NİSA 71 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُواْ
خُذُواْ حِذْرَكُمْ فَانفِرُواْ
ثُبَاتٍ
أَوِ
انفِرُواْ
جَمِيعاً |
71- Ey iman edenler!
Korunma tedbirlerinizi alın da, ya küçük birlikler halinde savaşa çıkın, yahut
toptan seferber olun.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Ayetler Arası İlişki, Tevekkülün Gerçek
Mahiyeti ve Tedbirin Önemi:
2- Tedbir ve Takdir:
3- Küçük Birlikler Halinde Savaşa
Çıkmak:
4- Toptan Savaşa Çıkmak:
5- Bu Ayet-i Kerime ve Nefir İle İlgili
Diğer Ayetler:
1- Ayetler Arası
İlişki, Tevekkülün Gerçek Mahiyeti ve Tedbirin Önemi:
Yüce Allah: "Ey
iman edenler! Koruma tedbirlerinizi alın ... " buyruğu, Muhammed (s.a.v.)
ümmetinden ihlas sahibi mü'minlere bir hitap ve onlara kafirlere karşı cihad
ile Allah yolunda ve şeriati himaye etmek uğrunda savaşa çıkmak için bir emirdir.
Bu ayet-i kerimenin
bundan önceki buyruklarla ilişki yönüyle anlatım düzenine gelince: Şanı Yüce
Allah, Allah'a itaat ile Resulüne itaati sözkonusu ettikten sonra, itaat ehli
olan kimselere dini ihya etmek ve davasını yüceltmek işini yerine getirmelerini
emretti ve düşmanlarına nelere sahip olduklarını tecessüs edip tesbit etmedikçe
ve üzerlerine nasıl gideceklerini bilmedikçe, cahilce düşmanlarının üzerlerine
atılmamalarını emretmektedir. Çünkü emrolunan şekilde hareket etmeleri onlar
için daha bir sebat vericidir. O bakımdan: "Korunma tedbirlerinizi
alın" buyurarak, savaşlara nasıl başlayacaklarını öğretmektedir. Bu ise,
tevekküle aykırı değildir. Aksine bu, daha önce, Al-i İmran Süresi'nde (122.
ayetin tefsirinde) geçtiği ve ileride de geleceği gibi bizzat tevekkülün ta
kendisidir.
"Korunma ve tedbir
alma" anlamına gelen: (...) kelimesi ise, (...) kelimeleri gibi iki
şekilde söylenebilir. el-Ferra der ki: Çoğunlukla bu kelime (...) şeklinde söylenmekle
birlikte (...) şeklinde söylendiği de işitilmiştir. Korunma tedbirini al,
anlamında: (...) denilir.
(...): Korunmak maksadı
ile silahı alınız, tabirinin kullanıldığı da söylenmiştir. Çünkü korunma
tedbiri onunla alınmış olur.
Bununla beraber hazer
(korunma ve tedbir alma) kaderi bertaraf edemez.
Bu konu ise bir sonraki
başlığın konusudur.
2- Tedbir ve Takdir:
"Hazer
(tedbir)", düşmanların tuzaklarını, hilelerini def eder ve önler, diyen
Kaderiye'nin görüşüne muhalif olarak, bize göre tedbir takdiri değiştirmez.
Çünkü Kaderiye der ki: Eğer durum böyle olmasaydı, onlara korunma tedbirini
almalarını emretmenin bir anlamı olmazdı. Ancak onlara şöyle denilir: Ayet-i
kerimede tedbirin kadere karşı bir fayda sağlayacağına dair herhangi bir delil
yoktur. Fakat, bizim kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmamakla taabbüd
etmemiz istenmiştir. Nitekim: "Sen onu bağla ve öylece tevekkül et"
hadisi de bu kabildendir.
Kader, Allah'ın
takdirine uygun olarak cereyan ettiğine ve Allah da dilediğini yaptığına göre,
bu emrin yerine getirilmesinden maksat, nefsin huzura kavuşmasıdır. Yoksa bunun
(tedbirin), kadere karşı bir fayda sağlıyacağı anlamında değildir. Tedbir almak
da işte bu şekildedir. Buna delil de şanı Yüce Allah'ın, Peygamber (s.a.v.)'ın
ashabını şu buyruğu ile övmüş olmasıdır: "Deki: Allah'ın bizim için yazmış
olduğundan başkası asla bize isabet etmez.'' (et-Tevbe, 51) Eğer haklarında
takdir edilenden başkası onlara isabet edecek olsaydı, hiç şüphesiz bu sözün
bir anlamı olmazdı.
3- Küçük Birlikler
Halinde Savaşa Çıkmak:
Yüce Allah'ın: "Ya
küçük birlikler halinde savaşa çıkın" buyruğunun anlamı, düşmanla savaşa
kalkınız, demektir. İmam, insanların nefire çıkmalarını istedi anlamında: (...)
denilir. Yani, onları düşmanla savaşmaya çıkmak üzere davet etti, demektir.
Nefir ise, sava'şa çıkan topluluğun adıdır. Bunun aslı ise, ürkmek, korkmak,
dehşete kapılmak anlamında (...)'den gelmektedir. Yüce Allah'ın: "Nefret
ve korku ile arkalarına döner kaçarlar" (el-İsra, 46) buyruğundaki tabir
de buradan gelmektedir. Yani onlar, nefret ederek, kaçarak, ürkerek çekip
giderler. Kelime olarak mastarı, şişmek anlamına da gelir.
Ebu Ubeyd der ki: Bu
kelime, (...)'den gelmektedir. Bu ise, birşeyin birşeye uzak düşmesi, ondan
uzaklaşması anlamını ifade eder.
İbn Faris de der ki:
Nefer, üçten dokuza kadar olan adam topluluğunu ifade eder. Nifir ve Nifer de
aynı anlamdadır. Nefr ve Nefra da böyledir.
Bunu el-Ferra bu şekilde
"he" (yuvarlak te) ile nakletmiştir. Nefr günü ise, insanların
Mina'dan ayrıldıkları gün demektir. "Küçük birlikler halinde"
kelimesi, ayrı ayrı küçük birlikler halinde anlamındadır. Bu şekilde cem'i
müennes-i salim şeklinde kullanıldığı gibi, (...) şeklinde cem'i müzekker-i
salim olarak da kullanılır. Amr b. Külsum der ki: "Onlar üzerinde korku
saldığımız güne gelince O vakit bizim atlarımız büyük büyük kalabalıklar
halinde sabahı ederler."
Buna göre Yüce Allah'ın:
"Küçük birlikler" buyruğu seriyyelerden kinayedir. Bunun tekili (...)
şeklinde gelir ve bu da bir insan topluluğu demektir. Bu kelime aslında (...)
şeklindedir. (...): Suyun kendisine geri döndüğü havuzun ortası demektir.
en-Nehhas der ki: Arap
diline dair bilgisi az olan bir kimse, bu iki kelimenin aynı şeyolduğu ve
birinin diğerinden geldiği vehmine kapılabilir. Ancak, aralarında fark vardır.
Çünkü havuzda suyun dönüp vardığı yer demek olan (...)'ın küçültme ismi (...)
şeklinde gelir. Çünkü bu; (...)'dan gelmektedir. Ancak topluluk anlamına gelen
(...)'in küçültme ismi ise, (...) şeklinde gelir. Başkası ise şöyle demektedir:
Havuzun suyunun dönüp geldiği yer anlamındaki kelimede, aynu'l-fi'l olan vav
harfi hazf edilmiştir.
Topluluğu ifade eden
kelime ise, lamü'l-fi'li illetli harf olup (...)'den gelmektedir. Bununla
birlikte topluluk anlamına gelen; (...)'ın havuzun suyunun dönüp geldiği yeri
ifade eden (...) anlamında kullanılması da mümkündür. Çünkü su geri döndüğü
takdirde bir araya toplanmış olur.
Buna göre, topluluk
anlamına gelen kelime; (ç) şeklinde küçültülebilir ve böylelikle iki
"ye" den birisi diğerine girmiş (idğam olmuş) olur. Şöyle de
denilmiştir: Topluluk anlamına gelen kelime, aslında bir kişiyi hayatta iken
övüp onun güzelliklerini anmayı ifade etmek üzere; (...): Güzel taraflarını
sayıp döktüm ifadesinden türemiştir. Bu anlamı ile de bu kelime, toplanmak ve
bir araya gelmek anlamına racidir.
4- Toptan Savaşa
Çıkmak:
Yüce Allah'ın:
"Yahut toptan seferber olun" buyruğunun anlamı, Hz. Peygamber ile
birlikte kesif ordu, demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır.
"Seriyyeler ancak imamın izni ile çıkarlar. Ta ki imam, onlar için
tecessüsde bulunabilsin, arkalarından onlara destek olabilsin. Belki de bazan
onun (düşman tehlikesini) bertaraf etmesine ihtiyaçları da olabilir."
Seriyyelere dair
hükümler, onların aldıkları ganimetler, orduların hükümleri, nHirin vücubuna
dair açıklamalar, Yüce Allah'ın izniyle ileride Enfal Suresi (15,16 ve 61.
ayetler) ile et-Tevbe Suresi'nde (38, 11, 122. ayetlerde) gelecektir.
5- Bu Ayet-i Kerime ve
Nefir İle İlgili Diğer Ayetler:
İbn Huveyzimendad şunu
zikreder: Bu ayet-i kerimenin Yüce Allah'ın: "Ağırlıklı ve ağırlıksız
olarak savaşa çıkın" (et-Tevbe, 41) ayeti ile: "Eğer siz hepbirlikte
savaşa çıkmazsanız, Allah sizi ... azaplandırır" (et-Tevbe, 39) buyruğu ile
nesh olduğu söylenmiştir.
Ancak: "Ağırlıklı
ve ağırlıksız olarak savaşa çıkın" buyruğunun, şanı Yüce Allah'ın:
"Ya küçük birlikler halinde savaşa çıkın, yahut toptan seferber olun"
buyruğu ile: "Mü'minlerin hepsinin cihada çıkmaları uygun değildir" (et-Tevbe,
122) buyruğu ile nesh edilmiş olması daha uygundur.
Çünkü, cihad farziyeti
nihai olarak kifaye yoluyla farz hükmünü almıştır.
Müslümanların bir bölümü
eğer sınırları gereği gibi koruyabilecek durumda ise, diğer müslümanlardan farz
sakıt olur.
Doğru olan ise, her iki
ayetin de muhkem olduklarıdır. Bunlardan birisi herkesin muayyen olarak cihada
çıkmasına ihtiyaç duyulacağı zaman hakkında muhkemdir, diğeri ise, belli bir
kesim ile yetinme hali ile ilgilidir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN