onlara eşit olacaklar anlamında değildir. Çünkü dereceleri birbirlerinden farklıdır. Bununla birlikte dünya hayatında onlara tabi olduklarından, onlara uyduklarından dolayı, birbirleriyle ziyaretleşeceklerdir.

 

Cennette bulunan herkese kendi haline rıza göstermek de ihsan edilecektir. Ve o kimsede kendisinden daha üstün ve faziletli kimse olduğu inancı da giderilecektir. Şanı Yüce Allah: "Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp atacağız" (el-Araf, 43) diye buyurmaktadır.

 

Sıddik, faıl vezninde bir kelime olup, doğrulukta veya doğrulamakta mübalağa gösteren, ileriye geçen demektir. Sıddık, diliyle söylediğini fiiliyle tahakkuk ettirendir. Sıddıklerin, Ebu Bekir es-Sıddık gibi, peygamberlere tabi olanlar arasında, tasdik etmekte ellerini çabuk tutan, erken davranan faziletli kimseler oldukları da söylenmiştir. Bakara Suresi'nde (24. ayetin tefsiri ile 154. ayetin tefsirinde) "Sıddik" kelimesinin iştikakı (türediği kökü) ve şehidin anlamına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Burada şehitlerden kasıt; Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, salihlerden kasıt ise, sair ashab-ı kiramdır. Allah hepsinden razı olsun.

 

"Şehidler" den kastın, Allah yolunda öldürülmüş kimseler oldukları "salihler"den kastın ise, Allah'ın Resulü Muhammed ümmetinin salihleri olduğu da söylenmiştir.

 

Derim ki: Ayet-i kerimenin lafzı, bütün salih ve şehidleri kapsamına almaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Rıfk (arkadaş anlamına gelen rafik'ın kökü) ise, yumuşak davranmak, yumuşak huylu olmak demektir. Arkadaşa refIk denilmesi ise, senin arkadaşlığı ile birlikte oluşundan dolayıdır. Arkadaşa, birlikteliği (irtifakı) dolayısıyla refık denilmektedir.

Ayet-i kerimede tekil olan, "rafIkan" kelimesinin "Onlar ne güzel arkadaştırlar" şeklinde çoğul olarak okunulması da caizdir. el-Ahfeş der ki: "Rafikan" kelimesi, hal olarak nasb edilmiştir. "Rufaka -Rafik'in çoğul u-arkadaşlar" anlamındadır.

 

Yine el-Ahfeş şöyle der: Temyiz olmak üzere nasb edilmiştir. Bundan dolayı kelime tekil olarak gelmiştir. Sanki buyruğun anlamı şöyledir: Bunların her birisi arkadaş olarak ne güzeldir; Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sonra sizi bir bebek olarak çıkartıyoruz." (el-Hac, 5) Yani sizin herbirinizi bir bebek olarak çıkartıyoruz demektir. Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gizlice göz ucuyla baktıklarını ... "(eş-Şura, 45)

 

Bu ayet-i kerimenin anlamı, Hz. Peygamberin şu hadisi ile de ilgilidir: "Arkadaşların hayırlıları dörttür." Burada da Yüce Allah, yalnız dört çeşit arkadaşı anmaktadır, bunun üzerinde dikkatle düşünmek gerekir.

 

2- Hz. Ebu Bekir'in Halifeliği:

 

Bu ayet-i kerimede Ebu Bekir (r.a.)'ın halifeliğine delil vardır. Şöyleki; Yüce Allah gerçek dostlarının mertebelerini Kitab-ı Keriminde sözkonusu ettiğinde, bunların mertebe itibariyle en yüksek olanlarını önce zikretti ki, bunlar da peygamberlerdir. Daha sonra ikinci olarak sıddikları sözkonusu etti, her ikisi arasında da herhangi bir mertebeyi zikretmedi. Müslümanlar da tıpkı Muhammed (s.a.v.)'a Rasul demek üzerinde icma ettikleri gibi, Ebu Bekir es-Sıddik'a da "Sıddik" adını vermek üzerinde icma etmişlerdir. Bu husus böylelikle sabit olup, onun Sıddik olduğu ve Resulullah'tan sonra gelen ikinci şahıs olduğu doğru olarak anlaşıldığına göre, artık ondan sonra herhangi bir kimsenin onun önüne geçmesi caiz olamaz.  Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Bu Derecelere Ulaşmak Ancak Allah'ın Lütfu İle Olur:

 

Yüce Allah: "Bu büyük lütuf Allah'tandır" buyruğu ile, onların bu üstün dereceye kendi itaatleri ile ulaşmadıklarını, aksine buna, Allah'ın lütuf ve keremiyle ulaşmış olduklarını haber vermektedir. Bu da: Kul bunu kendi fiili ile elde eder, diyen Mutezilenin söylediğinin hilafınadır. Çünkü şanı Yüce Allah, gerçek dostlarına ihsan etmiş olduğu lütfunu dile getirip minnet etmesi ve herhangi bir kimsenin yapmadığı birşey dolayısıyla kendisini övmesi caiz olmaması böyle diyen Mutezilenin söylediklerinin batıl oluşuna bir delildir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 71

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR